Başbakan Ahmet Davutoğlu, New York’ta düzenlediği basın toplantısında, ABD Başkanı Barack Obama’nın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasını değerlendirerek, “Esas itibariyle geçiş süreci, adı konulduğunda da Esed’siz Suriye’ye geçiş sürecidir” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, düzenlediği basın toplantısında basın mensuplarının da sorularını değerlendirdi. Davutoğlu, ABD Başkanı Obama’nın BM Genel Kurulu’nda gerçekleştirdiği konuşmayı tatmin edici bulup bulmadıklarına dair soruya, “Suriye’deki durum gittikçe daha vahim bir hal alıyor. Bunu hepimiz gözlüyoruz. Onun için Türkiye 4 yıldır 2011 yılından bu yana her sene bu uyarıcı mesajlarını hem New York’ta hem dünyanın her yerinde verdi vermeye devam ediyor. Eğer şimdi tedbir alınmazsa gelecek sene New York’a gelindiğinde çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıya kalabiliriz. Onun için söyledim 7-8 milyon daha Suriye içinden yerinden edilmiş Suriyeliler var. Bunlar her an mülteci durumuna düşebilir ve bunlar mülteci durumuna düştüklerinde gelecekleri yer Türkiye’dir. Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyeceklerdir. Dolayısıyla Suriye konusunda artık yeter demenin vakti geldi. Uluslararası toplumun, başta daimi 5 üye olmak üzere BM Genel Konseyinin alması gereken acil önlemler var. Bu konuda biz pozisyonumuzu açık şekilde söylüyoruz. BM Genel Kurulunda yağacağım konuşmada da bu konuda detaylı bir analiz ve talep listesi anlamında beklentilerimizi de ifade edeceğim” yanıtını verdi.
Davutoğlu, Obama’nın demokrasi vurgusunun önemli olduğunu kaydederek, “Hesap ve yönetim, güç paylaşımına dayalı siyaset anlayışı çok doğrudur. BM’nin misyonu anlamında söyledikleri yine takdire şayandır. Özellikle kalkınmakta olan ülkeler anlamında da önemli atıflarda bulunuldu. Bu alamda Suriye bağlamında söyledikleri de Esed’in işlediği suçlar çerçevesinde son dönemde ABD’nin Esed’in kalışına doğru bir senaryo doğru meylettiğine dönük bir takım yorumları da boşa çıkaran açıklamalardı o açıdan perspektifi doğru buluyorum. Ama konulmada doğrusu çok önemli bir hususun eksik kaldığı kanaatindeyim. O da Filistin meselesi. Özellikle de İsrail’in Mescid-i Aksa’da son dönemli saldırıları da devam ederken çok daha açık mesaj vermesini beklerdik. Çünkü Ortadoğu’da kalıcı barış ve istikrar ancak ve ancak özgür Filistin’in inşası üzerinden olabilir. Bunlar Ortadoğu’daki radikalleşme teamüllerinin kaynağına bakıldığında Filistin ve Kudüs bağlamında özellikle Müslüman toplumlarındaki gençlik kesiminde uluslararası topluma olan güvenin azalmasının önemli bir tesiri var. Dolayısıyla Filistin bağlamında çok daha kuvvetli mesajlar verilmesini beklerdim. Yine demokrasi vurgusu yapıldıktan sonra Ortadoğu’da yeni demokrasilere, daha doğmadan öldürülen demokrasilere de atıfta bulunulması konuşmanın içeriğini kuvvetlendirebilirdi. Maalesef Ortadoğu’da demokrasi tecrübeleri doğmadan öldürülmüştür. Arap Baharı sonrasında. Bugünkü yaşanan sıkıntılar terörle diktatörlük arasında terörle diktatörlük arasında Ortadoğu sarkajında yaşanan sıkıntılar doğmadan gelişmesine izin verilmeyen demokrasilerin eksikliğidir. Biz Türkiye olarak etrafımızdaki ateş çemberi içinde demokrasimizi özgürlüklerimizin değerini bilerek istikrarımı tehdit eden her türlü faktöre karşı demokrasiye sığınarak, özgürlüklere sığınarak bunları aşacağımız kanaatindeyim. Genel olarak Obama’nın konuşmasını entelektüel bakımından da içerik bakımından da vurgular itibari ile doyurucu bir konuşma olarak görüyorum” ifadesini kullandı.
“BÜTÜN BU FORMÜLLERİ ESED KENDİSİ ÖLDÜRDÜ”
Davutoğlu, Obama’nın Geçiş Süreci ifadesine dair soruya ise, “Bugüne nasıl gelindi bunu unutmamak lazım. 2011 yılında hepiniz hatırlayacaksınız Suriye’ye biz ziyarette bulunmuş, Esed’le, zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakanımızın Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajlarını da götürerek 7 saatlik görüşme yapmıştım. O zaman Türkiye’nin samimi kanaati Esed’le birlikte ve Esed’i ikna ederek reformla Suriye’nin bu sorunu aşabileceği yönündeydi. Ama maalesef Esed bunu değerlendirmedi. Bunun yerine halkına baskı yapmayı tercih etti. Ondan sonra bir sene sonra, 2012’de Cenevre’ye giden süreçte birçok inisiyatif içinde kısa bir süre Esed’li geçiş formu üzerinde de çalışmalar yapıldı. Ama maalesef bu da o zaman Esed tarafından reddedildi ve Esed kalıcı olarak Suriye’de kalacağını ve o zaman yapılan göstermelik bir seçimle de 5 yıl daha Suriye Devlet Başkanı olarak Suriye halkının kendini seçtiğini ilan etti. Dolayısıyla bütün bu formülleri Esed kendisi öldürdü. Şimdi 4 yıl geçtikten sonra, 300 bin inan katledildikten sonra 6 milyona yakın insan mülteci durumuna düştükten, 7-8 milyon Suriyeli içerde yerinden edilmiş duruma düştükten sonra ülkenin sadece yüzde 14 ‘ünü kontrol edebilen tirandan bir diktatörden geçiş sürecini başlatmak mümkün değil. Bizim için geçiş süreci nedir biliyor muşunuz, nasıl başarılı görülebilir. Eğer bir gün Türkiye’deki mülteciler 2 milyon mülteci ‘Evet artık Suriye’de barışa doğru bir yol süreç başladı, ben ülkeme dönebilirim’ dediği şartlar geçiş sürecidir. Yoksa bir aldatma şeklinde Esed’in gücünün korunduğu, bazı muhalefet unsurlarının da Suriye’de nerdeyse açık ev hapsi gibi bir alanda hükümet yönetimine katıldığı bir formül gerçek anlamda geçiş süreci olmaz. Geçiş Süreci, Suriye halkının bu sürece ikna edilmesiyle olur. Artık bundan sonra ülkemde barış var deyip, ülkesine dönem iradesi gösterdiği zaman geçiş süreci olur. Şu anda dışardaki Suriyeli mültecilerden kime sorsanız, hangi etnik ve mezhebi kökenden olursa olsun geri döner misiniz dediğiniz de ‘kesinlikle dönemem’ diyecektir. Dolayısıyla burada bizim ve sayın Obama’nın orada vurguladığı hususla Türkiye’nin aynı noktada olduğu husus şu, Esed’in gidişini sağlayacak kontrollü ve yönetilebilir bir geçiş sürecidir. Bir kere güvenlik düzenlemelerinin de içinde olduğu ve bu geçiş sürecinin sonuçlarının görüldüğü ne zaman, hangi şartlarda bu geçiş sürecinin tamama ereceğinin taraflarca kabul edildiği bir yöntemde olur. Esas itibariyle geçiş süreci adı konulduğunda da Esed’siz Suriye’ye geçiş sürecidir. Bunu böyle tanımladığınızda zaten Esed’in bu konuda rolünün olamayacağı açık bir şekilde ortaya çıkar. Cenevre 2012’de de bu detaylı olarak tartışmıştık. Ama o zaman Suriye heyeti zaten böyle bir geçiş kavramına bile yanaşmamıştır” ifadelerini kullandı.
(İHA)
Başbakan Ahmet Davutoğlu, düzenlediği basın toplantısında basın mensuplarının da sorularını değerlendirdi. Davutoğlu, ABD Başkanı Obama’nın BM Genel Kurulu’nda gerçekleştirdiği konuşmayı tatmin edici bulup bulmadıklarına dair soruya, “Suriye’deki durum gittikçe daha vahim bir hal alıyor. Bunu hepimiz gözlüyoruz. Onun için Türkiye 4 yıldır 2011 yılından bu yana her sene bu uyarıcı mesajlarını hem New York’ta hem dünyanın her yerinde verdi vermeye devam ediyor. Eğer şimdi tedbir alınmazsa gelecek sene New York’a gelindiğinde çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıya kalabiliriz. Onun için söyledim 7-8 milyon daha Suriye içinden yerinden edilmiş Suriyeliler var. Bunlar her an mülteci durumuna düşebilir ve bunlar mülteci durumuna düştüklerinde gelecekleri yer Türkiye’dir. Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyeceklerdir. Dolayısıyla Suriye konusunda artık yeter demenin vakti geldi. Uluslararası toplumun, başta daimi 5 üye olmak üzere BM Genel Konseyinin alması gereken acil önlemler var. Bu konuda biz pozisyonumuzu açık şekilde söylüyoruz. BM Genel Kurulunda yağacağım konuşmada da bu konuda detaylı bir analiz ve talep listesi anlamında beklentilerimizi de ifade edeceğim” yanıtını verdi.
Davutoğlu, Obama’nın demokrasi vurgusunun önemli olduğunu kaydederek, “Hesap ve yönetim, güç paylaşımına dayalı siyaset anlayışı çok doğrudur. BM’nin misyonu anlamında söyledikleri yine takdire şayandır. Özellikle kalkınmakta olan ülkeler anlamında da önemli atıflarda bulunuldu. Bu alamda Suriye bağlamında söyledikleri de Esed’in işlediği suçlar çerçevesinde son dönemde ABD’nin Esed’in kalışına doğru bir senaryo doğru meylettiğine dönük bir takım yorumları da boşa çıkaran açıklamalardı o açıdan perspektifi doğru buluyorum. Ama konulmada doğrusu çok önemli bir hususun eksik kaldığı kanaatindeyim. O da Filistin meselesi. Özellikle de İsrail’in Mescid-i Aksa’da son dönemli saldırıları da devam ederken çok daha açık mesaj vermesini beklerdik. Çünkü Ortadoğu’da kalıcı barış ve istikrar ancak ve ancak özgür Filistin’in inşası üzerinden olabilir. Bunlar Ortadoğu’daki radikalleşme teamüllerinin kaynağına bakıldığında Filistin ve Kudüs bağlamında özellikle Müslüman toplumlarındaki gençlik kesiminde uluslararası topluma olan güvenin azalmasının önemli bir tesiri var. Dolayısıyla Filistin bağlamında çok daha kuvvetli mesajlar verilmesini beklerdim. Yine demokrasi vurgusu yapıldıktan sonra Ortadoğu’da yeni demokrasilere, daha doğmadan öldürülen demokrasilere de atıfta bulunulması konuşmanın içeriğini kuvvetlendirebilirdi. Maalesef Ortadoğu’da demokrasi tecrübeleri doğmadan öldürülmüştür. Arap Baharı sonrasında. Bugünkü yaşanan sıkıntılar terörle diktatörlük arasında terörle diktatörlük arasında Ortadoğu sarkajında yaşanan sıkıntılar doğmadan gelişmesine izin verilmeyen demokrasilerin eksikliğidir. Biz Türkiye olarak etrafımızdaki ateş çemberi içinde demokrasimizi özgürlüklerimizin değerini bilerek istikrarımı tehdit eden her türlü faktöre karşı demokrasiye sığınarak, özgürlüklere sığınarak bunları aşacağımız kanaatindeyim. Genel olarak Obama’nın konuşmasını entelektüel bakımından da içerik bakımından da vurgular itibari ile doyurucu bir konuşma olarak görüyorum” ifadesini kullandı.
“BÜTÜN BU FORMÜLLERİ ESED KENDİSİ ÖLDÜRDÜ”
Davutoğlu, Obama’nın Geçiş Süreci ifadesine dair soruya ise, “Bugüne nasıl gelindi bunu unutmamak lazım. 2011 yılında hepiniz hatırlayacaksınız Suriye’ye biz ziyarette bulunmuş, Esed’le, zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakanımızın Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajlarını da götürerek 7 saatlik görüşme yapmıştım. O zaman Türkiye’nin samimi kanaati Esed’le birlikte ve Esed’i ikna ederek reformla Suriye’nin bu sorunu aşabileceği yönündeydi. Ama maalesef Esed bunu değerlendirmedi. Bunun yerine halkına baskı yapmayı tercih etti. Ondan sonra bir sene sonra, 2012’de Cenevre’ye giden süreçte birçok inisiyatif içinde kısa bir süre Esed’li geçiş formu üzerinde de çalışmalar yapıldı. Ama maalesef bu da o zaman Esed tarafından reddedildi ve Esed kalıcı olarak Suriye’de kalacağını ve o zaman yapılan göstermelik bir seçimle de 5 yıl daha Suriye Devlet Başkanı olarak Suriye halkının kendini seçtiğini ilan etti. Dolayısıyla bütün bu formülleri Esed kendisi öldürdü. Şimdi 4 yıl geçtikten sonra, 300 bin inan katledildikten sonra 6 milyona yakın insan mülteci durumuna düştükten, 7-8 milyon Suriyeli içerde yerinden edilmiş duruma düştükten sonra ülkenin sadece yüzde 14 ‘ünü kontrol edebilen tirandan bir diktatörden geçiş sürecini başlatmak mümkün değil. Bizim için geçiş süreci nedir biliyor muşunuz, nasıl başarılı görülebilir. Eğer bir gün Türkiye’deki mülteciler 2 milyon mülteci ‘Evet artık Suriye’de barışa doğru bir yol süreç başladı, ben ülkeme dönebilirim’ dediği şartlar geçiş sürecidir. Yoksa bir aldatma şeklinde Esed’in gücünün korunduğu, bazı muhalefet unsurlarının da Suriye’de nerdeyse açık ev hapsi gibi bir alanda hükümet yönetimine katıldığı bir formül gerçek anlamda geçiş süreci olmaz. Geçiş Süreci, Suriye halkının bu sürece ikna edilmesiyle olur. Artık bundan sonra ülkemde barış var deyip, ülkesine dönem iradesi gösterdiği zaman geçiş süreci olur. Şu anda dışardaki Suriyeli mültecilerden kime sorsanız, hangi etnik ve mezhebi kökenden olursa olsun geri döner misiniz dediğiniz de ‘kesinlikle dönemem’ diyecektir. Dolayısıyla burada bizim ve sayın Obama’nın orada vurguladığı hususla Türkiye’nin aynı noktada olduğu husus şu, Esed’in gidişini sağlayacak kontrollü ve yönetilebilir bir geçiş sürecidir. Bir kere güvenlik düzenlemelerinin de içinde olduğu ve bu geçiş sürecinin sonuçlarının görüldüğü ne zaman, hangi şartlarda bu geçiş sürecinin tamama ereceğinin taraflarca kabul edildiği bir yöntemde olur. Esas itibariyle geçiş süreci adı konulduğunda da Esed’siz Suriye’ye geçiş sürecidir. Bunu böyle tanımladığınızda zaten Esed’in bu konuda rolünün olamayacağı açık bir şekilde ortaya çıkar. Cenevre 2012’de de bu detaylı olarak tartışmıştık. Ama o zaman Suriye heyeti zaten böyle bir geçiş kavramına bile yanaşmamıştır” ifadelerini kullandı.
(İHA)