Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, kamuoyunda tartışılan ‘fetva’ iddialarıyla ilgili, ’Aile içi ensest ilişkiyle ilgili 13 soru sorulmuş. 13 sorunun 12’sinde, biz ‘bu patolojik bir sapkınlıktır’ demişiz. 13 sorudan birisinde ise hükmü inşa ederken Arapça alıntıların yanlış tercümelerinin cevabın içine derç edildiğini görüyoruz’ dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, TRT Haber’de gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. İslam medeniyetinin tehdit altında olduğunu düşündüğünü belirten Görmez, “Birileri İslam medeniyetine bir Orta Çağ yaşatmak istiyor. Bizim medeniyetimizde bir Orta Çağ yoktu, bizim medeniyetimizde mezhep savaşları yoktu, başka dünyalarda Orta Çağ yaşanırken, çok daha aydınlık bir dünyaya sahiptik ama adeta Orta Çağ yaşatılmak isteniyor İslam medeniyetine. Bir taraftan coğrafyada bütün bunlar yaşanırken, ülke olarak da, Güneydoğu’da bu vatanın kendi çocukları, kendi kazdıkları çukurlarda, kendi geleceklerini yok etmeye çalışıyorlar. Bir taraftan çok büyük acılar yaşanıyor. Bir taraftan İstanbul’un kalbinde, Türkiye’nin misafirlerine yönelik hunharca bir katliam teşebbüsü yaşandı. Bütün bu olaylar olurken, bizim oturup sadece cami hizmetiyle uğraşmamız mümkün olmuyor, öncelikle bu ateşi söndürmek gerekiyor. Sadece söylemlerle değil, eylemlerle de bunu gerçekleştirmek gerekiyor” değerlendirmelerinde bulundu.
“ALEVİ VATANDAŞLARIMIZIN YAŞADIĞI BÜTÜN İLLERDEKİ İMAMLAR EĞİTİMDEN GEÇTİ”
“Biz Alevilik’le ilgili ciddi bir muhasebe yaptık” diyen görmez, “Ayrımcı olmayan ortak bir dili birlikte nasıl inşa edebiliriz diye üzerinde çok çalıştık. Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı bütün illerdeki imamlar eğitimden geçti. Her birisiyle toplumda kulaktan duyma bilgilerin yanlışlığını, doğru bilgilerin neler olduğunu, Hacı Bektaşı Veli’den bugüne kadar kimler neler yazdıysa… Asla, caminin içinde, dışında, hutbede, vaazda, sanki bütün Alevi vatandaşlarımız camide, mihrabın karşısında, huzurumuzda duruyormuşçasına bir dil inşa etmeye çalıştık. Referans kaybını gördük; referans kaybını ortadan kaldırmak için Alevi Bektaşi klasiklerini yayınladık. Göreve başladığım ilk 3 ay içerisinde, ilk ziyaret ettiğim yerlerden birisi bir cemevi oldu. Ben oraya vardığımda da Türkiye’deki bütün medya organları oradaydı ve ben hakikaten mahcup oldum. Yani sıradan olması gereken bir şeyin neden bu kadar abartıldığını ifade ettim. Bir cümlelik bir açıklamam oldu; ‘ben buraya canlarla lokma yemeye geldim’ dedim. Bunun ne anlama geldiğini bütün camlar bilirler. Daha sonra Adıyaman’da, Malatya’da ‘evlere işaret konuyor’ denildi. ‘Ben cübbemle, sarığımla gider o evlerin önünde nöbet beklerim’ dedim. Sürekli yapıcı bir dili inşa etmeye çalıştım. Başkanlık olarak da en ücra köşedeki imama ve müftüye kadar, bu dilin artık yerleştiğini, kurumsallaştığını büyük bir iftiharla ifade edebilirim” şeklinde konuştu.
“BU İSLAMOFOBİK NEFRET İÇEREN GAYRI AHLAKİ BİR HABER MÜHENDİSLİĞİDİR”
Kamuoyunda çok tartışılan ‘fetva’ iddialarıyla ilgili açıklamalarda bulunan Görmez, “100 bin civarında din gönüllüsüyle, müftüsüyle, imamıyla bir haftadır can evimizden vurulduk. Tarihinde çok ağır hakaretler, ağır iftiralar yapıldı Diyanet İşleri Başkanlığı’na ama bu seviyede bir yıpratma, bir itibarsızlaştırma hiç olmadı. Bu öyle bir haber ki, öyle bir itibarsızlaştırma kampanyası ki; bu Diyanet’i, başkanını, hocaları, imamları toplumun yüzüne bakmaktan bile alıkoyan bir iftiradır. Bizi bütün babalarımıza, kızlarımıza, ailelerimize mahcup etmeyi hedefleyen bir iftiradır bu. Ben bu konu hakkında ilk defa konuşuyorum. Ama her şeyi içime akıttığımı, bütün arkadaşlarımızın nasıl bir üzüntü duyduğunu, Türkiye’nin en ücra köşesinde bu toplumun düğününde, cenazesinde, sevincinde, üzüntüsünde onlarla beraber olan her hocamızın, her din gönüllüsünün nasıl bir üzüntü duyduğunu ben size anlatamam. Bu bir haber değildir. Bu İslamofobik nefret içeren gayrı ahlaki bir haber mühendisliğidir. Benim toplum huzurunda telaffuz etmekten haya ettiğim bu haber, yüz binlerce yerde yer aldı ve yanına da benim sarıklı cübbem yerleştirildi; ben buna üzülmedim. Ama bu haber İngilizce’ye çevrildi, Vatikan’ın yanı başında İtalya’nın en büyük gazetesine manşet yapıldı. Bu haber, bizatihi bu topraklarda, bu milletin sadakasıyla kurulan bir haber ajansı tarafından Arapça’ya çevrildi ve Arap dünyasına servisi yapıldı. Diyanet, ‘Aile içerisinde şunu, şunu caiz görüyor’ diye başlık kullanıldı ve haberleştirildi. Beni üzen şahsımla ilgili şeyler değil. Beni iki şey üzdü. Ben aklını ve ahlakını yitirmiş hiçbir insanın söyleyemeyeceği bir cümleyi, hiçbir vatandaşımızın Diyanete isnat edebileceğine ihtimal vermedim. Onun için konuşmadım ve geciktim. Çünkü sıradan, aklını ve ahlakını yitirmiş hiçbir insan, ‘İslam dini aile içinde şunu caiz görüyor’ demez. Diğer üzüntüm; bu haberin hedefi keşke ben, keşke Diyanet olsaydı. Bu haberin hedefi; yeryüzüne rahmeti getiren, aile hayatına izzeti, hayayı, nezaketi getiren İslam’ın kendisine olmuştur. Hiçbir İslamofobik nefret suçu içerişsinde olan hiçbir müfteri, tarih içerisinde İslam dinine, İslam geleneğine, fıkıh geleneğine böyle bir iftira atmadı” ifadelerini kullandı.
“ARAPÇA ALINTILARIN YANLIŞ TERCÜMELERİNİN CEVABIN İÇİNE DERÇ EDİLDİĞİNİ GÖRÜYORUZ”
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 16 bilim adamından oluştuğunu dile getiren Görmez, şöyle devam etti:
“Bunun 10 tanesi İlahiyat Fakültelerinde profesör, dekan. Her biri kendi alanında Türkiye’de uzmanlaşmış, kitaplarıyla, makaleleriyle dünyaya yayım yapmış ilim adamlarından oluşuyor. Bir defa bütün gazetelerde Din İşleri Yüksek Kurulu’nun fetvası olarak geçti; bu doğru değil. Bir de Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanları var. Bu uzmanların hepsi master yapmış, doktora yapmış, ilahiyat alanında uzman kişiler. Bunların bazıları artık bu sorular konusunda o kadar mahir ki; ben onlardan gidip zaman zaman ders almak isterim. Yılardır bu sorulara cevap vermişler. Üçüncü sistem ise, bütün illerimizde müftülüklerimize ‘Alo Fetva Hattı’ aracılığıyla sorulabiliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarına 3 çeşit soru geliyor; mektupla, e maille, telefon yoluyla geliyor. Daha çok e mail yoluyla gelenlere cevap veriliyor. Verdiğimiz bin 700 cevabı bizzat kendim okudum. ‘Acaba neresinden ne çıkarabilirler’ diye okudum. Bu konuda vatandaş bize soru sormuş diye sisteme baktık; evet 13 soru sorulmuş. Aile içi ensest ilişkiyle ilgili 13 soru sorulmuş. 13 sorunun 12’sinde, biz ‘bu patolojik bir sapkınlıktır’ demişiz. 13 sorudan birisinde ise hükmü inşa ederken Arapça alıntıların yanlış tercümelerinin cevabın içine derç edildiğini görüyoruz. Bu teknik bir hata mıdır, bu bir zühul mudur, bu bir kasıt mıdır, bunu bütün güvenlik birimleri araştırdılar. Biz ilgili arkadaşları, ihmali olan arkadaşları soruşturmanın selameti açısından açığa aldık ama uzmanlar konuya devam ediyorlar. Kaldı ki bu ifadelerden de bütün dünyaya duyurulan o başlık çıkmaz. Bu sadece ‘haram’ kelimesinin manasını bilmemekten kaynaklanan bir cehalettir. Böyle kötü bir iş yapıldığında, bu işi yapan insanın kendi eşiyle olan nikahı sorulmuştur. Bu nikahın düşüp düşmeyeceği ifade edilmiştir. Farklı mezheplerin görüşleri ifade edilmiştir. ‘Haramlık oluşturmaz’ ifadesi, yani nikah düşmez anlamında kullanılmıştır. Yani teknik bir tabir kullanılmıştır. Bu teknik tabirleri bilmeyen, cehalet içerisinde olan bir gazetecimiz, bir muhabir bakın nelere neden oluyor? Türkiye’de her annenin, her babanın huzurunu kaçırıyor. Her anneye, her babaya, her kızımıza bakmaktan bizi mahcup ediyor ve bunun bir suçu yok. Bunun mutlaka hukukçular tarafından ele alınması gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bu millet yerde bulmadı, dinimiz canımızdan azizdir.”
(İHA)
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, TRT Haber’de gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. İslam medeniyetinin tehdit altında olduğunu düşündüğünü belirten Görmez, “Birileri İslam medeniyetine bir Orta Çağ yaşatmak istiyor. Bizim medeniyetimizde bir Orta Çağ yoktu, bizim medeniyetimizde mezhep savaşları yoktu, başka dünyalarda Orta Çağ yaşanırken, çok daha aydınlık bir dünyaya sahiptik ama adeta Orta Çağ yaşatılmak isteniyor İslam medeniyetine. Bir taraftan coğrafyada bütün bunlar yaşanırken, ülke olarak da, Güneydoğu’da bu vatanın kendi çocukları, kendi kazdıkları çukurlarda, kendi geleceklerini yok etmeye çalışıyorlar. Bir taraftan çok büyük acılar yaşanıyor. Bir taraftan İstanbul’un kalbinde, Türkiye’nin misafirlerine yönelik hunharca bir katliam teşebbüsü yaşandı. Bütün bu olaylar olurken, bizim oturup sadece cami hizmetiyle uğraşmamız mümkün olmuyor, öncelikle bu ateşi söndürmek gerekiyor. Sadece söylemlerle değil, eylemlerle de bunu gerçekleştirmek gerekiyor” değerlendirmelerinde bulundu.
“ALEVİ VATANDAŞLARIMIZIN YAŞADIĞI BÜTÜN İLLERDEKİ İMAMLAR EĞİTİMDEN GEÇTİ”
“Biz Alevilik’le ilgili ciddi bir muhasebe yaptık” diyen görmez, “Ayrımcı olmayan ortak bir dili birlikte nasıl inşa edebiliriz diye üzerinde çok çalıştık. Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı bütün illerdeki imamlar eğitimden geçti. Her birisiyle toplumda kulaktan duyma bilgilerin yanlışlığını, doğru bilgilerin neler olduğunu, Hacı Bektaşı Veli’den bugüne kadar kimler neler yazdıysa… Asla, caminin içinde, dışında, hutbede, vaazda, sanki bütün Alevi vatandaşlarımız camide, mihrabın karşısında, huzurumuzda duruyormuşçasına bir dil inşa etmeye çalıştık. Referans kaybını gördük; referans kaybını ortadan kaldırmak için Alevi Bektaşi klasiklerini yayınladık. Göreve başladığım ilk 3 ay içerisinde, ilk ziyaret ettiğim yerlerden birisi bir cemevi oldu. Ben oraya vardığımda da Türkiye’deki bütün medya organları oradaydı ve ben hakikaten mahcup oldum. Yani sıradan olması gereken bir şeyin neden bu kadar abartıldığını ifade ettim. Bir cümlelik bir açıklamam oldu; ‘ben buraya canlarla lokma yemeye geldim’ dedim. Bunun ne anlama geldiğini bütün camlar bilirler. Daha sonra Adıyaman’da, Malatya’da ‘evlere işaret konuyor’ denildi. ‘Ben cübbemle, sarığımla gider o evlerin önünde nöbet beklerim’ dedim. Sürekli yapıcı bir dili inşa etmeye çalıştım. Başkanlık olarak da en ücra köşedeki imama ve müftüye kadar, bu dilin artık yerleştiğini, kurumsallaştığını büyük bir iftiharla ifade edebilirim” şeklinde konuştu.
“BU İSLAMOFOBİK NEFRET İÇEREN GAYRI AHLAKİ BİR HABER MÜHENDİSLİĞİDİR”
Kamuoyunda çok tartışılan ‘fetva’ iddialarıyla ilgili açıklamalarda bulunan Görmez, “100 bin civarında din gönüllüsüyle, müftüsüyle, imamıyla bir haftadır can evimizden vurulduk. Tarihinde çok ağır hakaretler, ağır iftiralar yapıldı Diyanet İşleri Başkanlığı’na ama bu seviyede bir yıpratma, bir itibarsızlaştırma hiç olmadı. Bu öyle bir haber ki, öyle bir itibarsızlaştırma kampanyası ki; bu Diyanet’i, başkanını, hocaları, imamları toplumun yüzüne bakmaktan bile alıkoyan bir iftiradır. Bizi bütün babalarımıza, kızlarımıza, ailelerimize mahcup etmeyi hedefleyen bir iftiradır bu. Ben bu konu hakkında ilk defa konuşuyorum. Ama her şeyi içime akıttığımı, bütün arkadaşlarımızın nasıl bir üzüntü duyduğunu, Türkiye’nin en ücra köşesinde bu toplumun düğününde, cenazesinde, sevincinde, üzüntüsünde onlarla beraber olan her hocamızın, her din gönüllüsünün nasıl bir üzüntü duyduğunu ben size anlatamam. Bu bir haber değildir. Bu İslamofobik nefret içeren gayrı ahlaki bir haber mühendisliğidir. Benim toplum huzurunda telaffuz etmekten haya ettiğim bu haber, yüz binlerce yerde yer aldı ve yanına da benim sarıklı cübbem yerleştirildi; ben buna üzülmedim. Ama bu haber İngilizce’ye çevrildi, Vatikan’ın yanı başında İtalya’nın en büyük gazetesine manşet yapıldı. Bu haber, bizatihi bu topraklarda, bu milletin sadakasıyla kurulan bir haber ajansı tarafından Arapça’ya çevrildi ve Arap dünyasına servisi yapıldı. Diyanet, ‘Aile içerisinde şunu, şunu caiz görüyor’ diye başlık kullanıldı ve haberleştirildi. Beni üzen şahsımla ilgili şeyler değil. Beni iki şey üzdü. Ben aklını ve ahlakını yitirmiş hiçbir insanın söyleyemeyeceği bir cümleyi, hiçbir vatandaşımızın Diyanete isnat edebileceğine ihtimal vermedim. Onun için konuşmadım ve geciktim. Çünkü sıradan, aklını ve ahlakını yitirmiş hiçbir insan, ‘İslam dini aile içinde şunu caiz görüyor’ demez. Diğer üzüntüm; bu haberin hedefi keşke ben, keşke Diyanet olsaydı. Bu haberin hedefi; yeryüzüne rahmeti getiren, aile hayatına izzeti, hayayı, nezaketi getiren İslam’ın kendisine olmuştur. Hiçbir İslamofobik nefret suçu içerişsinde olan hiçbir müfteri, tarih içerisinde İslam dinine, İslam geleneğine, fıkıh geleneğine böyle bir iftira atmadı” ifadelerini kullandı.
“ARAPÇA ALINTILARIN YANLIŞ TERCÜMELERİNİN CEVABIN İÇİNE DERÇ EDİLDİĞİNİ GÖRÜYORUZ”
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 16 bilim adamından oluştuğunu dile getiren Görmez, şöyle devam etti:
“Bunun 10 tanesi İlahiyat Fakültelerinde profesör, dekan. Her biri kendi alanında Türkiye’de uzmanlaşmış, kitaplarıyla, makaleleriyle dünyaya yayım yapmış ilim adamlarından oluşuyor. Bir defa bütün gazetelerde Din İşleri Yüksek Kurulu’nun fetvası olarak geçti; bu doğru değil. Bir de Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanları var. Bu uzmanların hepsi master yapmış, doktora yapmış, ilahiyat alanında uzman kişiler. Bunların bazıları artık bu sorular konusunda o kadar mahir ki; ben onlardan gidip zaman zaman ders almak isterim. Yılardır bu sorulara cevap vermişler. Üçüncü sistem ise, bütün illerimizde müftülüklerimize ‘Alo Fetva Hattı’ aracılığıyla sorulabiliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarına 3 çeşit soru geliyor; mektupla, e maille, telefon yoluyla geliyor. Daha çok e mail yoluyla gelenlere cevap veriliyor. Verdiğimiz bin 700 cevabı bizzat kendim okudum. ‘Acaba neresinden ne çıkarabilirler’ diye okudum. Bu konuda vatandaş bize soru sormuş diye sisteme baktık; evet 13 soru sorulmuş. Aile içi ensest ilişkiyle ilgili 13 soru sorulmuş. 13 sorunun 12’sinde, biz ‘bu patolojik bir sapkınlıktır’ demişiz. 13 sorudan birisinde ise hükmü inşa ederken Arapça alıntıların yanlış tercümelerinin cevabın içine derç edildiğini görüyoruz. Bu teknik bir hata mıdır, bu bir zühul mudur, bu bir kasıt mıdır, bunu bütün güvenlik birimleri araştırdılar. Biz ilgili arkadaşları, ihmali olan arkadaşları soruşturmanın selameti açısından açığa aldık ama uzmanlar konuya devam ediyorlar. Kaldı ki bu ifadelerden de bütün dünyaya duyurulan o başlık çıkmaz. Bu sadece ‘haram’ kelimesinin manasını bilmemekten kaynaklanan bir cehalettir. Böyle kötü bir iş yapıldığında, bu işi yapan insanın kendi eşiyle olan nikahı sorulmuştur. Bu nikahın düşüp düşmeyeceği ifade edilmiştir. Farklı mezheplerin görüşleri ifade edilmiştir. ‘Haramlık oluşturmaz’ ifadesi, yani nikah düşmez anlamında kullanılmıştır. Yani teknik bir tabir kullanılmıştır. Bu teknik tabirleri bilmeyen, cehalet içerisinde olan bir gazetecimiz, bir muhabir bakın nelere neden oluyor? Türkiye’de her annenin, her babanın huzurunu kaçırıyor. Her anneye, her babaya, her kızımıza bakmaktan bizi mahcup ediyor ve bunun bir suçu yok. Bunun mutlaka hukukçular tarafından ele alınması gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bu millet yerde bulmadı, dinimiz canımızdan azizdir.”
(İHA)