İSTANBUL
Devleti ele geçirmek amacıyla 1970'li yıllardan itibaren emniyette örgütlenmeye başlayan ve 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunan Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY), özellikle 80'li yıllarda emniyet piramidinin tabandan tavana tüm basamaklarında güçlendi.
AA muhabirinin, FETÖ/PDY'nin emniyette örgütlenmeye başladığı dönemde kritik görevlerde bulunan polislerle yaptığı görüşmelerden ve yazışmalardan derlediği bilgilere göre örgüt, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni tüm birimleri, toplumu da tüm kesimleriyle ele geçirip emelleri doğrultusunda yönetmeyi hedefledi.
Elebaşı Fetullah Gülen ve örgüt üyeleri, devleti ele geçirmek için en kritik kurum olarak seçtikleri polis teşkilatında 1970'li yıllardan itibaren örgütlenmeye başladı. Emniyet teşkilatında gözle görülür ilk yapılanma, 1974'te, Ali Osman Kahya, Mustafa Sağlam ve Ramazan Akyürek'le beraberindeki birkaç öğrencinin polis kolejine girmesi oldu.
FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklanan eski Bursa Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya cezaevinde bulunurken, firari olan eski Antalya Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam, paralel yapı soruşturmaları bünyesinde 2014'te görevinden alındı ve 27 Ekim 2016'da hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ise Hrant Dink cinayeti davasında tutuklanmıştı.
Emniyet teşkilatında sağlam temeller oluşturmak için her yolu deneyen terör örgütü, 3 yıllık polis koleji ve 3 yıllık polis enstitüsü eğitimlerinin ardından geleceğin amir ve müdürlerini örgüte bağlı yetiştirmek amacıyla 1980'de komiser yardımcısı olarak mezun olan Kahya, Sağlam ve Akyürek'i koleje sınıf komiseri olarak atadı.
Anadolu'nun farklı bölgelerinden mütedeyyin ailelerden gelen ve tüm umutlarını koleje bağlayan 14-15 yaşlarındaki çocukların en büyük idolü, ilk kez resmi üniformalı olarak gördükleri sınıf komiseri ve amirleri oldu. FETÖ, sınıf komiserleri ve amirleri vasıtasıyla hafta sonları örgüt evlerine giden, sohbetlere katılan maddi durumu iyi olmayan öğrencilere destek sağlayarak gönüllerini kazandı.
Bu sosyolojik tespiti iyi yapan PDY, mevcut sistemle 40 yılda farklı rütbe ve makamlarda çok sayıda üniformalı örgüt üyesi yetiştirdi.
Polis koleji ve polis akademisinde uygulanan sistemi, ilerleyen yıllarda teşkilatın sahada iş yükünü sırtlayan polis memurlarının yetiştirildiği polis okullarında da hayata geçiren FETÖ, emniyet hiyerarşisinin tüm basamaklarında örgüt zincirinin güçlenmesini sağladı.
Sınav sistemi
FETÖ, emniyete giriş ve polislikten komiserliğe geçiş sınavları başta olmak üzere, personelin girdiği birçok sınavda tek bir sistem izledi.
Zonguldak'ta FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan ve Etkin Pişmanlık Yasasından faydalanarak itirafta bulunan emniyet personeli, bu sistemde sınavdan bir gün önce sınava girecek örgüt üyelerinin hücre evlerine çağrıldığını, bir odaya tek tek alınan kişilere, örgüte bağlılıktan ayrılmayacağına ve soruları gördüğünü hiçbir yerde dile getirmeyeceğine dair yemin ettirildiğini anlattı.
Daha sonra eve gelen ve öğretmen olarak tanıtılan ancak hiç kimse tarafından tanınmayan personelin kağıt, kalem, soru kitapçığı, fotokopi ve dijital kayıt tutacak hiçbir malzemenin sokulmasına izin verilmeyen odada, projeksiyon üzerinden 7-8 kez soruları çözümleriyle birlikte tekrar ederek, sınava girecekleri çalıştırdığı kaydedildi. Öğretmenin evden ayrılmasıyla tekrar yemin ettirilen üyelerin, o gece örgüt evinde zorunlu olarak yatırıldığı ve kimseyle telefon dahil iletişim kurmalarına izin verilmediği, sabah üst araması yapılan üyelerin, sınav saatine yakın bir zamanda evden çıkartılarak gözetim altında sınava gireceği okula götürüldükleri ifade edildi.
80 darbesinde FETÖ'nün durumu
12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan süreçte toplumun geniş kesimi ciddi mağduriyetler yaşarken, emniyet teşkilatındaki FETÖ'cüler kritik noktalara yerleşti.
Sınıf komiseri ve sınıflar amiri pozisyonundaki orta düzey FETÖ yöneticilerinin, kolej ve akademide kendilerinden olan öğrencilere sınav sorularını verme, notlarını yüksek tutma, sicillerini yüksek gösterme ve soruşturmalardan uzak kalmalarını sağlama gibi kolaylıklar gösterdiği belirtilirken, kendilerinden olmayanlara ise çeşitli bahanelerle soruşturmalar açıp sicillerini bozduğu, iftira attığı, mobbing uyguladığı öne sürüldü.
FETÖ'nün, 1983 seçimlerinden sonra gözüne girmeyi başardığı siyasetin güç ve yetkisinden istifade ederek, her alanda olduğu gibi emniyet teşkilatı içerisinde de gücüne güç kattığı ifade edildi.
22 öğrenci kara listeye girdi
Çeşitli sorgular, ağır şiddet, hafta sonu ile ev izni iptali gibi birçok baskıya yıllarca katlanan ancak FETÖ'ye biat etmeyen birçok öğrenci gibi 1988'de mezun olan 22 polis akademisi öğrencisi de örgütten nasibini aldı. Komiser yardımcısı olarak göreve başlamaları gereken bu öğrenciler, sosyal demokrat görüşü savundukları ve eğitimleri süresinde FETÖ'cü gruba karşı keskin söylemlerde bulundukları için örgütün kara listesine girdi. Bu nedenle sicil notları düşürülen söz konusu öğrenciler, akademiden komiser yardımcısı yerine polis memuru olarak mezun edildi.
Akademiden ve polis okullarından yoğun şekilde mezun veren PDY'nin, üyelerini ilk olarak aktif şubeler ve sokak polisliği yerine, personel ve eğitim şube gibi idari kısımlara yönlendirdiği, rahat kadrolaşabilmek için Personel Daire Başkanlığına ve il emniyet müdürlüklerindeki personel şube müdürlüklerine sızdığı tespit edildi.
Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre, İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürü Ahmet Pek, 1997'de Personel Şube Müdürlüğüne atandı. İlki 1997 yazında ikincisi de Ocak 1998'de olmak üzere yapılanmaya giden Pek'in, İstanbul Emniyetinde FETÖ'nün sistematik olarak temellerini attığı iddia ediliyor. Pek, 14 Şubat 2016'da, FETÖ/PDY'nin Selam Tevhid soruşturmasında kumpas kurduğu iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanmıştı.
Örgütün eğitim şubelerini de çok iyi kullandığı, idari birimlerde iş yoğunluğu ve takipli çalışmalar az olduğu için düzenli mesai saatine tabi olan FETÖ'cü personelin kolaylıkla üniversite, lisansüstü ve doktora eğitimlerini tamamladığı, yabancı dil öğrendiği ve yurt dışı eğitimlerine gidebildiği belirlendi.
Emrullah Uslu, Önder Aytaç ve Yakup Saygılı gibi çok sayıda üyesini farklı tarihlerde yurt dışı eğitimlerine de göndererek, bu kişileri bilinçli şekilde parlatan örgütün emelleri doğrultusunda uzun yıllar geri planda hizmet veren Nazmi Ardıç, İzmir ve İstanbul emniyet müdürlüklerinde kritik görevler yürüttü.
"Futbolda şike" ve "17-25 Aralık" kumpaslarının beyni olarak bilinen eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Ardıç, polis akademisinde uzun yıllar sınıf komiserliği yaptı. Ardıç'ın, örgütten olmayan öğrencilerin tasfiye edilmesinde etkin rol oynadığı iddia ediliyor.
"17-25 Aralık" operasyonlarının kritik ismi olan eski İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Kazım Aksoy da 10 yıla yakın İstanbul Radyo TV ve Foto Film Şube Müdürlüğünde görev yaptı. Aksoy, terfi aldıktan sonra etkin bir şubede göreve getirildi.
Ardıç ve Aksoy, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında açılan davalarda tutuklu yargılanıyor.
57 sertifikası olan FETÖ'cü komiser
Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünde görev yaptığı 2014'te FETÖ/PDY üyesi olduğu gerekçesiyle ilçeye sürülen bir komiser, 57 sertifikaya sahipti. İlçe Emniyet Müdürü, yönetmelik gereği, belirli bir sürede personele operasyon, atış, yakın savunma ve iletişim alanlarında kurs verilmesini istediğinde, sadece bu komiserin ilgili kurslara ait sertifikası olduğunu gördü.
Örgütün, kritik büyükelçilik ve konsolosluklarla önemli dış görevlere gidecek personelin seçimlerinde çoğunlukla kendi üyelerini gözettiği, bu kişilerin görevlendirildikleri yerde devletten çok örgüt için çalıştığı tespit edildi. Dış göreve giden örgüt mensupları, yüksek maaşlarının bir kısmını da düzenli olarak "himmet" adı altında örgüte verdi. Ayrıca bu kişiler, ilk gidişte de toplu miktarda bir parayı örgüte aktardı.
Hukuk işleri şube müdürlüklerine de önem veren örgüt, mensuplarının adli ve idari soruşturmalarını kapatırken, kendilerinden olmayanların meslek hayatlarını etkin cezalarla kararttı.
Yazılımlarda "Backdoor"
Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ve şube müdürlüklerinde örgütlenen FETÖ mensuplarının, UYAP, MOBESE, PolNet ve MERNİS gibi programların projelerini geliştirip, ihalelerini örgütle ilişkili firmalarına yüksek fiyattan verdiği belirtildi. Örgütün, söz konusu yazılımlarda, sistemlerde sadece kendilerinin bildiği açıklar, arka kapılar (Backdoor) oluşturup örgütün havuzuna bilgi aktararak, her şeyi kontrol altında tuttuğu belirlendi.
Örgüt, özellikle 1998'de PolNet'e geçişle Türkiye genelindeki emniyete ait bilgilere tek bir merkezden ulaşabildi. Önemli bir soruşturmaya ilişkin çalışma yürüten söz konusu ilin emniyet müdürü ya da şube müdürü, mevcut konuyu ne kadar gizli tutsa da bilgileri sisteme girdiğinde FETÖ, kayıt dışı bağlantıdan konuya vakıf olup, örgüt çıkarları doğrultusunda tedbir aldı.
Polis akademisi ve polis okullarından kazandıkları personeli, izledikleri taktiklerle nitelik olarak belirli bir seviyeye taşıyan ve emniyet teşkilatı içerisinde güç haline gelen FETÖ, operasyonel şube anlamında ilk olarak hedefine istihbaratı oturttu. Çünkü, teknik takip ve dinlemenin, 1990'lı yıllarda sadece istihbarat üzerinden yapılması mümkündü.
Dinleme, takibe alma, arşivleme ve günü geldiğinde kullanma gibi yöntemlerle her türlü bilgiye vakıf olmak isteyen örgüt, emniyet istihbarat üzerinden her alana mutlak hakimiyet sağlamayı hedefledi.
İstihbaratçı müdür FETÖ itirafçısı oldu
17-25 Aralık sürecinden sonra FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten atılan ve darbe girişimi gecesi Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığını ele geçirmek üzere buraya geldiği iddia edilen eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Gürsel Aktepe, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının giriş kapısı yakınlarında gözaltına alınmış ve FETÖ'nün yapılanmasına ilişkin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyerek itirafçı olmuştu.
Örgütün "Emniyet imamı" olduğu iddia edilen Kemalettin Özdemir'in 2006-2007'ye kadar emniyet sorumlusu olduğunu ifade eden Aktepe'nin İstihbarat Daire Başkanlığından verdiği isimlerin çoğu Dink cinayeti davasında ya sanık ya da soruşturmada şüpheli olarak yer aldığı gibi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yasa dışı dinlemeye ilişkin yürüttüğü soruşturmada da şüpheli konumunda bulunuyor.
Öte yandan, Türkiye'nin 81 ilinde faaliyette olan MOBESE kısaltmasının, FETÖ'cülerin isimlerinin baş harflerinin bir araya getirilmesiyle oluştuğu, istihbarat kökenli emniyet mensupları Mustafa Hararcı, Osman Nihat Şen, Basri Aktepe, Erim Çoban, Süleyman Demirci ve Erdoğan Toprakçı'nın isimlerinin baş harflerinin kullanıldığı iddia edildi. Bu kişilerden Erim Çoban dışındaki tüm isimler, FETÖ soruşturmaları kapsamında ya tutuklandı ya da meslekten ihraç edildi.
Kura çekiminde hile
Polis akademisinden 1991'de komiser yardımcılığı rütbesiyle mezun olan öğrencilerin görev yerlerinin belirlenmesi için yapılacak kura çekiminde hile yapıldığı ihbarı üzerine, dönemin Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan, Anıttepe'deki salona baskın düzenledi.
Kura heyetinin masasının üzerindeki torba dışında masa altında ele geçirilen torbada, genel müdürlükle önemli dairelerin yanı sıra İstanbul, Ankara ve İzmir gibi illerin yazıldığı kağıtların olduğu ve mevcut listede isimleri işaretlenen FETÖ'cü öğrencilere bu torbadan çekim yaptırıldığı tespit edildi.
Olayla ilgili başlatılan soruşturmada, Polis Akademisi Başkan Yardımcısı Emniyet Müdürü Hasan Basri Ergül, Akademi Sınıflar Amiri Ali Bilkay ve Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Daire Başkanlığı Atama Şube Görevlisi Komiser Talip Özdemir, "görevi kötüye kullanma" ve "kura ile atamada usulsüzlük" suçlamasıyla polislikten atıldı.
Bu isimler, açtıkları davaların ardından tekrar mesleğe dönerken, göreve iade edilenlerden Ali Bilkay, emniyet içinde farklı görevler yaptıktan sonra 2011'de İzmir Emniyet Müdürü oldu. Görevi süresince kumpas olduğu ortaya çıkan "Askeri Casusluk" ile "17-25 Aralık" operasyonlarını yürüttüğü iddiasıyla Bilkay, 2014'te görevden alındı, Kasım 2015'te söz konusu kumpaslara yönelik açılan davalardan tutuklanan Bilkay, Haziran 2016'da tahliye edildi.
FETÖ'nün emniyet, eğitim ayağında kritik işlere imza atan isimlerin başında, eski Eğitim Daire Başkanı Salih Tuzcu ile eski Polis Koleji Müdürü Osman Karakuş gelirken, FETÖ soruşturmalarından halen firari olan bu iki isim, farklı birimlerde görevde bulundukları dönemlerde örgüt adına teşkilat içerisinde birçok isme operasyon gerçekleştirmekle suçlanıyor.
Kura yolsuzluğunun yaşandığı 1991'de akademi son sınıf öğrencisi Rafet Yılmaz, mezuniyetine bir gün kala 22 Temmuz'da disiplin notu düşürülerek teşkilattan ihraç edildi.
Emniyet Genel Müdürlüğüne konuya ilişkin 24 Eylül 1991'de ifade veren Yılmaz, 1987-88 öğretim yılında polis akademisine girdiğini, okulda da namaz kılmaya devam ettiğini, kendisiyle ilk ilgilenen kişi İrfan Kayaönü'nün teklifi üzerine, hafta sonları bazı evlerde toplanıp ibadet ettiklerini anlattı.
Söz konusu grupla uzun süre birlikte olan ve sohbetlerine katılan Yılmaz, ifadesinde, ilerleyen süreçte bazı konularda ters düştüğü ve düşünce farklılığı oluştuğu için kendisini bu ortamdan soyutladığını kaydetti. Yılmaz, bu nedenle FETÖ'cülerin kendisine kin beslediğini, mezuniyetine bir gün kala disiplin notu düşürülerek okuldan atıldığını belirterek, örgüt üyesi olduğunu iddia ettiği ve aralarında akademisyenlerle rütbeli personelin de bulunduğu 102 kişinin ismini verdi.
Yılmaz'ın verdiği bilgi ve isimlerden hareketle, Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı Polis Başmüfettişi Sezgin Şenel tarafından 28 Ağustos 1992'de fezleke hazırlandı.
Emniyet Genel Müdürlüğü "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliklerini değiştirerek, yerine şeriat düzenini getirmeyi amaçlayan illegal Fetullah Hoca'nın talebeleri adlı örgütün teşkilatımız bünyesinde özellikle polis akademisi, polis koleji ve polis okulları gibi eğitim ve öğretim kurumlarında örgütlendiği, bu örgüte girmeyenlerin veya girip ayrılmak isteyenlerin tehdit edildikleri, ihbar edilmek ve disiplin cezası verilmek suretiyle meslekten ilişkilerinin kesildiği" iddialarına ilişkin düzenlenen fezlekeyi, soruşturma başlatılması için Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına gönderdi.
DGM Cumhuriyet Savcısı Tevfik Hancılar tarafından Fetullah Gülen, Prof. Dr. Ali Şafak, Doç. Dr. İsmet Yılmaz Toprak, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Karaaslan ile emniyet personeli Hasan Basri Ergül, Muharrem Tozçöken, Salih Tuzcu, Adem Türer, Celalettin Martin, Maksut Aral, Muharrem Susuz, Ercan Taştekin, Zekai Aygümüş, Turan Odabaş ve Kemalettin Özdemir'in de aralarında bulunduğu 102 kişi hakkında yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verildi.
Savcı Hancılar kararına "Laikliğe aykırı olarak, devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare etme" suçunu düzenleyen maddenin yürürlükten kaldırılmasını gerekçe yaptı.
Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Talat Şalk, 1997'de dosyayı tekrar açarak "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerini değiştirerek yerine şeriat düzeni getirmeyi amaçlayan illegal 'Fetullah Hoca'nın talebeleri' adıyla örgüt kurmak" suçundan yürüttüğü soruşturmada, kamu davasının açılmasını haklı gösterecek delil bulunmadığından 20 Mart 1998'de takipsizlik verdi.
Aydınlık'ın manşeti ve ihbar mektubu
Aydınlık gazetesinin 10 Ocak 1999 tarihli nüshasında "Fetullah, emniyeti ele geçirdi" başlığıyla "Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Daire Başkanlığının yüzde 95'inin Fetullah cemaatine mensup olduğu, örgütlenmenin amirler ve polis memurları olarak iki koldan yürütüldüğü" şeklinde haber yer aldı.
Aynı günlerde Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilen isimsiz ve imzasız ihbar mektubunda benzer iddialara yer verilerek, isimleri, rütbeleri ve çalıştıkları birimleri belirtilen 62 personelin cemaatle ilgisi bulunduğu öne sürüldü.
Bunun üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, 4 Şubat 1999'da konunun araştırılması için Ankara Emniyet Müdürlüğüne yazılı talepte bulundu. Ankara Emniyet Müdürlüğü de söz konusu iddiaları araştırmak üzere İstihbarattan Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak koordinasyonunda özel ekip kurdu.
Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral, 19 Şubat ve 15 Mart 1999'da örgüte ilişkin raporlar hazırladı. Saral'ın raporunda, "ilk tespitlere göre Fetullah Gülen'in, dini söylemlerinde zaman zaman tutarsızlıklar olması dolayısıyla tam bir din adamı kimliğiyle tarif edilemediği, yeri geldiğinde entelektüel görüntüler verdiği, bazen hümanizma felsefesini kullandığı, belli bir ideolojisi olmamakla birlikte toplumun her katmanına şirin gözükme eylemine girdiği" belirtildi.
Raporda, şunlar kaydedildi:
"İlk anda Fetullah Gülen'in yazdığı elde edilen değerlendirmeler ve teyide muhtaç diğer kaynaklardan derlenen bilgiler ışığında ulaşılan kanaat, bu grubun bünyesinde mevcut örgütlenmenin yatay ve dikey şekilde olduğu, yapılanmanın genelde açık faaliyet ancak hedefin gizlilik taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu itibarla söz konusu grup, hareket veya tarikatın örgütlenme tarzının çözüme kavuşturulması için ideolojik ve felsefi yapısı, örgütlenme modeli, taktik ve stratejisi, finans kaynakları ve hedefinin netleşmesi hususlarındaki bilgileri derleme çalışmaları ile işe başlanmasının öncelikli olduğu görülmüştür."
Terör örgütü elebaşı Gülen'in aile ve dini eğitim hayatının da incelenmesinin faydalı olacağına değinilen raporda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"Fetullah Gülen'in güdümündeki okullardan mezun olan kişilerin cumhuriyet rejimi ile Atatürk ilke ve inkılapları hakkındaki düşüncelerinde samimi boyutlarının ne olduğu, yurt dışında açtığı okullar üzerinde Milli Eğitim Bakanlığının hangi ölçüde etkinliğinin bulunduğu ve bu okullarda nasıl bir eğitim verildiği, yurt dışında bu okulların açılması gayesinin ne olduğu ve ülkemizde açtığı birçok kolej, dernek ve üniversitelerin, yurt çapındaki faaliyetlerinin ne olduğu, hangi kaynaklardan finanse edildiği, teşkilatımızın temel eğitim kurumu olan polis koleji ve polis okulları ile ilgili irtibatları konusunda ne tür bilgilere ulaşılabileceği gibi hususların aydınlığa kavuşturulmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir."
Ankara Emniyet Müdürlüğünce konuyla ilgili kent genelinde çalışma başlatıldığı kaydedilen raporda, söz konusu yapıyı ülke genelinde deşifre edecek çalışmaların İstihbarat Daire Başkanlığı meyanında tüm iller kapsamında oluşturulacak planlı istihbarat operasyonu çerçevesinde ele alınmasının yerinde olacağı vurgulandı.
İlk sosyolojik tespit
Raporda, teşkilat içerisindeki bazı kişilerin örgüte bağlı olup olmadıklarının araştırılmasından öte FETÖ yapılanmasının sosyolojik ve ideolojik olarak ilk tespiti yapıldı.
Gülen'in alışılmış din adamı profilinden uzak, din adına farklı söylemleri bulunan, kimi zaman sessiz, kimi zaman Atatürk'ü övmeye gerek duyan, kimi zaman sekiz yıllık eğitime destek verecek kadar reformcu, rejim yandaşı ve aydın bir düşünür, kimi zaman da farklı dinlerin temsilcilerine dünya barışı adına çağrılar yapacak hatta Papa ile fikir teatisinde bulunabilecek kadar enternasyonel yanı güçlü biri olarak görüntüler verdiğine işaret edildi. Raporda, örgüt mensuplarının da "baş imam Gülen"den aldıkları fetvalar doğrultusunda kendi düşüncelerinin zıddı olanlara karşı "hile mübahtır" yöntemi ile tedbirler geliştirdikleri aktarıldı.
Raporda, yeterli bir din eğitimine ve bilgisine sahip olduğundan kuşku duyulan Gülen'in, alim olmayı gerektirmeyen dini hikayeleri ıstırap yüklü ses tonu eşliğinde sohbetlerine gözyaşı ekleyerek, kişilerin manevi alanlarına nüfuz edip istediği yönde sevk etmeyi başarmasının birçok entelektüel kesimi bile etkilediğine değinildi.
FETÖ'nün hiyerarşik yapısı
Cevdet Saral'ın raporunda, cemaatin, mensuplarını 13 farklı sınıfa ayırdığı piramidinde, "kast sistemi"nin belirgin şekilde ortaya çıktığı belirlendi.
Buna göre, piramidin en üstünde yer alan 7 kişilik "istişare grubu"nun başkanlığını elebaşı Fetullah Gülen yaparken, ikinci sırada "dünya imamı"nın geldiği, istişare grubundan seçilen bu kişinin dünyadaki bölge ve ülke imamlarını atadığı ayrıca istişare sonucu alınan kararları örgüte uygulattığı tespit edildi.
Üçüncü sırada yer alan "coğrafi bölge imamı"nın Orta Asya veya Doğu Pasifik gibi dünyanın bir coğrafi bölgesinden sorumlu olduğu ve atama yetkisi olmadığı, dördüncü sırada gelen "ülke imamı"nın ise Türkiye ve Fransa gibi bir ülkenin tamamından sorumlu olduğu belirlendi. Beşinci sıradaki "bölge imamı"nın da Türkiye'deki bir coğrafi bölgenin sorumluluğunu yürüttüğü ortaya çıktı.
Bölge imamını sırasıyla il, ilçe, semt ve mahalle, ev, serrehberler, belletmen, öğrenci ve cemaat mensuplarının izlediği belirlendi.
Polis soruşturması kapsamında ayrıca Gülen'le ilgili yazılan "Küçük Dünyam", "Kırık Mızrap", "Fetullah Gülen ve Vizyonu", "Fetullah Gülen'le New York Sohbeti", "Kim Bu Fetullah Gülen" ve "Nuriye Akman Röportajı" gibi kitap ve yayınlar okunarak incelendi ve analizleri yapıldı. Kitaplarda birbiriyle çelişen konular, dini temayüllere uymayan esaslar ve hukuka aykırı olduğu belirlenen konular üzerinde de Diyanet görevlileri ile hukukçulardan görüşler alındı.
Emniyet teşkilatına yönelik tespitler
Saral'ın raporunda, teşkilat bünyesindeki başta polis koleji ve polis akademisi olmak üzere birçok eğitim kurumunun örgütün ilgi alanına girdiği, teşkilatlanmaların adeta bir sistematiğe bağlanmış gibi devam ettiğine işaret edilerek, teşkilat bazında stratejik öneme haiz Personel, Bilgi İşlem, Eğitim, KOM, Terör ve İstihbarat birimleri ile taşra uzantılarında da yapılanmaların olduğu yönünde emarelerin bulunduğu aktarıldı.
Raporda, Gülen'in evrim aşamasından devrim aşamasına geçmediklerini, muhalif bir rüzgar esmezse arzulanan hedefe ulaşmakta güçlük çekmeyeceklerini eserlerinin satır arasına sıkıştırdığı aktarılarak, ayrıca Gülen'in askeri terminolojide kullanılan kışla, süvari, er, cephe, ordu, mevzi, kuvvet, nefer, asker gibi kelimeleri kitaplarında özenle seçerek sıkça kullanmasının dikkati çektiği anlatıldı.
132 kişi listede
Raporda 132 rütbeli personelin mevcut yapıyla ilişkisinin olduğu ancak sayının daha da artabileceği tespitinde bulunuldu.
Listede, Recep Gültekin, Ahmet Pek, Fettah Ünsal, Hanefi Avcı, Mustafa Aydın, Ali Osman Kahya, Adil Serdar Saçan, Feridun Taşçı, Muhteşem Çavuşoğlu, Ramazan Akyürek, Necmettin Emre, Sami Uslu, Mustafa Sağlam, Şentürk Demiral, Basri Aktepe, Recep Güven, Muharrem Durmaz, Sabri Dilmaç, Metin Aşık, A. Zeki Gürkan, Musa Aydoğdu, Ramazan Özdamar, İbrahim Dereboylu, M. Fecri Yıldız, Yakup Saygılı ve Emrullah Uslu gibi isimler yer aldı.
"Fetullah Gülen ve Işık Tarikatı" başlığıyla hazırlanan ve "Ayrıca konunun DGM kapsamına girip girmediği hususu da araştırılmaktadır" şeklinde tamamlanan rapor ve ekinin 15 Mart 1999'da İstihbarat Daire Başkanlığına sunulmasından 3 gün sonra elebaşı Fetullah Gülen ABD'ye kaçtı.
Saral, "Gülen örgütlenmesinin ekonomik örgütlenmesi de göz önüne alındığında gelecekte ülkemizi bekleyen tehlikenin büyüklüğü endişe verici boyuttadır" tespitinde bulunduğu raporu, gereğinin yapılması için Nisan 1999'da Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığına iletti.
Gülen beraat etti
Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel, soruşturma sonunda, 31 Ağustos 2000'de Gülen hakkında, "laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu'' gerekçesiyle 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu uyarınca 10 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle dava açtı. Gülen, yargılama sonunda 5 Mayıs 2006'da beraat etti.
Telekulak tasfiyesi
Bu çalışmayla birlikte Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ile Yardımcısı Osman Ak ve ekibi, örgütün "kara listesi"ne girdi.
Saral, İstihbarattan Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Ak, İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman ve İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Zafer Aktaş'ın da aralarında bulunduğu ekip, Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Yüksel'in yürüttüğü ve kamuoyunda "Telekulak Operasyonu" olarak bilinen soruşturma kapsamında Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, milletvekilleri, yargı mensupları ve gazetecilerin de içinde yer aldığı çok sayıda kurum ve kişiyi dinledikleri iddiasıyla açığa alındı.
Savcı Yüksel, suçlamaların delili olarak gösterilen belgelerin sahte olduğunun tespit edilmesi üzerine, 9 Temmuz 2002'de takipsizlik verdi.
Muhabir: Halil Demir,Safiye Gören,Muhammed Enes Can