İstanbul
FETÖ'nün en şiddetli saldırılarının yaşandığı yerlerin başında gelen İstanbul'da darbecileri engellemek isterken hayatını kaybedenlerin aileleri, hiç bitmeyen hüzünlerini AA muhabirine anlattı.
En genç şehitlerinden 22 yaşındaki Mehmet Ali Kılıç, darbecileri durdurmak için gittiği, o zamanki adı Boğaziçi olan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde hayatını kaybetti.
Şehidin annesi Gülzerin Kılıç, oğlunun ekmek alıp eve geleceği sırada darbe girişimini duyup bundan vazgeçtiğini belirtti.
Oğluna eve gelmesini söylediğini anlatan Kılıç, "Çünkü biliyordum yapacağını. İllaki gider, o durmaz. Hele devlet söz konusuysa hiç durmaz. Gelmeyince yine aradım, 'Anne devlet elden gidiyor, sen ekmek istiyorsun. Bu gece ekmek yemeyin.' dedi. Sonra kardeşini merak ettik, o da Hatay'da askerdi, tankçıydı. 19 yaşındaydı, daha küçüktü. Liseyi bitirdi, askere gitti. Biz ondan korktuk. Onu da sokağa çıkaracaklar, bir şey olacak diye." ifadelerini kullandı.
Evde oldukları sırada üstlerinden uçak geçtiğini dile getiren Kılıç, "Elim kulağımdayken o aradı, 'Anne sakın korkma, onlar ses bombası atıyor, bir şey yapmıyorlar.' dedi. Ona 'Diyorlar ki' dedim, halbuki kimse de dememişti, Rabb'im bana söyletti. 'Bu askerler insanları tarayacaklarmış annem.' dedim, güldü. 'Türk askerimiz bize sıkar mı? 5-6 kişi değiliz ki milyonlarca insan var dışarıda.' dedi. İçim rahatladı." diye konuştu.
Kılıç, köprüde olduğunu öğrendiğinde yanına gitmek istediğini ancak oğlunun kendisine izin vermediğini belirterek, "Sakın anne, burası çok kötü, bize dua et, namaz kıl, çok ihtiyacımız var dedi. Biz o gece hiç yatmadık. Tekrar abdest aldım. Seccade başında bütün Ümmet-i Muhammed'e, bütün Türk vatandaşlarına o gece dua ettim ama Mehmet Ali'ye hiç dua etmedim. Rabb'im aklımıza getirmedi." dedi.
Oğlunun yaralandığı haberini çocukluk arkadaşından aldıklarını bildiren Kılıç, o anda hiç heyecanlanmadığını, Allah'ın kendisine öyle bir güç verdiğini söyledi.
"Her şeyimiz koptu o saatten sonra"
Şehit olduğunu hastanede öğrendikleri oğlunu ancak morgda görebildiklerini aktaran Kılıç, evladının vefatının ardından, geçen sene hastalandığını ve 5 aydır tedavi gördüğünü belirtti.
Oğlunun şehit olmasından sonra hayatının çok değiştiğini dile getiren Kılıç, "Çok içime attığım için Rabb'im bu hastalığı da verdi. Beni şimdi onunla sınıyor, hamdolsun. İsyan etmiyorum ama bizi bu hale getirenleri Rabb'ime havale ediyorum. Başka hiçbir şey demiyorum." ifadelerini kullandı.
Kılıç, makine mühendisliğini bitiren oğlunun almak için hazırlık yaptığı diplomasını, şehit edilmesinin ardından arkadaşlarının getirebildiğini söyledi.
Evladının darbeciler tarafından şehit edilmeden bir gün önce köprüde fotoğraf ve video çektirdiğini anlatan Kılıç, oğlunun çok sevdiği köprüde şehit olduğunu dile getirdi.
Kılıç, oğlunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı çok sevdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Oğlum 'Devletime, milletime çok iyi bir mühendis olacağım.' derdi. Çocuğumun hayallerini, bizim hayallerimizi kırdılar. Onları Rabb'ime havale ediyorum. Bu dünyada onların ceza aldıklarına da inanmıyorum. Öbür dünyada oğlumun hakkını alacağım. Öpmeye bile kıyamıyordum. Çünkü o benim ilk göz nurumdu. Onu 17 yaşımdayken kucağıma almıştım. İstanbul'da onunla büyüdüm ama bırakmadılar. Çocuğumun kimseye bir zararı yoktu. Mahallede aylarca onun için yas tutuldu. Herkes onu seviyordu. Demek ki Rabb'imin de sevdiği bir kulmuş. Allah benden daha çok sevdi. Bu hastalığa yakalandıktan sonra da daha çok canım yanıyor."
"Bana gece sabah olmuyor"
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında, arkasında 9 aylık bebeğini bırakıp Hasippaşa'daki evinden Boğaziçi Köprüsü'ne giden özel güvenlik görevlisi Mustafa Kaymakçı (37), helikopterden açılan ateş sonucu şehit oldu.
Kız kardeşi Fatma Kaymakçı, o gece ağabeyini işten çağırdıklarını öğrendiğini, bir daha kendisiyle konuşamadığını söyledi.
Ağabeyinin köprüye gittiğini diğer kız kardeşinden duyduğunu ifade eden Kaymakçı, şehadet haberini almalarının ardından hastaneye gittiklerini kaydetti.
O dönem 9 aylık olan yeğeninin babasının sesini duymak istediğini ifade eden Kaymakçı, "O gece bana sabah olmadı. Şehidimin intikamının alınmasını istiyorum. Ben idam istiyorum. Suçluların salınmasını istemiyorum. Bize devletimiz bir söz verdi. Gerçekten bana gece sabah olmuyor. Normal bir vefat olur, insanlar normal hayatına döner, ben dönemiyorum. Benim annem alzaymır oldu. Kardeşlerim hep ruhsal yönden, üzüntüden çöktüler." dedi.
Kaymakçı, içinde bulunduğu durumdan dolayı öğretmenlik yapamadığını anlatarak, "Şehidimizle gurur duyuyoruz, yapmaları gerekenleri yaptılar. Yarın Allah korusun, öyle bir şey olduğunda, olmasın da ama hepimiz çıkarız. Bu mal mülk meselesi değil, vatan meselesi. Şehidim adına idam istiyorum." diye konuştu.
Yeğeninin kendisine emanet olduğunu kaydeden Kaymakçı, şunları söyledi:
"Şehidimin emaneti, vatanın bir çocuğu. Annem zaten rahatsız olduğu için, onun yerine koyduğu için sürekli görmek istiyor. Bütün şehitlerin çocukları hepsi bizim yetimimiz, bizim kardeşimiz. Şehit aileleri olarak biz aileyiz. Birbirimize destek çıkmamız lazım, birbirimizin sorunlarını çözmemiz lazım. Yardım etmek lazım. 15 Temmuz'dan sonra birçok aileyle tanıştık. Hepsinin farklı hikayesi vardı. Hepsinin aynı, daha da ağır hüzünleri var. Hastalananlar var, ailece dağılanlar var. Çok dağılan aile var. Dünya kadar mal mülk verilse, dağılan ailenin önceki huzuru, mutluluğu verilmez."
"Üç kere 'dikkat et' dediğimi biliyorum"
Türk Telekom binasını ele geçirmeye çalışan darbecilere karşı gelen Acıbadem Mahallesi Muhtarı Mete Sertbaş da vurularak şehit düşmüştü.
49 yaşında hayatını kaybeden muhtarın eşi Rahşan Sertbaş, darbe girişimini televizyondan gören kocasının hazırlanıp hemen dışarı çıktığını söyledi.
Eşinin kendilerini evde kalmaları konusunda uyardığını anlatan Sertbaş, "Hiçbir şey konuşmadı. Arkasını döndü, gitti. 'Mete dikkat et.' dedim. Üç kere 'dikkat et' dediğimi biliyorum. Kapının önüne geldim, merdivenlerden aşağıya iniyordu ve gitti. Saatler sonra bir ara aradı. 'Burada askerler Türk Telekom'a geldiler.' dedi. Ondan sonra kapattı." şeklinde konuştu.
Sertbaş, eşinden uzun süre haber alamadığı için meraklandığını belirterek, "Telefon açtım. Birisi telefonda 'Mete öldü, öldü.' diye bağırdı. Ben kaldım. Hiçbir zaman telefonu başkasına vermez. Muhtarlık mührü, anahtarı her zaman yanındadır. Bir an şaşırdım, 'Şaka mı yapıyorsunuz?' dedim. 'Ne şakası?' dedi telefondaki kişi. Sarsıldım, çok kötü oldum." ifadelerini kullandı.
Çok zor süreçlerden geçtikleri için oğlu ve kendisinin psikolojisinin bozulduğunu ifade eden Sertbaş, hala eşinin yokluğunun acını yaşadığını kaydetti.
Sertbaş, 6 yıllık süreci şehit aileleri ve gazilerle bir arada geçirdiklerini, onların artık ailesi olduğunu söyledi.
Evlatlarının babalarını çok özlediğini dile getiren Sertbaş, "Onun yanımızda olduğuna inanıyoruz. Derler ya 'Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar bilakis diridirler.' Gerçekten onun yanımızda olduğunu hissediyoruz. Yani, bir şey olsa Mete yanımızda diye onu hissedebiliyoruz ama tabii ki yokluğu çok zor. Kızım liseyi bitirdi, mezun oldu, kep töreni yapıldı. Üsküdar Kaymakamımız Murat Sefa Demiryürek geldi, velisi olarak katıldı. Yanımızda oldu. Çok duygulandık." dedi.
"Acıbadem'in yiğit ağabeyiydi"
Eşinin muhtarı olduğu mahallede çok sevildiğini ve "Acıbadem'in yiğit ağabeyi" olarak bilindiğini söyleyen Sertbaş, darbe girişimi davalarını yakından takip ettiğini, eşini şehit eden darbeci yüzbaşının o gece vurulduğunu aktardı.
Sertbaş, gençlerin Hafıza 15 Temmuz Müzesi'ni gezmelerini isteyerek, "Sayın Cumhurbaşkanımız, mimarımız burayı çok güzel yaptı. Burayı gezsinler. 15 Temmuz kitaplarımızı okusunlar. Bizleri tanısınlar. 15 Temmuz'un içeriğini iyi bir şekilde öğrensinler, kavrasınlar istiyorum." şeklinde konuştu.
"Oğlum sedyede, göğsü sarılmış yatıyordu"
Şoförlük yapan 42 yaşındaki Kader Sivri, Çengelköy Polis Karakolu'nun işgali üzerine darbecilerin attığı G-3 mermisinin isabet etmesi sonucu şehit olmuştu.
İki çocuğunu ardında bırakan şehidin annesi Emine Sivri, 15 Temmuz'da oğluyla yaptığı son konuşmayı ve vefatın ardından yaşadıklarını anlattı.
Sivri, o akşam arkasından "Kader gitme, gel." dediği oğlunun kendisine dönüp bakmadığını söyledi.
O gece oğlunun elinden vurulduğunun kendisine aktarıldığını belirten Sivri, "Hastaneye gittik, orası ana baba günü. Oğlum sedyenin üstünde göğsü sarılmış yatıyordu. Tekrar ambulansa koydular. Ümraniye Devlet Hastanesine götürdüler. Orada ameliyata almaya kalktılar. Ameliyata giremedi, ölüm haberini aldık. Morga indirdiler. Tabii ben yıkıldım, fena oldum. Hastanede iğne falan vurdular. Hiçbir şey anlayamadım. Sonradan koymaya başladı." dedi.
Evladını kaybetmenin çok zor olduğunu dile getiren Sivri, acısının hala taze olduğunu kaydetti.
Sivri, oğlunun kabrine sık sık gittiklerini ifade ederek, "Bunlara idam cezası verilsin, idam istiyoruz. 251 bayanı dul bıraktılar, nişanlı bıraktılar, çocuklarını öksüz bıraktılar. Babasız kaldılar, annesiz kaldılar. İdam olsun, cezalarını çeksinler. Bunu devletimizden istiyoruz." ifadelerini kullandı.
"Bu hainlere müsaade etmem' diyerek evden çıktı"
Bir tekstil firmasında modelistlik yapan 38 yaşındaki Barış Efe, Boğaziçi Köprüsü'nde darbecilerin açtığı ateşte şehit oldu.
Ağabeyinin "Bu hainlere müsaade etmem." diyerek evden çıktığını anlatan kız kardeşi Serpil Efe, kendisinin de süreci endişeli şekilde evden takip ettiğini, yakınlarıyla irtibat halinde olduğunu dile getirdi.
Gece saat 04.30 sıralarında hastaneye gittiklerinde acı haberini aldıklarını kaydeden Efe, ağabeyinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hayranı olduğunu belirtti.
Efe, ağabeyinin vatanını seven, milliyetçi, dürüst, kendi halinde biri olduğunu anlatarak, "O hainler tanklarıyla toplarıyla geldi. Ağabeyim sadece boynuna asılı Türk bayrağıyla şehit oldu. Ağabeyimi kaybetmemin hüznünü, onurunu, gururunu aynı anda yaşadım. Acımız hala taze." şeklinde konuştu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com