İstanbul
Kocaeli Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger, 29 Kasım 2023'te AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrel tarafından hazırlanan Türkiye raporunun detaylarını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Avrupa Birliği’nin (AB) Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) Yüksek Temsilcisi Josep Borrel tarafından hazırlanan Türkiye raporu 29 Kasım 2023’de yayımlandı. Rapor, Türkiye-AB ilişkilerinin fiili durumu ve geleceği hakkında 2023'te yayımlanan 3.belge olması bakımından ehemmiyet taşıyor. Daha önceden yayımlanan 2 rapordan ilki Eylül ayında Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor tarafından hazırlandı ve Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edildi. Söz konusu raporda Türkiye-AB ilişkilerinde ivme kaybının devam ettiği görüşü ileri sürülüyor ve tam üyelik dışında kalan alanlarda işbirliğinin devam etmesi tavsiye ediliyordu.[1] Türkiye hakkında ikinci rapor ise 8 Kasım 2023’de Komisyon tarafından yayımlandı. 2015 yılına kadar ilerleme raporu olarak da adlandırılan 141 sayfalık söz konusu Komisyon raporunda da negatif bakış açısı öne çıkıyordu. Raporda Türkiye’nin insan hakları, temel özgürlükler, sivil toplum ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ciddi gerileme içinde olduğu görüşü savunuluyordu. Tam üyelik müzakerelerinin yeniden canlandırılmasının önerilmediği raporda işbirliği yapılacak alanlar olarak mülteci anlaşması, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, vize muafiyetiyle dış ve güvenlik politikası zikrediliyordu.[2]
ODGP Yüksek Temsilcisi Joseph Borrel tarafından hazırlanan yeni raporda ise ayrımcılık ve ötekileştirme varlığını korurken, yer yer ihtiyatlı bir iyimserlik olduğu da gözlemleniyor. Raporu öncekilerden ayıran bir başka nokta da taslak metin hüviyeti taşıması. Söz konusu rapor, 14-15 Aralık 2023 tarihlerinde toplanacak olan AB Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesinde müzakere edilerek son haline getirilecek. Raporun nihai bildirgede ne ölçüde yer alacağı şimdiden bilinemiyor. Bununla birlikte açık olan husus yeni raporun AB bakımından Türkiye ile ilişkiler için yol haritası işlevi görecek olması. “Türkiye-AB siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu” başlığını taşıyan rapor, hiç kuşku yok ki ikili ilişkileri AB perspektifinden değerlendiren bir vesika.[3] AB’nin Türkiye ile ilişkiler hakkında görüşlerinin ortaya konulduğu bir başka belge de İlerleme Raporu ile aynı tarihte yayımlanan 2023 Genişleme Raporu. Söz konusu belgede Ukrayna ve Moldova ile müzakerelerin başlatılması, Gürcistan’ın aday ilan edilmesi ve Bosna-Hersek ile AB arasındaki ilişkilerin müzakere öncesi aşama için hazırlık yapılması önerilirken Türkiye hakkında yeni bir tanımlama yapılmaması dikkat çekiyor. [4]
Borrel raporunun içeriğinde neler var?
ODGP Yüksek Temsilcisi Josep Borrel tarafından hazırlanan raporda Türkiye ile AB arasında fiili durum 3 başlık altında alınıyor:
Siyasi ilişkiler, ikili sorunlar ve son olarak ekonomi ve ticaret. Taraflar arasında siyasi ilişkileri etkileyen gelişmeler sıralanırken öncelikle Doğu Akdeniz deniz yetki alanları anlaşmazlığında Türkiye’nin tutumuna dikkat çekiliyor. Rapora göre, Türkiye son dönemde Doğu Akdeniz’de tansiyonu düşüren tutum takınmış olmasına karşılık Kıbrıs ihtilafında şahin politikasını sürdürüyor. Öte yandan raporda Türkiye’nin Ukrayna-Rusya savaşı ve NATO genişlemesinde izlediği politikalar eleştiriliyor ve ekim ayı başında yeniden alevlenen Filistin-İsrail çatışmasında AB ülkelerinden farklı bir yaklaşımı benimsediğine dikkat çekiliyor.
AB’nin resmi bakış açısını yansıtan raporda ihtilaf konuları sıralanırken Türkiye’nin 2023 yılı başına kadar Yunanistan’ın hava sahasını ihlal ettiği öne sürülürken Haziran 2021’e kadar Doğu Akdeniz’de sismik araştırma ve sondaj faaliyetleri sürdürmesinin de Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine aykırılık teşkil ettiği iddia ediliyor. Bu ifadelerden açık biçimde anlaşılıyor ki Borrel raporunda Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’ın resmi tezleri AB resmi görüşü haline gelmiş durumda. Bir ülkenin deniz yetki alanlarının nerede başlayıp nerede bittiği, bir ulus üstü örgüt olan AB’nin görev tanımı kapsamında olmamakla birlikte raporda bunların ileri sürülmesi, Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tezlerinin benimsenmesi ve muteber kabul edilmesinden başka bir anlama gelmiyor.
Raporun Kıbrıs sorunu bölümünde Türkiye’nin BM arabuluculuğu altında bugüne kadar devam eden müzakere yöntemi yerine ve iki devletli çözümü benimsediği, Türk Devletleri Topluluğu'na Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıma baskısı yaptığı öne sürülüyor. Ayrıca Türkiye’nin BM kararlarını dikkate almadan Maraş’ı yerleşime açtığı ve barış gücü görev süresinin uzatılmasında Türk tarafının da görüşlerine başvurulmasında ısrar ettiği eleştirileri yer alıyor. Raporda ilave olarak Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti kavramını kabul etmediği ve bu tutumu nedeniyle işbirliği imkanlarının sınırlı kaldığı öne sürülüyor. Bir diğer husus da raporda Doğu Akdeniz deniz yetki alanları anlaşmazlığı hakkında uluslararası konferans toplanması önerisinin AB tarafından öne sürülmüş olması.
Raporun dış politika bölümünde ise Türkiye ile AB arasında bu alandaki işbirliğinden zaman içerisinde sapmalar yaşandığı görüşü savunulmaktadır. Bu çerçevede raporda bir yandan Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin AB ülkelerinden farklı bir yaklaşımı benimsemesi eleştirilirken öte yandan da tahıl koridoru anlaşmasına Türkiye’nin büyük katkı sağladığı belirtiliyor. Türkiye’nin Arap ve Körfez ülkeleri ile normalleşme politikası takip etmesi de raporda olumlu bir adım olarak değerlendirilen konular arasında. Buna karşılık İsveç’in NATO’ya katılım süreçleri konusunda raporda Türkiye suçlaması yapılıyor. İlave olarak İsrail-Filistin çatışmasında Türkiye’nin Hamas'ın saldırısını kınamadığı, bu açıdan AB ülkelerinden ayrıştığı öne sürülüyor. Türkiye’nin Dağlık Karabağ ihtilafının çözümüne katkısı olumlu bir adım olarak yorumlanırken Libya’da AB ülkelerinin politikasından farklılaştığı belirtiliyor. Raporda ayrıca taraflar arasında Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ile terörle mücadele alanlarında yürütülen işbirliği faaliyetlerinin, stratejik pusula temelinde devam etmesi beklentisi dile getiriliyor.
Raporun ikili ilişkiler bölümünde Türkiye ile katılma müzakerelerinin hukuken devam ettiği, bununla birlikte Türkiye’nin AB’den uzaklaşması nedeniyle 2018 yılından bu yana ilerleme sağlanamadığı görüşü ifade ediliyor. Raporda, AB ile Türkiye arasında 2019'da kesilen yüksek seviyeli diyalog sürecinin yeniden başlayabileceği ve bu durumun her iki tarafında yararına olacağı öne sürülüyor. Borrel raporunda vize muafiyeti için AB tarafından 2013 yılında önerilen 72 kriterin büyük bölümünün Türkiye tarafından yerine getirildiği, geriye kalan yükümlülüklerin karşılanması halinde tam vize muafiyetinin sağlanabileceği ifade ediliyor. Raporun ekonomi ve ticaret bölümünde ise Gümrük Birliği'nin günün koşullarına uyarlanmasının gündemde olduğu, bu konuda teknik çalışmalara ihtiyaç duyulduğu görüşü savunuluyor. AB’nin Rusya ile ticaretini sınırlandırması ve yaptırım uygulamasına Türkiye’nin katılmamasının da eleştirildiği raporda işbirliği yapılabilecek alanlar olarak ticaret, enerji ve taşımacılık zikrediliyor.
Tam üyelik müzakereleri canlanacak mı?
Josep Borrel tarafından hazırlanan rapor hiç kuşku yok ki AB’nin Türkiye ile ilişkiler hakkında görüşlerini ihtiva eden tek yanlı bir belgedir. Raporda bir yandan işbirliği alanları sıralanırken öte yandan da siyasi, hukuki ve ekonomik eleştirilere yer veriliyor. Raporun genelinde hem açıktan hem de ima ile topyekun bir iyileşme için AB’nin Türkiye’den Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ihtilafında olumlu adım atması beklentisi içerisinde olduğu dile getiriliyor ve ayrıca AİHM kararlarına uyulması talep ediliyor.
Raporun sonuç bölümünde ise 14-15 Aralık 2023’te toplanacak Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesi için Türkiye ile ilişkilerin yeniden canlandırılması tavsiye ediliyor ve bu kapsamda 2019 yılında askıya alınan ekonomi, enerji ve ulaştırma alanlarında yüksek düzeyli diyalog müessesesinin yeniden faaliyete başlaması öneriliyor. Bir başka tavsiye de kökenleri Ankara Anlaşması'na dayanan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantılarının yeniden başlaması ve bakanlar düzeyinde siyasi diyalog toplantıları yapılması şeklinde. Ayrıca raporda Türkiye ile AB arasında iklim, sağlık, göç, güvenlik tarım, araştırma ve inovasyon konularında da yüksek düzeyli diyalog kurulması teklifi ortaya atılıyor.
Raporun sonuç bölümünde ilave olarak Türkiye ile AB arasında 1996’da Ortaklık Konseyi kararıyla uygulamaya konulan Gümrük Birliği'nde yaşanan sorunların çözüme kavuşturulması, vize muafiyetinde yaşanan gecikmenin kısmi telafisi için vize kolaylığı sistemine geçilmesi öneriliyor. Vize kolaylığı, tüm Türk vatandaşlarını içeren muafiyet gerçekleşene kadar iş insanları, nakliyeciler ve öğrencilerin vize sorunlarının çözüme kavuşturulması şeklinde tanımlanıyor. Raporda ayrıca yeni göç anlaşması yapılması, AB’nin Türkiye’deki sığınmacılara mali desteğinin sürmesi talep ediliyor.
Eleştiriler kadar ihtiyatlı iyimserliğin de belirgin biçimde öne çıktığı Borrel raporunda tam üyelik müzakerelerinin yeniden canlandırılması yönünde bir çağrı yapılmaması dikkat çekiyor. 2023 yılı içinde yayımlanan diğer raporlarla birlikte ele alındığında AB’nin Türkiye hakkında iyice belirgin hale gelen tutumu şu şekildedir: AB, Türkiye ile müzakerelerin yeniden canlandırılması için koşulların oluşmadığına dair görüşünü değiştirmemiştir.
Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, AB’nin Türkiye’ye karşı 21. yüzyılın başından beri devam eden ayrımcılık ve ötekileştirme politikası Borrel raporunda da değişmemiştir. Netice olarak raporu "Batı yakasında değişen bir şey yok" diye okumak gerekiyor.
[1] Türkiye: The EU should find a new format to cooperate… - Renew Europe (reneweuropegroup.eu)
[2] Türkiye Report 2023 (europa.eu)
[3] JOINT COMMUNICATION TO THE EUROPEAN COUNCIL State of play of EU-Türkiye political, economic and trade relations 2023 (europa.eu)
[4] 2023 Enlargement package (europa.eu)
[Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı]
* Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com