MADRİD (AA) - Akdeniz'deki insani krizi derinleşirken Avrupa Birliği (AB), uluslararası kanunların gereğini yerine getirmeyen ve daha önceki anlaşmalara uymayan üyelerine söz geçiremiyor.
AB, İtalya ve Libya arasında varılan ve göçmenlerin gayri insani kamplarda hapsedilmesiyle sonuçlanan anlaşma, son zamanlarda aksamaya başladı. Libya'dan deniz yoluyla Avrupa'ya gelenlerin sayısı artarken İtalya'daki yönetim değişikliği, Akdeniz'deki krizi göçmenlerin ölüme terk edilmesine yol açacak noktaya getirdi.
İtalya’da 4 Mart’ta yapılan genel seçimden 3 ay sonra aşırı sağcı Lig ve sistem karşıtı 5 Yıldız Hareketi'nin (M5S) kurduğu koalisyon hükümeti, göçmen karşıtı tutumunu daha ilk günlerinde gösterdi.
Son kriz, sivil toplum kuruluşu SOS Mediterranee'nin cumartesi gecesi Akdeniz'de yürüttüğü operasyonlarda 123'ü refakatsiz çocuk olmak üzere 629 kaçak göçmen bulunduğunu açıklamasının ardından İtalya'nın göçmenleri taşıyan Aquarius gemisinin limanlarına gelmesine izin vermemesi sonucu patlak verdi.
Limanlarını açmayı reddeden İtalya'nın Malta'dan geminin Valletta Limanı'na girişine izin vermesini talep etmesi ve Malta'nın "kurtarma operasyonunu koordine etmediği ve olayın Malta karasularında gerçekleşmediği" gerekçesiyle bu talebi geri çevirmesi, krizi uluslararası boyuta taşıdı.
Birbirlerini suçlayan taraflardan İtalya, Malta'nın ve dolayısıyla AB'nin göç konusunda sorumluluk almadığını ve kendilerini yalnız bıraktığını ileri sürdü.
"Uluslararası kuralları çiğniyor"Malta da İtalya’yı "uluslararası kuralları çiğnemekle" suçlayarak bir "Avrupa meselesi" olan bu durumun tekrarlanmaması için tartışılması gerektiğini savundu.
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre, yıl başından bu yana 13 bin 808 göçmen, deniz yoluyla İtalya'ya geldi. Geçen sene aynı dönemde bu sayı 61 bin 201'di.
Son günlerdeki artış, yaz aylarının yoğun geçeceğini, Roma'nın 800 göçmenin bulunduğu başka bir geminin yanaşmasını reddetmesiyle krizin daha da derinleşeceğini gösteriyor.
İtalya hükümetinin ortaklarından aşırı sağcı Lig partisinin lideri, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Roma'nın tutum değişikliğine gitmeyeceğini ortaya koydu.
"Limanları kapatıyoruz"Avrupa'yı suçlayan Salvini, limanlarını ikinci gemiye de açmayacaklarını belirterek, "Avrupa'nın umurunda değil. Bu kadar yeter. Hayat kurtarmak bir görevdir ama İtalya'yı kocaman bir sığınmacı kampına çevirmeye hayır diyoruz. İtalya, boyun eğmeye ve itaat etmeye son verdi. Artık burada 'hayır' diyen birileri var. Limanları kapatıyoruz." dedi.
Daha önce de İtalya'da bulunan yaklaşık 500 bin yasa dışı göçmeni sınır dışı edeceklerini duyuran yeni İtalyan hükümetinin bütün eleştirilere rağmen göçmenlere ilişkin sert tutumunu sürdürme eğiliminin, hem İtalya ile AB arasında soruna yol açması hem de gelecek dönemde Akdeniz’deki insani krizi derinleştirmesi bekleniyor.
İspanya, tüm Avrupa'yı utandırdıAquarius gemisindeki 123'ü bebek ve 629 çocuk göçmen, İtalya ve Malta'nın limanlarını açmayı reddetmesi sonucu 2 gün boyunca denizin ortasında zor şartlar altında beklemek zorunda kaldı. Göçmenlerin ölümüyle sonuçlanabilecek krizi, Brüksel'in açıklamanın ötesine gitmeyen tavrına rağmen, İspanya'nın yeni başbakanı ve Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) lideri Pedro Sanchez'in müdahalesi çözdü.
Başbakan Sanchez, "İnsani felaketin önlenmesi ve bu kişilere güvenli bir liman sağlanması bizim için bir yükümlülüktür." diyerek, Valencia limanının gemiye açılması talimatı verdi. İspanya Savunma Bakanlığı, Aquarius'e askeri gemilerin eşlik edeceğini açıklarken 200'den fazla belediye de belirli sayıda göçmeni almayı önerdi.
"Demokratik bir ülke olmanın gereği"İspanya Başbakan Yardımcısı Carmen Calvo ise ülkenin "uluslararası yükümlülüklerini yerine getirerek kusursuz bir görüntü verdiğini" söyledi. Göçmenleri almayı reddeden ülkeleri eleştiren Calvo, "demokratik bir ülkenin sadece ulusal kanunlara değil, aynı zamanda uluslararası kanunlara da uyması gerektirdiğini" vurguladı.
Yıl başından 10 Haziran'a kadar İspanya'ya gelen göçmenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 100'den fazla artarak 9 bin 315 oldu. Hem bu sayının daha da artacağına yönelik beklenti hem de İtalya'nın güçlenen göçmen karşıtı politikası, İspanya hükümetinin bundan sonraki tavrının merak konusu olmasına yol açtı.
Sosyalist hükümet, sığınmacılara limanlarını kapatmayacağını gösterse de krizin kalıcı çözümü için Brüksel'den açıklama yapmanın ötesine geçerek inisiyatif almasını istiyor.
Yunanistan da tepkiliAynı talebi dile getiren bir diğer ülke de Avrupa'daki sığınmacı krizinin özellikle 2015'te odak noktası Yunanistan. Yunanistan'a sığınmacı geçişlerinde büyük oranda azalma yaşansa da Yunan hükümetinin özellikle sığınmacı paylaşımına karşı çıkan ülkelere eleştirileri devam ediyor.
Bir milyonu aşkın sığınmacının Ege adalarından Avrupa'ya umut yolculuğuna çıktığı Yunanistan'da yaklaşık 60 bin sığınmacı bulunuyor. Yunanistan'da en yüksek geçişlerin yaşandığı dönemde bir günde sınırı geçen sığınmacı sayısı 10 binlere yakındı. Göçmen mutabakatının ardından bu sayı 70'e indi.
İltica başvurularının sonuçlanmasındaki gecikmeler, kapasitelerinin çok üzerinde sığınmacıyı barındıran Yunan adalarındaki sığınmacı kamplarındaki elverişsiz yaşam koşulları Yunan hükümeti açısından sorun yaratıyor.
Atina yönetimini en çok zorlayan konuların başında da mutabakat kapsamına giren başta Midilli ve Sakız adalarındaki yerel halkın tepkileri geliyor. Uzun süre adalarında tutulan sığınmacılardan şikayetçi olan yerel halk, hükümetten sayıları 15 bini aşan sığınmacıları taşımasını talep ediyor.
Yunanistan yönetimi ise başını Vişegrad grubunun çektiği ülkeler tarafından sığınmacı yükünü omuzlamakta yalnız bırakılmaktan şikayetçi. Sığınmacı geçişinin ekonomik ve sosyal birçok yönü bulunduğuna dikkati çeken yetkililer, kapıları kapatarak veya görmezden gelerek sorunun sadece daha da büyüyeceğini vurguluyor.
İtalya ve Yunanistan'daki 160 bin sığınmacının diğer ülkelere dağıtılmasını öngören anlaşmanın üzerinden 3 yıl geçti. Ancak bu sığınmacıların arasından yeni bir ülke bulunanların sayısı 31 Mayıs itibariyle 34 bin 689'da kaldı.
Macaristan ve Polonya'nın sığınmacı kabul etmemesi ve diğer çoğu ülkenin de isteksiz davranmasına rağmen herhangi bir ceza verilmemesi, Brüksel'in herhangi bir yaptırımının olmadığını gösterdi.
Sorunu üçüncü ülkelerle anlaşma yaparak çözmeye çalışan Brüksel yönetiminin üyelerine söz geçirmekte zorlanması nedeniyle krizin bu yaz daha da derinleşmesi bekleniyor.