Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul’un silüetini korumak konusunda herkesin bir muhasebe yapması gerektiğini belirterek, "Biz Mimar Sinan’dan hiç mi ders almamışız’ diye insan kahroluyor. Tarihi yarımadaya şirk koşan, o yarımadayı tahakküm eden ne eser varsa bu şehre ihanettir” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu ile birlikte Süleymaniye Camii’nde düzenlenen “Medeniyetimiz Mimarı, Sinan’ı Anlamak” isimli programa katıldı.
Etkinlikte konuşan Davutoğlu, Mimar Sinan’ın büyük bir sanatçı ama ondan önce de bir gönül ehli olduğunu söyledi.
Hayatı boyunca kendisini etkileyen mekanları sıralayan Davutoğlu, “Bazı mekanlarda bulunduğumda gözlerimi ayırt etmeden ebedi olarak kalmak istediğim yerler olmuştu. Bir tanesi Zeytindağı’ndan baktığınızda Mescid-i Aksa. Çünkü oradaki tabiata öylesine nakşedilmişti ki Mecsid-i Aksa. Bir diğeri Taçmahal. Gideni büyüleyen, baktığınızda ahengin mimari eserle buluşturan eser. Bir başkası El Hamra Sarayı. Bir başkası Mostar köprüsü. Bir inci gerdanlık gibi iki yakayı birleştirirken onun bir insan zihninde değil bir ortak manevi halden olduğun görürsünüz. Biri Selimiye. Selimiyeye bakın eğer gözünüzü ayırmadan durduğunuzda bir daha ayrılmak istemezsiniz. Sonuncusu tarihi yarım adanın silüeti. Salacakta bir evim olsun isterdim çünkü kalbinde büyüdüğünüz o şehrin güzelliğini içeriden yaşıyorsunuz ama bazen dışarıdan temaşa etmek istediğinizde en güzeli oradan görürsünüz. Boğazdan şehre doğru gelirken Süleymaniye öyle bir durur ki. Bir dağ, işlenmiş bir dağ. Ondan sonra eser yapanlar hep Süleymaniye’yi ve tarihi silüet içindeki ahengi dikkate aldılar. Hiçbir zaman tarihi yarım adaya, Süleymaniye şirk koşmaya kalkışmadılar. Hep zarif küçük eserlerle bütünlük oluşturmaya çalıştılar. Biz onun için her zamankinden daha çok bu ikrama layık olmalıyız” ifadelerini kullandı.
“BİR TARAFTA SÜLEYMANİYE, DİĞER TARAFTA ‘GÖK KAFES’ DENEN UCUBE”
Konuşmasında herkesin kendi muhasebesini yapması vaktinin geldiğini vurgulayan Davutoğlu, “Eğer bir gemi ile İstanbul’a yaklaşıyorsanız bir tarafta Süleymaniye, diğer tarafta da gök kafes adı verilen bir ucube yan yana durduğunda ‘biz Mimar Sinan’dan hiç mi ders almamışız’ diye insan kahroluyor. Tarihi yarımada şirk koşan, o yarımadayı tahakküm eden ne eser varsa bu şehre ihanettir. Aynı şeyi Zeytinburnu kuleleri için de söylerim, başka şeyler içini de. İstanbul’u korumaktan daha aziz bir görevimiz olamaz. Hepimizin en asli görevi bu şehri emanet olarak aldığımız şehri gelecek nesillere bırakmak. Mimar Sinan’dan ders almış olsaydık, bu aziz şehre, şehrin doğasına, tarihine uymayan eserler yapıp şirk koşmazdık. Açık bir muhasebe ile söylüyorum hepimiz sorumluyuz. Hep beraber Mimar Sinan’ın huzurunda bütün yerel yönetimlere, başta Çevre ve Şehircilik Bakanı olmak üzere bütün bakanlara talimatımız bundan sonra bu şehre hançer gibi saplanan hiçbir eser yapılmayacak. Mimar Sinan’ın elinde bilgisayar yoktu, animasyon ve similasyon yapamıyordu ama bir gönül gözüyle baktığında hangi eserin nerede duracağını görüyordu. Şimdi elimizde bütün imkanlar var. Çok rahat şekilde herhangi bir yüksek mimarinin neye tahakküm edeceğini görebilecek imkana sahibiz. Onu dahi yapmayıp bir an önce en yüksek binalar yapıp nasıl kar ederiz onun hesabına giriyoruz. Her çağın verdiği bir hesap vardır. İstanbul fethedildiği 50 bin nüfusu vardı. Yüz yıl sonra 1 milyona yaklaşmıştı. Mimar Sinan şehrin o gelişimini de göz önüne alarak yeniden imar eden bir şahsiyeti. Şimdi 100 yıl öncesine göre nüfus yine arttı. Biz de bu şehir aynı gözle imar edebilirdik. Son yıllarda İstanbul, suriçi ve çevrede yapılan imar faaliyetlerinin hiçbirinde Mimar Sinan’ın fetihten sonra bu şehri dokuyan hassasiyetini göremezsiniz. Tek parti döneminde sur içinde 150 camimizin tahrip edildiğini görürsünüz” diye konuştu.
İstanbul’un gelişmeye devam edeceğini ancak şehir ahenginin de korunacağını söyleyen Davutoğlu, “Küresel olmak kadimi tahrip etmek anlamına gelmez, Süleymaniye’ye tepeden bakmak anlamına gelmez. Şehrin ahengini korumak en asli görevimiz. Sur içinde buradan baktığımızda bile öylesine tahribatlar oldu ki, şimdi bu yanlış yapılaşmaları tasfiye edeceğiz. Tarihi dokuyu koruyacağız. Mimar Sinan gibi zihinlerle biz bu şehri yeni bir sıçramanın, mimari zenginliğin mekanı yapabilirdik. Bu mümkün olmadı. Bu dönemde üzerimizdeki en asli görev budur” dedi.
İstanbul’un imarı konusunda dikkatli davranacaklarını söyleyen Davutoğlu, konuşmasın şöyle sürdürdü;
“Mimar Sinan’ın hakkını vermek istiyorsak. Ahirette karşılaştığımızda yakamıza yakışmasına istemiyorsak hepimiz İstanbul’da taş üstüne taş koyarken bin kere düşünüp bir kere koyacağız. İstanbul’u çarpık şehirleşme hallerinden kurtarırken hepsini tek tek gözden geçirerek yeniden inşa edeceğiz. İstanbul’a uçakla geldiğimizde içimi hüzün sarıyor. Bizim çocukluğumuzdan sonra gelişen çevre semtlere baktığımızda ne kadar plansız geliştiği görmek ızdırap veriyor. Bir tek tarihi yarımadaya geldiğimde içimi huzur kaplıyor. Şimdi seferberlik vakti, Mimar Sinan’ın hakkını vermenin vakti. Hepimiz onu tekrar tekrar her gün düşünerek, gerektiğinde onun geleneği üzerinde yeni formlarla çok daha güzel mimari eserler ortaya koyarak bu idrakin hakkını vermek durumundayız. Sadece Başbakan olarak değil İstanbul aşığı bir kardeşiniz olarak en büyük çabam sur içinin en iyi şekilde korunarak imar edilmesi olacak. İstanbul’u geliştireceğiz ama ruhunu maneviyatını muhafaza edeceğiz”
"MİMAR SİNAN’IN KAFATASININ BULUNMASI İÇİN ADIM ATACAĞIZ"
Dünyada ırkçılığın benimsendiği dönemlerde 1935 yılında Mimar Sinan’ın etnik kimliği üzerinden tartışmalar yaşandığını söyleyen Davutoğlu, “Önemli 3 isim maalesef Mimar Sinan’ın mübarek bedeninin bulunduğu türbeyi açarak, bütün bu eserleri ortaya koyan beynin bulunduğu kafatasını ölçme cüretine kalktıkları bilinir. O kafatası ölçümü ile bir şey ispat etmeye çalışırlar kendilerince. İnsan bedenine yapılan en büyük saygısızlık yapılır, kafatası mezardan çıkartılır ve incelenmek üzere götürülür. Sonra bu mübarek bedenin bu uzvunun bir restorasyon esnasında geri konmadığı da ortaya çıkar. Bu konuda epey bir çalışma var. Nerede olduğu ile ilgili rivayetler var. Bu hep değişik makalelerde ele alınmıştır” diye konuştu
Başbakanlık Müsteşarına bu konuda bir talimat verdiğinin altını çizen Davutoğlu, “Bu konuda bir inceleme başlatacağız. Mimar Sinan’ın bedeninin bu mübarek parçasını, kafatası demek bile ağır geliyor, böyle bir barbarlık, böyle bir vahşilik, böyle bir kültür tanımazlık, insana saygısızlık bu topraklarda yaşanmışsa, biz Mimar Sinan’ın huzuruna varamayız. Bu tek parti zihniyetini ve onun getirdiği ırkçı yaklaşımları tarihe gömmedikçe biz Mimar Sinan’ın hakkını veremeyiz. İnşallah bir inceleme başlatacağız. Elimizdeki imkanlarla DNA testleri de dahil olmak üzere neredeyse Mimar Sinan’ın o mübarek parçasının bedeninin diğer parçaları ile buluşturup bu kara lekeyi silmek için adım atacağız. O bütün medeniyeti birbirine eklemleyip bize bıraktı, biz onun vücudunu bile koruyamadık. Tarihimizin bu kara sayfası bir şekilde aydınlatılacak. Gereği yapılacak inşallah. Allah bize bu mekanın hakkını vermeyi nasip etsin” ifadelerini kullandı.
(İHA)
Başbakan Ahmet Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu ile birlikte Süleymaniye Camii’nde düzenlenen “Medeniyetimiz Mimarı, Sinan’ı Anlamak” isimli programa katıldı.
Etkinlikte konuşan Davutoğlu, Mimar Sinan’ın büyük bir sanatçı ama ondan önce de bir gönül ehli olduğunu söyledi.
Hayatı boyunca kendisini etkileyen mekanları sıralayan Davutoğlu, “Bazı mekanlarda bulunduğumda gözlerimi ayırt etmeden ebedi olarak kalmak istediğim yerler olmuştu. Bir tanesi Zeytindağı’ndan baktığınızda Mescid-i Aksa. Çünkü oradaki tabiata öylesine nakşedilmişti ki Mecsid-i Aksa. Bir diğeri Taçmahal. Gideni büyüleyen, baktığınızda ahengin mimari eserle buluşturan eser. Bir başkası El Hamra Sarayı. Bir başkası Mostar köprüsü. Bir inci gerdanlık gibi iki yakayı birleştirirken onun bir insan zihninde değil bir ortak manevi halden olduğun görürsünüz. Biri Selimiye. Selimiyeye bakın eğer gözünüzü ayırmadan durduğunuzda bir daha ayrılmak istemezsiniz. Sonuncusu tarihi yarım adanın silüeti. Salacakta bir evim olsun isterdim çünkü kalbinde büyüdüğünüz o şehrin güzelliğini içeriden yaşıyorsunuz ama bazen dışarıdan temaşa etmek istediğinizde en güzeli oradan görürsünüz. Boğazdan şehre doğru gelirken Süleymaniye öyle bir durur ki. Bir dağ, işlenmiş bir dağ. Ondan sonra eser yapanlar hep Süleymaniye’yi ve tarihi silüet içindeki ahengi dikkate aldılar. Hiçbir zaman tarihi yarım adaya, Süleymaniye şirk koşmaya kalkışmadılar. Hep zarif küçük eserlerle bütünlük oluşturmaya çalıştılar. Biz onun için her zamankinden daha çok bu ikrama layık olmalıyız” ifadelerini kullandı.
“BİR TARAFTA SÜLEYMANİYE, DİĞER TARAFTA ‘GÖK KAFES’ DENEN UCUBE”
Konuşmasında herkesin kendi muhasebesini yapması vaktinin geldiğini vurgulayan Davutoğlu, “Eğer bir gemi ile İstanbul’a yaklaşıyorsanız bir tarafta Süleymaniye, diğer tarafta da gök kafes adı verilen bir ucube yan yana durduğunda ‘biz Mimar Sinan’dan hiç mi ders almamışız’ diye insan kahroluyor. Tarihi yarımada şirk koşan, o yarımadayı tahakküm eden ne eser varsa bu şehre ihanettir. Aynı şeyi Zeytinburnu kuleleri için de söylerim, başka şeyler içini de. İstanbul’u korumaktan daha aziz bir görevimiz olamaz. Hepimizin en asli görevi bu şehri emanet olarak aldığımız şehri gelecek nesillere bırakmak. Mimar Sinan’dan ders almış olsaydık, bu aziz şehre, şehrin doğasına, tarihine uymayan eserler yapıp şirk koşmazdık. Açık bir muhasebe ile söylüyorum hepimiz sorumluyuz. Hep beraber Mimar Sinan’ın huzurunda bütün yerel yönetimlere, başta Çevre ve Şehircilik Bakanı olmak üzere bütün bakanlara talimatımız bundan sonra bu şehre hançer gibi saplanan hiçbir eser yapılmayacak. Mimar Sinan’ın elinde bilgisayar yoktu, animasyon ve similasyon yapamıyordu ama bir gönül gözüyle baktığında hangi eserin nerede duracağını görüyordu. Şimdi elimizde bütün imkanlar var. Çok rahat şekilde herhangi bir yüksek mimarinin neye tahakküm edeceğini görebilecek imkana sahibiz. Onu dahi yapmayıp bir an önce en yüksek binalar yapıp nasıl kar ederiz onun hesabına giriyoruz. Her çağın verdiği bir hesap vardır. İstanbul fethedildiği 50 bin nüfusu vardı. Yüz yıl sonra 1 milyona yaklaşmıştı. Mimar Sinan şehrin o gelişimini de göz önüne alarak yeniden imar eden bir şahsiyeti. Şimdi 100 yıl öncesine göre nüfus yine arttı. Biz de bu şehir aynı gözle imar edebilirdik. Son yıllarda İstanbul, suriçi ve çevrede yapılan imar faaliyetlerinin hiçbirinde Mimar Sinan’ın fetihten sonra bu şehri dokuyan hassasiyetini göremezsiniz. Tek parti döneminde sur içinde 150 camimizin tahrip edildiğini görürsünüz” diye konuştu.
İstanbul’un gelişmeye devam edeceğini ancak şehir ahenginin de korunacağını söyleyen Davutoğlu, “Küresel olmak kadimi tahrip etmek anlamına gelmez, Süleymaniye’ye tepeden bakmak anlamına gelmez. Şehrin ahengini korumak en asli görevimiz. Sur içinde buradan baktığımızda bile öylesine tahribatlar oldu ki, şimdi bu yanlış yapılaşmaları tasfiye edeceğiz. Tarihi dokuyu koruyacağız. Mimar Sinan gibi zihinlerle biz bu şehri yeni bir sıçramanın, mimari zenginliğin mekanı yapabilirdik. Bu mümkün olmadı. Bu dönemde üzerimizdeki en asli görev budur” dedi.
İstanbul’un imarı konusunda dikkatli davranacaklarını söyleyen Davutoğlu, konuşmasın şöyle sürdürdü;
“Mimar Sinan’ın hakkını vermek istiyorsak. Ahirette karşılaştığımızda yakamıza yakışmasına istemiyorsak hepimiz İstanbul’da taş üstüne taş koyarken bin kere düşünüp bir kere koyacağız. İstanbul’u çarpık şehirleşme hallerinden kurtarırken hepsini tek tek gözden geçirerek yeniden inşa edeceğiz. İstanbul’a uçakla geldiğimizde içimi hüzün sarıyor. Bizim çocukluğumuzdan sonra gelişen çevre semtlere baktığımızda ne kadar plansız geliştiği görmek ızdırap veriyor. Bir tek tarihi yarımadaya geldiğimde içimi huzur kaplıyor. Şimdi seferberlik vakti, Mimar Sinan’ın hakkını vermenin vakti. Hepimiz onu tekrar tekrar her gün düşünerek, gerektiğinde onun geleneği üzerinde yeni formlarla çok daha güzel mimari eserler ortaya koyarak bu idrakin hakkını vermek durumundayız. Sadece Başbakan olarak değil İstanbul aşığı bir kardeşiniz olarak en büyük çabam sur içinin en iyi şekilde korunarak imar edilmesi olacak. İstanbul’u geliştireceğiz ama ruhunu maneviyatını muhafaza edeceğiz”
"MİMAR SİNAN’IN KAFATASININ BULUNMASI İÇİN ADIM ATACAĞIZ"
Dünyada ırkçılığın benimsendiği dönemlerde 1935 yılında Mimar Sinan’ın etnik kimliği üzerinden tartışmalar yaşandığını söyleyen Davutoğlu, “Önemli 3 isim maalesef Mimar Sinan’ın mübarek bedeninin bulunduğu türbeyi açarak, bütün bu eserleri ortaya koyan beynin bulunduğu kafatasını ölçme cüretine kalktıkları bilinir. O kafatası ölçümü ile bir şey ispat etmeye çalışırlar kendilerince. İnsan bedenine yapılan en büyük saygısızlık yapılır, kafatası mezardan çıkartılır ve incelenmek üzere götürülür. Sonra bu mübarek bedenin bu uzvunun bir restorasyon esnasında geri konmadığı da ortaya çıkar. Bu konuda epey bir çalışma var. Nerede olduğu ile ilgili rivayetler var. Bu hep değişik makalelerde ele alınmıştır” diye konuştu
Başbakanlık Müsteşarına bu konuda bir talimat verdiğinin altını çizen Davutoğlu, “Bu konuda bir inceleme başlatacağız. Mimar Sinan’ın bedeninin bu mübarek parçasını, kafatası demek bile ağır geliyor, böyle bir barbarlık, böyle bir vahşilik, böyle bir kültür tanımazlık, insana saygısızlık bu topraklarda yaşanmışsa, biz Mimar Sinan’ın huzuruna varamayız. Bu tek parti zihniyetini ve onun getirdiği ırkçı yaklaşımları tarihe gömmedikçe biz Mimar Sinan’ın hakkını veremeyiz. İnşallah bir inceleme başlatacağız. Elimizdeki imkanlarla DNA testleri de dahil olmak üzere neredeyse Mimar Sinan’ın o mübarek parçasının bedeninin diğer parçaları ile buluşturup bu kara lekeyi silmek için adım atacağız. O bütün medeniyeti birbirine eklemleyip bize bıraktı, biz onun vücudunu bile koruyamadık. Tarihimizin bu kara sayfası bir şekilde aydınlatılacak. Gereği yapılacak inşallah. Allah bize bu mekanın hakkını vermeyi nasip etsin” ifadelerini kullandı.
(İHA)