Uzmanlar, dizi film bağımlılarının bir süre sonra yaşamlarını ve eşlerini beğenmediğini, bu yüzden de evliliklerin bitebildiğini ifade ediyor.
Uzm. Psikiyatrist Sabri Yurdakul, yaptığı açıklamada, dizilerin hayatımızın bir parçası haline geldiğini belirterek, "Her akşam seyretmesek bile gözümüz takılıyor. Dikkatimizi çekiyor. Apayrı bir yaşam, çok farklı karmaşık ilişkiler. Güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, entrikalar. Bütün bunların yaşama bakış açımızı değiştiriyor. En olmayacak öyküler çok sıradan olarak sunulduğunda cazip hale geliyor. Yapılan araştırmalar yerli dizilerin izleyici kitlesini kadınların oluşturduğunu gösteriyor. Sürekli bu dizileri takip edenler, özellikle kadınlar kendi yaşamlarını sıradan ve albenisiz bulup oralarda gördüğü yaşama heves duyabiliyor. Eşini beğenmiyor, var olan ekonomik durumu ona acı vermeye başlıyor. Evlilikler çatırdıyor” diye konuştu.
"KADINLAR KENDİ HAYATLARINA YABANCILAŞIYOR"
“Mutlu olup olmamamızın nedeni istediklerimiz ile sahip olduklarımız arasındaki farkın büyüklüğüdür” sözleriyle açıklamasına devam eden Yurdakul, şöyle devam etti:
“Bu fark büyüdükçe yaşam insanı mutsuz eder. Her gün ekranlarda son model arabalarla gezen, ultra lüks villalarda, boğaz manzaralı evlerde yaşayan, çok rahat ilişkilere giren, sürekli birbirlerine kur yapan insanları gördükçe kendi hayatlarına giderek yabancılaşır. Ekranda gördüklerinin kendi insanımızın olması, ülkemizde geçmesi, bu yabancılaşmayı arttırıyor. Çünkü o insan da aynı dili konuşuyor ve aynı ülkede yaşıyor. İzleyici giderek kendini onlarla özdeşleştiriyor ama bu arada kendi yaşamına yabancılaşıyor. Dizileri o kadar benimsiyor ki o dizideki insanı artık oradaki rolü ile benimsiyor. Sevmediği karakterse onunla kavga ediyor, kendini kaptırıp beddua ediyor, sevdiği karakter ise onu yaşamına alıp benimsiyor. Bütün bunlar seyredilen diziler arttıkça daha da çok hayatın içine giriyor.”
"DİZİLER KADINLARI MUTSUZLUĞA SÜRÜKLÜYOR"
Dizilerdeki duygusal yaşantıların da kadınları etkileyerek mutsuzluğa sürüklediğini kaydeden Yurdakul, şunları söyledi:
“Sürekli olarak acı çekilen, insanların birbirlerini mutsuz ettikleri, aldattıkları diziler onları seyreden insanların yaşamlarını da etkiliyor, o dizideki karakterlerin hayatlarına üzülüyorlar. Bu da duygusal yaşantıyı olumsuz etkileyip depresif tepkiler verilmesine neden oluyor. Sonuç olarak dizilerin amacı izlenirliği arttırmak.
Bunu yapabilmek için insanın duygularını ortaya çıkarması, gerekirse öfke yaratması, ağlatması, güldürmesi onların amacına uygun. Ancak bu amaç bizim ruh sağlığımıza uygun mu? Yaşantıdaki entrikalar, duygusal çalkantılar bizi ne kadar etkiliyor? Bunun dizi olduğunu bilir, ona göre davranırsak sorun yok. Fakat bunları gerçek kabul edip kendi hayatımız bizi mutlu etmemeye başladığı zaman sorun yaşamaya başlıyoruz. O yüzden izlediklerimizin gerçek değil kurgu olduğunu unutmayıp kendimizi fazla kaptırmayalım.”
(İHA)
Uzm. Psikiyatrist Sabri Yurdakul, yaptığı açıklamada, dizilerin hayatımızın bir parçası haline geldiğini belirterek, "Her akşam seyretmesek bile gözümüz takılıyor. Dikkatimizi çekiyor. Apayrı bir yaşam, çok farklı karmaşık ilişkiler. Güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, entrikalar. Bütün bunların yaşama bakış açımızı değiştiriyor. En olmayacak öyküler çok sıradan olarak sunulduğunda cazip hale geliyor. Yapılan araştırmalar yerli dizilerin izleyici kitlesini kadınların oluşturduğunu gösteriyor. Sürekli bu dizileri takip edenler, özellikle kadınlar kendi yaşamlarını sıradan ve albenisiz bulup oralarda gördüğü yaşama heves duyabiliyor. Eşini beğenmiyor, var olan ekonomik durumu ona acı vermeye başlıyor. Evlilikler çatırdıyor” diye konuştu.
"KADINLAR KENDİ HAYATLARINA YABANCILAŞIYOR"
“Mutlu olup olmamamızın nedeni istediklerimiz ile sahip olduklarımız arasındaki farkın büyüklüğüdür” sözleriyle açıklamasına devam eden Yurdakul, şöyle devam etti:
“Bu fark büyüdükçe yaşam insanı mutsuz eder. Her gün ekranlarda son model arabalarla gezen, ultra lüks villalarda, boğaz manzaralı evlerde yaşayan, çok rahat ilişkilere giren, sürekli birbirlerine kur yapan insanları gördükçe kendi hayatlarına giderek yabancılaşır. Ekranda gördüklerinin kendi insanımızın olması, ülkemizde geçmesi, bu yabancılaşmayı arttırıyor. Çünkü o insan da aynı dili konuşuyor ve aynı ülkede yaşıyor. İzleyici giderek kendini onlarla özdeşleştiriyor ama bu arada kendi yaşamına yabancılaşıyor. Dizileri o kadar benimsiyor ki o dizideki insanı artık oradaki rolü ile benimsiyor. Sevmediği karakterse onunla kavga ediyor, kendini kaptırıp beddua ediyor, sevdiği karakter ise onu yaşamına alıp benimsiyor. Bütün bunlar seyredilen diziler arttıkça daha da çok hayatın içine giriyor.”
"DİZİLER KADINLARI MUTSUZLUĞA SÜRÜKLÜYOR"
Dizilerdeki duygusal yaşantıların da kadınları etkileyerek mutsuzluğa sürüklediğini kaydeden Yurdakul, şunları söyledi:
“Sürekli olarak acı çekilen, insanların birbirlerini mutsuz ettikleri, aldattıkları diziler onları seyreden insanların yaşamlarını da etkiliyor, o dizideki karakterlerin hayatlarına üzülüyorlar. Bu da duygusal yaşantıyı olumsuz etkileyip depresif tepkiler verilmesine neden oluyor. Sonuç olarak dizilerin amacı izlenirliği arttırmak.
Bunu yapabilmek için insanın duygularını ortaya çıkarması, gerekirse öfke yaratması, ağlatması, güldürmesi onların amacına uygun. Ancak bu amaç bizim ruh sağlığımıza uygun mu? Yaşantıdaki entrikalar, duygusal çalkantılar bizi ne kadar etkiliyor? Bunun dizi olduğunu bilir, ona göre davranırsak sorun yok. Fakat bunları gerçek kabul edip kendi hayatımız bizi mutlu etmemeye başladığı zaman sorun yaşamaya başlıyoruz. O yüzden izlediklerimizin gerçek değil kurgu olduğunu unutmayıp kendimizi fazla kaptırmayalım.”
(İHA)