Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz’ın 15 bıçak darbesiyle öldürülmesi olayında gündeme gelen aşırı sevgi gerekçesine ilişkin, “Aşırı sevgi gibi çok garip bir ifadenin gerekçeye konulması kendi vicdanımda bile karşılığı olmadı” dedi.
TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz’ın 15 bıçak darbesiyle öldürülmüş, müebbet hapis cezası alan Sanık Orhan Munis’i ağırlaştırılmış hapisten kurtaran gerekçeli kararda mahkeme cinayetin tasarlanarak işlenmediğine hükmetmiş ve sanığın tutku derecesindeki aşırı sevgi ile hareket ettiğine karar vermişti.
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, ulusal bir televizyon kanalında katıldığı programda ’aşırı sevginin’ cinayet dosyasında bir gerekçe olarak yer alması konusunu değerlendirdi. Şahin, aşırı sevgi ifadesinin gerekçede yer almasının kendi vicdanında bile karşılığı bulunmadığını belirterek, karar vericilerin kamu vicdanını rahatlatacak kararlar vermesi gerektiğini söyledi. Şahin, “Hukuk devletindeyiz, çıkan karara ’hepimiz saygılı olmalıyız’ diye düşündüğüm noktada, karşılığında kendi vicdanım ne hissediyor diye sorduğumda, uyuşmadığını görüyorum. İnsan, sevdiği birine zarar mı verir. Aşırı sevgiyle ölüm, bir gerekçe olarak, hafifletici sebep olabilir mi? ’Tasarlanmadı da çok sevdiğinden dolayı böyle’ gibi bir insanın diğerine zarar vermesi için hiçbir şekilde neden olamaz. Böyle düşünülmesi gerekir. Tasarlanıp, tasarlanmaması boyutunda değil de, bir insana zarar verilmemesi konusunda, özellikle kadın cinayetlerin azalması konusunda, hukuk devletinde karar vericilerin, kamu vicdanı ile dokunacak şekilde ve kamu vicdanını rahatlatacak kararlar vermesi gerekiyor ki, bunlar azalsın. Birileri yarın bunun üzerinden kendine yeni bir alan koyup, ’ben de aşırı sevdim’ deyip, birine zarar verecek bir duruma kalkışmasın. Bunlara fırsat vermemek lazım. Kamu vicdanı ve vicdanımızın sesi bunların karşılığında, ’doğru değil’ diyor. Doğru kararların çıkması gerekiyor" dedi.
Şahin, "Bu karar böyle bir cinayeti meşrulaştırmaz mı?" sorusuna, “Bence de. Yani bir can gidiyor sonuçta. Kadın ölüyorsa, bir insan ölüyorsa, bunun karşısında, bunu öldürmesi için hafifletecek bir sürü neden bulabilirsiniz. Mesela aşırı sevgi gibi çok garip bir ifadenin konulmasının da açıkçası kendi vicdanımda karşılığı olmadı. Toplum vicdanının da dolacağını zannetmiyorum" cevabını verdi.
CEZA İNDİRİMLERİ
Son dönemlerde zaman zaman gündeme gelen tahrike dayalı ceza indirimleri ile ilgili soruya da cevap veren Şahin, bazen gerçekten tahrik olabileceğini kaydederken, tahrik tanımının çok iyi irdelenmesi gerektiğini söyledi. Tahrik ve namus gibi kavramların kişilere göre değişen tanımları olduğuna dikkat çeken Şahin, "Bazen hakikaten tahrik denilen şeyler olabiliyor. Ama her şey tahrik değil. Bunun arkasında, ’ya, sende bunu hak ettin’ anlayışının, konuşulmayan kabullenilmesini görüyorum. Bunu çok tehlikeli buluyorum. Elbette bir tahrik varsa, gereği yapılacak. Her olay kendi içerisinde değerlendirilecek. Hukuk devletinde çıkan karara, hepimiz saygılı olacağız ama o tanımı da çok iyi irdelemek gerekiyor. Bunu namus kavramında da çok yaşadık. Komisyon başkanlığı yaptığım sırada o kadar izahı değişken bir kavram ki, herkese göre değişen kavram üzerinden bir hüküm veriyorsunuz. Bu hüküm yarın başka olaylara neden olmamalı, onların işlerini kolaylaştırmamalı, yapılabilirliğini artırmamalı. O yüzden karar vericilerin, bu konuda her verdiği kararın toplumdaki yansımalarını, artı ve eksilerin, yan etkilerin çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum" dedi.
İYİ HAL GEREKÇESİ
Şahin, iyi hal ceza indirim gerekçesi ile ilgili soru üzerine ise AK Parti iktidarı ile ceza kanunlarının yaptırımları arttırıldığını ve bu cezaların uygulanmasının önemli olduğunu ifade etti. Şahin, "Kişilerin kendilerini doğal olarak olayın olmasından sonra savunuyor. Buda çok normal. O olayın neden ve sonuçlarının çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. Ama o indirimler kamuoyundan çok büyük rahatsızlıklara neden olabiliyor. Biz Türk Ceza kanunu bu şekilde değiştirirken, bu olaylar en az indirilsin, ve cezalar arttırılarak, bu tür suçlar çok daha azalsın, kimsenin canı malı zarar görmesin’ anlayışı ile düşündük. Ceza kanunlarının yaptırımlarını yasal olarak arttırdık ama uygulama çok önemli. Dolayısıyla bu işe karar veren kişinin insani bakış açısıyla bakması, empati yapması böyle ataerkil ve daha çok erkekleri koruyan bir bakış açısıyla karar vermesi nedeniyle hükümler toplumun genelini kuşatmıyor. Bazen yeni sonuçlar ile yeni sorunlara da neden oluyor. Çok dikkatli olunması ve çok taraflı düşünülerek karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
ÇOCUK GELİNLER
Çocuk gelinler konusundaki soru üzerine ise Şahin, çocuk gelin, şiddet, uyuşturucu madde bağımlılığı gibi konuların birer sonuç olduğunu ifade etti. Bu tür sonuçların öncesinde önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini savunan Şahin, "Şimdi bunların hepsi bir sonuç. Bugün konuştuğumuz bir çok toplumsal sorun birer sonuç. Aynen bir hastalık gibi koruyucu önleyici hekimlik nasıl yükselen bir değerse toplumun toplumsal sorunlarla bu tür acı sonuca gitmemesi için ne yapmak gerekiyor. Koruyucu önleyici tedbirler nelerdir. Çünkü baştan bu işi kontrol altına aldığınızda bu işin maliyeti çok daha ucuza mal oluyor. Topluma insana her yönüyle maliyeti çok daha kolay oluyor. Çocuk gelinleri meselesi de aynı bu şekilde. Benim kurucu aile ve sosyal politikalar bakanlığı döneminde başlattığımız çalışmalarda devletin baktığı bir yer var. Bu sorunun çözümünde en önemli rol, yasal koruyucunun, bakanlıkların. Ama yerel yöneticilere de işler düşüyor. Belediye başkanı olduğumuz zaman şehrin yol meselesi, trafik meselesi, konut meselesi ne kadar önemliyse, o şehrin göç alması, ciddi bir ataerkil bakışın olması, geleneksel yapıdan modern yapıya geçişlerin olması, tarımdan sanayiye geçişlerin olmasının da en çok kız çocuklarının yıprattığını gördük. Bu geçişlerde en çok onların yorulduğunu gördük. Çocuk gelin meselesinde de en çok onların etkilendiği gördük. Peki olmaması için ne yapmak lazım. Çocuk reşit olana kadarki süreçte yani örgün eğitimin içinde kaldığı sürece bunun başardınız. Burada zaten çocuk gelin meselesinin büyük bir bölümünü çözüyorsunuz. Onun için biz eğitim meselesini bu işin en önemli mesele olduğunu fark ederek, bununla alakalı yeni bir sistem geliştirdik. 19 sivil toplum kuruluşunun çok farklı görüşlerde STK’lar, burada 5 bin kız çocuğun okulu bırakma tehlikesi bulunduğunu söyledi. Bu kız çocuğun okulu bıraktığı zaman, çocuk gelin olarak karşımıza çıkacağını tespit etti. bu noktadan sonra işin geri dönüşünün çok daha zor olduğunu fark etti. Baştan sorunun çözümü için aileleri, o mahallenin imamı, muhtarı, okul müdürü rehberlik öğretmenini, okul aile birlikleri yani bu işin bütün karar vericileri ve kanaat önderleri ile bir araya gelerek bilinçlendirme yaparak, farkındalıklarını arttırmak istedik. Saha çalışmasına başladık. En çok göç alan bölgeler daha yoksul kesimde eğitim seviyesi daha düşük olan kesimde yani riski daha yüksek olan şehirde bölgede tarama yaptık. Ve bir sistem ortaya koyduk. Projenin objektifliği ve özgünlüğü, konsantre bir sisteminin içerisine bir sabit telefon hattı monte ettik. Bu da çocuk gelin hattı. ’Gelin etmeyin okula gönderin’ sloganıyla bu hattı oluşturduk. Dedik ki, bu duruma maruz kalan kızlarımız varsa hemen bizi arasınlar o hatta, Kürtçe, Arapça da gelen ihbarları değerlendirmeyi düşündük. Hemen ilk anda jandarma bölgesinden, kent kırsalından 25 kızımız arayarak, ’Çok güzel bir okul kazandım, çok yüksek puan aldım ama ailem beni nişanladı, okula göndermiyor" diye şikayette bulundu. Bu hat üzerinden ya kendileri arıyor, ya komşusu arıyor, ya da hocası arıyor. bir de ihbarcı kimliğinin açığa çıkmasını istemiyor. Ama duruma da müdahale edilmesini istiyor. Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sivil toplum kuruluşları, bizim kendi ekiplerimiz, üniversiten hocalarımızla birlikte bir çalışma grubu oluşturduk. Bu telefon gelir gelmez hemen yerine gidiliyor. Ailenin iknasından tutun, her konuda duruma müdahale ediliyor. Eğer yoksulluktan dolayı bu çocuğu okutmak istemiyorsa sonra verilen burs desteklerine kadar o vakaya ait her süreç takip ediliyor. Ve onların okula başlatıp devam ettirilmesi takip ediliyor. Böyle bir çalışmayı tamamladık, 1 yıl çalıştık" dedi.
BABAYI, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN İKNA ETTİ
Hayata geçirilen projenin tanıtım programına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın da katıldığını belirten Şahin, kızı Arzu’nun okumasına izin vermeyen Cuma isimli bir babayı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tanıştırdıklarını kaydetti. Babayı Erdoğan’ın ikna ettiğini anlatan Şahin, "Projenin ne kadar insana dokunduğu gördüler. Onlarda bu çalışmanın özgünlüğünü bir Türkiye projesi olması konusunda da, her türlü desteği vereceklerini söylediler. Mesela kızımızın biri Arzu. Babası Cuma ağabeyimiz. Çok çocuklu bir aile. Kız Türkiye derecesi yapacak çok yüksek bir puan alıyor ve Fen Lisesi’ni kazanıyor. Fen lisesini kazanmak öyle kolay bir şey değil. Babası ’seni göndermem. Seni istiyorlar, hemen nişan takacağız. Okumana da gerek yok’ diyor. Kız bizi arıyor, hemen kızı aldık, babayı ikna ettik. Babayı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tanıştırdık. Baba Cuma ikna edildi. Bundan ne kadar rahatsız olduğunu, pişman olduğunu, kızının çok akıllı olduğunu söyledi. Ben de görüştüm, ’kızınız branşını da belirlemiş, doktor olmak istiyor. Kardiyoloji doktoru olacak, size bakacak’ dedim. Anne-baba çok mutlu bir şekilde sistemin içine dahil oldular, kızımızı okuluna yerleştirdik. Bursunu bağladık. Kızımız da çok mutlu. Çünkü hiçbir destek almadan, bir köyden Türkiye derecesi yapacak bir puanı alıyor. Öyle büyük bir potansiyel var ki, dokundunuz zaman düzeliyor" dedi.
"ÇOCUKLARI EVLENDİRMEK SUÇ"
Şahin, ailelerin genelde iknada zorlanıldığını belirterek, gerektiğinde kendisinin de devreye girdiğini ifade etti. mücadeleyi sürdüreceklerini belirten Şahin, "Aileleri ikna etmekte biraz zorlanıyoruz. Gerektiği noktada ben devreye giriyorum. İnsanlarla, karşılıklı birbirimize güvenimiz var. ’Başkan hanımı kıramayız, Bakan hanım söylüyorsa, doğrudur’ şeklinde tepkiler oluyor. Arkadaşlarımız olgunlaştırdığında, konuyu çözemezse, problem çıkarsa, ben direk devreye giriyorum. Zaman zaman bu da oluyor ama kendi içinde de, o kurumsal yapıyı istiyor. Yani belediye arkasında, sivil toplum arkasında, bakanlıklar arkasında olduğunu görmek istiyor. Bu projenin Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan’ın ’haydi kızlar okula’ projesinin bir devamı olduğunu söylediğimizde ise aileler, devletin bu duruşu karşısında esniyor. Bir anda olmuyor ama mücadele edince de, mermer ve su misalinde ki gibi oluyor. Dolayısıyla bıkmadan usanmadan yorulmadan bütün mücadeleyi yapmak gerekiyor" diye konuştu.
Şahin, Medeni Kanunu’na göre evlenme yaşının belli olduğunu aksi durumda ise suç işlendiğini hatırlattı. Şahin, "Evlenme yaşı belli. Bu yaş grubundan 2 yaş altında çocukları evlendirdiğinizde suç işleniyor. Ve bunun da cezası var" diyerek aileleri uyardı.
Gaziantep yerelinde hayata geçirdikleri projenin tüm Türkiye genelinde hayata geçirilmesini arzu ettiklerini anlatan Şahin, bunun için de hükümet kurulur, kurulmaz ilgili bakanlıklarla görüşerek, çalışmalara başlanacağını anlattı.
(İHA)
TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz’ın 15 bıçak darbesiyle öldürülmüş, müebbet hapis cezası alan Sanık Orhan Munis’i ağırlaştırılmış hapisten kurtaran gerekçeli kararda mahkeme cinayetin tasarlanarak işlenmediğine hükmetmiş ve sanığın tutku derecesindeki aşırı sevgi ile hareket ettiğine karar vermişti.
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, ulusal bir televizyon kanalında katıldığı programda ’aşırı sevginin’ cinayet dosyasında bir gerekçe olarak yer alması konusunu değerlendirdi. Şahin, aşırı sevgi ifadesinin gerekçede yer almasının kendi vicdanında bile karşılığı bulunmadığını belirterek, karar vericilerin kamu vicdanını rahatlatacak kararlar vermesi gerektiğini söyledi. Şahin, “Hukuk devletindeyiz, çıkan karara ’hepimiz saygılı olmalıyız’ diye düşündüğüm noktada, karşılığında kendi vicdanım ne hissediyor diye sorduğumda, uyuşmadığını görüyorum. İnsan, sevdiği birine zarar mı verir. Aşırı sevgiyle ölüm, bir gerekçe olarak, hafifletici sebep olabilir mi? ’Tasarlanmadı da çok sevdiğinden dolayı böyle’ gibi bir insanın diğerine zarar vermesi için hiçbir şekilde neden olamaz. Böyle düşünülmesi gerekir. Tasarlanıp, tasarlanmaması boyutunda değil de, bir insana zarar verilmemesi konusunda, özellikle kadın cinayetlerin azalması konusunda, hukuk devletinde karar vericilerin, kamu vicdanı ile dokunacak şekilde ve kamu vicdanını rahatlatacak kararlar vermesi gerekiyor ki, bunlar azalsın. Birileri yarın bunun üzerinden kendine yeni bir alan koyup, ’ben de aşırı sevdim’ deyip, birine zarar verecek bir duruma kalkışmasın. Bunlara fırsat vermemek lazım. Kamu vicdanı ve vicdanımızın sesi bunların karşılığında, ’doğru değil’ diyor. Doğru kararların çıkması gerekiyor" dedi.
Şahin, "Bu karar böyle bir cinayeti meşrulaştırmaz mı?" sorusuna, “Bence de. Yani bir can gidiyor sonuçta. Kadın ölüyorsa, bir insan ölüyorsa, bunun karşısında, bunu öldürmesi için hafifletecek bir sürü neden bulabilirsiniz. Mesela aşırı sevgi gibi çok garip bir ifadenin konulmasının da açıkçası kendi vicdanımda karşılığı olmadı. Toplum vicdanının da dolacağını zannetmiyorum" cevabını verdi.
CEZA İNDİRİMLERİ
Son dönemlerde zaman zaman gündeme gelen tahrike dayalı ceza indirimleri ile ilgili soruya da cevap veren Şahin, bazen gerçekten tahrik olabileceğini kaydederken, tahrik tanımının çok iyi irdelenmesi gerektiğini söyledi. Tahrik ve namus gibi kavramların kişilere göre değişen tanımları olduğuna dikkat çeken Şahin, "Bazen hakikaten tahrik denilen şeyler olabiliyor. Ama her şey tahrik değil. Bunun arkasında, ’ya, sende bunu hak ettin’ anlayışının, konuşulmayan kabullenilmesini görüyorum. Bunu çok tehlikeli buluyorum. Elbette bir tahrik varsa, gereği yapılacak. Her olay kendi içerisinde değerlendirilecek. Hukuk devletinde çıkan karara, hepimiz saygılı olacağız ama o tanımı da çok iyi irdelemek gerekiyor. Bunu namus kavramında da çok yaşadık. Komisyon başkanlığı yaptığım sırada o kadar izahı değişken bir kavram ki, herkese göre değişen kavram üzerinden bir hüküm veriyorsunuz. Bu hüküm yarın başka olaylara neden olmamalı, onların işlerini kolaylaştırmamalı, yapılabilirliğini artırmamalı. O yüzden karar vericilerin, bu konuda her verdiği kararın toplumdaki yansımalarını, artı ve eksilerin, yan etkilerin çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum" dedi.
İYİ HAL GEREKÇESİ
Şahin, iyi hal ceza indirim gerekçesi ile ilgili soru üzerine ise AK Parti iktidarı ile ceza kanunlarının yaptırımları arttırıldığını ve bu cezaların uygulanmasının önemli olduğunu ifade etti. Şahin, "Kişilerin kendilerini doğal olarak olayın olmasından sonra savunuyor. Buda çok normal. O olayın neden ve sonuçlarının çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. Ama o indirimler kamuoyundan çok büyük rahatsızlıklara neden olabiliyor. Biz Türk Ceza kanunu bu şekilde değiştirirken, bu olaylar en az indirilsin, ve cezalar arttırılarak, bu tür suçlar çok daha azalsın, kimsenin canı malı zarar görmesin’ anlayışı ile düşündük. Ceza kanunlarının yaptırımlarını yasal olarak arttırdık ama uygulama çok önemli. Dolayısıyla bu işe karar veren kişinin insani bakış açısıyla bakması, empati yapması böyle ataerkil ve daha çok erkekleri koruyan bir bakış açısıyla karar vermesi nedeniyle hükümler toplumun genelini kuşatmıyor. Bazen yeni sonuçlar ile yeni sorunlara da neden oluyor. Çok dikkatli olunması ve çok taraflı düşünülerek karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
ÇOCUK GELİNLER
Çocuk gelinler konusundaki soru üzerine ise Şahin, çocuk gelin, şiddet, uyuşturucu madde bağımlılığı gibi konuların birer sonuç olduğunu ifade etti. Bu tür sonuçların öncesinde önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini savunan Şahin, "Şimdi bunların hepsi bir sonuç. Bugün konuştuğumuz bir çok toplumsal sorun birer sonuç. Aynen bir hastalık gibi koruyucu önleyici hekimlik nasıl yükselen bir değerse toplumun toplumsal sorunlarla bu tür acı sonuca gitmemesi için ne yapmak gerekiyor. Koruyucu önleyici tedbirler nelerdir. Çünkü baştan bu işi kontrol altına aldığınızda bu işin maliyeti çok daha ucuza mal oluyor. Topluma insana her yönüyle maliyeti çok daha kolay oluyor. Çocuk gelinleri meselesi de aynı bu şekilde. Benim kurucu aile ve sosyal politikalar bakanlığı döneminde başlattığımız çalışmalarda devletin baktığı bir yer var. Bu sorunun çözümünde en önemli rol, yasal koruyucunun, bakanlıkların. Ama yerel yöneticilere de işler düşüyor. Belediye başkanı olduğumuz zaman şehrin yol meselesi, trafik meselesi, konut meselesi ne kadar önemliyse, o şehrin göç alması, ciddi bir ataerkil bakışın olması, geleneksel yapıdan modern yapıya geçişlerin olması, tarımdan sanayiye geçişlerin olmasının da en çok kız çocuklarının yıprattığını gördük. Bu geçişlerde en çok onların yorulduğunu gördük. Çocuk gelin meselesinde de en çok onların etkilendiği gördük. Peki olmaması için ne yapmak lazım. Çocuk reşit olana kadarki süreçte yani örgün eğitimin içinde kaldığı sürece bunun başardınız. Burada zaten çocuk gelin meselesinin büyük bir bölümünü çözüyorsunuz. Onun için biz eğitim meselesini bu işin en önemli mesele olduğunu fark ederek, bununla alakalı yeni bir sistem geliştirdik. 19 sivil toplum kuruluşunun çok farklı görüşlerde STK’lar, burada 5 bin kız çocuğun okulu bırakma tehlikesi bulunduğunu söyledi. Bu kız çocuğun okulu bıraktığı zaman, çocuk gelin olarak karşımıza çıkacağını tespit etti. bu noktadan sonra işin geri dönüşünün çok daha zor olduğunu fark etti. Baştan sorunun çözümü için aileleri, o mahallenin imamı, muhtarı, okul müdürü rehberlik öğretmenini, okul aile birlikleri yani bu işin bütün karar vericileri ve kanaat önderleri ile bir araya gelerek bilinçlendirme yaparak, farkındalıklarını arttırmak istedik. Saha çalışmasına başladık. En çok göç alan bölgeler daha yoksul kesimde eğitim seviyesi daha düşük olan kesimde yani riski daha yüksek olan şehirde bölgede tarama yaptık. Ve bir sistem ortaya koyduk. Projenin objektifliği ve özgünlüğü, konsantre bir sisteminin içerisine bir sabit telefon hattı monte ettik. Bu da çocuk gelin hattı. ’Gelin etmeyin okula gönderin’ sloganıyla bu hattı oluşturduk. Dedik ki, bu duruma maruz kalan kızlarımız varsa hemen bizi arasınlar o hatta, Kürtçe, Arapça da gelen ihbarları değerlendirmeyi düşündük. Hemen ilk anda jandarma bölgesinden, kent kırsalından 25 kızımız arayarak, ’Çok güzel bir okul kazandım, çok yüksek puan aldım ama ailem beni nişanladı, okula göndermiyor" diye şikayette bulundu. Bu hat üzerinden ya kendileri arıyor, ya komşusu arıyor, ya da hocası arıyor. bir de ihbarcı kimliğinin açığa çıkmasını istemiyor. Ama duruma da müdahale edilmesini istiyor. Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sivil toplum kuruluşları, bizim kendi ekiplerimiz, üniversiten hocalarımızla birlikte bir çalışma grubu oluşturduk. Bu telefon gelir gelmez hemen yerine gidiliyor. Ailenin iknasından tutun, her konuda duruma müdahale ediliyor. Eğer yoksulluktan dolayı bu çocuğu okutmak istemiyorsa sonra verilen burs desteklerine kadar o vakaya ait her süreç takip ediliyor. Ve onların okula başlatıp devam ettirilmesi takip ediliyor. Böyle bir çalışmayı tamamladık, 1 yıl çalıştık" dedi.
BABAYI, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN İKNA ETTİ
Hayata geçirilen projenin tanıtım programına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın da katıldığını belirten Şahin, kızı Arzu’nun okumasına izin vermeyen Cuma isimli bir babayı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tanıştırdıklarını kaydetti. Babayı Erdoğan’ın ikna ettiğini anlatan Şahin, "Projenin ne kadar insana dokunduğu gördüler. Onlarda bu çalışmanın özgünlüğünü bir Türkiye projesi olması konusunda da, her türlü desteği vereceklerini söylediler. Mesela kızımızın biri Arzu. Babası Cuma ağabeyimiz. Çok çocuklu bir aile. Kız Türkiye derecesi yapacak çok yüksek bir puan alıyor ve Fen Lisesi’ni kazanıyor. Fen lisesini kazanmak öyle kolay bir şey değil. Babası ’seni göndermem. Seni istiyorlar, hemen nişan takacağız. Okumana da gerek yok’ diyor. Kız bizi arıyor, hemen kızı aldık, babayı ikna ettik. Babayı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tanıştırdık. Baba Cuma ikna edildi. Bundan ne kadar rahatsız olduğunu, pişman olduğunu, kızının çok akıllı olduğunu söyledi. Ben de görüştüm, ’kızınız branşını da belirlemiş, doktor olmak istiyor. Kardiyoloji doktoru olacak, size bakacak’ dedim. Anne-baba çok mutlu bir şekilde sistemin içine dahil oldular, kızımızı okuluna yerleştirdik. Bursunu bağladık. Kızımız da çok mutlu. Çünkü hiçbir destek almadan, bir köyden Türkiye derecesi yapacak bir puanı alıyor. Öyle büyük bir potansiyel var ki, dokundunuz zaman düzeliyor" dedi.
"ÇOCUKLARI EVLENDİRMEK SUÇ"
Şahin, ailelerin genelde iknada zorlanıldığını belirterek, gerektiğinde kendisinin de devreye girdiğini ifade etti. mücadeleyi sürdüreceklerini belirten Şahin, "Aileleri ikna etmekte biraz zorlanıyoruz. Gerektiği noktada ben devreye giriyorum. İnsanlarla, karşılıklı birbirimize güvenimiz var. ’Başkan hanımı kıramayız, Bakan hanım söylüyorsa, doğrudur’ şeklinde tepkiler oluyor. Arkadaşlarımız olgunlaştırdığında, konuyu çözemezse, problem çıkarsa, ben direk devreye giriyorum. Zaman zaman bu da oluyor ama kendi içinde de, o kurumsal yapıyı istiyor. Yani belediye arkasında, sivil toplum arkasında, bakanlıklar arkasında olduğunu görmek istiyor. Bu projenin Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan’ın ’haydi kızlar okula’ projesinin bir devamı olduğunu söylediğimizde ise aileler, devletin bu duruşu karşısında esniyor. Bir anda olmuyor ama mücadele edince de, mermer ve su misalinde ki gibi oluyor. Dolayısıyla bıkmadan usanmadan yorulmadan bütün mücadeleyi yapmak gerekiyor" diye konuştu.
Şahin, Medeni Kanunu’na göre evlenme yaşının belli olduğunu aksi durumda ise suç işlendiğini hatırlattı. Şahin, "Evlenme yaşı belli. Bu yaş grubundan 2 yaş altında çocukları evlendirdiğinizde suç işleniyor. Ve bunun da cezası var" diyerek aileleri uyardı.
Gaziantep yerelinde hayata geçirdikleri projenin tüm Türkiye genelinde hayata geçirilmesini arzu ettiklerini anlatan Şahin, bunun için de hükümet kurulur, kurulmaz ilgili bakanlıklarla görüşerek, çalışmalara başlanacağını anlattı.
(İHA)