Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’na “Kızılay’dan başkasına kan vermeyiz” yanıtını verdi.
Yerli Düşünce Derneği tarafından ATO Congresium’da düzenlenen “Türk Siyasi Tarihinde Yerli ve Milli İrade” konulu programa katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlık sistemine ilişkin "Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz" sözlerine “Kızılay’dan başkasına kan vermeyiz” diyerek cevap verdi. Erdoğan, terör örgütünün yöneticilerinden ittifak teklifi alacak kadar çizgisini ve rotasını yitirmiş bir ana muhalefet partisinin bu ülke için sorun kaynağı olduğunu söyledi. Bangladeş’te hükümet tarafından kurulan savaş suçları mahkemesinde yargılanan muhalefetteki Cemaat-i İslami Partisi’nin lideri Motiur Rahman Nizami’nin idam edilmesine de tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siyasi bir lider olan Motiur Rahman Nizami’nin böyle bir infazı hak edecek herhangi bir suçunun olmadığına inanıyorum. Bangladeş yönetiminden ülkenin huzuru ve geleceği için bu tür kararlar konusunda dikkatli ve hakkaniyetli adımlar atmasını bekliyoruz. Müslümanların dünyanın her köşesinde mağdur ve mazlum bir hale düşürüldüğü dönemde çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede bu tür sıkıntıların yaşanmasını teessürler takip ediyoruz. Motiur Rahman Nizami’nin mektubunda dediği gibi, ‘Ben gidiyorum, ardımda bir fikir kalsın istiyorum. Zorla karşılaşınca ölüm korkusundan istikametini şaşıranlarla biz ölümden aynı şeyi anlamıyoruz, bu bir imtihandır. Kolay olacağını söylemedi kimse, bedelsiz olacağını, sancısız olacağını, bedelsiz olacağını. Bu yola baş koymak, sonunda gerekirse bu uğurda o baştan vazgeçmek demektir. Bizim için karar aldıklarını zanneden ahmaklar var. Bu karar ancak göklerde alınmış olabilir, siz kimsiniz ki. Kulunu razı etmek için yaratıcıyı üzecek değiliz. Ben gidiyorum. Benden önce giden kardeşlerimin, arkadaşlarımın yanına, Resulullah’ın yanına gidiyorum. Siz kalacaksanız, kimin doğru olduğu benim gittiğim yerde çıkacak ortaya. Ben gidiyorum, çeki düzen verin kendinize. Sıranın size de geleceğini unutmayın. Şehadetin şehit gibi yaşayanlara nasip olacağını, Allah’tan başkasına kul olunmayacağını hatırlayın her daim.’ Merhum Motiur Rahman Nizami’ye Allah’tan rahmet, Bangladeş Müslümanlarına, dünya Müslümanlarına başsağlığı diliyorum. Biz bu vesile ile Bangladeş Dakka Büyükelçisini bu nedenle ülkemize geri çağırdık. Şuanda İstanbul’a inmiş durumda. Şunu unutmayalım, zalimler için yaşasın cehennem” dedi.
“DÜNYADA 1 MİLYAR 700 MİLYON MÜSLÜMAN’IN BİR TEMSİLCİSİNİN OLMADIĞI BM GÜVENLİK KONSEYİ’NİN ADİL KARAR ALACAĞINA BEN İNANMIYORUM”
BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesine dünyadaki 195 ülkenin kaderinin teslim edilemeyeceğini söyleyen ve “Dünya 5’ten büyüktür” ifadesini yineleyen Erdoğan, “Türkiye gerçekten yerli köklere sahip olanlarla, milli damardan beslenenlerle bu ülkeye ve millete gizli açık husumet içinde olanlar arasındaki farkın ortaya çıktığı günlerden geçiyor. Biz bu kritik dönemde ülkemizde birliğimizi, beraberliğimizi ve geleceğimizi koruma ve güçlendirmenin çabası içindeyiz. Ayrım yapmaksızın dünyadaki tüm mağdurların, mazlumların, haksızlığa uğrayan herkesin temsilcisi olmaya çalışıyoruz. Ulaşabildiklerimize yardım elini uzatıyoruz, ulaşamadıklarımızın feryadını uluslararası kurumlar nezdinde dile getiriyoruz. Ne diyor rahmetli Abdurrahim Karakoç, ‘Mazlumlar hakkını almayıp ele, günü gün edersem zalimler ile, evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile, susarsam hakkını helal etmesin.’ Bizde diyoruz ki, eğer mazlumların hakkını savunmazsak bu millet, bu ümmet bize hakkını helal etmez. Bunun için ülkemizin böğrüne hançer saplamaya çalışan terör örgütüne karşı mücadele yürütüyoruz. Zor günlerinde en küçük bir tereddütte dahi kapılmadan Suriye’deki, Irak’taki. Karabağ’daki, Türkistan’daki, Kırım’daki kardeşlerimizin yanında yer alıyoruz, hiç çekinmeden dünya 5’ten büyüktür diyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 tane daimi üyesine dünyadaki 195 ülkenin kaderi terkedilemez. Dünyada 1 milyar 700 milyon Müslüman’ın bir temsilcisinin olmadığı BM Güvenlik Konseyi’nin adil karar alacağına ben inanmıyorum. Bugüne kadar da bunu göremedik. 5 ülkenin 5 tanesi de Hristiyan. Sadece Asya, Avrupa, Amerika’nın temsil edildiği BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi dünyayı temsil edebilir mi? 1. Dünya Savaşı şartları içinde oluşmuş böyle bir yapıyı kabule mecbur değiliz, reform edilmesi lazım. Bunun yeniden ele alınması gerekir. Tüm dünya ülkelerinin temsil edildiği bir BM Güvenlik Konseyine ihtiyacımız var. İnşallah bu yıl BM Genel Kurulu’nda daha öncede yaptığım konuşmalarda dile getirdiğim gibi bu yıl çok daha farklı şekilde bunu dile getireceğim. Tekrar konuşup anlatacağım. İİT Liderler Zirvesi’nde de gündeme getirdim. Bu konuşmadan olmaz, anlatacağız, ağlamayan bebeğe süt vermiyorlar. Biz milletimiz ve İslam dünyasında, Türk dünyasında umudunu bize bağlamış tüm kardeşlerimiz için mücadele ettikçe karşımıza türlü engeller çıkıyor, çıkartılıyor. İşte Motiur Rahman Nizami için bir ses duyamadık. İdamlara karşı olan AB’den bir ses duyamadık. Hani idama karşıydınız. Dünyada idamlara karşı olduğu söyleyen ülkelerden bir ses duyamadık. Çünkü idam edilen bir Müslüman’dı, bir Alim. 45 yıl önceki bir davanın kararı bunlar tarafından adil olmayan bir şekilde veriliyor” diye konuştu.
“SİZ NE ZAMANDAN BERİ TÜRKİYE’Yİ İDARE ETMEYE BAŞLADINIZ”
Bölgedeki tüm eli kanlı terör örgütlerinin ortak hedefi haline gelen Türkiye’nin tamamen hukuk devleti sınırları içinde yürüttüğü mücadelenin taktir edilmediğini belirten Erdoğan, “İşte AB’nin tavrını görüyorsunuz. Neymiş efendim, terörle mücadeledeki, terör örgütü konusundaki tavrımızı yumuşatmalıymışız. Bana bak, siz ne zamandan beri Türkiye’yi idare etmeye başladınız, kim size bu yetkiyi verdi. Bunlar nasıl demokrasiye inanıyor anlamak mümkün değil. Benzer bir sözü ana muhalefet partisinin başındaki ismini bir daha zikretmeme kararı aldığım zat söylüyor. Dikkat ederseniz terör örgütü ne diyorsa, terör örgütünün güdümündeki siyasetçiler ne diyorsa bunlarda aynısını tekrar ediyor. Bangladeş’te bu kararı alan yönetimin bir benzeridir bizim ana muhalefet, aynıdır bunlar. Türkiye’nin AB ile ilişkilerini terör örgütünün ve onun güdümündeki siyasetçilerin taleplerine mahkum edenler tarihi bir yanlışın içindedir. Eğer AB Türkiye yerine terör örgütünü muhatap alacak kadar küçülmeye razıysa bizim açımızdan hiç bir sorun yok. Çünkü biz terör örgütüne hangi gözle bakıyorsak onların tezlerini savunanlara aynı gözle bakarız. Ancak, bugün bize bir terör örgütün ağzı ile konuşanların yarın başka bir terör örgütü kendi topraklarında eylem yaptığında tek bir söz söylemeye hakları olmayacaktır. Bugün terör örgütünü koynuna alan, yarın benzer örgütlerin kendilerine yönelecek eylemlerine razı demektir. Bunları kendi koyunlarında besliyorlar. Bunlara euroları veriyorlar, ‘Türkiye’yi gidin bölün’ diyorlar. Silahlarını da veriyorlar. Siz bunları bizim bilmediğimizi mi sanıyorsunuz. Biz iki tane gülücüğünüze bu vatanın kıymetlerini, değerlerini değişmeyiz bunu bilin. Bize milletimizin gülücüğü yeter” şeklinde konuştu.
“ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE YA AB İLE İLİŞKİLERİMİZİ GELİŞTİRECEK, YA DA KENDİMİZE YENİ BİR YOL TESPİT EDECEĞİZ”
Türkiye’nin uzun yıllar terörle mücadele eden bir ülke olarak bu meselenin üstesinden geleceğinin altını çizen Erdoğan, “Ama Avrupa ülkeleri bu işin altından kalkamaz. Paris ve Brüksel saldırılarından sonra yaşananları gördük. Bize demokrasi ve özgürlük nutukları atanlar bu kavramları neredeyse askıya aldılar. DAEŞ kendi ülkelerinde eylem yaptığında dünyayı ayağa kaldıranlar, Türkiye’yi aynı örgütle olan mücadelesinde yalnız bırakmıştır. Utanmadan, sıkılmadan kimi medya kuruluşları ve siyasetçileri vasıtasıyla ülkemizin terör örgütlerine destek verdiği yalınını söylemeye cüret etmişlerdir. Türkiye olarak bugüne kadar DAİŞ terör örgütünün Ankara’da, Gaziantep’te, İstanbul’da iki ayrı ve diğerlerinde birer canlı bomba saldırısına maruz kaldık. Kilis şehrimize neredeyse her gün roket saldırısı yapılıyor. Zaman zaman sınırlarımızı koruyan güvenlik güçlerimize ateş açılıyor. DAİŞ örgütünün bu güne kadar ki saldırılarında 130 yakın vatandaşımızı ve güvenlik güçlerimizi kaybettik. Buna karşılık özellikle Kilis’e yönelik saldırıları nedeniyle DAİŞ terör örgütünün Suriye’deki 3 bin mevziisini vurduk, bin 300 mensubu imha ettik. Yurt dışından örgüte yönelik katılımları önlemek için 48 bin 600 kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. 2011 yılından beri topraklarımız içinde yakaladığımız 3 bin 500’e yakın kişiyi sınır dışı ettik. Bin 507 kişiyi de tutukladık. Sınır dışı ettiğimiz kişilerin 22’si AB üyesi olmak üzere, 97 ayrı ülkenin vatandaşıdır. Terör örgütleri ile böylesine kapsamlı, böylesine cansiperane bir mücadele yürüten bir ülkeye ‘bu işten vazgeç’ demek, terörün safında yer almakla eşdeğerdir. Türkiye’ye ‘terör tanımını yumuşat, terörist tanımını değiştir’ demek ‘bu işten vazggeç’ demektir. Bizim Suriye ile sınırımız 911 kilometre, bu mesafeyi Balkanlar istikametinde geçtiğinizde 4 ayrı ülkeyi geçip Avrupa’ya ulaşırsınız. Avrupa’da ise aynı mesafe ile Fransa’dan çıkıp Lüksemburg, Belçika, Almanya ve Hollanda’yı kapsayan 4 ülkeyi dolaşabilirsiniz. Irak sınırı ile birlikte düşündüğümüzde burada yaklaşık bin 300 kilometrelik sorunlu bir alandan ve pek çok AB ülkesinin toplamını aşan 10 milyonlarca kişilik bir nüfustan söz ediyoruz. Üstelik Türkiye DAİŞ koalisyonunda yer alan 65 farklı ülkenin bir şekilde müdahil olduğu Suriye’de dilediği gibi operasyon gerçekleştirme imkanına da sahip değildir. Kilis’te yaşanan sıkıntılar nedeniyle sınırın diğer tarafını temizlemek için gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ama henüz müttefiklerden, özellikle de bölgede silah gücü bulunan ülkelerden arzu ettiğimiz desteği alabilmiş değiliz. Kilis sokaklarında atılan roketlerinde her gün vatandaşlarımız şehit olurken müttefiklerden keyifleri elvermediği için daha ne bekleyeceğiz. Öyleyse kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Bu konuda gereken adımları icap ediyorsa tek başımıza atmaktan çekinmeyeceğimizi buradan ifade ediyorum. Kilis meselesi DAİŞ karşıtı koalisyonun samimiyetini ve içtenliğini ortaya koyacak bir turnusol kağıdı vazifesi görecektir. Bu şehrimize düşen her rokete tıpkı Moskova’ya, Londra’ya Brüksel’e, Paris’e, Berlin’e yönelmiş muamelesi yapmayan hiçbir ülkenin DAİŞ ile mücadele konusunda samimi olduğuna inanmıyoruz. Suriye’de yaşayan milyonlarca masumu rejimin ve terör örgütlerinin insafına terk eden, sadece sığınmacıları sınırlarından uzak tutmaya odaklanmış bir anlayış, bölge ile birlikte tüm dünyayı felakete sürükler. Kilis’i umursamayan veya Kilis’i umursamayanı, Halep’i umursamayanı biz de umursamama hakkına sahibiz. Özellikle AB organlarının ve kimi ülkelerin Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki, mevcut bunların üslupları ve onların bu üslupları karşısında tarzları karşısında ne müttefiklerle ne de ahlakla anlaşmaz yapısı ile anlaşmamız mümkün değil. Kendisi için hak gördüğünü bizim için lüks gören, kabul edilmez bulanların yaptıkları işin adı ikiyüzlülüktür. Kendi değerlerini, ilkelerini, prensiplerini ayaklar altına alan bir AB’nin ne üyelerine ne de dünyaya faydası kalmaz. Biz Türkiye olarak misyonu ile ilgili sıkıntıların ve tereddütlerin her geçen yıl arttığı AB’nin bir an önce bölgenin ve dünyanın refah, huzur, güven kaynağı haline dönüşmesini temenni ediyoruz. Schengen meselesi, vize meselesi, biz bu işi bitirdik. Bunlarla bunun imzalarını attık. Bu yılın Ekim ayında uygulamaya geçeceğini karar altına aldık. Ama şimdi çıktılar 72 madde ileri sürdüler. Bunun içine bir de geldiler terörü sıkıştırdılar. Nerede var bu. Şunu AB müktesebatı içinde bize göster bakalım. Vizenin şartları içinde bunlar mı var? Güney Amerika’dan Schengen’e tabi olanlara sen böyle bir şey uyguluyor musun? Ama müzakere ettiğin, şuanda gümrük birliğinin üyesi olan Türkiye’ye karşı bunları uyguluyorsun. Bunların sebebinin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Kimse kimseyi aldatmasın. Birliğin üyelik niyetini ve gayretini muhafaza eden Türkiye konusundaki çarpık ve ikircikli tutumundan vazgeçmesini bekliyoruz. Önümüzdeki dönemde ya AB ile ilişkilerimizi geliştirecek, bu yolu nihayete ulaştıracağız, ya da kendimize yeni bir yol tespit edeceğiz. Bizim tercihimiz yeni Türkiye’yi Avrupalı dostlarımızla birlikte inşa etmekten yanadır. Şimdi Avrupalı dostlarımızın kararını bekleyeceğiz” ifadelerini kullandı.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YÖNETİCİLERİNDEN İTTİFAK TEKLİFİ ALACAK KADAR ÇİZGİSİNİ VE ROTASINI YİTİRMİŞ BİR ANA MUHALEFET PARTİSİ BU ÜLKE İÇİN SORUN KAYNAĞIDIR”
“Terör örgütü konusunda ana muhalefet partisinin kendisine bir çeki düzen vermesi gerekiyor” ifadelerini kullanan Erdoğan, ana muhalefet partisinin milletten yana mı, terörden yana mı olduğunu ortaya koyması gerektiğini belirtti. Erdoğan, “Terör örgütünün yöneticilerinden ittifak teklifi alacak kadar çizgisini ve rotasını yitirmiş bir ana muhalefet partisi bu ülke için sorun kaynağıdır. Ana muhalefetin başındaki zatın dün ettiği bir söz daha var ki, çok ciddi bir denge problemine işaret ediyor. ‘Başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz’ diyen bir siyasetçi milletin iradesine de, Meclise de, siyaset kurumuna da ihanet etmiş demektir. Başkanlık sistemini uygulayanlar bunu kan dökerek mi yaptı? Mesele şu, kan dökmek diktatörlerin, zalimlerin, katillerin, bazen de meczupların işidir. Ana muhalefetin başındaki zatın bunlardan hangisi olduğunu ben milletimin taktirine bırakıyorum. Kan dökülmesi gereken durumlar elbette olabilir. Ülkemizde vatanımızın bütünlüğü, milletimin bekası için aslanlar gibi mücadele eden, gerektiğinde kanlarını döken askerimiz, polisimiz, köy korucularımız var. Vatan savunması, milletin can ve mal güvenliğinin sağlanması söz konusu olunca bu ülkenin hiçbir ferdi çanını ve kanını feda etmekten çekinmez. Meclisin kararı ve sonrasında milletin onayı meselesi olan bir konuyu getirip kanlı bir cümlenin içine yerleştiren kafa açık söylüyorum bu topraklara ait olamaz. Üç şey var ki, bunlar ülkemiz için çok büyük tehlike; bir mezhepçilik, iki ırkçılık, üç terör unsuru. Bu üç beladan ülkemizi kurtarmamız gerekiyor. Ey beyefendi sen bunlardan hangisine tabisin, hangisine uyuyorsun. Bunlardan birisine uyuyor. Bilesin ki, Türkiye’de kandan beslenen terör örgütünün maşası olmayı kabullenmiş bir parti zaten mevcut, ana muhalefet partisinin görevi terör örgütünün güdümündeki partinin yedekliğine soyunmak değildir. Bu zatın ülkemizin temel meseleleri hakkında hiçbir ciddi önerisini duymadık. Kasetle devraldığın genel başkanlığı söylediğin yalanlar sebebiyle şuanda savcı seni çağırıyor. Madem dürüstsün niye gidip ifadeyi vermiyorsun. Dürüstsen dürüstlüğünü görelim. Niye vermiyorsun. Oturduğun yerden iftira etmeye devam ederek, şahsımı hedef alan alıştığımız yalanlarına yine niye devam ediyorsun. Biliyor ki gidip orada ifadeyi verdikten sonra bu işin faturası kendisine çok ağır olacak bunu görüyor. Olmayan bir şeyi söylemenin bir anlamı olabilir mi? Her türlü sorunlu işe bu zatın balıklama atladığını görüyorum. Bu şahıs daha önce siyasi sapıklık işaretleri göstermişti, şimdi de siyasi sapkınlık işaretleri veriyor. Bu işler böyledir, bir defa şirazeden çıkarsanız bir daha düzelemezsiniz. CHP gibi bir partinin bu tür arızalarla malul bir şahsın hezeyanlarına terkedilmiş olmasını esefler karşılıyorum. İnsan rakibinde dahi bir ölçü, bir seviye, bir ağırlık olsun istiyor. Bu zatın yalanları, iftiraları, hezeyanları yüzünden milletimiz tarafından muhalefet yok hükmünde görüldüğü için demokrasimizin bir tarafı eksik kalıyor. Çünkü güçlü demokrasi güçlü muhalefet ister. Türkiye’de bu yok. Biz bu hususta da kararı milletimize bırakıyoruz. Türkiye yeni bir anayasaya kavuşacaksa bu aziz milletimizin taktiri ile olacaktır. Bu şahsa sesleniyorum, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletin’ demedi mi? Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olduğuna göre milletten niye kaçıyorsun, hadi buyur millete gidelim, millet ne diyorsa o olsun. Biliyor ki bu millet güvenmiyor. İşte sana güvenmediği için bu defa hezeyanlar başladı. Er geç bu milletin önüne bu yeni anayasa gelecek, başkanlık sistemi de gelecek. Türkiye yeni bir yönetim sistemine geçecekse bu da milletimizin onayı ile gerçekleşecek. Bize düşen ülkemizin geleceği için doğru gördüğümüz hususlar için çalışmak, konuyu milletimizin önüne çıkartacak olgunluğa ulaştırmaktır. Yeni anayasa ve yönetim sistemi konusunda tartışmaları bu çerçevede değerlendiriyorum. Yeni anayasanın insanlığın demokrasi, hak ve özgürlükler konusundaki birikimleri üzerinde kendi tecrübelerimiz ışığında inşa edilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum. Bu kapsamda yönetim biçimlerinin binlerce yıllık gelişimi ile ortaya çıkan temel ilkeleri ışığında elbette yine kendi tecrübelerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda bir idare tarzına ihtiyaç duyduğuna inanıyorum. Ben buna başkanlık sistemi dedim. Biz temel ilkeler çerçevesinde kendimize uygun olan sistemi ortaya koymalıyız. Bizim geleneklerimizde bu var. Bu geleneklerimizle bunu örtüştürebiliriz. Bunun adına isten başkanlık diyelim, ister devlet başkanlığı diyelim, ister Cumhurbaşkanlığı diyelim, hatta varsa başka isim kolayım fark etmez. Rahmetli Türkeş’ten, rahmetli Erbakan, Demirel ve Özal’a kadar milletinin daha iyisine layık olduğunu düşünen herkes bu meseleyi gündemine almıştır. Önemli olan ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olan ne ise onu yapmaktır. Başka teklifi olan varsa getirsin, biz onunda konuşulmasından memnuniyet duyarız. Kan ticaretine soyunanlar hiç boşuna heveslenmesinler, Kızılay dışında bir yere kan vermeyiz, böyle bilsinler” dedi.
(İHA)
Yerli Düşünce Derneği tarafından ATO Congresium’da düzenlenen “Türk Siyasi Tarihinde Yerli ve Milli İrade” konulu programa katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlık sistemine ilişkin "Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz" sözlerine “Kızılay’dan başkasına kan vermeyiz” diyerek cevap verdi. Erdoğan, terör örgütünün yöneticilerinden ittifak teklifi alacak kadar çizgisini ve rotasını yitirmiş bir ana muhalefet partisinin bu ülke için sorun kaynağı olduğunu söyledi. Bangladeş’te hükümet tarafından kurulan savaş suçları mahkemesinde yargılanan muhalefetteki Cemaat-i İslami Partisi’nin lideri Motiur Rahman Nizami’nin idam edilmesine de tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siyasi bir lider olan Motiur Rahman Nizami’nin böyle bir infazı hak edecek herhangi bir suçunun olmadığına inanıyorum. Bangladeş yönetiminden ülkenin huzuru ve geleceği için bu tür kararlar konusunda dikkatli ve hakkaniyetli adımlar atmasını bekliyoruz. Müslümanların dünyanın her köşesinde mağdur ve mazlum bir hale düşürüldüğü dönemde çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede bu tür sıkıntıların yaşanmasını teessürler takip ediyoruz. Motiur Rahman Nizami’nin mektubunda dediği gibi, ‘Ben gidiyorum, ardımda bir fikir kalsın istiyorum. Zorla karşılaşınca ölüm korkusundan istikametini şaşıranlarla biz ölümden aynı şeyi anlamıyoruz, bu bir imtihandır. Kolay olacağını söylemedi kimse, bedelsiz olacağını, sancısız olacağını, bedelsiz olacağını. Bu yola baş koymak, sonunda gerekirse bu uğurda o baştan vazgeçmek demektir. Bizim için karar aldıklarını zanneden ahmaklar var. Bu karar ancak göklerde alınmış olabilir, siz kimsiniz ki. Kulunu razı etmek için yaratıcıyı üzecek değiliz. Ben gidiyorum. Benden önce giden kardeşlerimin, arkadaşlarımın yanına, Resulullah’ın yanına gidiyorum. Siz kalacaksanız, kimin doğru olduğu benim gittiğim yerde çıkacak ortaya. Ben gidiyorum, çeki düzen verin kendinize. Sıranın size de geleceğini unutmayın. Şehadetin şehit gibi yaşayanlara nasip olacağını, Allah’tan başkasına kul olunmayacağını hatırlayın her daim.’ Merhum Motiur Rahman Nizami’ye Allah’tan rahmet, Bangladeş Müslümanlarına, dünya Müslümanlarına başsağlığı diliyorum. Biz bu vesile ile Bangladeş Dakka Büyükelçisini bu nedenle ülkemize geri çağırdık. Şuanda İstanbul’a inmiş durumda. Şunu unutmayalım, zalimler için yaşasın cehennem” dedi.
“DÜNYADA 1 MİLYAR 700 MİLYON MÜSLÜMAN’IN BİR TEMSİLCİSİNİN OLMADIĞI BM GÜVENLİK KONSEYİ’NİN ADİL KARAR ALACAĞINA BEN İNANMIYORUM”
BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesine dünyadaki 195 ülkenin kaderinin teslim edilemeyeceğini söyleyen ve “Dünya 5’ten büyüktür” ifadesini yineleyen Erdoğan, “Türkiye gerçekten yerli köklere sahip olanlarla, milli damardan beslenenlerle bu ülkeye ve millete gizli açık husumet içinde olanlar arasındaki farkın ortaya çıktığı günlerden geçiyor. Biz bu kritik dönemde ülkemizde birliğimizi, beraberliğimizi ve geleceğimizi koruma ve güçlendirmenin çabası içindeyiz. Ayrım yapmaksızın dünyadaki tüm mağdurların, mazlumların, haksızlığa uğrayan herkesin temsilcisi olmaya çalışıyoruz. Ulaşabildiklerimize yardım elini uzatıyoruz, ulaşamadıklarımızın feryadını uluslararası kurumlar nezdinde dile getiriyoruz. Ne diyor rahmetli Abdurrahim Karakoç, ‘Mazlumlar hakkını almayıp ele, günü gün edersem zalimler ile, evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile, susarsam hakkını helal etmesin.’ Bizde diyoruz ki, eğer mazlumların hakkını savunmazsak bu millet, bu ümmet bize hakkını helal etmez. Bunun için ülkemizin böğrüne hançer saplamaya çalışan terör örgütüne karşı mücadele yürütüyoruz. Zor günlerinde en küçük bir tereddütte dahi kapılmadan Suriye’deki, Irak’taki. Karabağ’daki, Türkistan’daki, Kırım’daki kardeşlerimizin yanında yer alıyoruz, hiç çekinmeden dünya 5’ten büyüktür diyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 tane daimi üyesine dünyadaki 195 ülkenin kaderi terkedilemez. Dünyada 1 milyar 700 milyon Müslüman’ın bir temsilcisinin olmadığı BM Güvenlik Konseyi’nin adil karar alacağına ben inanmıyorum. Bugüne kadar da bunu göremedik. 5 ülkenin 5 tanesi de Hristiyan. Sadece Asya, Avrupa, Amerika’nın temsil edildiği BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi dünyayı temsil edebilir mi? 1. Dünya Savaşı şartları içinde oluşmuş böyle bir yapıyı kabule mecbur değiliz, reform edilmesi lazım. Bunun yeniden ele alınması gerekir. Tüm dünya ülkelerinin temsil edildiği bir BM Güvenlik Konseyine ihtiyacımız var. İnşallah bu yıl BM Genel Kurulu’nda daha öncede yaptığım konuşmalarda dile getirdiğim gibi bu yıl çok daha farklı şekilde bunu dile getireceğim. Tekrar konuşup anlatacağım. İİT Liderler Zirvesi’nde de gündeme getirdim. Bu konuşmadan olmaz, anlatacağız, ağlamayan bebeğe süt vermiyorlar. Biz milletimiz ve İslam dünyasında, Türk dünyasında umudunu bize bağlamış tüm kardeşlerimiz için mücadele ettikçe karşımıza türlü engeller çıkıyor, çıkartılıyor. İşte Motiur Rahman Nizami için bir ses duyamadık. İdamlara karşı olan AB’den bir ses duyamadık. Hani idama karşıydınız. Dünyada idamlara karşı olduğu söyleyen ülkelerden bir ses duyamadık. Çünkü idam edilen bir Müslüman’dı, bir Alim. 45 yıl önceki bir davanın kararı bunlar tarafından adil olmayan bir şekilde veriliyor” diye konuştu.
“SİZ NE ZAMANDAN BERİ TÜRKİYE’Yİ İDARE ETMEYE BAŞLADINIZ”
Bölgedeki tüm eli kanlı terör örgütlerinin ortak hedefi haline gelen Türkiye’nin tamamen hukuk devleti sınırları içinde yürüttüğü mücadelenin taktir edilmediğini belirten Erdoğan, “İşte AB’nin tavrını görüyorsunuz. Neymiş efendim, terörle mücadeledeki, terör örgütü konusundaki tavrımızı yumuşatmalıymışız. Bana bak, siz ne zamandan beri Türkiye’yi idare etmeye başladınız, kim size bu yetkiyi verdi. Bunlar nasıl demokrasiye inanıyor anlamak mümkün değil. Benzer bir sözü ana muhalefet partisinin başındaki ismini bir daha zikretmeme kararı aldığım zat söylüyor. Dikkat ederseniz terör örgütü ne diyorsa, terör örgütünün güdümündeki siyasetçiler ne diyorsa bunlarda aynısını tekrar ediyor. Bangladeş’te bu kararı alan yönetimin bir benzeridir bizim ana muhalefet, aynıdır bunlar. Türkiye’nin AB ile ilişkilerini terör örgütünün ve onun güdümündeki siyasetçilerin taleplerine mahkum edenler tarihi bir yanlışın içindedir. Eğer AB Türkiye yerine terör örgütünü muhatap alacak kadar küçülmeye razıysa bizim açımızdan hiç bir sorun yok. Çünkü biz terör örgütüne hangi gözle bakıyorsak onların tezlerini savunanlara aynı gözle bakarız. Ancak, bugün bize bir terör örgütün ağzı ile konuşanların yarın başka bir terör örgütü kendi topraklarında eylem yaptığında tek bir söz söylemeye hakları olmayacaktır. Bugün terör örgütünü koynuna alan, yarın benzer örgütlerin kendilerine yönelecek eylemlerine razı demektir. Bunları kendi koyunlarında besliyorlar. Bunlara euroları veriyorlar, ‘Türkiye’yi gidin bölün’ diyorlar. Silahlarını da veriyorlar. Siz bunları bizim bilmediğimizi mi sanıyorsunuz. Biz iki tane gülücüğünüze bu vatanın kıymetlerini, değerlerini değişmeyiz bunu bilin. Bize milletimizin gülücüğü yeter” şeklinde konuştu.
“ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE YA AB İLE İLİŞKİLERİMİZİ GELİŞTİRECEK, YA DA KENDİMİZE YENİ BİR YOL TESPİT EDECEĞİZ”
Türkiye’nin uzun yıllar terörle mücadele eden bir ülke olarak bu meselenin üstesinden geleceğinin altını çizen Erdoğan, “Ama Avrupa ülkeleri bu işin altından kalkamaz. Paris ve Brüksel saldırılarından sonra yaşananları gördük. Bize demokrasi ve özgürlük nutukları atanlar bu kavramları neredeyse askıya aldılar. DAEŞ kendi ülkelerinde eylem yaptığında dünyayı ayağa kaldıranlar, Türkiye’yi aynı örgütle olan mücadelesinde yalnız bırakmıştır. Utanmadan, sıkılmadan kimi medya kuruluşları ve siyasetçileri vasıtasıyla ülkemizin terör örgütlerine destek verdiği yalınını söylemeye cüret etmişlerdir. Türkiye olarak bugüne kadar DAİŞ terör örgütünün Ankara’da, Gaziantep’te, İstanbul’da iki ayrı ve diğerlerinde birer canlı bomba saldırısına maruz kaldık. Kilis şehrimize neredeyse her gün roket saldırısı yapılıyor. Zaman zaman sınırlarımızı koruyan güvenlik güçlerimize ateş açılıyor. DAİŞ örgütünün bu güne kadar ki saldırılarında 130 yakın vatandaşımızı ve güvenlik güçlerimizi kaybettik. Buna karşılık özellikle Kilis’e yönelik saldırıları nedeniyle DAİŞ terör örgütünün Suriye’deki 3 bin mevziisini vurduk, bin 300 mensubu imha ettik. Yurt dışından örgüte yönelik katılımları önlemek için 48 bin 600 kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. 2011 yılından beri topraklarımız içinde yakaladığımız 3 bin 500’e yakın kişiyi sınır dışı ettik. Bin 507 kişiyi de tutukladık. Sınır dışı ettiğimiz kişilerin 22’si AB üyesi olmak üzere, 97 ayrı ülkenin vatandaşıdır. Terör örgütleri ile böylesine kapsamlı, böylesine cansiperane bir mücadele yürüten bir ülkeye ‘bu işten vazgeç’ demek, terörün safında yer almakla eşdeğerdir. Türkiye’ye ‘terör tanımını yumuşat, terörist tanımını değiştir’ demek ‘bu işten vazggeç’ demektir. Bizim Suriye ile sınırımız 911 kilometre, bu mesafeyi Balkanlar istikametinde geçtiğinizde 4 ayrı ülkeyi geçip Avrupa’ya ulaşırsınız. Avrupa’da ise aynı mesafe ile Fransa’dan çıkıp Lüksemburg, Belçika, Almanya ve Hollanda’yı kapsayan 4 ülkeyi dolaşabilirsiniz. Irak sınırı ile birlikte düşündüğümüzde burada yaklaşık bin 300 kilometrelik sorunlu bir alandan ve pek çok AB ülkesinin toplamını aşan 10 milyonlarca kişilik bir nüfustan söz ediyoruz. Üstelik Türkiye DAİŞ koalisyonunda yer alan 65 farklı ülkenin bir şekilde müdahil olduğu Suriye’de dilediği gibi operasyon gerçekleştirme imkanına da sahip değildir. Kilis’te yaşanan sıkıntılar nedeniyle sınırın diğer tarafını temizlemek için gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ama henüz müttefiklerden, özellikle de bölgede silah gücü bulunan ülkelerden arzu ettiğimiz desteği alabilmiş değiliz. Kilis sokaklarında atılan roketlerinde her gün vatandaşlarımız şehit olurken müttefiklerden keyifleri elvermediği için daha ne bekleyeceğiz. Öyleyse kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Bu konuda gereken adımları icap ediyorsa tek başımıza atmaktan çekinmeyeceğimizi buradan ifade ediyorum. Kilis meselesi DAİŞ karşıtı koalisyonun samimiyetini ve içtenliğini ortaya koyacak bir turnusol kağıdı vazifesi görecektir. Bu şehrimize düşen her rokete tıpkı Moskova’ya, Londra’ya Brüksel’e, Paris’e, Berlin’e yönelmiş muamelesi yapmayan hiçbir ülkenin DAİŞ ile mücadele konusunda samimi olduğuna inanmıyoruz. Suriye’de yaşayan milyonlarca masumu rejimin ve terör örgütlerinin insafına terk eden, sadece sığınmacıları sınırlarından uzak tutmaya odaklanmış bir anlayış, bölge ile birlikte tüm dünyayı felakete sürükler. Kilis’i umursamayan veya Kilis’i umursamayanı, Halep’i umursamayanı biz de umursamama hakkına sahibiz. Özellikle AB organlarının ve kimi ülkelerin Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki, mevcut bunların üslupları ve onların bu üslupları karşısında tarzları karşısında ne müttefiklerle ne de ahlakla anlaşmaz yapısı ile anlaşmamız mümkün değil. Kendisi için hak gördüğünü bizim için lüks gören, kabul edilmez bulanların yaptıkları işin adı ikiyüzlülüktür. Kendi değerlerini, ilkelerini, prensiplerini ayaklar altına alan bir AB’nin ne üyelerine ne de dünyaya faydası kalmaz. Biz Türkiye olarak misyonu ile ilgili sıkıntıların ve tereddütlerin her geçen yıl arttığı AB’nin bir an önce bölgenin ve dünyanın refah, huzur, güven kaynağı haline dönüşmesini temenni ediyoruz. Schengen meselesi, vize meselesi, biz bu işi bitirdik. Bunlarla bunun imzalarını attık. Bu yılın Ekim ayında uygulamaya geçeceğini karar altına aldık. Ama şimdi çıktılar 72 madde ileri sürdüler. Bunun içine bir de geldiler terörü sıkıştırdılar. Nerede var bu. Şunu AB müktesebatı içinde bize göster bakalım. Vizenin şartları içinde bunlar mı var? Güney Amerika’dan Schengen’e tabi olanlara sen böyle bir şey uyguluyor musun? Ama müzakere ettiğin, şuanda gümrük birliğinin üyesi olan Türkiye’ye karşı bunları uyguluyorsun. Bunların sebebinin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Kimse kimseyi aldatmasın. Birliğin üyelik niyetini ve gayretini muhafaza eden Türkiye konusundaki çarpık ve ikircikli tutumundan vazgeçmesini bekliyoruz. Önümüzdeki dönemde ya AB ile ilişkilerimizi geliştirecek, bu yolu nihayete ulaştıracağız, ya da kendimize yeni bir yol tespit edeceğiz. Bizim tercihimiz yeni Türkiye’yi Avrupalı dostlarımızla birlikte inşa etmekten yanadır. Şimdi Avrupalı dostlarımızın kararını bekleyeceğiz” ifadelerini kullandı.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YÖNETİCİLERİNDEN İTTİFAK TEKLİFİ ALACAK KADAR ÇİZGİSİNİ VE ROTASINI YİTİRMİŞ BİR ANA MUHALEFET PARTİSİ BU ÜLKE İÇİN SORUN KAYNAĞIDIR”
“Terör örgütü konusunda ana muhalefet partisinin kendisine bir çeki düzen vermesi gerekiyor” ifadelerini kullanan Erdoğan, ana muhalefet partisinin milletten yana mı, terörden yana mı olduğunu ortaya koyması gerektiğini belirtti. Erdoğan, “Terör örgütünün yöneticilerinden ittifak teklifi alacak kadar çizgisini ve rotasını yitirmiş bir ana muhalefet partisi bu ülke için sorun kaynağıdır. Ana muhalefetin başındaki zatın dün ettiği bir söz daha var ki, çok ciddi bir denge problemine işaret ediyor. ‘Başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz’ diyen bir siyasetçi milletin iradesine de, Meclise de, siyaset kurumuna da ihanet etmiş demektir. Başkanlık sistemini uygulayanlar bunu kan dökerek mi yaptı? Mesele şu, kan dökmek diktatörlerin, zalimlerin, katillerin, bazen de meczupların işidir. Ana muhalefetin başındaki zatın bunlardan hangisi olduğunu ben milletimin taktirine bırakıyorum. Kan dökülmesi gereken durumlar elbette olabilir. Ülkemizde vatanımızın bütünlüğü, milletimin bekası için aslanlar gibi mücadele eden, gerektiğinde kanlarını döken askerimiz, polisimiz, köy korucularımız var. Vatan savunması, milletin can ve mal güvenliğinin sağlanması söz konusu olunca bu ülkenin hiçbir ferdi çanını ve kanını feda etmekten çekinmez. Meclisin kararı ve sonrasında milletin onayı meselesi olan bir konuyu getirip kanlı bir cümlenin içine yerleştiren kafa açık söylüyorum bu topraklara ait olamaz. Üç şey var ki, bunlar ülkemiz için çok büyük tehlike; bir mezhepçilik, iki ırkçılık, üç terör unsuru. Bu üç beladan ülkemizi kurtarmamız gerekiyor. Ey beyefendi sen bunlardan hangisine tabisin, hangisine uyuyorsun. Bunlardan birisine uyuyor. Bilesin ki, Türkiye’de kandan beslenen terör örgütünün maşası olmayı kabullenmiş bir parti zaten mevcut, ana muhalefet partisinin görevi terör örgütünün güdümündeki partinin yedekliğine soyunmak değildir. Bu zatın ülkemizin temel meseleleri hakkında hiçbir ciddi önerisini duymadık. Kasetle devraldığın genel başkanlığı söylediğin yalanlar sebebiyle şuanda savcı seni çağırıyor. Madem dürüstsün niye gidip ifadeyi vermiyorsun. Dürüstsen dürüstlüğünü görelim. Niye vermiyorsun. Oturduğun yerden iftira etmeye devam ederek, şahsımı hedef alan alıştığımız yalanlarına yine niye devam ediyorsun. Biliyor ki gidip orada ifadeyi verdikten sonra bu işin faturası kendisine çok ağır olacak bunu görüyor. Olmayan bir şeyi söylemenin bir anlamı olabilir mi? Her türlü sorunlu işe bu zatın balıklama atladığını görüyorum. Bu şahıs daha önce siyasi sapıklık işaretleri göstermişti, şimdi de siyasi sapkınlık işaretleri veriyor. Bu işler böyledir, bir defa şirazeden çıkarsanız bir daha düzelemezsiniz. CHP gibi bir partinin bu tür arızalarla malul bir şahsın hezeyanlarına terkedilmiş olmasını esefler karşılıyorum. İnsan rakibinde dahi bir ölçü, bir seviye, bir ağırlık olsun istiyor. Bu zatın yalanları, iftiraları, hezeyanları yüzünden milletimiz tarafından muhalefet yok hükmünde görüldüğü için demokrasimizin bir tarafı eksik kalıyor. Çünkü güçlü demokrasi güçlü muhalefet ister. Türkiye’de bu yok. Biz bu hususta da kararı milletimize bırakıyoruz. Türkiye yeni bir anayasaya kavuşacaksa bu aziz milletimizin taktiri ile olacaktır. Bu şahsa sesleniyorum, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletin’ demedi mi? Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olduğuna göre milletten niye kaçıyorsun, hadi buyur millete gidelim, millet ne diyorsa o olsun. Biliyor ki bu millet güvenmiyor. İşte sana güvenmediği için bu defa hezeyanlar başladı. Er geç bu milletin önüne bu yeni anayasa gelecek, başkanlık sistemi de gelecek. Türkiye yeni bir yönetim sistemine geçecekse bu da milletimizin onayı ile gerçekleşecek. Bize düşen ülkemizin geleceği için doğru gördüğümüz hususlar için çalışmak, konuyu milletimizin önüne çıkartacak olgunluğa ulaştırmaktır. Yeni anayasa ve yönetim sistemi konusunda tartışmaları bu çerçevede değerlendiriyorum. Yeni anayasanın insanlığın demokrasi, hak ve özgürlükler konusundaki birikimleri üzerinde kendi tecrübelerimiz ışığında inşa edilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum. Bu kapsamda yönetim biçimlerinin binlerce yıllık gelişimi ile ortaya çıkan temel ilkeleri ışığında elbette yine kendi tecrübelerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda bir idare tarzına ihtiyaç duyduğuna inanıyorum. Ben buna başkanlık sistemi dedim. Biz temel ilkeler çerçevesinde kendimize uygun olan sistemi ortaya koymalıyız. Bizim geleneklerimizde bu var. Bu geleneklerimizle bunu örtüştürebiliriz. Bunun adına isten başkanlık diyelim, ister devlet başkanlığı diyelim, ister Cumhurbaşkanlığı diyelim, hatta varsa başka isim kolayım fark etmez. Rahmetli Türkeş’ten, rahmetli Erbakan, Demirel ve Özal’a kadar milletinin daha iyisine layık olduğunu düşünen herkes bu meseleyi gündemine almıştır. Önemli olan ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olan ne ise onu yapmaktır. Başka teklifi olan varsa getirsin, biz onunda konuşulmasından memnuniyet duyarız. Kan ticaretine soyunanlar hiç boşuna heveslenmesinler, Kızılay dışında bir yere kan vermeyiz, böyle bilsinler” dedi.
(İHA)