CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, son günlerde gündeme gelen CHP’nin kapatılacağı ile ilgili yorumlara değinerek, “Bunları ciddiye almamak gerekir” dedi.
Antalya İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) tarafından düzenlenen "Ortadoğu’da ve Türkiye’de yeniden yapılanma projesi" paneline CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal katıldı. Panelde açıklamalarda bulunan Deniz Baykal, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda çok sayıda etnik kimliğin rol aldığını söyleyerek, siyaseti oluştururken ırkı ve dini kimliğin ele alınmaması gerektiğini belirtti. Baykal, “20. yüzyılın bir temel ilkesi haline ikinci dünya savaşı denemesinden sonra dönüşmüştür. Siyaset artık şiddet olmadan silah olmadan ordu yoluyla siyasi mücadele yöntemi kullanılmadan takip edilmelidir. İyi bir dünyaya giderken en temel insanlığın aldığı derslerden birisi budur. Bizim cumhuriyetimizin temelinde de bu temel anlayış olarak girmiştir. Biz bütün yüzyıla yaklaşan siyasi hayatımız boyunca savaştan hep uzak kaldık. Meşru kaçınılmaz, hukuki anayasal yasal zorunluluklar dayattığı takdirde ancak. Kıbrıs bunun bir örneğidir. Türkiye hiçbir şekilde savaş yöntemini meşru bir yöntem olarak kabul etmemiştir. Neler elde edilmiştir. İkinci temel nokta şudur. 21. yüzyıl siyaseti bakımından temel nokta. Siyaset bir ırk, din ve mezhep siyaseti olarak şekillendirilmemelidir. En temel bir nokta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla somutlanmış en temel noktalardan birisi budur. Biz o sayede kendi barışımızı varlığımızı inşa edebildik. Etnik kimliğin mezhebin dini bir siyasal yöntem haline dönüştürmeyi siyasetin dayanağı haline getirmeyi reddederek. Elbette bizim kimliğimiz var. Irkı ve dini kimliğimiz. Ama bunları siyaseti oluştururken bir dayanak noktası olarak almamayı bize öğrettiler. Bunun siyasetini bize temel ilke olarak öğrettiler. Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti, ırk devleti, kan ve kafatası devleti olarak da düşünülmedi. Türkiye’nin içinden her ırktan etnik kökenden her nitelikte Kafkasya’dan, Orta Asya’dan, Avrupa’dan her nitelikte etnik kimlikte insanlar bir araya geldiler. Her mezhepten insanlar bu coğrafyada yaşadılar. Türkiye, Ortadoğu da bu nitelikleri kullanmayan bir siyasi yapı olarak ortaya çıktı. Siyaset barış anlayışı içinde insanların ekonomik sosyal gelişmelerini amaçlayan bir hedef içinde değerlendirilmiştir ve öyle çalışılmıştır” dedi.
“DIŞ MÜDAHALE YÖNTEMİYLE SİYASET GELİŞTİRME YÖNTEMİ İŞLERLİĞİNİ KAYBETTİ”
Dış müdahale yöntemiyle siyaseti geliştirme yönteminin işlerliğini kaybettiğini ifade eden eski Baykal, “Geldiğimiz noktada ortaya çıkan temel noktalar var. Bir artık dış müdahale yoluyla siyaseti şekillendirme hedefi işlerliğini kaybetmiştir. Müdahale ile şekillendirme başarılı olmaktan çıkmıştır. 20. yüzyıl bunu ortaya koymuştur. Müdahale tepkiyi davet etmiştir. Çatışmayı tahrik etmiştir ve kendi amacına hizmet edemez hale gelmiştir. Savaşlar, ülkeler arası savaş olmaktan çıkmış terör yöntemiyle ya ülkeler arası dış politikanın aracı ya da terör ülkelerin kendi içindeki siyasetin bir yöntemi. Demokratik siyaseti ikame eden bir yöntem haline dönüşmüştür. Bu ortaya çıkan son dönemin ana sorunsalıdır. Şiddet ve terör yurtta barış cihanda barış anlayışını bir kenara atmıştır. Bir yandan da laiklik anlayışını bir mezhep ve kimlik üstü siyaset anlayışını reddederek din ve mezhep siyaseti devreye girmeye başlamıştır. günümüzde Ortadoğu da siyaset şiddet ve terör bir yandan yöntem olarak, enstrüman olarak, şiddetle terör, öte yandan da mezhep ve etnik kimlik temelinde siyaset anlayışı Türkiye’ye yansımaya başlamıştır. Bölge zaten bunun tümüyle etkisi altına girmiştir. Bunun etnik ve mezhepsel kimlik arayışını demokrasinin özgürlüğün gereği olduğunu düşünenler ve bunu demokratik ilerleme olarak kabul edenler, ortaya çıkan Ortadoğu’daki manzara karşısında bu inançlarını sorgulama zorunda kalmışlardır. Mezhep ve etnik kimlik baskı altına alınmamalıdır elbette, hiçbir siyasi ünite otorite devlet uluslararası güç mezhepsel dinsel kimlik dayatamamalıdır. Böyle bir şey olmamalıdır ama bu etnik ve dinsel kimliğe dayalı bir siyaset anlayışı çağrısı olarak da kabul edilmemelidir” şeklinde konuştu.
“FİLİSTİN KONUSUNDA GEREKEN İRADE SAĞLANAMADI”
Ortadoğu’nun doğrudan şiddetin etkisi altına girdiğini dile getiren Deniz Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“En temel hata Filistin sorununun zamanında kararlı bir şekilde çözülememesiyle yapılmıştır. Burada bir düzenin gerçekleştirilmemiş olması terörü yaygınlaştıran tepkiyi büyüten ve terörü dünya çapında tahrik teşvik eden ana damar haline gelmiştir. 50 yıllık sorundur bu. Çok daha önceden çözülmesi gerekirdi. Bu mümkündü. Gereken irade sergilenemedi. Hala sergilenemiyor. Sergilenemediği için de her geçen gün şiddet ve terör yeni yeni terör ve şiddet kuşakları yetiştiriliyor. Filistin gitti başka bir noktaya geldi. Şiddet şiddeti davet eder. Üretir. O nedenle başlatmayacaksın. Başlamasını önleyeceksin başladıktan sonra onu sınırlayabilmek devasa bir iştir. Ortadoğu giderek şiddetin etkisi altına girdi.”
“2003’ÜN 1 MARTINDA TESKERENİN ÖNLENMESİYLE TÜRKİYE’NİN SAYGINLIĞI ARTTI”
İkinci Ortadoğu şiddetinin ana kaynağının Amerika’nın Irak’a müdahalesi olduğunu söyleyen Baykal, Ortadoğu’nun bir şiddet deryası haline gelişinin altında yatan ikinci en temelin nedenleriyle ilgili çeşitli gerekçelerin bulunduğunu belirtti. Baykal, “Önce İran-Irak savaşı oldu 11 yıl sürdü. Türkiye için şiddetin bir parçası haline dönüşmek üzereydi. Genelkurmay başkanı müdahaleyi ret etti. 2003’ün 1 Mart’ında Türkiye’nin de Kuzey Irak’a askeri müdahalede işbirliği yapmasına yönelik bir tezkere Türkiye’nin gündemine getirildi. Bir şekilde önlendi. Tek bir fire bile vermedi CHP. Tarihi bir olaydır. 1 Mart’ta Türkiye bu kararı alınca bölgede saygınlığı arttı. Türkiye demokrasisi ciddiyet kazandı. Türkiye’nin içinde halkın toplumun dışında ülkeyi yönlendiren medya merkezleri büyük siyaset odakları askeri merkezler, genel kurmay dahil, hükümet dahil herkes bu müdahaleyi yönlendirmeye çalışıyordu. Buna karşı çıkanlar hedef haline getirilmişti o zaman” dedi.
“HİLLARY CLİNTON ÇIKARDIĞI KİTAPTA MAHCUBİYETİNİ İFADE ETTİ”
Amerika’nın Irak’a savaş açtığında oy kullanan Hillary Clinton’ın kitap çıkardığını ve bu kitap da senato da savaşa oy vermesinin mahcubiyetini yaşadığını söyledi. Baykal, “Hillary Clinton bir kitap çıkardı. Zor seçim diye. Anılarında diyor ki siyasi yaşamım içinde benim en çok mahcubiyet duyduğum konu Amerikan’ın, Irak’a askeri müdahalesine senatoda oy vermiş olmamdır. O zaman senatoda oy verdim ama şimdi aradan zaman geçtikten sonra bu oy vermenin beni çok mahcup ettiğini görüyorum. Bir anlamda günah çıkartıyor. Biz o zaman bu işe karşı çıkarken yabancı düşmanlığı, Amerika düşmanlığı anlayışı içinde karşı çıkmadık. Biz bunun yanlış olduğuna inanıyorduk. Bölge için yanlış olduğuna inanıyorduk. Bölgeye iyilik yapıyoruz diye geliyorlardı. Demokrasi getirecek diye düşünüyorlar. Bölge ve Türkiye için iyi diyorlardı. Ben CHP Genel Başkanı olarak o zaman ki ABD büyükelçisine bunun böyle olmadığını ayrıntılı bir şeklide anlattım. Onlara dedim ki elbette sizin birikimli deneyimli uzman ekipleriniz vardır. Araştırma kuruluşlarınız vardır. Onlar bu konuları incelemiştir. En doğru kararı almış olduğunuza inanıyorsunuz bende saygı duyuyorum buna. Ben siyasetçi olarak alınacak bu kararın ABD’nin de yararına olmadığına inanıyorum. Türkiye’nin yararına olmadığını zaten biliyorum. Bölgenin de yararına olmadığına inanıyorum diyerek uzun uzun açıklamalar yaptım” diye konuştu
“İSLAM DÜNYASI DİN VE SİYASET İLİŞKİSİNİ RAYINA OTURTAMADI”
İslam dünyasının din ve siyaset ilişkisini hala rayına oturtamadığını da ifade eden Baykal, “Din ve siyaset ilişkisi olması gereken noktaya çekilebilmiş değildir. Bunun çok ağır bedelleri ödenmektedir. Din midir? Siyaset midir? IŞİD din midir? Siyaset midir? Devlet olduğunu söylüyor. Din devleti olduğunu söylüyor. O din devletiyse diğer İslam ülkelerinde yaşanan nedir? Bunun hakemi kim? Ortaçağdaki gibi müzeleri basıp oradaki binlerce yıllık insanlığın eserlerini tahrip etmek inancın gereğidir anlayışı işleyecek mi? Kimse şimdi sahip çıkmıyor. Bunun ortaya çıkmasına yol açan yanlışlıklar nelerdir? Oraya girdiğiniz zaman asıl meseleye gelirsiniz. Bir zamanlar birileri diyorlardı ki ya İslam büyük bir din bu dinin siyasette de dikkate alınması lazım. Dikkate alınması için bizim kendimizi ılımlı İslam devletleriyle çevrelememiz lazım. Ilımlı İslam devletlerini desteklememiz lazım. İslam devletleri ılımlı. CIA’in raporları vardır. Bu konuda yayınlar yapılmıştır. Ilımlı İslam’a dönük siyaset adamları ülkelerde desteklenmiştir. Onlar etkili olurlarsa bu sorun çözülür diye umut edilmiştir. O zamanda kendilerine söylenmiştir bu vahim bir yanlıştır. Dini kullanmaya başladığınız zaman ılımlı mı radikal mi siz karar veremezsiniz. Din girdi mi, siyaseti o hükmetmeye başlar ve nerede duracağını bilemezler. İslam’ın çeşitli yorumları olabilir bütün dinlerin çeşitli yorumları olabilir ama o yorumları herhangi birisini bizim için uygun budur diyerek uygun bir tanesi seçip siyasetin oraya taşınmasına yeşil ışık yaktığınız anda onun dışındakilerin de kendisini siyaseti dayatmasının önüne geçemezsiniz” ifadelerine yer verdi.
“AMERİKA ORTADOĞU SİYASETİNİN PARÇASI OLMAKTAN ÇIKTIĞINI ANLADI”
Son dönemlerde dikkat çeken 2 önemli yeni tablonun var olduğunu söyleyen Deniz Baykal, “Bunlardan birisi artık Amerika Ortadoğu siyaset sahnesinin bir parçası olmaktan çıkmak zorunda kaldığını anlamış durumda. Amerika kendisini Ortadoğu’daki çatışma ortamından çıkarma ihtiyacını bunun kendi yararı olduğunu görmeye başlamıştır. Tam da çıkamıyor. IŞİD’e hava harekatı olarak bir miktar buluştu. İlk uygun noktayı yakaladığı anda bunun dışına çıkmaya çalışacaktır çalışmalıdır. Amerika’nın bölgedeki fiili faaliyeti karışık olan tabloyu daha da karışık hale getiriyor. İlk fırsatta oradan da çekilmelidir. Bunu sadece Ortadoğu’daki kavga için değil Türkiye’nin kendi içindeki sorunları açısından da söylüyorum” dedi.
“TÜRKİYE KİŞİSEL KEYFİ OTORİTELERİN İSTİKAMET ÇİZİĞİ BİR ÜLKE HALİNE GELMEMELİDİR”
Türkiye siyasetinin yeniden şekillenebileceğini sözlerine ekleyen CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, siyasi dengelerin yeniden bulunabileceğini söyledi. Baykal, “Bu gelişmeler amacına ulaşırsa öngördüğümüz süreç işletebilirse Türkiye yepyeni bir tabloya gelebilir. Bu çerçevede dikkate alınacak temel nokta Türkiye devletinin temel niteliğini kimliğini bozmayalım. Bozulmasına izin vermeyelim. Bu başkanlık tartışması açısından buna dikkatini çekme gereği hissediyorum. Bu konjonktürü Türkiye kişisel keyfi otoritelerin istikamet çiziği bir ülke haline gelmemelidir. Kurumsal kimliği devlet niteliği devletin temel nitelikler egemenliğin kuvvetler ayrımının işlediği hukukun üstünlüğünü tartışma götürülmez gerçek olarak kabul edildiği bir siyasi yapılanmayı bozmadan, sarsmadan, tehlikeye atmadan bu gelişmeleri Türkiye’nin değerlendirmesi lazım. Ama çıkıp birileri bıktık sıkıldık, yargı ayak bağıdır, kuvvetler ayrımı dediğimiz nedir ki başkanlık rejimi oluşturalım beni seçin gerisini karıştırmayın. Yok böyle bir şey Türkiye’de de yok, bölgemizde de yok. Böyle bir şey olmamalı. Türkiye bu kadar yanlışların yapıldığı bir coğrafyada kimsenin kişisel takdirine, bilgisine, niyetine, anlayışına, zihniyetine koca bir ülke bu bölgenin en güçlü ülkesi. Kendisini ve geleceğini emanet edemez etmemelidir. Bunu mutlaka güvence altına almalıyız. Bu temel bir ihtiyaç. Türkiye kimseye diz çökmemelidir, boyun eğmemelidir. Ortaya çıkan her olay bize Mustafa Kemal’i, Türkiye’nin kuruluşunu hatırlatıyor” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE MODELİ İFTİHAR EDİLECEK MODELDİR”
Türkiye’nin 21. yüzyıla daha demokratik, insan haklarına ve yurttaşlarına haklar vererek kucaklaşabileceğini ifade eden eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye 21. yüzyıla Kürt sorununu yeniden barışçı demokratik insan haklarına saygılı cumhuriyetin temel ilkleri temelinde milli kimliğimizi bozmadan sarsmadan bağımsızlığı sarsmadan bütünlüğü koruyarak her insana da en ileri demokratik hakları tanıyarak yeniden bir kucaklaşma sağlayarak bir başlangıç yapabilir ve yapmalıdır. Başkanlık rejimi tuzağına düşmemelidir Türkiye. Bütün bunların konuşulacağı dönem seçim sonrası dönemdir. Hepimiz bunlara hazırlanalım. Partiler siyasetçiler vatandaşlar olarak. Türkiye heyecan verici tartışmanın içine giriyor. Bu tartışmada tarihsel birikimimiz ile söyleyecek çok sözümüz var. Ülke olarak bu sınavdan yüzümüzün akı ile çıktık. Bu ülkenin temelinde de CHP olarak neyin yattığını çok iyi biliyoruz. Türkiye modeli hepimizin iftihar edeceği modeldir. Türkiye modeli bize sorarsanız CHP modelidir. O Cumhuriyet Halk Partisi modeli, Türkiye modeli olmuştur. Türkiye modeli olmaktan çıkarma çabaları var. O çabaların Türkiye’yi nereye getirdiği ortada. O modeli CHP modeli olmaktan çıkarma çabası onu siz kendi modeliniz haline getirmeye kalkmayın o sizi aşar. O hale getirmeye kalkarsanız onun bedelini Türkiye ödüyor. Biz bu modele inanıyoruz. Türkiye CHP modelidir. Bu model ile Türkiye ayağa kalkar. Bölge de olması gereken yere doğru gider. Bunu gerçekleştirme görevi bizim üzerimizdedir. Türkiye olarak diyorum. Türkiye içinde de, CHP olarak da, Deniz Baykal olarak da diyorum bilmem ne olarak da. Kemal Kılıçdaroğlu olarak da diyorum. Devletin bu anayasal özüne inanan siyaset anlayışı Türkiye’yi de bölgeyi de özlenen barışa istikrara kavuşturabilir. Bunun dışında da model yoktur. Bulunamamıştır. Bu modelden sıyrılma çabalarının getirdiği nokta bu olmuştur. Bu modeli günün şartlarına uydurmak lazım.”
“CHP’NİN KAPATILACAĞI KONUSUNU CİDDİYE ALMAMAK GEREK”
Konuşmaların sonunda bir gazetecinin son günlerde CHP’nin kapatılacağı iddiası olduğunu sorması üzerine CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal şunları söyledi:
"Akıl, mantık ve sağduyunun gerçekten bazen kaybolduğu görülüyor. En saygıdeğer siyasetçiler, cinayet ile itham ediliyor, olmadık suçlamalar atılıyor. Yalana dayalı verilerle imal edilmiş iddialarla özel senaryolarla siyaset yapma yöntemi ne yazık ki bu döneme damgasını vurmuştur. Yaşananlar, Çok acı bir olay. Türkiye’nin en ciddi konuları konuşması gereken dönemdir. Magazin demeye bile dilim varmadığı, ciddiyetsiz işlerle birileri uğraşıyor. Birileri bunu ciddi ciddi devlet kurumlarında bir proje olarak ele alıyor. ’Nasıl sunalım? Kimi itham edelim? O ne cevap verir?’ gibi senaryolar yazılıyor. Bunlara karşı yapılacak en iyi şey, ciddiye almamak, itibar etmemektir. Cevap vermeye bile gerek hissetmiyorum. CHP’yi savunma zorunda kaldığımız zaman söyleyeceğimiz çok şey var ama şimdi bizi savunma zorunda bırakacak bir ciddiyeti taşıdığına da inanmıyorum bunların. Siyaseti seçim öncesinde belli noktalara sürüklemek için çalışmalar yapılıyor. Acı olan manzara da bu. Deli saçması, birinin yalanı olsa mesele yok ama devlet kurumlarına bu tür görevler veriliyor onlar da çalışıyor. Çalışsınlar bakalım. Verecek cevabımız olur."
(İHA)