Medya

'Cumhuriyet gazetesinin basın faaliyetleriyle ilgisi yok'

Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında yürütülen soruşturma sonucunda 19 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, basın özgürlüğü kavramı irdelendi.

'Cumhuriyet gazetesinin basın faaliyetleriyle ilgisi yok'
04-04-2017 19:32

İSTANBUL

Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında "PKK/KCK, FETÖ/PDY ve DHKP/C'ye müzahir oldukları" iddiasına ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda 19 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, basın özgürlüğü kavramı irdelendi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Cumhuriyet gazetesinin, FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C lehinde çalışan bir yayın organı haline getirilmesinin, yayın politikasındaki değişimin şüpheli Can Dündar'ın genel yayın yönetmenliğine getirilmesiyle başladığı belirtildi.

Tanık beyanına göre, Cumhuriyet ve Zaman gazetelerinde atılan manşetlerin benzerliklerine dikkati çekilen iddianamede, manşetlerin ortak havuz tarafından koordine edildiği kanaati dile getirildi.

Gazetede yer alan bazı haberlere yer verilen iddianamede, 2 Haziran 2015'te Ayşe Yıldırım'ın PKK/KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık ile Kandil'de yaptığı röportajda "Kandil'de doğaya saygı önemli. Dağ taş demiyorlar sigara izmaritlerini bile yerlere atmıyorlar. Eteklerde yaşayan köylülerin rastgele ağaç kesmesine izin vermiyorlar." ifadelerinin kullanıldığı anlatılarak, yazıyla, PKK/KCK terör örgütünü gençler ve sivil toplum kuruluşlarının son derece hassas olduğu çevre duyarlılığı üzerinden övmeye ve örgüte sempati kazandırmaya çalışıldığı, örgütün propagandasının yapıldığı kaydedildi.

İddianamede, 35 seneden beri asker, sivil, erkek, kadın, çocuk demeden binlerce insanı katleden, ülkenin ekonomik kaynaklarının terörle mücadeleye sarf edilmesine sebebiyet verip, ülke kalkınmasına adeta set çeken bir örgütün, çevre gibi tüm insanların zihinlerinde olumlu algı oluşturacak konuyla bir araya getirilerek okuyucuya anlatılmasının normal bir habercilik anlayışıyla izah edilmesinin mümkün olmadığı vurgulandı.

İddianamede, gazetede, Bayık'ın 2 Ekim 2016'daki "Önder Apo'nun güvenliği ve sağlığı noktasında tehlike yaşanmaktadır, onun için herkes ayağa kalmalı ve elinden geleni bugün yapmalıdır. Eğer bugün yapamaz ise yarın geç olabilir." şeklindeki açıklamalarına yer verildiği anımsatılarak, bu şekilde eli kanlı terör örgütünün tehditvari sözleri üzerinden darbe teşebbüsü sonrası dönemde Abdullah Öcalan'ın sağlık durumuyla ilgili olarak yapılan spekülasyonlara yaygınlık kazandırılıp etnik temelli kaos ortamı oluşturulmaya çalışıldığı aktarıldı.

Gazetede DBP'li Hurşit Külter'in gözaltında bulunduğu sırada kaybolduğu iddiasıyla bir dizi haber ve röportaj yayımladığı, PKK/KCK'ya yakın çevrelerin uzun süre devlet aleyhine propaganda aracı olarak kullandığı bir olayı ısrarla gündemde tutmaya çalıştığı ifade edilen iddianamede, ilerleyen günlerde bu şahsın Kerkük'te firari durumda olduğunun tespit edildiği, dolayısıyla gazetenin bu haberleriyle de yoğun algı çalışması yürüttüğü anlatıldı.

"Vatandaşlar hedef gösterildi"

İddianamede, gazetenin, 15 Temmuz darbe girişiminin Türk halkının fedakarlıklarıyla bastırılmasından sonra da aynı yayın politikasını sürdürdüğü, 8 Ağustos 2016'daki "Eksik Demokrasi" manşetiyle Yenikapı demokrasi mitinginde ortaya çıkan birlik ve beraberlik ruhunu hedef alan bir tutum takındığı dile getirilerek, yine "Sokaktaki Tehlike", "Cadı Avı Başladı" haberiyle darbe girişimine karşı çıkan insanlar üzerinden toplumu kamplaştırmaya ve darbeye karşı oluşan toplum direncini kırmaya çalışıldığı belirtildi.

İddianamede ayrıca, gazetedeki "Meydanlarda Demokrasiden Söz Eden Yok" şeklindeki haberde demokrasi nöbeti başlatan ve darbe girişimine alanlarda tepkisini gösteren vatandaşların hedef gösterildiği tespitinde bulunuldu.

"Basın özgürlüğü" değerlendirmesi

Gerek ulusal gerekse uluslararası düzenlemelerle basın özgürlüğünün güvence altına alındığı vurgulanan iddianamede, şu değerlendirme yapıldı:

"Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp hem ulusal hem de uluslararası mevzuatta bazı sınırlamaları bulunmaktadır. Her türlü özgürlük gibi devletin ve toplumun var olabilmesini ve devamlılığını sağlamak için basın özgürlüğünün de bazı sınırları olduğunu, sınırsız özgürlüklerin anarşi doğuracağını kabul etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ayrıca gazetecilik dahil her türlü mesleğin, mensubuna çeşitli haklar yanında birtakım sorumluluklar da yüklediği ve yazılı olmasa bile o alanda geçerli etik kurallara uymayı gerektirdiği açıktır. Olaylar hakkında kasıtlı olarak yanlış ya da eksik bilgilendirme, topluma sunulanların seçimi ve sunuş biçiminin belirlenmesinde manipülatif yaklaşımlar sergilenmesi gibi konular medya etiğini ilgilendirdiği gibi hukuki açıdan da basın özgürlüğünün sınırlarını belirlemesi bakımından önemlidir."

Basın özgürlüğünün, basının devlet müdahalesi yanında şer odaklarının aracı olmaktan da uzak tutulmasına aracılık etmesi gerektiği vurgulanan iddianamede, basın-yayın faaliyetlerinin daima kamu yararı gözetilerek ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü ve kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi kriterleri ile sınırlı olarak kullanılabilir olması gerektiği anlatıldı.

İddianamede, basın özgürlüğü ancak demokratik bir toplumda anlam bulacağından anayasal düzeni yıkmak ve kamu düzenini ciddi şekilde bozmak amacıyla faaliyet gösteren terör örgütlerinin eylemlerinin kınanmamasının dahi terörizme üstü kapalı destek anlamına geleceği ifade edilerek, "Batasuna V. İspanya" davasında görüldüğü gibi siyasi parti kapatma nedeni dahi olabileceği değerlendirildi.

Devlete karşı şiddete tahrik eden düşüncelerin yayınlanması konusunun özel bir dikkat gerektirdiği vurgulanan iddianamede, şunlar kaydedildi:

"Aksi takdirde basın şiddetin artırılması, kin ve nefret duygularıyla dolu söylemlerin dağıtımı için araç haline gelebilir. Okuyucuya meşru devlet yapılanması ve operasyonlarını adeta bir terör örgütü faaliyetiymiş gibi aktarmanın basın faaliyetiyle ilgili olmadığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında açıkça belirtilmiştir. Şüpheliler 15 Temmuz'da gerçekleştirilen silahlı ve kanlı darbe teşebbüsü sürecine kadar özellikle FETÖ/PDY lehine algı yaratmaya yönelik basın faaliyetleri gerçekleştirmişlerdir. Yazılan yazılar, atılan manşetler ve sosyal medya paylaşımlarının masum ve hukuka uygun eylemler olmadığı, terör örgütlerinin amaçlarına hizmet ettiği aşikardır. Uzun gazetecilik geçmişi olan şüphelilerin bu durumu hata, dikkatsizlik veya bilgisizlikle açıklamaları da mümkün değildir."

.

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER