Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Tasarımdan üretimine kadar içinde yer almadığımız hiçbir savunma sanayi ürününün hazır olarak alınıp kullanılmasına razı değiliz” dedi.
ASELSAN Radar ve Elektronik Harp Teknolojileri Merkezi’nin açılışı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ile kuvvet komutanları ve sayıda davetli katıldı.
Açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ASELSAN Radar ve Elektronik Harp Teknolojileri Merkezi’nin Türkiye’ye kazandırılmasında emeği geçen Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı’nın yöneticileri başta olmak üzere herkesi tebrik ettiğini ifade etti.
Türkiye’de ve dünyada kendi alanında devler liginde her geçen gün daha yükseğe çıkan ASELSAN’ın başarılarıyla iftihar kaynağı olmaya devam ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki yıl yeniden yapılanan ASELSAN’ın Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda daha güçlü bir işleyişe kavuştuğuna inandığını söyledi.
“Bu yıl 40. Kuruluş yıl dönümüne ulaştığımız ASELSAN’a 41 kere maşallah diyor bu güzide kuruluşumuzdan daha çok hizmetler beklediğimizi özellikle belirtmek istiyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, savunma sanayinin serüveninin Türkiye’nin de serüveni olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çok büyük kahramanlıkla, fedakarlıkla örülü bir mücadelenin sonunda kurulduğunun altını çizdi.
Bu mücadelenin ateşinin 18 Mart’ta deniz zaferinin, 24 Nisan’da kara savaşlarının yıl dönümünün idrak edileceği Çanakkale’de yakıldığını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kurtuluş Savaşı ile bunu neticeye ulaştırıp 200 yıllık bir hüsran dönemine geride bıraktık. Cumhuriyeti kurduktan sonra geçmişte alınan derslerinde etkisiyle gerçekten çok ciddi girişimler çok ciddi çalışmalar başladı. Tren yollarından fabrikalara, eğitimden sağlığa ve savunma sanayine kadar her alanda bizi dönemin gelişmiş ülkeleriyle aynı seviyeye çıkarma amacı taşıyan temeller atıldı. Nuri Demirağ’ı biliyorsunuz. Ülkemizin o dönemdeki demir yolu ağının büyük bölümünü, pek çok fabrikayı, havalimanını inşa eden bu vatansever insan aynı zamanda 1931 yılında İstanbul boğazına ilk köprüyü inşa etme teşebbüsünde bulunan kişidir. İşte bu Nuri Demirağ ordumuzun ihtiyacı olan uçakların alına bilmesi için bağışta bulunması talebiyle geliyorlar. Bu talep üzerine Nuri Demirağ diyor ki, ‘madem bu milletin tayyareye ihtiyacı var o zaman ben bunun fabrikasını yapmaya talibim.’ Evet kendisinden uçak alınmak için bağış istenen Nuri Demirağ böylece uçak fabrikası kurmak için kolları sıvıyor” dedi.
“UÇAK İÇİN KURULAN FABRİKAYI NE YAPIYORLAR BİLİYOR MUSUNUZ, ÇOCUK KARYOLASI…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünkü Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu araziyi Nuri Demiriağ’ın satın aldığını belirterek, “Oraya uçak pisti bakım, onarım atölyesi inşa ediyor. Yine bugün Deniz Müzesi’nin yanındaki yerde de üretim için bir atölye kuruyor. Bunlarla da yetinmiyor pilotları yetiştirmek için havacılık okulu, buraya öğrenci yetiştirmek üzere de Divriği’de bir havacılık orta okulu faaliyete geçiriyor. 1936 yılında tek motorlu ilk uçağı, 1938 yılında 6 kişilik çift motorlu bir başka uçağın üretiyor. Bu arada ayrıca Türk Hava Kurumu için planör, paraşüt gibi araç gerecin üretimini yapıyor, bunların teslim ediyor. 1938 yılında Türk Hava Kurumu’nun siparişi olan uçağın Eskişehir’de son testleri yapılıyor. Bu test uçuşunun inişi sırasında uçak çevredeki hayvanların piste girmemesi için açılan bir çukura düşüyor. Bakınız burada ne uçağı yapanın ne uçağı kullanın nede uçağın hiçbir kabahati yok. Buna rağmen uçak siparişi iptal ediliyor. Buna rağmen Nuri Demirağ vazgeçmiyor. Uçak üretimi çalışmalarına devam ediyor. 1941 yılında İstanbul’dan Divriği’ne kadar bizzat kendisi uçakla uçuyor. Ancak tüm mücadelesine, tüm çabalarına rağmen Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasına ülke içinden hiçbir sipariş olmadığı gibi yurt dışına uçak satma izni kendisine verilmiyor. Satış dolayısıyla üretim yapamayan bu fabrikanın kapısına 1950 mecburen kilit vuruluyor. Fabrikada bulunan mevcut uçaklarda hurdacılara satılıyor. Pistin bulunduğu alan kamulaştırılıyor ve daha sonra buraya Atatürk Havalimanı kuruluyor. Bir başka örnek Türk Hava Kurumu’nun 1948 yılındaki uçak üretme teşebbüsüdür. Uçan kanat ismiyle üretilen bu uçak bir başka uçağın arkasına bağlanarak deneme uçuşuna çıkartılıyor. Bu arada her nasılsa aradaki halat kopuyor ve uçak Çankaya tarafından bir yere düşüyor. Bu olayın üzerine Uçan Kanat’ın üretiminde vazgeçiliyor. Daha da açısı bu uçak için kurulan fabrikayı ne yapıyorlar biliyormusunuz, çocuk karyolası, masa, dikiş kutusu gibi basit tüketim maddelerinin imalatı için kullanıyorlar” diye konuştu.
Türkiye’ni o tarihten beri tüm uçaklarını yurt dışından satın aldığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne uçakların tasarımından ne üretimde ne çalışmasında hiçbir temel sorunun olmadığını ve sadece her işin başlangıcında yaşanabilecek küçük aksaklıklar, eksikler, talihsizlikler olduğunu kaydetti.
“ÜRETMEKTE ÜRKEK DAVRANANLAR İTHAL ETMEKTE PEK CESUR ÇIKTILAR, SIKINTI BURADA”
Aynı şekilde tank üretimine teşebbüs edildiğini, 1943 yılında Makine Kimya Endüstrisi’ndeki mühendislerin, ustaların tankın prototipini de ürettiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu teşebbüsün de seri üretimi için gerekli siparişin verilmemesi sebebiyle arkası gelmiyor. Aynı şekilde Devrim arabası meselesini de bilmeyeniniz yoktur. Otomobil imal ediliyor, benzin olmadığı için yolda kaldı diye üretimden vazgeçiliyor. Şimdi yıl oldu 2015 biz hala yerli tasarım araba üretimi için kapı kapı dolaşıyoruz. O tarihlerde kaçırılan fırsatların heba edilen imkanların, karşılıksız bırakılan emeklerin bedelini Türkiye çok uzun yıllar, çok ağır şekilde ödedi. Hala da ödüyoruz. Bu millet yıllar boyunca alın teriyle çok zor şartlarda çalışarak ortaya koyduğu birikimi yurt dışından aldığımız uçaklara, tanklara, gemileri, otobüslere tahsis etme durumunda kaldı. Üretmekte ürkek davrananlar ithal etmekte pek cesur çıktılar, sıkıntı burada. Kendi girişimcisini, mühendisini, ustasını teşvik etmek için parmaklarını oynatmayanlar yurt dışındaki firmaları onların kadrolarını ihya ettiler. Her alanda olduğu gibi savunma sanayi alanında da 2002 yılı Türkiye için bir milattır. Ben 2003 yılı 14 Mart’ında başbakanlık görevini devraldığımda Türkiye’nin savunma sanayi alanındaki dışı bağımlığı yüzde 80 düzeyindeydi. Bu mesele bizim eskiden yüreğimizde yara olduğu için savunma sanayi çalışmalarını bizzat kendi himayelerime aldım. Ar-Ge’den üretime kadar bu alanda yürütülen faaliyetleri bizzat takip ettim, bizzat teşvik ettim. Bugün savunma sanayimiz binden fazla şirketimizin, araştırma kuruluşlarımızın, üniversitelerimizin, kobilerimizin iştirakiyle ülkemizin en önemli sektörlerinden biri hali geldi. Geçtiğimiz yıl bu alanda 5 milyar doları aşan bir üretim ve bir 1 milyar 647 milyon doları bulan ihracat gerçekleştirdik .Yılda 1 milyar dolar Ar-Ge harcaması yapılan bu alan ülkemizin sanayi ve teknolojisinin amiral gemisi olma yolunda hızla ilerliyor. Tasarımdan teknolojisine kadar her safhasını kendimizin yürüttüğü projelerde elde başarılar bize daha büyük hedefler için umut veriyor.”
“GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İSTEMİYORLAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Altay Tankının seri üretimine yakında başlanacağının müjdesini verdi. Atak Helikopterinin üretimine başlandığını yedi tanesinin Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın envanterine girdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ANKA insansız hava aracı projesinin seri üretimi için çalışmalar sürüyor. Karayel ve Bayraktar insansız hava araçlarıyla bu alanda geniş bir yelpazede birikim sabi olma yolunda ilerliyoruz. MİLGEM projesi kapsamında Heybeliada ve Büyükada gemilerimiz donanma komutanlığına teslim edildi, Burgazada’nın inşası devam ediyor. Aynı şekilde bugüne kadar yüze yakın askeri gemi ve karakol potu kendi tersanelerimizde üretilerek hizmete girdi. HÜRKUŞ Eğitim Uçağı’nın tasarımı bitti. Test uçuşları tamamlandı, seri üretim aşamasına gelindi. Bunun yanında Kirpi zırhlı araçlarımızla, seyir füzelerimizde, tank savar füzelerimizde, güdümlü roketlerimizde, uydularımızla, milli piyade tüfeğimizle savunma sanayinin her alanında sevindirici gelişmelere şahit oluruz. Türkiye artık 1930 yıllardan 2002’li yıllara kadar yaptığı yanlışları inşallah bir daha tekrarlamayacak. Devam eden proje ve yatırımlarla birlikte 2023 yılında savunma sanayi alanında dışı bağımlılığımızı inşallah büyük oranda ortadan kaldırmayı planlıyoruz. Açık söylüyorum benim gönlümden tasarımdan, üretimine kadar içinde yer almadığımızı hiçbir savunma sanayi ürününün hazır olarak alınıp, kullanılmasına razı değiliz. Az önce içeride dolaşırken, tabi orada genel müdürümüzden ‘yüzdü yüz bizim imalatımızdır’ ifadesi bizim gönlümüzü gerçekten ferahlatıyor. Mesele bu… Çünkü bunlar bizim stratejik meselemizdir. Eğer biz burada ‘yüzde yüz’ imalatı gereğinde yapamazsak, eğer birilerine muhtaç olursak o ihtiyacı duyduğumuz anda dirseğini çevirdiklerinde biz orada duman oluruz. Şuanda bunu bize yapıyorlar yine ama hangi başlıkta olduğunu açıklamayacağım. Biliyorum ve üzülüyorum. Bunlar güya dost ülkeler. Beraber olduğumuz ülkeler, güya dayanışma halinde olduğumuz, NATO’da beraber olduğumuz ülkeler ama bir kıskançlıktır kalkıp vermiyorlar, son anda. Niye? Güçlü bir Türkiye istemiyorlar bunun için. Dünyanın en modern uçağı da bize teklif edilse mutlaka onun tasarımında üretiminde yer almalıyız. Bunun içinde savunma sanayinde dünyadaki yüz şirket arasında iki değil en az yirmi kuruluşumuz yer almalı. Kendi savaş uçaklarını, yolcu uçaklarını tasarlayan ve üreten, kendi uydularını üreten ve tasarlayan, bunları kendisi uzaya gönderen, kendi uçak gemisini tasarlayan ve üreten kendi elektronik harp sistemlerini üreten bir Türkiye hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
“HASTALIKLI YAPIDAN TAMAMEN TEMİZLEYENE KADAR DA MÜCADELEMİZ SÜRECEK”
Bu doğrultu da yapılan tüm çalışmaların sonuna kadar destekçisi olacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonuna kadar arkasında olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye’nin gücünün ve imkanlarının tüm bu çalışmaları destekleyecek, hayata geçmesini sağlayacak düzeye geldiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Artık eski Türkiye yok. Şimdi yeni Türkiye… Buna rağmen Türkiye’yi engellemek için her yolu deniyorlar. Geçmişte darbelerle, muhtıralarla, bildirilirle bunu yapmışlardı, son yıllarda Gezi olaylarıyla Türkiye’yi durdurmaya, geriletmeye çalışıyorlar. Oradan netice alamayınca 17-25 Aralık darbe teşebbüsüyle aynı oyunu tekrarladılar. 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün hedef aldığı yerlere dikkat edin. Ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına, güçlenmesine, katkı sağlayan tüm milli kurumlarımızın bu yapının saldırısına maruz kaldığını görürsünüz. Aynı çete kurduğu kumpas düzeniyle yıllarca ülkemizin tüm önemli kurumlarını ele geçirmeye, ele geçiremediklerin ide çökermeye çalıştılar. Bu ülkenin cumhurbaşkanından, başbakanından, genelkurmay başkanına kadar herkesi dinleyip elde ettikleri bilgileri bir yerlere sızdırdılar. Türkiye bir kez daha küçük bir azınlığın çoğunluğa tahakkümü, vesayet düzeni kurması tehlikesiyle ne yazık ki karşı karşıya geldi. Hamd olsun milletimizin desteğiyle bu saldırılar amacına ulaşamadı. İçerde ve dışarıda bu yapının tüm unsurlarıyla kararlı bir şekilde mücadele ediyoruz. Ülkemizi bir hastalıklı yapıdan tamamen temizleyene kadar da mücadelemiz sürecek.”
“TÜRKİYE SADECE KENDİ TOPRAKLARINDAN, KENDİ VATANDAŞLARINDAN SORUMLU BİR ÜLKE DEĞİLDİR”
Türkiye’nin dünyada sıcak çatışmaların yaşandığı bölgede yer aldığını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bölgenin adeta ateş içerisinde yer aldığına dikkat çekti.
Türkiye’nin çevresini saran tüm bu sıkıntılar içinde ekonomik, sosyal, siyasal bakımdan, savunma alanında kendisini güven altına almak zorunda olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz güven içinde olmazsak diğer kardeşlerimize yardımcı olamayız. Türkiye sadece kendi topraklarından, kendi vatandaşlarından sorumlu bir ülke değildir. Bizim tarihi ve kültürel bakımdan sorumluluk alanımız çok daha büyük. Bunun içi önce kendi içimizde bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Türkiye’nin uzun yıllarına ve 40 bin canına mal olan terörle mücadele dönemini hatırlayın. Bu dönemde çevremizde pek çok önemli hadise yaşanırken biz kendi içimize kapanmış, kendi sorunlarımızla uğraşır hale gelmiş ve sorunlarımıza cevap arar hale düşmüştük. Kardeşlerimize yeterince el uzatamamış, yardımcı olamamıştık. Saray-Bosna’da 50’li yaşlardaki bir hanımefendinin orada görev yapan arkadaşlarımıza söylediği bir şey var. Gerçekten çok çarpıcı, çok ibret verici. Diyor ki bu hanımefendi, ‘o zamanki yani 1990’ların başındaki Türkiye eğer bugünkü Türkiye olsaydı bize bu katliamı yapamazlardı.’ Mesele bu. Ben aynı durumun Karabağ içinde, orta doğudaki pek çok hadise içinde geçerli olduğuna inanıyorum. Bugün Suriye’de yaşananların gerisindeki sebeplerden biri de aslında Türkiye bu gücünü, bu konumu kırmak gayesidir. Biz Suriye içindeki çatışmaları önleyemesek de mağdur duruma düşen tüm kardeşlerimize sahip çıkarak, kucağımızı açarak bu oyunu önemli ölçüde boşa çıkardık. Esed’e verilen desteğinde, DEAŞ’ında ortaya çıkartılmasının da Irak’ta izlenen mezhepçi politikaların ısrarlarla desteklenmesinin de gerisinin de görüldüğü gibi yatan amaçlardan biri işte budur. Bugün binlerce kişinin Saddam tarafından kimyasal silahlarla acımasızca katledildiği Halepçe Katliamının 27. Yıl dönümüdür. İnsanlık dün Halepce’ye sessiz kalmıştı. Bugün aynı duyarsızlığı Halep konusunda yaşıyoruz. Kardeşlerin acısını paylaşan, onlara kucağını açan hep Türkiye oldu. Halepçe’den hemen sonra zulümden kaçan 500 bin Irak’lı Kürt kardeşimize bugün olduğu gibi o zaman da kapılarımızı açtık. Bu vesileyle Halepçe’de katledilen binlerce kardeşimize bugün Suriye zalim Esed yönetimi tarafından katledilen yüzbinlerce kardeşimize de Allah’tan rahmet diliyorum” dedi.
“BİZİM SAVUNMA SANAYİMİZİN İHTİYAÇLARI İÇİN DIŞARI VERECEK TEK KURUŞUMUZ OLMAMALI”
“Türkiye olarak tüm bu gelişmeler karşısında diplomasinin imkanlarını sonuna kadar kullanarak mücadelemizi elbette yapıyoruz, yapacağız ama siyasi ve diplomatik gücümüzü askeri gücümüzle tahkim etmedikçe arzu ettiğimiz neticeyi alamayacağımızı da biliyoruz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz asla savaş peşinde bir ülke olmadık, olmayacağız. Bununla birlikte gerektiğinde her türlü mücadeleyi sonuna kadar hazırlıklı olma kararımızdan da asla vazgeçmeceğiz. En güçlü savunmanın, en güçlü silahlarla yapılacağı bilinciyle savunma sanayinin her alanında dünyanın en iyisi olma mücadelemizi de sürdüreceğiz. Askeri gücü tahkim etmenin özellikle bu yolun dışarıdan hazır ürün almak olmadığını çok acı tecrübelerle yaşadık, gördük. Onun için ben buradan savunma sanayimizin kamudaki sorumlularına ve özel sektördeki temsilcilerine sizlere sesleniyorum, mevcut projelerimizi süratle tamamlayalım. 74 Kıbrıs harekatında gördük. Yanımızda olan, olması gerekenler biranda bize bütün desteklerini kestiler mi, kestiler. İyi kestiler. Onlar bize orada desteklerini kestiler ve susturma tekniklerini kullanmak suretiyle telsizlerimiz çalışamaz hale geldi, ondan sonra geldik ASELSAN’ı kurduk. İşte atasözümüz var ya, ‘hırsızlar bizi ev sahibi yaptı.’ Üretim aşamasına gelmiş olan ürünlerimizi süratle TSK’ya envanterine dahil edelim. Yeni projeleri süratle gündemimize alalım. Bizim savunma sanayimizin ihtiyaçları için dışarı verecek tek kuruşumuz olmamalı. Çünkü bu millet kendi refahından, çocuğunun sıkından arttığın kaynaklardan bu alana besliyor ve destekliyor” diye konuştu.
“FABRİKASI KURMAKTAN VAZGEÇME GAFLETİNE İNŞALLAH BİR DAHA KAPILMAYACAK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çanakkale Savaşı’nda insan üstü bir gayret, bir mücadele ortaya koyan kahraman subaylarımız, askerlerimiz bir daha Balkan yenilgisi utancı yaşamak istemediklerini söylüyorlardı. Bizde bir daha uçak üretmek için kurduğumuz fabrikada masa üretmek zorunda kalma utancını yaşamak istemiyoruz. Bu ülke benzini olmadığı için yolda kalan arabaya bakıp otomobil fabrikası kurmaktan vazgeçme gafletine inşallah bir daha kapılmayacak” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarının ardından ASELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Canpolat açılış anısı takdim etti.
Plaket takdiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve bakanlar tarafından açılış kurdalesi kesildi.
(İHA)