Dünya

GÖRÜŞ - Küresel salgını bir topluma mal etmenin sonuçları tehlikeli olabilir

Salgını bir topluma mal etmek ve virüsü inanç veya toplulukla tanımlamak yerine, bu ortak düşmanı yenmek için birlikte çalışmaya acil ihtiyaç var.

GÖRÜŞ - Küresel salgını bir topluma mal etmenin sonuçları tehlikeli olabilir
20-04-2020 15:47

Ankara

Hindistan'ın birçok ana akım medya kurumunun, Tebliğ Cemaati merkezini, başkent Delhi’de yeni tip koronavirüsü (Kovid-19) yaymakla suçlayarak topyekün bir saldırı başlatmasından kısa bir süre sonra, çoğunlukla orta gelirli gruplara ev sahipliği yapan güney Delhi’deki - benim muhitimde bulunan - Refah Derneği (RWA), sebze satıcılarının ve benzeri işçilerin girişini yasakladı.

RWA sekreterince gönderilen WhatsApp mesajında "Müslümanları boykot etmek" terimi kullanılmasa da herkes söz konusu yasakların bu din grubuna yönelik olduğunu biliyordu. Diğer bölgelerde RWA'ların mesajları ise daha netti. Delhi'nin eteklerinde lüks bir bölgede yaşayan arkadaşım, oradaki RWA'nın tüm üyelerine salgın geçene kadar Müslümanları barındırmamaları konusunda direktif verdiğini söyledi.

Küresel salgını bir topluma mal etme örnekleri Hindistan’ın farklı bölgelerinde sıkça görülüyor. Geçen hafta, Yeni Delhi'de 22 yaşındaki bir Müslüman, salgını yaymakla suçlandıktan sonra linç edildi. Daha önce de Doğu Jharkhand eyaletinde başka bir genç Müslüman, bir grubun onu tükürmekle suçlamasından sonra ölümüne dövüldü. Hindu-sağı "Corona Jihad" ve "Tebliğ Virüsü" gibi sadist eğilimleri gösteriyor ve virüsün inanç ayrımı yapmadığının farkında olmayarak nefret söylemine neden oluyor.

İsrail'de Yahudi yerleşimcilerin davranışları, Arapların kapılarına tükürülen anların görüntüleri ve Filistinlilerin yaşadığı bölgelere tıbbi atık bırakılması, son zamanlarda nefret düzeyini yükseltti. 10 yıldan fazla bir süre önce, ABD'nin Portland kentindeki Reed College'da antropolog Paul Silverstein, "Müslümanları Yahudilerle yer değiştirdiğiniz takdirde kullanışlı bir anti-Semitizm tanımı alırsınız." diyerek, Müslümanların karşılaştığı durumu yazmıştı. Silverstein, "Müslümanlar, gerçekliğe dayanmayan ve bir kişinin [onlarla] deneyimlerinden bağımsız olarak, bir dizi klişe, karikatür ve korku nesnesi haline geldi." demişti.

Zürih doğumlu Kanadalı bir film distribütörü olan Kevin Sachs, çağdaş Müslüman sorununun 19. ve 20. yüzyılın başlarındaki Yahudi sorunu ile neredeyse aynı olduğuna inanıyor. Genellikle İslam aleyhindeki suçlamalar - İslami geleneğin yekpare, hoşgörüsüz, ilkel ve Batı'nın inancına göre aşağılık göründüğü gibi - ünlü Alman filozof Bruno Bauer'ın 1844'te Yahudiler hakkında yazdıklarıyla aynı. Bauer, Yahudilerin eşit haklara sahip olmasına karşı çıkmıştı. Aksine aynı yıl, Osmanlı Devleti Filistin'deki Yahudiler üzerindeki kısıtlamaları hafifleten bir hoşgörü fermanı yayınlamıştı. 18. yüzyılın Fransız yazarı, tarihçi ve filozof Voltaire de Yahudiliği geri kalmış, aydınlanmamış ve hoşgörüsüz bir din olarak nitelendirmişti.

14. yüzyılın ortasında, veba Avrupa nüfusunun üçte birine bulaştığında, Yahudilerin hastalığı yaymak için kuyulara zehir kattığına dair söylentiler yayıldı. Bu söylentiler, binlerce Yahudinin katledilmesine yol açtı. Birçok Yahudi köyü yok edildi. Batı'da salgınların bir topluma mal edilmesi, Yahudilere karşı etkili bir şekilde kullanıldı.

Geçtiğimiz günlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu doktorlardan oluşan bir heyete, "Ne yazık ki Araplar arasında talimatlara sıkıca uyulmuyor." derken, Ortodoks Yahudilerinden bir grup olan, modern değerlere ve uygulamalara karşıtlığı ve Yahudiliğin katı yorumlarıyla bilinen Haredi Yahudilerinin sosyal mesafe ve karantinaya uymayı reddettiğini unuttu. Oysa ki Netanyahu hükümeti, Haredi Yahudilerinin mahallelerini salgının odak noktaları olarak nitelendirmişti.

Hindistan aktivistleri cezalandırmak için karantinayı kullanıyor

Hindistan'da, tüm ülke karantina altındayken, polis, son birkaç aydır vatandaşlık karşıtı yasa protestolarına katılan birçok genç aktiviste yönelik işlem başlattı. Jamia Millia Islamia Üniversitesi öğrencisi Safoora Zargar, 10 Nisan'da Delhi Polisi Özel Hücresince sorgulanmak üzere çağrılmasının ardından tutuklandı. Ondan önce de aynı üniversiteden akademisyen Meeran Haider tutuklanmıştı.

Yazar Karuna John'a göre, birçok öğrenci ve aktivist Özel Hücre tarafından sorgulanmak üzere çağrıldı. Tüm bunlar, kentteki yaşamın uzatılmış karantina altında neredeyse durma noktasına geldiği bir dönemde gerçekleşiyor. Khalid Saifi ve Ishrat Jahan gibi karantinadan hemen önce tutuklanan diğer genç aktivistler de hapiste kalmaya devam ediyor. Bu isimler, karantina ve salgın riski nedeniyle mahkemelerin ve avukatların tam olarak çalışamaması dolayısıyla adli yardıma da erişemiyorlar. Tutuklanan akademisyenlerin çoğu akademik derecelerini yükseltmelerinin son aşamalarında ve birçoğu ülkenin diğer bölgelerinden geliyor. Bu durum aileleri için büyük bir duygusal ve mali yük oluşturduğu gibi Müslümanlar arasında geleceğin liderlerinin ortaya çıkmasını engelleme girişimi olarak da okunabilir.

10 Nisan'da, önde gelen bir haber kanalı India Today TV, medreseleri salgının odak noktası olarak gösteren "özel bir soruşturma" programı yaptı, Delhi merkezli üç medreseyi - Medrese Darul-ul-Uloom Usmania, Medrese Islahul Mumineen ve Medrese Jamia Mohammadia Haldoni - hedef aldı. Kanal, üç yöneticinin kasıtlı olarak medreselerinde öğrencileri sıkışık alanlarda tuttuğunu, tüm karantina kurallarını ihlal ettiğini ve öğrencileri polisten gizlediğini iddia etti. Ayrıca bu kişilerin - Hindistan medyasınca koronavirüs vakalarında artışa neden olduğu için suçlanan - Tebliğ Cemaati ile bağlantıları olduğunu ve çocukların hayatını riske attığını iddia etti. Ama yakın zamanda Newslaundry gibi diğer medya kuruluşları bu iddiaları boşa çıkardı. Doğu eyaleti Bihar'dan gelen öğrencilerin evlerine dönmeleri gerekiyordu. Öğrencilerin biletleri alınmıştı ancak karantina nedeniyle kalmak zorunda kaldılar. 21 Mart'ta hükümet, eğitim kurumlarına, hala pansiyonda olan öğrencilerin, koronavirüs salgını devam ettiği sürece kampüste kalmaya devam etmelerini tavsiye etmişti. Bu medreseler aslında karantina kurallarını delmek yerine söz konusu tavsiyeleri uyguluyorlardı.

Londra'daki Hindu cemaati

Hare Krishna hareketi olarak bilinen Uluslararası Krishna Bilinci Topluluğu adlı Hindu grubu, neredeyse Delhi'deki Tebliğ Cemaati’yle aynı zamana gelecek şekilde 12-15 Mart'ta Londra'da bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Şimdiye kadar bu toplantıya katılan 21 kişinin koronavirüse yakalandığı doğrulandı, beşi hayatını kaybetti. Ancak İngiltere hükümeti ya da oradaki insanlar, virüsü bir topluma mal etmedi, Hindu grubu salgını yaydığı için suçlamadı.

Bütün suç salgın nedeniyle herhangi bir toplantı çağrısı yapmaması gereken Tebliğ Cemaati’ne yüklenirken, Hindistan'da başka olaylar da yaşanıyordu. Parlamento 790 vekiliyle 23 Mart'a kadar açıktı. Orta Hindistan'daki Madhya Pradesh eyaletinde muhalefetin yönettiği hükümeti yerinden etmek için yasa çıkartılıyordu. 20-23 Mart'ta, Bhopal eyaletinde, iktidardaki Bharatiya Janata Parti (Hindistan Halk Partisi – BJP) çalışanları, yeni siyasi liderleri Shivraj Singh Chouhan ve diğer üst düzey BJP liderlerinin katıldığı büyük kutlama mitingleri düzenlediler.

Chouhan, 11 Nisan'da bir video konferansta Hindistan Başbakanı Narendra Modi'ye eyaletindeki salgın vakalarındaki ani artışın, Tebliğ Cemaati toplantısına katıldıktan sonra Delhi'den dönen insanlardan kaynaklandığını söyledi. Ancak Chouhan’a bağlı yetkililerin durumu bu iddialarla çelişiyor. Yerel basın, üç üst düzey hükümet görevlisini hastalık belirtileri göstermelerine rağmen toplantılara katılarak ve sosyal mesafeden kaçınarak virüsü yaymakla suçladı. 4 Nisan'da Sağlık Bakanlığından Pallavi Jain Govil, Veena Sinha ve Virendra Kumar Chaudhary’nin virüs testi pozitif çıktı. Hem Govil hem de Sinha'nın oğulları ABD'den dönmüş ve seyahat geçmişlerini yetkililere açıklamamışlardı.

Kovid-19, hepimizi etkiliyor ve kolektif sağlığımızı, ekonomik, sosyal, psikolojik ve fiziksel refahımızı tehdit ediyor. Salgını bir topluma mal etmek ve virüsü inanç veya toplulukla tanımlamak yerine, bu ortak düşmanı yenmek için birlikte çalışmaya acil ihtiyaç var. Eğer salgın kontrolden çıkarsa inanç ya da sınırları tanımayacak. Bütün dini gruplar, inananlar veya inanmayanlar virüsün tehlikelerine karşı eşit derecede savunmasızdır. İnsanlığı kurtarmak için el ele verelim ve virüse karşı sıkı bir mücadele ortaya koyalım. Nefret değil, yardım virüsü yenecek.

[Iftikhar Gilani Anadolu Ajansı İngilizce Servisinde Baş Muhabirdir]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER