Başbakan Ahmet Davutoğlu,, küçük yaşlardaki başbakanlık tecrübesini anlatarak, "5. sınıfta, her konu için müsamere yazardım. Demokrasi konusu geldiğinde Müzeyyen Hocam ’Başbakan sen olacaksın’ dedi" ifadelerini kullandı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ATO Congresium’da düzenlenen ’Aday Öğretmen Yetiştirme Süreci Değerlendirme Toplantısı’na katıldı. Aday öğretmenlere hitabını kürsüden değil ayakta bir Hoca olarak yapan Davutoğlu, "81 vilayette bu sohbetimizi dinleyen değerli öğretmenler, aracısız olarak sizlere hitap etmek istiyorum. Başbakan olarak çok konuşma yaptım ama beni tekrar sınıfta hissettiren konuşma bu. Burada sizlerle hasbihal etmemin ana odağı bir öğretmen olarak benim yaşadığım tecrübeler ve öğretmenlerimden öğrendiğim temel mesleki sırları paylaşmak. Hayatta 3 ilişki gördüm ki bunların 3’ü de varoluşsal ilişkiydi. Birisi, ebeveyn çocuk ilişkisi. Öyle bir ilişki ki başladığı andan itibaren kendi doğasını şekillendiriyor ve o ilişkinin içine kimse nüfuz edemiyor. İkincisi eşim üzerinden tanıdığım doktor-hasta ilişkisi. Kendi tecrübemden bildiğim ilişki var ki işte gerçek varoluşsal ilişki hoca-talebe ilişkisi. Sizler çok şanslısınız. Hiçbir dış faktör hoca ile talebe arasına girmez. Bir kez öğretmen oldunuz mu hep öğretmensinizdir. Bir kez insani haz olarak bunu yaşadığınız zaman hep hoca olmak istersiniz. Her öğretmen aynı zamanda öğrencidir. Her öğretmen aynı zamanda öğrenci olarak görmek gerekir. Bazen de öğrenciler size gösterir hayatın gerçek yüzünü. Bazen öğrenciler üzerinden tanırsınız insanın en doğal yönlerini.
"BAŞBAKANLIK DAHİ GEÇİCİ AMA HOCALIK BAKİDİR"
Bu mesleğin sırlarını 3 boyutta ele almak istediğini anlatan Davutoğlu, "Birincisi, öğretmenliğin kaynağı. Öğretmenliğin kaynağı ünvan, araçlar değildir, kaynağı sevgidir ve baki olan sevgiyi dayalı olan öğretmenliktir. Dışişleri Bakanı olduğum günlerde büyükelçiler bana hocam derlerdi, bu sefer bakan olduğum için eski alışkanlıkla hocam derler sonra özür dilerlerdi, kusura bakmayın Sayın Bakanım. Onlara şunu söyledim, bir daha özür dilemeyin bakanlık geçici hocalık baki. Onurla temsil ettiğim büyük bir milletin en yüce makamını Rabbim bize nasip etti. Başbakanlık dahi geçici ama hocalık bakidir. Sevgi dedim, eğer bir öğretmen insanı sevmiyorsa veya sevgiyi hayatının ana eksenine oturtmamışsa, bir kuş cıvıltısı duyduğunda içinde varoluşsal haz ve hürmet duymuyorsa öğretmenlik yapamaz. Öğretmenliğin kalıcı olanı sevgiye dayalı olanıdır. Öğretmenliğin ve bu ilişkinin esasında sadece öğretmen ve öğrenci var. Verdiğimiz akıllı tahtalar sizin öğretmenliğinizi iyi yapmanız içindir ama asla sevgiyi ikame etmek için değildir" ifadelerini kullandı.
İLKOKUL ÖĞRETMENİNİN ÖNEMİNE İŞARET ETTİ
Başbakan Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "İlkokul öğretmenimi hatırlıyorum, Fitnat Hanım. Konuşurken çok ilkesel birşey söylemişti Nabi Hoca. Öyle birşey ki bu ben üniversite öğretim üyesi olarak öğretim arkadaşlarıma şunu ifade etmek istiyorum, en asli olan ilkokul öğretmenidir. Siz, öğrencinin kurucu inşa döneminin mimarısınız. Sizin ilk mayayı ele aldığınız yoğurduğunuz beyinleri üniversite öğrencileri çok sonraları hazır beyinler olarak alıyorlar. Kurucu temel inşa dönemi, sonra ortaöğretim, tam da şahsiyetin belirdiği dönemde sütunların inşa dönemi tabiri caizse. Temel sağlamsa, o dış yapı güzel olur. Onun için ilkokul öğretmenlerimiz, ortaokul ve lisede öğretmenlik görevini icra eden meslektaşlarım asli görev ifa ediyorlar."
OKUL HAYATINDA YAŞADIĞI İLK BAŞBAKANLIK TECRÜBESİ PAYLAŞTI
İlkokul öğretmeni Fitnat Hanım’ın ardından Müzeyyen Hanım’ın hayatındaki önemi anlatan Davutoğlu, "Fitnat Hocam, sonra Müzeyyen Hocam. Öğretmenler sezgisel olarak da karşılarına aldığı talebeyi hissederler. Müzeyyen Hocam, 5. sınıfta, o zaman kümeler vardı ve her konuyu toplu sunardık. Ben her konu için tiyatrovari bir şey, müsamere yazardım. Demokrasi siyaset geldiğinde bir müsamere yazdım, Müzeyyen Hocam da o müsamerede Başbakan sen olacaksın dedi, hayatımdaki ilk başbakanlık tecrübesini. İstanbul Bahçelievler’de o zaman toz toprak içinde uzun tarlalardan geçerek okula gidiyoruz, çizmem var, etrafım toz toprak bir sandalye üzerinde hadi konuş dedi hocam. Sınıfta sandalyenin üzerine çıkarak ilk nutkumu irat ettim tabiri caizse.Hiçbir zaman zaman düşünmemiştim, bilim adamı olarak yola devam etmeyi düşünmüştüm ama muhtemelen o sırada çok sağlam Müzeyyen Hocam sağlam dua etti ki ben buraya gelebildim, başka türlü gelemezdim. Hiç irtibatımızı kaybetmedik, Müzeyyen Hocam’ın evini buldum, her bayram çocuklarımla elini öpmeye giderdim. Bir seferinde oğlum çok yaşlandı, bana bir şey olursa ilk sana haber edeyim dedi, telefonumu bıraktım, Müzeyyen Hocam’ın başıma bi rşey gelirse oğlum Ahmet’i arayın yazardı. Hocamın cenazesini omzumda taşıyarak mezara ellerimle koydum. Bu, emin olunuz benim meziyetim değil, kendimi anlatmak için anlatmıyorum, Bir ilkokul öğretmeninin bir öğrencisinin hayatında ne kadar derin iz bırakacağını göstermek için anlatıyorum. Bir sene ders vereceğim sonra benden ayrılacak diye bakmayın. Hiçbir şey gerçek bir öğretmenin gözlerindeki muhabbetin yerini tutamaz. Öğrencilerinize muhabbetle bakın. Nasihat ederken, emredici bir tonla değil, sadece muhabbetle bakın. Mesleğimizin kaynağı sevgidir. O olmadan hiçbir şey olmaz" ifadelerini kullandı.
"DERS, EN ULVİ GÖREVDİR"
Öğretmenlik mesleğinin niteliğinin önemine de vurgu yapan Davutoğlu, "Birincisi, herhangi bir ek unsuru, kaygıyı yanınızda taşımayın. Ders en ilahi görevdir, en ulvi vecibedir. ders söz konusu olduğunda zihninizde hiçbir şey söz konusu olmamalı. İki kahraman öğretmenden bahsetmek istiyorum, Cengiz Sur, yol kapanınca öğrencilerini taşıyan öğretmen. İkincisi, Silopi’de Tugay komutanımızdan bilgi alırken Tugay komutanımızın öğretmen olduğunu öğrendim, operasyonlar sürerken öğretmen hanım görevine devam etmişti. Beyi operasyon yönetiyor, eşi roket atışları altında Silopili çocukları yetiştiriyor. Onun üzerine programımı değiştirdim, Doğu ve Güneydoğu’daki bütün öğretmenlerimize örnek olsun diye söylüyorum, Silopili çocuklar ona sarıldılar. Bir öğrenci İstiklal Marşı’nı okuyabilirim mi dedi, emin olun hepsi İstiklal Marşı’nın kıtalarını bir diğerinden alarak okudu. Ne barikat ne çukur öğretmenin dersine ulaşmasına engel olamayacak. Bütün öğretmenlerimize selam ediyor, milletim adına onların alınlarından öpüyorum" dedi.
"ÖĞRENCİ, SİZİ HEP YANINDA HİSSETMELİ"
"Bugün biraz rahatsızım diye derse gitmemeye başlarsanız, bu mesleğin ruhundan koparsınız" diyerek aday öğretmenlere tavsiyelerde bulunan Davutoğlu, "Malezya’da ders veriyordum, bel rahatsızlığı geçirdim, iki aya yakın yatağa bağlı kaldım. Düzenli olarak öğrencilerim geldi, ders anlatmaya devam ettim, bu ulvi bir görevdir. Dersini mazeretsiz bir şekilde terk eden öğretmenden daha fazla mahcubiyet duyduğum birşey olamaz. Ders dışı öğrencinin hayatını kuşatamıyorsunuz, karnelerini alır öğrenci sizden kopar. Sizi hep yanında hissetmeli öğrenci. Sizi her an ulaşılabilir, sizin ona ulaşabileceğiniz hissiyle dolmalı" şeklinde konuştu.
Malezya’da öğretim üyeliği yaptığı yılları hatırlatan Davutoğlu, "Bosnalı öğrencilerim geldi, 50 öğrenciyi kabul ettim, Öğrencileri seçerken hepsi o zaman işletme okumaya mütemayildi. 10 kadar öğrenciyi ayırdım, size uluslararası alanda diplomasi yapacak büyükelçiler lazım dedim, 50 öğrencinin 10’unu yetiştirdim, onların 8’i bağımsızlığını kazanmış Bosna Hersek’in büyükelçileri oldular. Bunlardan birisini yakından tanırım. Bir kızımızın babası şehit edilmişti, gözleri dolmuş olmakla birlikte hep hayatında şehit olmak isterdi diyen şehit kızı unutmadım. Biri vardı ki hep bana kız kardeşini anlatırdı, bir gün bir haber geldi, Ethem’in kardeşi vurulmuş şehit olmuştu. Binlerce kilometre ötede kardeş acısı duyan bir ağabey. Ethem’e seni iftara götüreceğim dedim, dilim varmıyor söyleyemiyorum. İftar bitti, söyleyemedim, hadi dedim teraviye gidelim, teraviye gittik söyleyemedim, gecenin bir yarısı kendisine gel dedim aileni telefonla arayalım, o zaman dedi ki üstat kardeşime bir şey mi odu, söyledim kardeşinin şehadetini birlikte ağladık. Bunu yaşadıktan sonra ders dışında öğrencinin hayatını kuşattığınızda öğrenci sizi unutmaz. Hala Ethem Bosna’ya her gittiğimde karşılar, hala ben onun hayatını her ayrıntısını bilirim" dedi.
Başbakan Davutoğlu, "Bir gün iki öğrencimin, kız ve erkek öğrencimin izdivaçları söz konusu olacaktır. Ben tavsiye ettim, erkek öğrencim dedi ki hocam siz ister misiniz, kız tarafını da tanıyorum. Oğlan tarafına oturdum, biraz sohbetten sonra Allah’ın izni peygamberin kavliyle dedim. Karşı taraf cevap vermeden oturduğum yerden kalktım, kız tarafına oturdu, kızım falanı oğluma veriyorum dedim. İki taraf da tebessümler içinde kız bizim oğlan bizim onlara ne olmuş. Gerçekten hala o öğrencim oğlum gibidir. Öyle bir ilişki kurun ki dersle sınırlı olmasın, hayatı kuşatsın" ifadelerini kullandı.
Üçüncüsünün öğretmenlik mesleğinin sürekliliğinin olması olduğunu belirten Davutoğlu, "Hayatı derinliğine de sürekliliği kavrayacak şekilde olmalı. Öğretmenlik ilişkisinin süreceğini söyleyen birinden bahsedeyim İsmail Çağlayan. Sınıfa geldi dedi ki herhalde bizi tanımak istedi, herkes geleceğe dair planlarını yazdın dedi. Ben de kalemi aldım, birkaç gün sonra İsmail bey beni odasına çağırdı. Geldi sarıldı bunları bana yazmışsın ama dikkat et dedi, 12 Mart şartları. Bir şeyin sonunda meslek olarak herhangi bir şeyi yapabilirim önemli olan Allah’ın rızası ve milletin hizmetinde olmaktır. Ben o yazıyı unuttum, 1971’de, yıllar geçti. Başdanışman olarak atandım, görmüş İsmail Çağlayan Hoca. Babama geliyor diyor ki Ahmet’in bende emaneti var, 30 yıl önce yazmış olduğum yazıyı babama teslim ediyor. Belki o sırada kendi nüfus cüzdanı değişti ama demek ki odasının en müstesna yerinde o yazıyı bekletti. Niye bekletti? İşte, bu öğretmen sezgi. O sezgi sizde olmazsa. Baktığınız çocuğa ileride çınar olacak gibi bakmazsanız öğrenci öğretmen ilişkisi kuramazsınız. Bir maaş ilişkisi gibi kesinlikle bunu değerlendirmeyin" diye konuştu.
"ÖĞRENCİ ÖĞRETMEN İLİŞKİSİNİN COĞRAFİ, DİNİ, ETNİK, MEZHEBİ SINIRI OLMAZ"
Öğrenci öğretmen ilişkisinin coğrafi, dini, etnik, mezhebi sınırı olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, "Bir öğretmen ki öğrencisine şu dinden, dilden, etnik ve mezhebi kökenden der, o nazardan bakarsa mesleğine en büyük ihaneti yapmış olur. Hepsi size emanet edilmiş Allah’ın eşrefi mahlukat olarak yarattığı emanettir. Şu benim akrabamın çocuğudur özel muamele edeyim derseniz, öğretmenlik mesleğini anlamamışsınızdır demektir" dedi.
Aday öğretmenlere öğrencilerle kalıcı ilişki kurulması yönünde tavsiyede bulunan Davutoğlu, "Öyle bir ilişki kurun ki öğrencilerinizle o ilişki kalıcı olsun. O sizi siz onu hatırlayabilesiniz. Kalıcı etki yapmak önemli. Bir an önce dersi bitirip eve gideyim diyen öğretmen öğretmenlikten nasibini almamış demektir. Doğu’ya gönderdiler, eş tayini dolayısıyla Batı’ya gideyim diyen öğretmen dikkati ders vermekten başka alana kaydırmışsa öğretmenlik yapamaz. Süreklilik kalıcı etki de bırakır. Öğrencide kalıcı iz bırakacak sözler söyleyin, sizin sıradan gördüğünüz şeyi dahi öğrenci unutmaz zihnine nakşeder" şeklinde konuştu.
ALMANCA HOCASININ İLK DERSTE TAHTAYA YAZDIĞI ATASÖZÜNÜ HATIRLATTI
Almanca Hocasının ilk derste tahtaya yazdığı atasözünü hatırlatan Davutoğlu, "Tek kelime almanca bilmeyen sınıfa Almanca atasözü yazdı, zorluklar olmasaydı, başarı da olmazdı. İlk ders yazdı, zihnime nakşettim. bir başarıya imza atacaksan, zorlukla karşılaşmaya hazır olacaksın. Zorluklardan korkar ve geri adım atarsan, zorluk seni yener. Zorluklar karşısında dik durabilirsen sen zorluğu aşarsın. Her zorluğun ardından kolaylık var. Öğrencilerde kalıcı etki bırakacak örnekler oluşturmaya çalışın. Zihninde kalsın, unutmasın. Herhangi bir aktarım değil, etki bırakacak" ifadelerini kullandı.
"BİZ, ORGANİK AYDINLAR İSTİYORUZ"
Başbakan Davutoğlu, üniversitede 1990’lı yılların sonunda ders verirken, ülkelerin stratejilerini anlatmak üzere konuları dağıttığını belirterek, "Birine sen Çin’i tanıt dedim, öğrenci sunuşa geldi, vasat bir sunuş. Kızdım, çağırdım dedim ki sen uluslararası ilişkilere çalışacaksan gelecek vizyonunun en önemli ülkelerinden birini verdim. Bil ki Çin uzmanına ihtiyaç var, ben sana bunu herhangi bir ödev yapasın diye vermedim, Çin’e merak duyasın diye verdim. Çin’e Sayın Abdullah Gül’le gittiğimde, Çin’de master tezi yapıyordu, bana Çin’ce tercümanlık yaptı. Öğrencide kalıcı etki yapmak için gönülden söyleseniz söz mutlaka etki yapar. Eğer, öğretmenlik mesleğinin kaynağı sevgi, nitelikleri dersi ulvi bir vazife görmek, ders dışı ilişkiye önem vermek, coğrafi sınır tanımamaksa, hedefi de bir formasyon inşası olması. Bilgi ve ahlak inşası olması. Öğretmen öyle bir şahıs gibi görülür ki mesleki deformasyon, öğretmenin zihninde bilgiler var. Bu bilgileri karşı tarafın zihnine aktaracak ve görevi bitecek, bu mekanik bir öğrenci ve öğretmen ilişkisidir. Öğrenci öğretmen ilişkisine mekaniklik yakışmaz. Yapmanız gereken ve olması gereken mekanik değil, organik bir bilgi aktarımı. Aktaracağınız şey, karşı tarafın ahlaki anlayışa etki yapması. Bilinçli ve kararlı bir zihni formasyon. Eğer, bilgiyi ki ben üniversite öğretim üyesi olduğum yıllarda, mutlaka matematik, tarih, felsefe, hukuk altyapısına sahip olun derdim. Biz organik aydınlar istiyoruz, biz kendisiyle yabancılaşmış ve mekanik bir bilgi aktarımı olarak başka medeniyetlerden kendisine bilgi devşiren aydınlar değil, kendisi bilgiyi içselleştirmiş ve o bilgi üzerinde bir dünya inşa etmiş yeni nesiller istiyoruz" dedi.
Bilginin mahiyetini kaybettiğini anlatan Davutoğlu, "Bakıyorsunuz şimdi Google diye bütün öğretmenlerin yerini ikame etmek isteyen bir öğretmen çıktı. Basıyorsunuz, cevap veriyor bilgisayar. Mekanik bir bilgi olarak cevap veriyor. Sizi bilgisayardaki Google benzeri şeyden ayıracak olan öğrencilerinizin bilgiyi mekanik bir nesne olarak değil, şahsiyetleriyle bütünleşecek organik asli unsur olarak görebilecekleri bilincini vermeniz. Yoksa bir müddet sonra öğretmene ne gerek var diyen insanlar da çıkabilir. Öğrenmek herhangi bir bilginin mekanik olarak aktarılması değil" diye konuştu.
Tarih öğretmeninin de hakkını ödeyemeyeceğini anlatan Davutoğlu, Tarih öğretmeninin 6 yıllık eğitimi boyunca kendisine 9 verdiğini, son yıla geldiğinde 10 verdiğini ve tarih öğretmenin "Ahmet hep 10’u hak ederdi ama yazısı kötüydü 9 verdim’ dediğini hatırlattı. Davutoğlu, kendi yazısının kötü olduğuna işaret ederek, Malezya’dan gönderdiği notları babasının bu yüzden okuyamadığını söyledi.
Yeni nesillerin nesneleşmesini istemediklerini, özneleşmesini istediklerini vurgulayan Davutoğlu, "1990 yılı, doktora tezimi vermişim, Malezya’ya gitmişim. Elimde bir düşünürün düşünce tarihi kitabı var. Sınıf, küçük bir BM gibi, 20 milletten öğrenci var. Her bir millet. Sonra kitaba baktım, siyasi düşünce tarihine. Başlıyor, Yunan düşüncesi, Eflatun. Rönesans, liberalizim vesaire. İçinde tek bir Çinli düşünür yok. Müslüman düşünür var ama Müslüman olduğunu ancak o tarihi bilenler bilir. Emin olun kitabı göstermedim ben oraya Batı medeniyetinin bir aktarımcısı olarak gitmemiştim, oturdum üşendim yeni bir müfredat çıkardım. Çin’le başlayan, Hint düşüncesi, Yunan, Roma, İslam düşüncesi. Emin olun, hayatımın en verimli en çok çalıştığım ders anlatım dönemi oldum. Oturdum okudum. Öğretmenlik aynı zamanda öğrenciliktir. bütün bunları anlattıktan sonra Osmanlı siyasi düşüncesini de verdim. Ahlakı Alayi’yi anlattım. Bitti, bunları 4 yıl okuttum. Orada ilk siyaset bilimi birimini kurmuştum. Tek şartım vardı, ilk dönem alınacak öğrencileri bizzat seçeceğim ve seneler geçti bir öğrencim Aldila İsahak. Çok çalışkan bir kız, bana mektup yazıyor, üstad üniversitede herşey yolunda fakat seviye çok düşmüş yeni öğrenciler Kınalızade’yi dahi bilmiyorlar. Ben de cevap yazdım, çok da üzülme Türkiye’deki öğrenciler de bilmiyor. Kınalızade’yi ben ona anlatmamış olsam o onu tanımayacaktı. Biz, bilgiyi bilince dönüştüren bir yaklaşım istiyorum" dedi.
TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNE DE SESLENDİ
Davutoğlu, Türkçe öğretmenlerine de seslenerek, "Türkçe’yi güzel öğretmeniz lazım. Seneler önce ilk Anadolu lisesi, bir grup öğretmenimiz İngilizce öğretmeni. Türkiye’de iyi öğretim verilsin diye yurt dışına gönderilir fakat istenilen verim alınamaz. İngiltere’den gelen rapor, maalesef İngilizce öğretmenlerinize İngilizce öğretmekte zorluk çektik, çünkü kendi dillerini iyi bilmiyorlar. Bilgiyi bilince dönüştürmek için hangi araçları kullanacağımızı iyi bileceğiz" şeklinde konuştu.
"MÜZELERİMİZİ OKULLARA ÇEVİRELİM, GİDİN VE MÜZELERDE DERS YAPIN"
Aylin isimli öğretmenin yaptığı konuşmayı hatırlatan Davutoğlu, "Aylin Hanım Tekirdağ’a gidecek, kendisi Trabzonlu. Aylin’e ilk tavsiyem önce Tekirdağ’ı tanı, sokaklarını, Rumeli kültürünü tanı. Bütün bunları tanıdığında, Tekirdağ’ı seversen öğrencilerini seversin. O şehri sevmeden o şehrin çocukları sevilmez. siz, o şehri sevmezseniz ilk fırsatta tayin talep edersiniz bu arada Müzeyyen Hocam’ın da ilk görev yeri Tekirdağ’dı. Öğrencilerinizi, Tekirdağ, Mardin sokaklarında dolaştırarak ders yapın. Müzelerimizi okullara çevirelim, gidin ve müzelerde ders yapın. Tarih dersini orada yapın. Bir tarih dersini, yarın Diyarbakır’da olacağım. Bir tarih dersini o tarihi dokunun içinde yapmaktan daha öğretici birşey olamaz. Hakkını vererek eğitim sistemimizin yeniden inşasını sağlarsak, bilgi ile bilinç arasındaki köprüyü iyi kurarsak, bir asrın en iyi sanatçıları, mütefekkirleri ülkemizden çıkabilir, ben bundan şüphe duymuyorum. Öyle bir coğrafyadayız" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, en anlamlı açılımların yapılacağı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğine dikkati çekti. Amerikalı bir akademisyen ile arasında geçen diyaloğu paylaşan Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir Amerikalı akademisyen ne kadar iddialı konuşuyorsunuz, siz parçalanmış bir ülkeden geliyorsunuz dedi. dedim ki işte tam dediğiniz sebeple iddialıyım, biz tek boyutlu kültüre sahip değiliz, biz insanlığın bütün geleneklerinin yaşandığı tarihi miras almışız. Küçükle, azla yetinemeyiz. Siz eğitim hayatı içinde okunan klasikleri okusanız yeter ama sizin bildiğiniz klasikleri benim bilmem yetmez, sizin bildiğinizle size hitap edebilirim ama kendi halkıma hitap edemem. Benim üzerimde 3 vecibe var, sizin bildiğiniz her şeyi bileceğim, bizim medeniyetimizin bütün birimleri bileceğim ve bunlar arasında yepyeni bir sentez üretme çabası. Bizim aydınlarımızın, sanatçılarımızın 3 emek vermesi lazım ki tarihe mühür vuralım. Sizin yola çıktığınızda hangi eserleri okuyacağınız belli, biz ise yola çıktığımız andan itibaren bize kimse klasikleri göstermedi. Aramızdaki fark şu şu, sizin yolunuz kolay ama zevksiz yol. Çünkü işleyen büyük bir makinenin küçük bir dişlisi olmaya çalışıyorsunuz. Bizim için ise yol çetrefil bir yol ama enerji yüklü bir yol. Biz, işleyen makinenin küçük bir dişlisi olmaya gelmiyoruz, yepyeni bir dünya inşa etmeye geliyoruz. Sizlerin elinde yetişecek yeni neslin kendisinden emin, özne olduğundan farkında, kendi medeniyetin ve köklerinin bilincinde, bütün insanlığın muhatabı olma özgüvenine sahip bir nesil olmasını istiyoruz. Hitap ettiğiniz her çocuğun, bu medeniyetin inşa edici bir sütunu olduğunu görerek yetiştirin."
Üçüncü önemli unsurun ahlak olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Bu zihniyet formasyonu içinde öğrenciler size bakıp ben bu öğretmenim gibi olmalıyım demeli. Onlara en ufak bir fiziki cezalandırma yapmadan, manen öyle zarif dersler verin ki zihinlerinden hiç çıkmasın. Müzeyyen Hanım’ın verdiği bir ders, çocukluk bir kaç arkadaş hocamızın hoşlanmayacağı birşey yapmıştık, sınıfa geldi, o yaramazlığı kendisine birileri söylemiş olacak ki gözümün içine baktı benim oğlum yalan söylemez, gözümün içine bakarak söylüyor, bu olay nasıl oldu. Terlediğim anlardan biri doğruyu söylesem arkadaşlarımı ele vereceğim, yalan söylesem gözümün içine bakıyor, Hocam özel konuşalım dediğimi hatırlıyorum, geveledim daha doğrusu. Emin olun şimdi hala ve sonra gittim odasına, o benim yaramazlığı yapan ekip içinde olduğumu biliyordu, hala bir ifadede bulunmam gerektiğinde Müzeyyen Hoca’nın iki gözünü hatırlarım ve onun nasihatini ve sonra derim ki kendi kendime Müzzeyyen Hoca’nın talebesi yalan söylemez" diye konuştu.
Öğretmenlik mesleğini kaynağını açıklayan Davutoğlu, "Sevgi, merhamet ve insanlığın bütününde, kainatın bütününde sevgiyi yükseltme çabasıdır. Biz, bu ülkenin her yerine sizi sevgi ekmeye gönderiyoruz. Allah tohumunuzu bereketli, gelecek nesillerin yolunu açık eylesin. Allah’a emanet olun" dedi.
(İHA)
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ATO Congresium’da düzenlenen ’Aday Öğretmen Yetiştirme Süreci Değerlendirme Toplantısı’na katıldı. Aday öğretmenlere hitabını kürsüden değil ayakta bir Hoca olarak yapan Davutoğlu, "81 vilayette bu sohbetimizi dinleyen değerli öğretmenler, aracısız olarak sizlere hitap etmek istiyorum. Başbakan olarak çok konuşma yaptım ama beni tekrar sınıfta hissettiren konuşma bu. Burada sizlerle hasbihal etmemin ana odağı bir öğretmen olarak benim yaşadığım tecrübeler ve öğretmenlerimden öğrendiğim temel mesleki sırları paylaşmak. Hayatta 3 ilişki gördüm ki bunların 3’ü de varoluşsal ilişkiydi. Birisi, ebeveyn çocuk ilişkisi. Öyle bir ilişki ki başladığı andan itibaren kendi doğasını şekillendiriyor ve o ilişkinin içine kimse nüfuz edemiyor. İkincisi eşim üzerinden tanıdığım doktor-hasta ilişkisi. Kendi tecrübemden bildiğim ilişki var ki işte gerçek varoluşsal ilişki hoca-talebe ilişkisi. Sizler çok şanslısınız. Hiçbir dış faktör hoca ile talebe arasına girmez. Bir kez öğretmen oldunuz mu hep öğretmensinizdir. Bir kez insani haz olarak bunu yaşadığınız zaman hep hoca olmak istersiniz. Her öğretmen aynı zamanda öğrencidir. Her öğretmen aynı zamanda öğrenci olarak görmek gerekir. Bazen de öğrenciler size gösterir hayatın gerçek yüzünü. Bazen öğrenciler üzerinden tanırsınız insanın en doğal yönlerini.
"BAŞBAKANLIK DAHİ GEÇİCİ AMA HOCALIK BAKİDİR"
Bu mesleğin sırlarını 3 boyutta ele almak istediğini anlatan Davutoğlu, "Birincisi, öğretmenliğin kaynağı. Öğretmenliğin kaynağı ünvan, araçlar değildir, kaynağı sevgidir ve baki olan sevgiyi dayalı olan öğretmenliktir. Dışişleri Bakanı olduğum günlerde büyükelçiler bana hocam derlerdi, bu sefer bakan olduğum için eski alışkanlıkla hocam derler sonra özür dilerlerdi, kusura bakmayın Sayın Bakanım. Onlara şunu söyledim, bir daha özür dilemeyin bakanlık geçici hocalık baki. Onurla temsil ettiğim büyük bir milletin en yüce makamını Rabbim bize nasip etti. Başbakanlık dahi geçici ama hocalık bakidir. Sevgi dedim, eğer bir öğretmen insanı sevmiyorsa veya sevgiyi hayatının ana eksenine oturtmamışsa, bir kuş cıvıltısı duyduğunda içinde varoluşsal haz ve hürmet duymuyorsa öğretmenlik yapamaz. Öğretmenliğin kalıcı olanı sevgiye dayalı olanıdır. Öğretmenliğin ve bu ilişkinin esasında sadece öğretmen ve öğrenci var. Verdiğimiz akıllı tahtalar sizin öğretmenliğinizi iyi yapmanız içindir ama asla sevgiyi ikame etmek için değildir" ifadelerini kullandı.
İLKOKUL ÖĞRETMENİNİN ÖNEMİNE İŞARET ETTİ
Başbakan Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "İlkokul öğretmenimi hatırlıyorum, Fitnat Hanım. Konuşurken çok ilkesel birşey söylemişti Nabi Hoca. Öyle birşey ki bu ben üniversite öğretim üyesi olarak öğretim arkadaşlarıma şunu ifade etmek istiyorum, en asli olan ilkokul öğretmenidir. Siz, öğrencinin kurucu inşa döneminin mimarısınız. Sizin ilk mayayı ele aldığınız yoğurduğunuz beyinleri üniversite öğrencileri çok sonraları hazır beyinler olarak alıyorlar. Kurucu temel inşa dönemi, sonra ortaöğretim, tam da şahsiyetin belirdiği dönemde sütunların inşa dönemi tabiri caizse. Temel sağlamsa, o dış yapı güzel olur. Onun için ilkokul öğretmenlerimiz, ortaokul ve lisede öğretmenlik görevini icra eden meslektaşlarım asli görev ifa ediyorlar."
OKUL HAYATINDA YAŞADIĞI İLK BAŞBAKANLIK TECRÜBESİ PAYLAŞTI
İlkokul öğretmeni Fitnat Hanım’ın ardından Müzeyyen Hanım’ın hayatındaki önemi anlatan Davutoğlu, "Fitnat Hocam, sonra Müzeyyen Hocam. Öğretmenler sezgisel olarak da karşılarına aldığı talebeyi hissederler. Müzeyyen Hocam, 5. sınıfta, o zaman kümeler vardı ve her konuyu toplu sunardık. Ben her konu için tiyatrovari bir şey, müsamere yazardım. Demokrasi siyaset geldiğinde bir müsamere yazdım, Müzeyyen Hocam da o müsamerede Başbakan sen olacaksın dedi, hayatımdaki ilk başbakanlık tecrübesini. İstanbul Bahçelievler’de o zaman toz toprak içinde uzun tarlalardan geçerek okula gidiyoruz, çizmem var, etrafım toz toprak bir sandalye üzerinde hadi konuş dedi hocam. Sınıfta sandalyenin üzerine çıkarak ilk nutkumu irat ettim tabiri caizse.Hiçbir zaman zaman düşünmemiştim, bilim adamı olarak yola devam etmeyi düşünmüştüm ama muhtemelen o sırada çok sağlam Müzeyyen Hocam sağlam dua etti ki ben buraya gelebildim, başka türlü gelemezdim. Hiç irtibatımızı kaybetmedik, Müzeyyen Hocam’ın evini buldum, her bayram çocuklarımla elini öpmeye giderdim. Bir seferinde oğlum çok yaşlandı, bana bir şey olursa ilk sana haber edeyim dedi, telefonumu bıraktım, Müzeyyen Hocam’ın başıma bi rşey gelirse oğlum Ahmet’i arayın yazardı. Hocamın cenazesini omzumda taşıyarak mezara ellerimle koydum. Bu, emin olunuz benim meziyetim değil, kendimi anlatmak için anlatmıyorum, Bir ilkokul öğretmeninin bir öğrencisinin hayatında ne kadar derin iz bırakacağını göstermek için anlatıyorum. Bir sene ders vereceğim sonra benden ayrılacak diye bakmayın. Hiçbir şey gerçek bir öğretmenin gözlerindeki muhabbetin yerini tutamaz. Öğrencilerinize muhabbetle bakın. Nasihat ederken, emredici bir tonla değil, sadece muhabbetle bakın. Mesleğimizin kaynağı sevgidir. O olmadan hiçbir şey olmaz" ifadelerini kullandı.
"DERS, EN ULVİ GÖREVDİR"
Öğretmenlik mesleğinin niteliğinin önemine de vurgu yapan Davutoğlu, "Birincisi, herhangi bir ek unsuru, kaygıyı yanınızda taşımayın. Ders en ilahi görevdir, en ulvi vecibedir. ders söz konusu olduğunda zihninizde hiçbir şey söz konusu olmamalı. İki kahraman öğretmenden bahsetmek istiyorum, Cengiz Sur, yol kapanınca öğrencilerini taşıyan öğretmen. İkincisi, Silopi’de Tugay komutanımızdan bilgi alırken Tugay komutanımızın öğretmen olduğunu öğrendim, operasyonlar sürerken öğretmen hanım görevine devam etmişti. Beyi operasyon yönetiyor, eşi roket atışları altında Silopili çocukları yetiştiriyor. Onun üzerine programımı değiştirdim, Doğu ve Güneydoğu’daki bütün öğretmenlerimize örnek olsun diye söylüyorum, Silopili çocuklar ona sarıldılar. Bir öğrenci İstiklal Marşı’nı okuyabilirim mi dedi, emin olun hepsi İstiklal Marşı’nın kıtalarını bir diğerinden alarak okudu. Ne barikat ne çukur öğretmenin dersine ulaşmasına engel olamayacak. Bütün öğretmenlerimize selam ediyor, milletim adına onların alınlarından öpüyorum" dedi.
"ÖĞRENCİ, SİZİ HEP YANINDA HİSSETMELİ"
"Bugün biraz rahatsızım diye derse gitmemeye başlarsanız, bu mesleğin ruhundan koparsınız" diyerek aday öğretmenlere tavsiyelerde bulunan Davutoğlu, "Malezya’da ders veriyordum, bel rahatsızlığı geçirdim, iki aya yakın yatağa bağlı kaldım. Düzenli olarak öğrencilerim geldi, ders anlatmaya devam ettim, bu ulvi bir görevdir. Dersini mazeretsiz bir şekilde terk eden öğretmenden daha fazla mahcubiyet duyduğum birşey olamaz. Ders dışı öğrencinin hayatını kuşatamıyorsunuz, karnelerini alır öğrenci sizden kopar. Sizi hep yanında hissetmeli öğrenci. Sizi her an ulaşılabilir, sizin ona ulaşabileceğiniz hissiyle dolmalı" şeklinde konuştu.
Malezya’da öğretim üyeliği yaptığı yılları hatırlatan Davutoğlu, "Bosnalı öğrencilerim geldi, 50 öğrenciyi kabul ettim, Öğrencileri seçerken hepsi o zaman işletme okumaya mütemayildi. 10 kadar öğrenciyi ayırdım, size uluslararası alanda diplomasi yapacak büyükelçiler lazım dedim, 50 öğrencinin 10’unu yetiştirdim, onların 8’i bağımsızlığını kazanmış Bosna Hersek’in büyükelçileri oldular. Bunlardan birisini yakından tanırım. Bir kızımızın babası şehit edilmişti, gözleri dolmuş olmakla birlikte hep hayatında şehit olmak isterdi diyen şehit kızı unutmadım. Biri vardı ki hep bana kız kardeşini anlatırdı, bir gün bir haber geldi, Ethem’in kardeşi vurulmuş şehit olmuştu. Binlerce kilometre ötede kardeş acısı duyan bir ağabey. Ethem’e seni iftara götüreceğim dedim, dilim varmıyor söyleyemiyorum. İftar bitti, söyleyemedim, hadi dedim teraviye gidelim, teraviye gittik söyleyemedim, gecenin bir yarısı kendisine gel dedim aileni telefonla arayalım, o zaman dedi ki üstat kardeşime bir şey mi odu, söyledim kardeşinin şehadetini birlikte ağladık. Bunu yaşadıktan sonra ders dışında öğrencinin hayatını kuşattığınızda öğrenci sizi unutmaz. Hala Ethem Bosna’ya her gittiğimde karşılar, hala ben onun hayatını her ayrıntısını bilirim" dedi.
Başbakan Davutoğlu, "Bir gün iki öğrencimin, kız ve erkek öğrencimin izdivaçları söz konusu olacaktır. Ben tavsiye ettim, erkek öğrencim dedi ki hocam siz ister misiniz, kız tarafını da tanıyorum. Oğlan tarafına oturdum, biraz sohbetten sonra Allah’ın izni peygamberin kavliyle dedim. Karşı taraf cevap vermeden oturduğum yerden kalktım, kız tarafına oturdu, kızım falanı oğluma veriyorum dedim. İki taraf da tebessümler içinde kız bizim oğlan bizim onlara ne olmuş. Gerçekten hala o öğrencim oğlum gibidir. Öyle bir ilişki kurun ki dersle sınırlı olmasın, hayatı kuşatsın" ifadelerini kullandı.
Üçüncüsünün öğretmenlik mesleğinin sürekliliğinin olması olduğunu belirten Davutoğlu, "Hayatı derinliğine de sürekliliği kavrayacak şekilde olmalı. Öğretmenlik ilişkisinin süreceğini söyleyen birinden bahsedeyim İsmail Çağlayan. Sınıfa geldi dedi ki herhalde bizi tanımak istedi, herkes geleceğe dair planlarını yazdın dedi. Ben de kalemi aldım, birkaç gün sonra İsmail bey beni odasına çağırdı. Geldi sarıldı bunları bana yazmışsın ama dikkat et dedi, 12 Mart şartları. Bir şeyin sonunda meslek olarak herhangi bir şeyi yapabilirim önemli olan Allah’ın rızası ve milletin hizmetinde olmaktır. Ben o yazıyı unuttum, 1971’de, yıllar geçti. Başdanışman olarak atandım, görmüş İsmail Çağlayan Hoca. Babama geliyor diyor ki Ahmet’in bende emaneti var, 30 yıl önce yazmış olduğum yazıyı babama teslim ediyor. Belki o sırada kendi nüfus cüzdanı değişti ama demek ki odasının en müstesna yerinde o yazıyı bekletti. Niye bekletti? İşte, bu öğretmen sezgi. O sezgi sizde olmazsa. Baktığınız çocuğa ileride çınar olacak gibi bakmazsanız öğrenci öğretmen ilişkisi kuramazsınız. Bir maaş ilişkisi gibi kesinlikle bunu değerlendirmeyin" diye konuştu.
"ÖĞRENCİ ÖĞRETMEN İLİŞKİSİNİN COĞRAFİ, DİNİ, ETNİK, MEZHEBİ SINIRI OLMAZ"
Öğrenci öğretmen ilişkisinin coğrafi, dini, etnik, mezhebi sınırı olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, "Bir öğretmen ki öğrencisine şu dinden, dilden, etnik ve mezhebi kökenden der, o nazardan bakarsa mesleğine en büyük ihaneti yapmış olur. Hepsi size emanet edilmiş Allah’ın eşrefi mahlukat olarak yarattığı emanettir. Şu benim akrabamın çocuğudur özel muamele edeyim derseniz, öğretmenlik mesleğini anlamamışsınızdır demektir" dedi.
Aday öğretmenlere öğrencilerle kalıcı ilişki kurulması yönünde tavsiyede bulunan Davutoğlu, "Öyle bir ilişki kurun ki öğrencilerinizle o ilişki kalıcı olsun. O sizi siz onu hatırlayabilesiniz. Kalıcı etki yapmak önemli. Bir an önce dersi bitirip eve gideyim diyen öğretmen öğretmenlikten nasibini almamış demektir. Doğu’ya gönderdiler, eş tayini dolayısıyla Batı’ya gideyim diyen öğretmen dikkati ders vermekten başka alana kaydırmışsa öğretmenlik yapamaz. Süreklilik kalıcı etki de bırakır. Öğrencide kalıcı iz bırakacak sözler söyleyin, sizin sıradan gördüğünüz şeyi dahi öğrenci unutmaz zihnine nakşeder" şeklinde konuştu.
ALMANCA HOCASININ İLK DERSTE TAHTAYA YAZDIĞI ATASÖZÜNÜ HATIRLATTI
Almanca Hocasının ilk derste tahtaya yazdığı atasözünü hatırlatan Davutoğlu, "Tek kelime almanca bilmeyen sınıfa Almanca atasözü yazdı, zorluklar olmasaydı, başarı da olmazdı. İlk ders yazdı, zihnime nakşettim. bir başarıya imza atacaksan, zorlukla karşılaşmaya hazır olacaksın. Zorluklardan korkar ve geri adım atarsan, zorluk seni yener. Zorluklar karşısında dik durabilirsen sen zorluğu aşarsın. Her zorluğun ardından kolaylık var. Öğrencilerde kalıcı etki bırakacak örnekler oluşturmaya çalışın. Zihninde kalsın, unutmasın. Herhangi bir aktarım değil, etki bırakacak" ifadelerini kullandı.
"BİZ, ORGANİK AYDINLAR İSTİYORUZ"
Başbakan Davutoğlu, üniversitede 1990’lı yılların sonunda ders verirken, ülkelerin stratejilerini anlatmak üzere konuları dağıttığını belirterek, "Birine sen Çin’i tanıt dedim, öğrenci sunuşa geldi, vasat bir sunuş. Kızdım, çağırdım dedim ki sen uluslararası ilişkilere çalışacaksan gelecek vizyonunun en önemli ülkelerinden birini verdim. Bil ki Çin uzmanına ihtiyaç var, ben sana bunu herhangi bir ödev yapasın diye vermedim, Çin’e merak duyasın diye verdim. Çin’e Sayın Abdullah Gül’le gittiğimde, Çin’de master tezi yapıyordu, bana Çin’ce tercümanlık yaptı. Öğrencide kalıcı etki yapmak için gönülden söyleseniz söz mutlaka etki yapar. Eğer, öğretmenlik mesleğinin kaynağı sevgi, nitelikleri dersi ulvi bir vazife görmek, ders dışı ilişkiye önem vermek, coğrafi sınır tanımamaksa, hedefi de bir formasyon inşası olması. Bilgi ve ahlak inşası olması. Öğretmen öyle bir şahıs gibi görülür ki mesleki deformasyon, öğretmenin zihninde bilgiler var. Bu bilgileri karşı tarafın zihnine aktaracak ve görevi bitecek, bu mekanik bir öğrenci ve öğretmen ilişkisidir. Öğrenci öğretmen ilişkisine mekaniklik yakışmaz. Yapmanız gereken ve olması gereken mekanik değil, organik bir bilgi aktarımı. Aktaracağınız şey, karşı tarafın ahlaki anlayışa etki yapması. Bilinçli ve kararlı bir zihni formasyon. Eğer, bilgiyi ki ben üniversite öğretim üyesi olduğum yıllarda, mutlaka matematik, tarih, felsefe, hukuk altyapısına sahip olun derdim. Biz organik aydınlar istiyoruz, biz kendisiyle yabancılaşmış ve mekanik bir bilgi aktarımı olarak başka medeniyetlerden kendisine bilgi devşiren aydınlar değil, kendisi bilgiyi içselleştirmiş ve o bilgi üzerinde bir dünya inşa etmiş yeni nesiller istiyoruz" dedi.
Bilginin mahiyetini kaybettiğini anlatan Davutoğlu, "Bakıyorsunuz şimdi Google diye bütün öğretmenlerin yerini ikame etmek isteyen bir öğretmen çıktı. Basıyorsunuz, cevap veriyor bilgisayar. Mekanik bir bilgi olarak cevap veriyor. Sizi bilgisayardaki Google benzeri şeyden ayıracak olan öğrencilerinizin bilgiyi mekanik bir nesne olarak değil, şahsiyetleriyle bütünleşecek organik asli unsur olarak görebilecekleri bilincini vermeniz. Yoksa bir müddet sonra öğretmene ne gerek var diyen insanlar da çıkabilir. Öğrenmek herhangi bir bilginin mekanik olarak aktarılması değil" diye konuştu.
Tarih öğretmeninin de hakkını ödeyemeyeceğini anlatan Davutoğlu, Tarih öğretmeninin 6 yıllık eğitimi boyunca kendisine 9 verdiğini, son yıla geldiğinde 10 verdiğini ve tarih öğretmenin "Ahmet hep 10’u hak ederdi ama yazısı kötüydü 9 verdim’ dediğini hatırlattı. Davutoğlu, kendi yazısının kötü olduğuna işaret ederek, Malezya’dan gönderdiği notları babasının bu yüzden okuyamadığını söyledi.
Yeni nesillerin nesneleşmesini istemediklerini, özneleşmesini istediklerini vurgulayan Davutoğlu, "1990 yılı, doktora tezimi vermişim, Malezya’ya gitmişim. Elimde bir düşünürün düşünce tarihi kitabı var. Sınıf, küçük bir BM gibi, 20 milletten öğrenci var. Her bir millet. Sonra kitaba baktım, siyasi düşünce tarihine. Başlıyor, Yunan düşüncesi, Eflatun. Rönesans, liberalizim vesaire. İçinde tek bir Çinli düşünür yok. Müslüman düşünür var ama Müslüman olduğunu ancak o tarihi bilenler bilir. Emin olun kitabı göstermedim ben oraya Batı medeniyetinin bir aktarımcısı olarak gitmemiştim, oturdum üşendim yeni bir müfredat çıkardım. Çin’le başlayan, Hint düşüncesi, Yunan, Roma, İslam düşüncesi. Emin olun, hayatımın en verimli en çok çalıştığım ders anlatım dönemi oldum. Oturdum okudum. Öğretmenlik aynı zamanda öğrenciliktir. bütün bunları anlattıktan sonra Osmanlı siyasi düşüncesini de verdim. Ahlakı Alayi’yi anlattım. Bitti, bunları 4 yıl okuttum. Orada ilk siyaset bilimi birimini kurmuştum. Tek şartım vardı, ilk dönem alınacak öğrencileri bizzat seçeceğim ve seneler geçti bir öğrencim Aldila İsahak. Çok çalışkan bir kız, bana mektup yazıyor, üstad üniversitede herşey yolunda fakat seviye çok düşmüş yeni öğrenciler Kınalızade’yi dahi bilmiyorlar. Ben de cevap yazdım, çok da üzülme Türkiye’deki öğrenciler de bilmiyor. Kınalızade’yi ben ona anlatmamış olsam o onu tanımayacaktı. Biz, bilgiyi bilince dönüştüren bir yaklaşım istiyorum" dedi.
TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNE DE SESLENDİ
Davutoğlu, Türkçe öğretmenlerine de seslenerek, "Türkçe’yi güzel öğretmeniz lazım. Seneler önce ilk Anadolu lisesi, bir grup öğretmenimiz İngilizce öğretmeni. Türkiye’de iyi öğretim verilsin diye yurt dışına gönderilir fakat istenilen verim alınamaz. İngiltere’den gelen rapor, maalesef İngilizce öğretmenlerinize İngilizce öğretmekte zorluk çektik, çünkü kendi dillerini iyi bilmiyorlar. Bilgiyi bilince dönüştürmek için hangi araçları kullanacağımızı iyi bileceğiz" şeklinde konuştu.
"MÜZELERİMİZİ OKULLARA ÇEVİRELİM, GİDİN VE MÜZELERDE DERS YAPIN"
Aylin isimli öğretmenin yaptığı konuşmayı hatırlatan Davutoğlu, "Aylin Hanım Tekirdağ’a gidecek, kendisi Trabzonlu. Aylin’e ilk tavsiyem önce Tekirdağ’ı tanı, sokaklarını, Rumeli kültürünü tanı. Bütün bunları tanıdığında, Tekirdağ’ı seversen öğrencilerini seversin. O şehri sevmeden o şehrin çocukları sevilmez. siz, o şehri sevmezseniz ilk fırsatta tayin talep edersiniz bu arada Müzeyyen Hocam’ın da ilk görev yeri Tekirdağ’dı. Öğrencilerinizi, Tekirdağ, Mardin sokaklarında dolaştırarak ders yapın. Müzelerimizi okullara çevirelim, gidin ve müzelerde ders yapın. Tarih dersini orada yapın. Bir tarih dersini, yarın Diyarbakır’da olacağım. Bir tarih dersini o tarihi dokunun içinde yapmaktan daha öğretici birşey olamaz. Hakkını vererek eğitim sistemimizin yeniden inşasını sağlarsak, bilgi ile bilinç arasındaki köprüyü iyi kurarsak, bir asrın en iyi sanatçıları, mütefekkirleri ülkemizden çıkabilir, ben bundan şüphe duymuyorum. Öyle bir coğrafyadayız" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, en anlamlı açılımların yapılacağı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğine dikkati çekti. Amerikalı bir akademisyen ile arasında geçen diyaloğu paylaşan Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir Amerikalı akademisyen ne kadar iddialı konuşuyorsunuz, siz parçalanmış bir ülkeden geliyorsunuz dedi. dedim ki işte tam dediğiniz sebeple iddialıyım, biz tek boyutlu kültüre sahip değiliz, biz insanlığın bütün geleneklerinin yaşandığı tarihi miras almışız. Küçükle, azla yetinemeyiz. Siz eğitim hayatı içinde okunan klasikleri okusanız yeter ama sizin bildiğiniz klasikleri benim bilmem yetmez, sizin bildiğinizle size hitap edebilirim ama kendi halkıma hitap edemem. Benim üzerimde 3 vecibe var, sizin bildiğiniz her şeyi bileceğim, bizim medeniyetimizin bütün birimleri bileceğim ve bunlar arasında yepyeni bir sentez üretme çabası. Bizim aydınlarımızın, sanatçılarımızın 3 emek vermesi lazım ki tarihe mühür vuralım. Sizin yola çıktığınızda hangi eserleri okuyacağınız belli, biz ise yola çıktığımız andan itibaren bize kimse klasikleri göstermedi. Aramızdaki fark şu şu, sizin yolunuz kolay ama zevksiz yol. Çünkü işleyen büyük bir makinenin küçük bir dişlisi olmaya çalışıyorsunuz. Bizim için ise yol çetrefil bir yol ama enerji yüklü bir yol. Biz, işleyen makinenin küçük bir dişlisi olmaya gelmiyoruz, yepyeni bir dünya inşa etmeye geliyoruz. Sizlerin elinde yetişecek yeni neslin kendisinden emin, özne olduğundan farkında, kendi medeniyetin ve köklerinin bilincinde, bütün insanlığın muhatabı olma özgüvenine sahip bir nesil olmasını istiyoruz. Hitap ettiğiniz her çocuğun, bu medeniyetin inşa edici bir sütunu olduğunu görerek yetiştirin."
Üçüncü önemli unsurun ahlak olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Bu zihniyet formasyonu içinde öğrenciler size bakıp ben bu öğretmenim gibi olmalıyım demeli. Onlara en ufak bir fiziki cezalandırma yapmadan, manen öyle zarif dersler verin ki zihinlerinden hiç çıkmasın. Müzeyyen Hanım’ın verdiği bir ders, çocukluk bir kaç arkadaş hocamızın hoşlanmayacağı birşey yapmıştık, sınıfa geldi, o yaramazlığı kendisine birileri söylemiş olacak ki gözümün içine baktı benim oğlum yalan söylemez, gözümün içine bakarak söylüyor, bu olay nasıl oldu. Terlediğim anlardan biri doğruyu söylesem arkadaşlarımı ele vereceğim, yalan söylesem gözümün içine bakıyor, Hocam özel konuşalım dediğimi hatırlıyorum, geveledim daha doğrusu. Emin olun şimdi hala ve sonra gittim odasına, o benim yaramazlığı yapan ekip içinde olduğumu biliyordu, hala bir ifadede bulunmam gerektiğinde Müzeyyen Hoca’nın iki gözünü hatırlarım ve onun nasihatini ve sonra derim ki kendi kendime Müzzeyyen Hoca’nın talebesi yalan söylemez" diye konuştu.
Öğretmenlik mesleğini kaynağını açıklayan Davutoğlu, "Sevgi, merhamet ve insanlığın bütününde, kainatın bütününde sevgiyi yükseltme çabasıdır. Biz, bu ülkenin her yerine sizi sevgi ekmeye gönderiyoruz. Allah tohumunuzu bereketli, gelecek nesillerin yolunu açık eylesin. Allah’a emanet olun" dedi.
(İHA)