İstanbul
Suriye’de Beşşar Esed rejiminin Rusya ve İran’ın yardımıyla ayakta kaldığı, İdlib hariç Fırat’ın batısında, yani ülkenin önemli büyük şehirleri ve limanları ile bunları birbirine bağlayan ana arterlerde muktedir olduğu mevcut konjonktürde bu başlık garipsenebilir. Ancak 2011’den beri süren iç savaşta yarım milyondan fazla insanın ölümüne sebep olup 22 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasını -6 milyonunu ülke dışında mülteci, 6 milyonunu ülke içinde- muhacir durumuna düşüren rejimin bir Pirus zaferi kazandığından da kimsenin şüphesi olmamalı.
Nitekim son zamanlarda uluslararası basında Esed’in miadının ya da kullanım süresinin dolduğu ve yerine alternatif isimlerin tebellür etmeye başladığını görmek, Esed hanedanının sonunun yaklaştığının semptomları olabilir.
Türkiye’nin savunduğu “Esedsiz Suriye” tezinin giderek güçlenmekte olduğu anlaşılıyor. Bizim baştan beri söylediğimiz, şayet üniter bir Suriye isteniyorsa, yüzbinlerce vatandaşını öldüren, nüfusunun yarısından fazlasını evsiz, yurtsuz, sürgün konumuna düşüren bir rejimle bunun mümkün olamayacağıydı. Zira yurtdışına kaçan milyonlarca muhalifin ve İdlib’deki halkın, Esed rejimi var olduğu müddetçe kendi topraklarına dönmelerini beklemek, yarım asrı aşmış Esed hanedanını hiç tanımamak manasına gelir.
Bu insanlar dönmediği müddetçe de üniter bir Suriye’den bahsetmek zaten mümkün değil. Bir de olayın, Fırat’ın doğusunda ABD himayesinde oluşturulmaya çalışılan PKK ağırlıklı yönetim ile kuzeyde sınır boylarında Türkiye destekli muhaliflerin kontrol ettiği bölgeler boyutu var.
Görünüşe göre Türkiye, Rusya ve İran, amaçları farklı olsa da üniter bir Suriye, ABD ise asgari federasyon şeklinde bölünmüş bir Suriye öngörüyor. Üniter bir Suriye taraftarı olan Rusya ve İran kendi kontrollerinde bir hükümet isterken, Türkiye ise mültecilerin ülkelerine döndüğü, demokratik seçimlerin yapıldığı bir Suriye öneriyor.
Tabii Türkiye’nin -aslında olması gerekene dair- bu isteği ne İran’ın ne Rusya’nın ne ABD’nin ne İsrail’in ne de PKK’nın işine geliyor. Zira mültecilerin dönmüş olduğu bir ortamda yapılacak seçimlerde, demografik ve sosyolojik olarak Sünni Arap, Müslüman Kardeşler tarzı ve benzeri grupların iktidara gelme ihtimali çok yüksek. İşte bu nedenle Türkiye ile diğer ülkeler baştan beri anlaşamıyor.
Fakat son birkaç aydır uluslararası basında Esed rejiminin gidici olduğuna dair haberlerde alternatif isimlerin dillendirilmesi, siyasi açıdan yeni bir sürece girildiğinin işareti olabilir.
Bu manada ilk tekliflerden biri İsrailli bir gazeteciden geldi. Sosyal medyada Arapça mesajlar yayımlayan İsrailli Dr. Edy Cohen, Arap-İsrail ilişkileri uzmanı gazeteci Fehd b. Muhammed el-Mısrî’yi Beşşar Esed’e alternatif olarak sundu. İlginç bir kişilik olan Fehd el-Mısrî Şam’ın Sünni Arap ve muhafazakâr bir yapıya sahip olan Meydan banliyösünden.
Muhalif kanallarda spikerlik yapan el-Mısrî, baba Esed döneminde uzun süre dışişleri bakanlığı ve devlet başkanı yardımcılığı, oğul Esed döneminin ilk yıllarında da devlet başkanı yardımcısı olarak görev yapan ve geçen ay sonunda Paris’te vefat eden Sünni politikacı Abdülhalim Haddam’la yakın ilişkileri olan birisi. Hakkında yazılanlara göre, Esed rejimini düşürmeye yönelik olarak Paris’te İsrail destekli Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesini kurmuştu.
İsrail’le iyi ilişkileri olan seküler el-Mısrî, Edy Cohen’in yazdığına göre, bu yılın Temmuz ayında Beşşar Esed’in görevinden ayrılmasının ve ailesiyle Belarus’a gönderilmesinin ardından, cumhurbaşkanı olabilecek isimler arasında en güçlüsü. Fakat bu yorum Arap basınında çok da ciddiye alınmayarak Edy Cohen’in temennileri olarak değerlendirildi.
Edy Cohen’in el-Mısrî iddiasının üstünden çok geçmeden yeni bir iddia, 1982 Hama katliamı esnasında askeri doktor olarak görev yapan ancak katliamın ardından Baas rejimine muhalif siyasi bir figür haline gelen ve bu nedenle de pek çok defa hapis yatan Suriye Liberal Demokrasi Hareketi kurucusu Dr. Kemal el-Lebvani’den geldi. İşin ilginci, yine İsrail’le iyi ilişkileri olan el-Lebvani, Beşşar Esed’in görevden ayrılıp yerine (rejimin Esed ailesinden olmayan önemli ismi) Ali el-Memluk’un getirilmesi hususunda uluslararası bir mutabakatın olduğunu söylüyor. Lebvani’ye göre, dehşetengiz Suriye Muhaberatının sabık yöneticisi ve Beşşar Esed’in güvenlik danışmanı Ali el-Memluk göreve geldikten sonra Suriye’deki İran etkisini azaltacak. Lebvani, kendisine önerilen bu teklifi kabul etmeyen Ali el-Memluk’un uluslararası mahkemede yargılanmak ve kara listeye alınmakla tehdit edildiğini de ileri sürüyor. El-Memluk uluslararası mahkemelerce Lübnan’daki siyasi suikastlar ve Suriye muhalefetine karşı işlenmiş pek çok suç nedeniyle aranmakta olan bir isim.
Uluslararası basında geçen diğer bir isim ise Şamlı Sünni bir aileden gelen, hâlihazırda Suriye Muhaberatının başında bulunan Muhammed Dib Zeytun. Lebvani Suriye rejimindeki Esed hanedanı değişikliğinin bu yıl sonuna kadar yapılacağını tahmin ediyor. Batı, Arap ve Rus basınında son iki aydır Esed rejimi aleyhine haberlerin artması da bu olasılığı güçlendiriyor. Birdenbire Esed rejiminin kimyasal silah kullandığını hatırlayan ve bununla ilgili doğrudan rejimi suçlayan raporları yayımlayan haberler yapan ve Esed’in yargılanması gerektiğini ifade eden Batı basınındaki haberlere, Esed ailesinin yolsuzluklarını aktaran Rus basınındaki haberleri ilave etmek gerek.
Kovid-19 virüs salgını ve işyerlerinin kapanması sebebiyle büyük zarara uğrayan Suriye ekonomisi Arap basınında anlatılırken bu mahdut ekonomide, Beşşar Esed’in kuzeni Rami Mahluf’a karşı, eşi Esma Esed’in kuzeni Mühenned ed-Debbağ ile kardeşi Firas el-Ahras’ın mücadele ettiği de ifade ediliyor.
Rus haber ajansları ve gazeteleri de son zamanlarda Esed ailesi ve yakınlarının yolsuzluklarını haber yapıyor. Esed aleyhindeki haberlerde iç savaş ve Kovid-19 salgını nedeniyle büyük bir ekonomik sıkıntı çeken Suriye’de, Beşşar Esed’in eşine binlerce dolar değerinde bir tablo aldığı, kuzeni Rahmi Mahluf’un servetinin 5 milyar dolara ulaştığı, Esed ailesinin Moskova’nın mutena bir semtinde 40 milyon dolarlık 40 lüks daireye sahip olduğu ifade ediliyor ve ailenin büyük bir yolsuzluk batağı içinde olduğu vurgulanıyor.
Yukarıda zikredilen alternatif isimlerin profilleri bize, Suriye’nin geleceğinde, İsrail açısından bir ulusal güvenlik problemi olan İran’ın etkisinin azaltılacağının, Rusya-İsrail, (ABD) ve rejim arasında oluşturulacak bir uzlaşının ileride uluslararası aktörlere de kabul ettirilmeye çalışılacağının işaretlerini veriyor. Bu sızıntıların ise şimdiden uluslararası kamuoyunun tepkilerini ölçmek için yapılması ihtimal dahilinde. Bir diğer ihtimal de Rusya’nın Esed rejimine her istediğini yaptırmak için yolsuzluk iddialarını haberleştirdiği yönünde. Zira bu alternatif isimlerin hem muhalifler ve halk hem de Türkiye tarafından kabul edilmesi mümkün görünmüyor.
Aralarında Esed rejiminin destekçisi Rusya’nın da bulunduğu uluslararası kamuoyu, nihayet Suriye’nin bu hanedanla devam edemeyeceğini anlamış görünüyor. Ancak Esed’in yerine önerdikleri isimler Esed’i aratacak cinsten. Şayet durum böyleyse, Esed’in kalan tek dostunun İran olduğu anlaşılıyor. Bu durumda Türkiye’nin ve muhaliflerin Esedsiz üniter bir Suriye isteği nispeten karşılanabilir. Fakat bu durum en çok da ülkemizdeki muhibbân-ı Esed’i üzecek gibi görünüyor.
Bu manada geriye, Esed rejiminin sona ermesinin ardından, muhaliflerin dönüşü ve demokratik seçimlerin yapılması kalıyor. Şüphesiz en zor olanı da bu.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili olarak görev yapmaktadır]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir
Kaynak: AA
dikGAZETE.com