İSTANBUL (AA) - Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz, gıda sanayisinin tek kalemde ve haksız bir biçimde enflasyonun müsebbibi olarak hedef tahtasına oturtulduğunu belirterek, "Yani birileri 'Vurun abalıya' misali sürekli ve düzenli bir şekilde gıda sanayicilerini toplumun gözünde adeta itibarsızlaştırma projesi yürütüyor." dedi.
Kopuz, gıda sektörü 2016 yılı değerlendirmesi ile gıda ve içecek fiyatlarına ilişkin düzenlediği basın toplantısında yaptığı konuşmada, gıda konusunda maalesef herkesin bir fikri olduğunu, ancak bilgi düzeyinin sorgulanmadığını belirterek, "Böyle olması belki doğal. Zira yaşamımızın içinde en çok alan kaplayan konuların başında.Günde ortalama 3 öğün yemek yediğimizi düşünürsek günde en az 3 kez gıdayı düşünüyoruz." diye konuştu.
Özellikle son günlerde gıda fiyatlarının sıklıkla duyulduğunu ifade eden Kopuz, şunları kaydetti:
"Yapılan bir araştırmaya göre gıdadaki enflasyon artışı sadece nisan ayında toplam 8 bini aşan habere konu olurken, yazılı basında bin 592, görsel basında 108 ve internet medyasında 6 bin 378 haberle yer aldığı görüldü. Bakınız bu değer sadece 1 aylık süre için geçerli. Buradaki söylem ve iddialara baktığımızda gıda sanayisinin tek kalemde ve haksız biçimde enflasyonun müsebbibi olarak hedef tahtasına oturtulduğunu görüyoruz. Yani birileri 'Vurun abalıya' misali sürekli ve düzenli bir şekilde gıda sanayicilerini toplumun gözünde adeta itibarsızlaştırma projesi yürütüyor."
Kopuz, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerine değinerek, "2016 yılında gıda ve alkolsüz içecekler grubundaki yıllık artışların ocak ve temmuz ayları hariç, bir önceki yılın aynı aylarına göre daha düşük seviyede gerçekleştiğini gösteriyor. Burada TÜİK verilerini baz alan Merkez Bankasının yaptığı değerlendirmelerde işlenmemiş gıda vurgusuna dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye’de 24 milyon hektar arazide tarımsal üretim yapılıyor. Tarım yapısı itibarıyla, mevsim ve iklim koşullarından doğrudan etkilenen bir sektör. İklim değişikliğinin etkisiyle tüm dünya gibi ülkemizde de kuraklık ya da aşırı olumsuz hava olayları ürün arzında düşüşlere yol açmakta, bu da fiyat artışlarını beraberinde getirmektedir. Üstelik, tarım arazileri yıldan yıla giderek daralmakta ve toprak bozulumları sebebiyle verim de düşmektedir." şeklinde konuştu.
Bu anlamda, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının tarıma elverişli ovaları, tarımsal SİT alanı olarak koruma altına almaya çalışmasının son derece önemli bir adım olduğunu aktaran Kopuz, "Tabii tarım ürünleri ihracatında yaşadığımız olumsuzluklar da tarımsal üretimde arzı etkileyen bir diğer faktör." dedi.
- "Türk domatesi üçüncü ülkeler üzerinden Rus pazarına giriyor"
Kopuz, Rusya'ya domates ihracatına değinerek, şunları kaydetti:
"Biliyorsunuz, Rusya, bildiğimiz sebeplerden dolayı birçok alanda olduğu gibi Türkiye’den tarım ve gıda ürünleri ithalatına da yasak getirmişti. İki ülke ilişkilerindeki normalleşme sürecinde, bazı ürünlerde kısıtlamaları kaldıran Rusya, tarımsal ürün ihracatımızda en önemli kalem olan domateste ise yasağı hala kaldırmadı. Rusya’ya ihracat olmamasına rağmen, domatesin bugün pazarlarda 10 TL’ye satıldığı da bir başka gerçek. Peki niye böyle oldu? Yanıt gayet basit. Domatesteki sıkıntı çiftçinin ambargo sonrası üretimden çıkmasına neden oldu. Tarla üretimi domatesin pazara gelmemesi de fiyatları artırdı.
Çok şükür, ihracatçılarımızın yeni pazarlara yönelmesiyle domates ihracatında, 2016 yılındaki kayıplarımızı bu yıl telafi etmeyi öngörüyoruz. Ayrıca Türk domatesi, üçüncü ülkeler üzerinden Rusya pazarına girmeye de devam ediyor. Bunu bizzat Rus yetkililer söylüyor. Bu noktada, hemen altını çizelim tarım, iklim değişikliğinden ilk etkilenen sektör. Maalesef bu konuda henüz gerekli ve yeterli adımların atılmadığını da vurgulamak isterim."
İşlenmemiş gıda ürünlerindeki dalgalanmaların enflasyona gerekçe olarak gösterildiğini aktaran Kopuz, bu durumun ana ham maddesi tarımsal ürün olan gıda üreticilerini de hem maliyetler hem de tedarik zincirinin kesintiye uğraması açısından ciddi manada etkilediğini, zarara soktuğunu kaydetti.
TGDF olarak, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek başkanlığında ilgili bakanların katılımıyla oluşturulan Gıda Komitesinin çalışmalarının son derece hayati olduğunu düşündüklerini vurgulayan Kopuz, "Zira, komitenin arza bağlı olarak tarım ürünlerinin fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı alacağı tedbirlerin başarıya ulaşması, insanımızın daha ucuza gıda tüketmesini sağlayacağı gibi sanayinin tedarikte yaşadığı sıkıntıları da hafifletecektir." diye konuştu.
Kopuz, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) Gıda Fiyat Endeksi temelinde yapılan eleştirilere açıklık getirmek istediğini belirterek, "Deniliyor ki 'Küresel gıda fiyatları düşüyor, Türkiye’de artıyor.' Doğru tahıl, bitkisel yağ, et, süt ürünleri ve şeker olmak üzere 5 temel ürün grubunda uluslararası piyasalardaki fiyat değişimlerini yansıtan endeks 2016 yılı ile birlikte üst üste beşinci yılı da düşüşle kapattı.
- " Bitkisel yağ ve şeker fiyatları arttı"
2016 yıl sonu itibarıyla et, süt ürünleri ve tahıl fiyatlarında 2014’te başlayan düşüşler devam ederken, bitkisel yağ ve şeker fiyatlarının ise arttığını ifade eden Kopuz, sözlerine şöyle devam etti:
"Hemen arkasından ne oldu biliyor musunuz? Ocak ayında artışa geçen gıda fiyat endeksi, şubat ayında son iki yılın zirvesine çıktı. Sonra mart ve nisan aylarında yeniden düşüşe geçti. Aylık değişimleri yansıtan endeksi baz alarak, toptancı bir anlayışla 'Küresel gıda fiyatları arttı ya da düştü' demek mümkün mü? Zaten FAO’da endeksin kapsadığı ürün gruplarındaki fiyat değişimlerini, küresel ölçekte arz tedarikinde yaşanması beklenen değişimlerle açıklamaktadır.
Nitekim FAO nisan ayında, 2017 küresel tahıl üretim tahminlerini güncelledi. Bu yıl tahıl üretiminin, geçen yıla göre yüzde 0,4’lük düşüşle 1 milyar 52 milyon ton olacağı tahmin ediliyor. Azalan üretim ise 'daha yüksek fiyat' demektir. Peki önümüzdeki döneme ilişkin diğer öngörüler nasıl? 2016-2025 OECD-FAO Tarımsal Görünüm Raporuna göre, söz konusu 10 yıl boyunca gıdaya yönelik talep büyümesi yavaşlaması, yeterli beslenemeyen insan sayısını 788 milyondan 650 milyona düşmesi, Sahra Altı bölgesinde mikrobesin öğesi eksikliği sorununun artması, tarım ticaretinde büyüme hızının yavaşlaması bekleniyor. Artan gıda talebinin ise verimi ve canlı hayvan sayısını artırmak dışında bir çözümü yok."
Doğal kaynakları yeterli olan ülke sayısının az olmasının, küresel gıda güvencesinin sağlanması noktasında ticareti daha da önemli hale getireceğini anlatan Kopuz, "Buna karşın, bazı ülkelerin kendine yeterli üretim hedefi ve ticaretin katma değerli ürünlere kayması nedeniyle temel gıda ürünleri ticaretinin kısıtlı kalması bekleniyor. Arz ve talebin bir arada büyümesi nedeniyle tarım ürünleri fiyatlarının çok değişmeden kalması beklense de talep bileşimindeki ve tedarik koşullarındaki değişimleri yansıtan bazı fiyat hareketleri görülebilecek." diye konuştu.
Kopuz, petrol fiyatları, verim ve ekonomik büyümedeki değişimler gibi birçok belirsizliğin, öngörüleri etkileme potansiyeline sahip olduğuna dikkati çekerek, "Söz konusu faktörlerde, tarih boyunca görülen değişimlerin devam etmesi durumunda önümüzdeki 10 yılda ciddi bir fiyat dalgalanması yaşanması ihtimali de oldukça yüksek." dedi.
Tarımsal üretimi iklim değişikliğinden bağımsız olarak düşünmenin mümkün olmadığını ifade eden Kopuz, tarımın iklim değişikliği sonucu yaşanan ve giderek sıklaşan kuraklık ya da şiddetli yağışlar gibi aşırı hava olaylarından yakından etkilenen sektörlerin başında geldiğini dile getirdi.
Kopuz, Türkiye’de tarımsal üretiminde de kayıplara yol açması kaçınılmaz olan iklim değişikliğine karşı daha fazla zaman yitirmeden önlemler alınması gerektiğini anlatarak, "Bu noktada, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın uygulamaya koyduğu havza bazlı üretime dayalı Milli Tarım Projesi’nin çok önemli bulduğumuzu belirtmek istiyorum. Bakanlık tarafından iklim ve topografya verileri de kullanılarak belirlenen ve ilan edilen havzalarda uygun ürün desenine yönelmek, hem kaynakların verimli kullanılması hem de tarıma verilen desteklerin doğru kullanılması sonucunu doğuracaktır."şeklinde konuştu.
- Ramazan ayında gıda fiyatları
Kopuz, her yıl Ramazan yaklaştığında gıda fiyatlarının artıp, artmayacağının tartışma konusu olduğunu anımsatarak, şunları kaydetti:
"Fakat hemen belirtmeliyim ki 80 milyonu ilgilendiren gıda fiyatlarını ülke olarak kamuoyunda yanlış tartışıyoruz. Şu ürünün fiyatı yüzde şu kadar arttı, aracılar, stokçular gibi bu konuda suçlu arıyoruz. Bir ürünün fiyatı, özellikle hemen bozulabilecek meyve-sebzenin fiyatı yüzde 30-40-80 arttığında unutmayalım ki tarlada da fiyatı artıyor. Bunun nedeni arz talep dengesini bozan üretim yetersizliğidir. Her zaman söylüyoruz; üretim, üretim, üretim eşittir planlama. Çok şükür ki ramazanda gıda fiyatlarının artacağı beklentisiyle evlerimizde gıda stokladığımız dönemler artık geride kaldı. Bugün Türkiye’de her türlü gıda ürününü, market raflarında her zaman bulmak mümkündür. Yani genel olarak gıdada bir sıkıntıdan bahsetmek mümkün değildir.
"Ancak özellikle nohut ve kuru fasulye gibi bakliyat ürünlerinde dünyada ve ülkemizde son dönemde üretim azlığına bağlı olarak fiyat yükselmeleri olmuş, nohutta geçici olarak ithalat vergisi düşürülme kararı alınmıştır." diyen Kopuz şunlara dikkati çekti:
"Kırmızı mercimek fiyatlarında ise geçen seneye göre herhangi bir yükselme söz konusu olmamıştır. Bakliyat ürünlerinde Ramazan dolayısıyla olağanüstü fiyat artışları olmasını beklemiyoruz. Tüketicilerden isteğimiz, her zaman olduğu gibi Ramazanda da bakanlıktan kayıtlı, onaylı işletmelerde üretilen, etiketinde nerede, ne zaman üretildiği, son tüketim tarihi ve içeriği yazan ambalajlı gıda ürünlerini tüketmeleridir. Gıdalar konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan kimi isimler, halk sağlığı için de risk oluşturan gıdaların tüketimini teşvik etmeye devam ediyorlar. Biz sektör olarak, hiçbir bilimsel temeli olmayan iddialara karşı tüketicileri bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyoruz."
- İhracatçı firmaların İran'a ihracat sıkıntısı
Kopuz, son dönemde önemli ihracat pazarlarından olan İran’da yaşanılan sıkıntıya da değinerek, "İhracatçı firmalarımız İran’a, bu ülkedeki ithalatçı firmaların yetkili makamlarından aldıkları GMP belgeleriyle ihracat yapabiliyorlar. İran makamlarının, son dönemde süresi dolan belgeleri yenilemediğine ilişkin şikayetler arttı. Bu belge olmadan ihracat yapılamadığı için firmalarımız ciddi sorunla karşı karşıya. Hükümetten beklentimiz, İran makamları nezdindeki girişimlerin hızlandırılarak, firmalarımızın mağduriyetine son verilmesidir. Aksi halde Rusya’dan sonra İran’a ihracatımızda da kayıplar yaşayacağız." diye konuştu.
Bir gazetecinin gıda fiyatlarına ilişkin sorusu üzerine Kopuz, büyük şehirlerin büyük göç aldığını anımsatarak, "Verimli alanların kaç senede nereden nereye küçüldüğüne bakmak lazım. Büyükşehirlere göç ettik, insanlarımızı modern köleliğe geçirttik. Halbuki o toprakların efendisi olsalar, ekip biçseler... Üretimi yapabilmeniz için planlamanız lazım. Üretimin teşvik edilmesi lazım. Biz gıda ve içecek sektörü olarak seçimlerden yorulduk. Artık gece gündüz devlet, STK, kamuoyu olarak üretimi konuşmalıyız. Biz enflasyonun müsebbibi olarak gösteriliyoruz. Evet, benim sektörüm sütten çıkmış ak kaşık değil. Yönetim kurulumuzla değerlendirdik, buna 'aracı' dedik, 'stokçu' dedik sorun çözülmedi. Artık makro planlamalara bakmamız lazım. Üretimi bir sene önceden planlamamız lazım. Gıda Komitesi inşallah çalışmalarını yapar, bize bir vazife düşüyorsa her türlü bilgi birikimini sunmaya da hazırız." şeklinde konuştu.
- " 42 bin 520 işletmede, 485 binden fazla kişi istihdam ediliyor"
TGDF Genel Sekreteri İlknur Menlik ise Avrupa Birliğinde (AB) gıda ve içecek sektöründe 289 bin işletmenin bulunduğunu ve 4,25 milyon kişiye istihdam sağlandığını belirterek, "AB gıda ve içecek sanayi, 2015 yılında 98,1 milyar avro ihracat yaparken, dış ticaret fazlası 25,2 milyar avro olarak gerçekleşti. Global gıda ve içecek ihracatı 2005-2014'te 2 kattan daha fazla artarken, en büyük ihracatçılar AB, ABD, Çin ve Brezilya, en büyük ithalatçılar ise ABD, AB, Japonya, Çin ve Kanada şeklinde sıralanıyor." diye konuştu.
Menlik, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı “Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri 2015” verilerine göre, Türkiye gıda ve içecek sanayisinde faaliyet gösteren 42 bin 520 işletmede, 485 binden fazla kişi istihdam edildiğini söyledi.
Gıda sektörünün hem yarattığı katma değer hem de ihracatıyla Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden birisi olduğunu ifade eden Menlik, sözlerine şöyle devam etti:
"Gıda ve içecek sanayi işletmelerinin yarattığı katma değer, 2015 yılında yüzde 15,6 oranında artarak 27 milyar TL’ye ulaşmıştır. Türkiye gıda sektörü, dış ticarette fazla veren sektörlerin başında gelmektedir. Gıda ve içecek ihracatımız, büyük ölçüde Rusya ambargosu ve yakın coğrafyadaki olumsuzluklar nedeniyle 2016’da bir önceki yıla göre yüzde 6,9 oranında azalarak 11 milyar dolara, ithalatımız ise yüzde 2,5 oranında azalarak 5,6 milyar dolar seviyesine gerilemiştir. 2016 yılında 5,6 milyar dolar dış ticaret fazlası veren sektörde, dış ticaret karşılama oranı ise yüzde 199,6 olmuştur."
Gıda ve içeceklerdeki fiyat değişimlerine ilişkin verileri de paylaşan Menlik, "TÜİK’in açıkladığı Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) verilerine göre; 2016’da gıda ve alkolsüz içecek grubunda yıllık bazdaki artışları, ocak ve temmuz ayları hariç, bir önceki yılın aynı aylarına göre daha düşük değerlerde gerçekleşmiştir." dedi.