KONYA - Metin Bolat
Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından akademisyenlere yönelik soruşturma kapsamında, 26 sanık hakkında hazırlanan iddianamede, kanser hastası kadın akademisyenin örgüt ile mücadelesine yer verildi.
Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen Selçuk Üniversitesi (SÜ) Hukuk Fakültesindeki örgüt üyeleri hakkında hazırlanan iddianamede, tanık kadın akademisyenin yaşadığı mağduriyeti anlattığı 3 sayfalık dilekçesi bulunuyor.
Tanık, zorlu meme kanseri tedavisinin yanı sıra maruz kaldığı FETÖ'nün sıra dışı baskılarına dikkati çekti.
SÜ Hukuk Fakültesinden dönem birincisi olarak mezun olduğunu, hakimlik için girdiği yazılı ve sözlü sınavını kazandığını belirten tanık, asistanlık sınavına başvurduğunu, hakimlik tebliğini reddettiğini dile getirdi.
Sınavı çok iyi geçmesine rağmen kazanamadığını aktaran tanık, "Öğrenciliğimi bilen, kağıdımı gören hocalarım çok ciddi haksızlık olduğunu, tam nota yakın yazmama rağmen, özellikle düşük not verildiğini, dava açmamı önerdiler. Dönemin rektörü Prof. Dr. Halil Cin'in önerisiyle bir süre sonra açılan kadroya başvurdum. Sınav sonucunda asistan olarak göreve başladım. Asistanken tüm yükü üstlendim. Akademik çalışmalara devam ettim. Ağırdan alınan asistanlık dönemimde doktora sürem dolunca atıldım." ifadelerini kullandı.
Hastalığıyla yıpratmaya çalışmışlar
Çıkan afla doktoraya geri döndüğünü anlatan tanık, dilekçe verip danışman değişikliği istediğini, danışmanlığını almamaları konusunda birçok kişiye baskı yapıldığını bildirdi.
Her şeye rağmen bir kadın profesörün danışmanlığını aldığını, zaman kaybına rağmen doktorayı bitirebildiğini ifade eden tanık, hakkında başarısız olduğu ve hiçbir şey yazamadığı gibi dedikodular çıkartıldığını, doktorası bitmesine rağmen kadro verilmediğini vurguladı.
Tanık, hak etmediği davranış tarzı ve uygulanan bezdiri (mobbing) nedeniyle çok yıprandığını, yaşadığı sıkıntılar nedeniyle 2004'te meme kanserine yakalandığını belirterek, şöyle devam etti:
"Oldukça küçük çocuğuma olan sorumluluğum ve ailemin desteğiyle mücadelemi sürdürdüm. Bu süreçte dahi hastalığımla ilgili beni yıpratma faaliyetleri devam etti. O dönem Konya'da onkoloji bölümü olmadığı için Hacettepe Onkoloji Hastanesinde tedavi görmekteydim. Bu bölümün verdiği resmi raporda doktor bir günlük tarih hatası yapmış, üstünü paraflamış. Başhekim imzalamış olduğu halde, evrakta sahtekarlık yaptığım, hastalığımın gerçek olmadığı, dekanlık makamında yüzüme söylendi. O anda kel, kaşları ve sol göğsü olmayan bir kadın olarak karşısındaydım. Kemoterapilerimi kendi paramla aldım. Hiç yolluk talep etmedim. Radyoterapi ise arka arkaya 40 gün hastanede alınmak zorunda olan ve raporunun da doktorlar tarafından zorunlu olarak verilmesi gereken bir tedaviydi. O yıkılmışlıkla rektörlüğe ağlayarak gittiğimde, müfettiş varmış. Durumu anlattığımda benden olanlar için özür dilendi."
Hastalıkla mücadelesi sürüyor
Hastalıkla mücadelesinin devam ettiğine işaret eden tanık, birçok kişinin çeşitli bahanelerle engellendiğini, psikolojik çöküşe sürüklendiğini, akademik hayattan uzaklaşmaya zorlandığını kaydetti.
Kendisi gibi fakültede kalıp mücadele eden kişiler için doçentliğe dahi başvurmamaları gerektiği, jürileri kendilerinin belirlediğine dair haber gönderildiğini aktaran tanık, şöyle konuştu:
"Yaklaşık 7 senelik bir kadro bekleyişinden sonra, fakültede yönetim değişti. Benden çok sonra asistan olanlar bile öğretim görevlisi yapılıp, derse giriyorlardı. Yaklaşık bir sene Karaman'a derse gittim. Bana yük olarak verdiklerini düşündüler. Şu an dönemimdeki arkadaşım profesör. Bir yıl sonra kadro ilanı için çıktığımda, boşuna kadro beklememem açıkça ifade edildi. Buradan istifa edip özel üniversiteye geçtim. Şu an devlet üniversitesinde yardımcı doçent olarak görev yapıyorum."
dikGAZETE.com