ANAKRA
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Bosna-Hersek'te yayımlanan Stav dergisine verdiği mülakatta gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarına ilişkin Altun, "Hiçbir insani ve kutsal değeri tanımayan İsrail, terör devleti olduğunu bir kez daha gösterdi.
Müslümanlar için mübarek bir ayda, Kudüs'te, Mescid-i Aksa'da ve Gazze'de Filistinli kardeşlerimize alçakça saldırılar gerçekleştirdi.
Aralarında çok sayıda çocuğun da olduğu yüzlerce Filistinli şehit oldu.
Yüreğimizi dağlayan, bayram sevincimize gölge düşüren bu fütursuz saldırıları bir kez daha lanetliyorum." değerlendirmesinde bulundu.
İsrail terörünün oluşturduğu bu vahşet tablosu karşısında öfkelendiklerini, büyük üzüntü duyduklarını ama elleri kolları bağlı durmadıklarını belirten Altun, şöyle devam etti:
"Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde Türkiye, yıllardır Filistin'in haklı davasının en önde gelen savunucusu ve destekçisi olmuştur.
Bu son saldırılar karşısında da ilk andan itibaren tepkimizi en sert şekilde ortaya koyduk.
Bu duruşumuzu hem devlet hem de millet olarak her düzeyde kararlı bir şekilde devam ettiriyoruz.
İsrail’in saldırılarına karşı Filistin'e destek olmak için Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere, ilgili tüm uluslararası kurumları harekete geçirmek üzere çalışıyoruz."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistin'den Rusya'ya, Katar'dan Pakistan'a, Kuveyt'ten Cezayir'e 20'den fazla ülke lideriyle telefonda görüşerek Filistin için yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüğünü anımsatan Altun, Erdoğan'ın saldırıların bir an önce durdurulması, İsrail'e güçlü bir ders ve caydırıcı bir tepki verilmesi için birlikte hareket etme daveti yaptığını aktardı.
Altun, "Filistin için uluslararası her platformda mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
İsrail'in bu hukuk tanımaz tavrının son bulması için ne gerekiyorsa yapacağız. Mücadelemiz Filistin tam anlamıyla özgürlüğüne kavuşana kadar sürecek.
Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 'Dünya 5'ten büyüktür' manifestosuyla, dünyadaki zulüm düzeninin en büyük aktörü İsrail'e ve destekçilerinin yüzüne gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Joe Biden'ın 1915 olaylarına ilişkin yaptığı açıklama konusunda görüşü sorulan Altun, Biden'ın, 1915 olaylarına dair tarihi gerçeklerden uzak, mesnetsiz, hakikate aykırı ifadeler kullandığını belirtti.
Tarihi olayları çarpıtarak siyasi rant elde etme girişimlerinin kendilerince hiçbir itibarı olmadığını bildiren Altun, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Biden'ın ikili ilişkilerimizi yıpratan, müttefikliğe yakışmayan ifadelerini iç siyasi hesaplar, lobilerin baskısıyla kullandığını çok iyi biliyoruz.
Ermeni diasporasının mesnetsiz iftiralarına destek mahiyetindeki bu ifadelerinin hadsiz, hukuksuz ve geçersiz olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Bu talihsiz açıklama, Türkiye'de yaşayan Ermeni vatandaşlarımızı da üzmüştür. Nitekim, Türkiye Ermenileri Patriği Sayın Sahak Maşalyan ve Ermeni Vakıfları Birliği Başkanı Sayın Bedros Şirinoğlu, ABD, AB ve diğer bazı ülkelerin alevlendirmeye çalıştığı bu tartışmaların iyi niyetten uzak olduğunu belirterek asırlardır bu topraklarda barış içinde yaşadıklarını açıkça ifade etmiştir."
"Asla iddia edildiği gibi bir soykırım söz konusu olmamıştır"
Türk milletinin tarihinde vicdanları karartacak, alınlara leke olacak bir olayın bulunmadığının altını çizen Fahrettin Altun, "Ancak bize bu ithamları yöneltenlerin tarihine bakıldığında hepsinin de insanlık suçlarıyla anıldığına şahit olacaksınız.
Türkiye bu konuda da kendine güveniyor. Uzun yıllardır arşivlerimizi tarihçilere, araştırmacılara açabileceğimizi gür bir sesle dile getiriyoruz.
Ancak mesnetsiz Ermeni iddialarını savunanlar bu çağrımıza icabet etme cesaretini gösteremiyor.
Esasında Türkiye'nin bu çağrısına kayıtsız kalan Batı, Ermeni meselesindeki tutumuyla da riyakarlığını ve çifte standardını ortaya koyuyor." ifadesini kullandı.
Altun, 1915 olayların arkasında neler bulunduğu ve Ermenilerin neden böyle bir iddiası olduğuna yönelik soruya şöyle yanıt verdi:
"24 Nisan 1915 tarihi aslında, Osmanlı Devleti savaş halindeyken düşmanlarıyla bir olup içeride bölücü faaliyetlerde bulunan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar gibi Ermeni örgütlerin kapatılıp 235 yöneticisinin tutuklandığı gündür.
Bu tarihte ne sevk ve iskan kanunu ne de bir can kaybı söz konusu olmuştur. Sevk ve İskan Kanunu 27 Mayıs'ta çıkartılmış, 1 Haziran'da da uygulamasına geçilmiştir.
Yapılan işlem muhtemel bir isyana ve Ermeni çetelerin Anadolu'daki savunmasız Müslüman halka yönelik katliamlarını önlemeye yönelik bir tedbirdir.
Bu tarihe kadar da zaten Ermeni çeteler binlerce Müslüman Türk ve Kürt katletmişti.
Ermeni çeteler, Anadolu'da savunmasız sivil Türkleri ve Kürtleri, Kafkasya tarafında da Çerkezleri katletmişlerdir.
Ermeni çetecilerin yaptıkları katliamları övünerek anlattığı pek çok belge de arşivlerde bulunmaktadır.
Türkiye olarak belge ve bilgiler ışığında konuşurken, politikamızı belirlerken, aynı tavrı iddia sahiplerinden de beklemekteyiz.
Arşivimizde konuyla ilgili 1 milyonun üzerinde belge ve bilgi var.
Ermenilere yönelik yer değiştirme işlemi sırasında dönemin şartlarından kaynaklı salgın hastalıklar, asayiş sorunları baş göstermiştir.
Bu nedenlerin yanı sıra güvenlik güçleriyle de çatışarak hayatını kaybedenler olmuştur. Asla iddia edildiği gibi bir soykırım söz konusu olmamıştır."
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, Osmanlı döneminde Ermeni vatandaşların durumuna ilişkin şu bilgileri verdi:
"Anadolu, Osmanlı döneminde, öncesinde ve bugün de farklı kökenden ve inançtan insanların huzur içinde yaşadığı bir coğrafyadır.
Tüm halklar gibi Ermeniler de bu coğrafya da dini özgürlüklerini sonuna kadar kullanmışlardır.
Osmanlı devlet yönetiminde Ermeni tebaadan çok sayıda kişi sayabiliriz. Ancak Osmanlı Devleti'nin sağladığı onca imkana, makama rağmen Ermeniler, Batılıların cesaretlendirdiği azınlıkların ayaklanmaları sırasında Çarlık Rusya'dan aldıkları cesaretle çeteleşmişler ve Osmanlı Devleti sınırlarında Müslüman halka yönelik katliama girişmişlerdir.
Bugün Anadolu'nun pek çok yerinde Ermeniler tarafından katledilen Müslüman Türk ve Kürtlerin toplu mezarlarına rastlarken Anadolu sınırları içerisinde bir tane bile Ermeni toplu mezarı bulamazsınız.
Ermeniler, Osmanlı döneminde belki de tarihlerindeki en huzurlu, rahat, refahlı günleri yaşamışlardır. Bugün bile kendi ülkelerinde bulamayacakları huzuru, refahı bizim ecdadımız onlara sağlamıştır. Buna dayanak olarak da şu anda bile Türkiye'de yaşayan Ermenileri gösterebiliriz. Hiçbiri Türkiye'den ayrılmak istemiyor, Ermenistan'a gitmek istemiyor."
"Bağımsız tarihçiler tarafından araştırılması teklifimiz hala geçerlidir"
Altun, sözde soykırım iddialarına karşı Türkiye'nin arşivlerin açılması teklifine neden yanıt verilmediğine ilişkin soruya şu karşılığı verdi:
"Bugün asırlardır barış içinde beraberce yaşamış Türk ve Ermeni halklarının geçmişinden, yalan ve çarpıtmalarla husumetler çıkarmaya çalışan odaklarla karşı karşıyayız. Türkiye olarak hakikatin ortaya çıkması ve bu hakikatin iyiliğe, insanlığa, barışa hizmet etmesi için arşivlerimizi açma teklifinde bulunduk. Konunun siyasetten uzak, ideolojik zeminden bağımsız, sadece barışa ve insanlığa hizmet amacıyla bağımsız tarihçiler tarafından araştırılması teklifimiz hala geçerlidir. Daha önce de ifade ettiğim gibi bizim hakikate ulaşma isteğimiz siyasal bir kazanım için değil, hakikatin kendisi içindir.
Sayın Cumhurbaşkanı'mız da hakikatten ve tezlerimizden o kadar emin ki konunun araştırılması için samimi adımlar attı.
Her fırsatta arşivlerimizin tarihçi ve araştırmacılara açık olduğunu vurguladı.
Kendisi, hakikatin verdiği özgüvenle 2005'ten bu yana da hayatını kaybeden Ermeniler için taziye mesajı yayınlıyor.
Gerçekle irtibatı olmayan, sadece siyasi hesaplarla kurgulanan bu iddiaların araştırılmasından kimler rahatsız oluyor?
Bu iddialardan beslenen lobiler, bölge halkının barış içinde yaşamasından rahatsız olan emperyalist güçler.
Biz, arşivlerdeki araştırmayı neden kabul etmediklerini de biliyoruz. Ama ne olursa olsun hakikat için çalışmaya, Ermeni tezlerini bir bir çürütmeye devam edeceğiz.
Düzenlediğimiz uluslararası konferanslarla, yaptığımız çalışmalarla 1915 olaylarının bilimsel bir şekilde incelenerek tarihin doğru anlaşılmasına hizmet edeceğiz.
Türkiye'nin arşivleri açıktır, barışa ve istikrara katkı sunmak isteyen herkese açıktır."
"Türkiye, tehdit unsurlarını inlerinde yok etmeye başlamıştır"
Türkiye'nin Irak'ın kuzeyinde başlattığı operasyonların hedefine yönelik soru üzerine Altun, Türkiye'nin sınır içinde ve dışında terör örgütlerine yönelik tüm operasyonlarının nihai hedefinin ülkenin güvenliği, vatandaşlarının huzuru ve bölgenin istikrarı olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin 2015'ten itibaren terörle mücadelede yeni bir safhaya geçtiğini ve tehdit unsurlarını inlerinde yok etmeye başladığını belirten Altun, bu doğrultuda sınır içinde ve dışında terör örgütlerine yönelik operasyonların başlatıldığını ve terör örgütlerine ağır darbeler vurulduğunu kaydetti.
Pençe-Şimşek ve Pençe-Yıldırım operasyonlarının da yine bu doğrultuda, Türkiye'ye yönelik terör tehditlerini bertaraf etmeye yönelik olduğunu aktaran Altun, "Türkiye güney sınırlarında kurulmaya çalışılan terör devletine asla izin vermeyecektir.
Bölgemizde terör örgütlerine ve teröre asla müsaade etmeyeceğiz, terörün kökünü kazıyana kadar, uluslararası hukuktan doğan haklarımızı kullanarak bu eli kanlı teröristlerle, onların iplerini elinde tutanlarla mücadelemizi sürdüreceğiz." ifadelerini kullandı.
Altun, operasyonlarda yerli ve milli silahların, mühimmatların kullanılmasının da kendileri için ayrı bir gurur vesilesi olduğunu bildirdi.
"Türkiye, insani yardımlarda milli gelire oranda dünyanın bir numaralı ülkesi"
Suriyeli sığınmacılar için neler yapıldığı yönündeki soruya karşılık Altun, Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan, insani yardımlarda milli gelire oranda dünyanın bir numaralı ülkesi olduğunu belirtti.
Ülkenin şu anda 3,7 milyonu Suriyeli olmak üzere, 5 milyona yakın yerinden edilmiş kişiye ev sahipliği yaptığını aktaran Altun, "Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarına hangi imkanları sağlıyorsa sığınmacılara da aynısını sağlamaktadır.
Türkiye'nin kucak açtığı sığınmacıların çok azında sahip olan Batı ülkeleri onları sağlıksız, derme çatma barınaklara mahkum etmemektedir." ifadesini kullandı.
Türkiye'de eğitim çağındaki 685 bin Suriyeli çocuğa okul imkanı sağlandığını, Suriyeli çocukların okullaşma oranının, yüzde 30'dan yüzde 63'e çıkarıldığını, yaklaşık 35 bin Suriyelinin de Türkiye'de lisans ve lisansüstü eğitimi almasına imkan sunulduğunu anlatan Altun, "Suriyeli ve diğer göçmen çocukların evlatlarımızla beraber aynı sınıflarda eğitim almasını temin ettik.
Sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırmak amacıyla Suriyelilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde Göçmen Sağlığı Merkezleri inşa ettik." bilgilerini paylaştı.
Suriyelilere yönelik entegrasyon faaliyetlerinin de her alanda devam ettiğini bildiren Altun, şöyle devam etti:
"Özellikle Suriyeli nüfusun yoğun olduğu illerimizde, sosyal ve kültürel etkinlikler icra ediyoruz.
Ayrıca, Suriyelileri istihdam eden işverenlerin çalışma izin harçlarının düşürülmesi gibi yöntemlerle Suriyelilerin istihdamını teşvik ediyoruz.
Her ilimizde mültecilere yönelik dil ve meslek edindirme kursları açtık. Bugün ülkemizdeki birçok Suriyeli artık kendi ayaklarının üzerinde durabilir konuma geldi. Suriyelilere insani yardım faaliyetlerimiz ise aralıksız devam ediyor.
Birleşmiş Milletler kriterlerine göre Türkiye’nin şu an itibarıyla mülteciler için yaptığı harcama 40 milyar doları aşmış durumda."
AB'nin bu konuda Türkiye'ye destek sözü hatırlatılarak bu sözün ne kadarının yerine getirildiği sorusu üzerine Altun, Türkiye'nin bugüne kadar Suriyeli sığınmacılar konusunda hep yalnız bırakıldığını bildirdi.
Kendi milli varlıklarıyla 40 milyar doları aşan bir harcama yapan Türkiye'ye Avrupa Birliği'nin sadece 3+3 milyar avro vermeyi taahhüt ettiğini ancak bunun bile tam olarak yerine getirilmediğini aktaran Altun, şunları kaydetti:
"Uluslararası toplum mülteciler konusunda Türkiye'yi yalnız bırakmıştır.
Avrupa Birliği ve sözde müttefikimiz olan ülkeler mültecilerin siyasi ve insani sorumluluklarını paylaşmamaktadır.
Ülkemizdeki Suriyelileri, Suriye'nin kuzeyinde oluşturacağımız güvenli bölgeye yerleştirme çağrımıza bile olumlu yanıt alamadık ve Türkiye yaptığı askeri operasyonlarla bölgeyi güvenli hale getirdi. Akabinde de buralarda briket konutlar yaparak Suriyelilerin yerleşmesine olanak sağladı."
Türkiye'nin kabul ettiği mülteci sayısıyla bir insanlık dersi verdiği ancak bazı kesimlerin Türkiye'ye bu konuda eleştiri yaptığı ifade edilerek, buradaki çelişkiye yönelik soru üzerine Altun, "Batılı ülkelerin çelişkilerine, Türkiye'ye yönelik çifte standardına alıştığımız için artık bu konuda şaşkınlık yaşamıyoruz.
Ülkelerine sayılı mülteci alan, aldıkları mültecileri bile eğitim ve mesleki durumlarına göre belirleyen Batılı ülkelerin, 5 milyonu aşkın mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'yi eleştirmesi bile bu ülkeler için sadece utanç vesilesi olacaktır."
"Ne yaparlarsa yapsınlar yolumuzdan dönmeyeceğiz"
Başka ülkelerin yerel medyalarında Türkiye'ye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yer verildiği, seçim döneminde Türkçe manşetler atıldığı, kongre salonlarının kapatıldığı buna karşın Türkiye'nin başka ülkelerin seçimlerine karışmakla eleştirildiği belirtilerek değerlendirmesi sorulan Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tüm dünya için adaletin, hakikatin bayraktarlığını yaptığını, mazlumların ve kimsesizlerin sesi olduğunu kaydetti.
Adaletsizliğin, zulüm düzeninin devamını isteyenlerin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kendilerine tehdit olarak gördüğünü ifade eden Altun, "Rahatsızlığın temelinde bu yatıyor. Bu nedenle de bütün imkanlarıyla saldırıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar biz yolumuzdan dönmeyeceğiz.
Dünyanın dört bir yanından mazlumların ve sağduyu sahibi insanların ülkemize ve Sayın Cumhurbaşkanı'mıza besledikleri umudun, duydukları güvenin ve ettikleri duaların ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz.
Bu sorumlulukla kendisinin liderliğinde tüm mazlumların yanında durmaya, uluslararası sistemi daha adil ve etkin bir yapıya kavuşturmaya ve hakikatin sesi olmaya var gücümüzle devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin neredeyse bütün sosyal medya mecralarına Türkiye'de ofis açtırmayı nasıl başardığı, bunun bir ülke için neden önemli olduğu yönündeki soruya karşılık Altun, Türkiye'nin her alanda olduğu gibi dijital dünyada da egemenlik haklarını koruyan, bunun için mücadele eden bir ülke olduğunun altını çizdi.
Küresel sosyal medya platformlarının kendilerini devletten üstü görme alışkanlığı edindiğini, bu alışkanlıkların da ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini anlatan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu sosyal medya platformlarının Türkiye ile ilgili konularda iddia ettikleri gibi demokrasi ve ifade özgürlüğü mecrası olmadıklarını yaşanan bazı olaylarla tecrübe ettik. Bu platformların terör örgütleri ve gayriahlaki gruplar için gösterdikleri toleransı milletimizin temsilcilerine göstermediğine şahit olduk.
Bunun karşısında da Türkiye olarak ülkemizde dijital faşizme müsaade etmeyeceğimizin altını çizerek konuya ilişkin düzenleme yaptık.
Bu düzenlemeler sırasında içeride ve dışarıda müthiş bir baskıyla karşılaştık. Ama sağlam durduk, taviz vermedik. Gösterdiğimiz kararlı duruş da sonuç getirdi ve sosyal medya platformları birbiri ardına Türkiye'de temsilci atamaya başladı."
Vatandaşların hak ve hukukunu korumanın öncelikli vazifeleri arasında yer aldığına işaret eden Altun, "İnsanımızı aşırılıklardan, çocuklarımızı ve gençlerimizi de her türlü sapkınlıklardan korumak istiyoruz." ifadesini kullandı.
Bu platformlara yönelik reklam yasağı, internet trafik bant genişliğinin daraltılması gibi cezai yaptırımların da bu şirketlerin temsilci atamasında etkili olduğunu belirten Altun, "Bu konuda adım atmak ve sonuç almak önemli çünkü kontrol edilmeyen ya da başka odakların kontrolündeki medya, sosyal medya, dijital dünya enstrümanları ülkeler için beka sorunu, toplumlar için ahlak, yozlaşma, şiddet sorunları olarak sonuç doğurabilmekte." değerlendirmesini yaptı.
"Tüm dünya önemli bir sınav vermeye devam ediyor"
Türkiye'nin Kovid-19 ile mücadelesine yönelik soru üzerine Altun, salgınında tüm dünyanın son derece önemli bir sınav verdiğini ve vermeye devam ettiğini bildirdi.
Bu süreçte gelişmiş ülkelerin bile sağlık sistemleri çökerken, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde zamanında ve etkili önlemlerle süreci hem sağlık hem de ekonomik boyutlarıyla başarıyla yürüttüğünü ifade eden Altun, şu görüşlerini paylaştı:
"Mücadelenin en başında bilim temelli atılan adımlar, oluşturulan Koronavirüs Bilim Kurulu, karar alıcılara yol gösterici oldu.
Salgının Türkiye'ye gelişinden itibaren her alanda geniş kapsamlı çalışmalar yürütüldü.
Hiçbir vatandaşımızın mağduriyet yaşamasına müsaade etmediğimiz gibi, dünyanın dört bir yanından yardım talebinde bulunan vatandaşlarımızı ülkeye getirmek için Cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı tahliye operasyonunu gerçekleştirdik.
Süreçte, 142 farklı ülkeden vatandaşlarımızın ülkemize dönüşünü sağladık. 368 hasta vatandaşımızı ise ambulans uçakla Türkiye'ye getirdik.
Yine bu dönemde sağlık alanında 45 gün gibi kısa bir sürede 1008'er yataklı iki salgın hastanesini, 16 dev şehir hastanesini hizmete açtık.
Milli ve yerli solunum cihazlarının seri üretimine başladık. Bu cihazlardan 4 bin ventilatörü 20 ülkeye ihraç etme başarısını gösterdik.
Sadece kendi vatandaşlarımıza değil Afrika'da 44, Avrupa'da 43, Asya'da 33, Amerika'da 22, Okyanusya'da 15 ülke olmak üzere toplamda 157 ülkeye farklı ihtiyaçlara göre yardımlar yaptık.
Dünyada en çok aşı çalışması yapan ülkelerden biri olduk ve yerli aşı üretim çalışmalarımız da sona yaklaştık."
Küresel ekonomik daralmanın yaşandığı bu dönemde Türkiye ekonomisinin de sağlam durduğunu belirten Altun, Türkiye'nin 2020'nin son çeyreğinde elde ettiği yüzde 5,9'luk büyüme performansıyla Kovid-19 salgınına rağmen dünyanın en çok büyüyen ikinci ülkesi olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin sağlıkta olduğu gibi ekonomi alanında da tüm önlemleri hızlıca aldığını anlatan Altun, Ekonomik İstikrar Kalkanı paketi ile birçok sektörde önleyici tedbirlerin hayata geçirildiğini, salgının çalışma hayatına ve toplumsal hayata olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik çok sayıda tedbir ve desteğin ortaya konulduğunu bildirdi.
Bu çerçevede bireyden aileye, aileden topluma uzanan tüm süreçlerde her bir insanı kapsayan Sosyal Koruma Kalkanıyla vatandaşlara doğrudan aktarılan kaynağın toplam tutarının 1 Mart 2021 itibarıyla 53 milyar lirayı aştığı bilgisini paylaşan Altun, şöyle devam etti:
"Kısa çalışma ödeneğinden işten çıkarmaların yasaklanmasına, nakdi ücret desteğinden işsizlik ödeneğine, normalleşme desteğinden telafi çalışması uygulamasına, hızla işe dönüş teşviklerinden istihdam desteklerine, sigorta prim ertelemesinden SGK borç yapılandırılmasına, emekli aylıklarının yeniden düzenlenmesinden iş göremezlik ödeneğinin Kovid-19 kapsamında da uygulanmasına, evsizlerin konaklatılması projesinden Biz Bize Yeteriz Türkiyem Milli Dayanışma Kampanyası'na kadar birçok teşvik, destek, hibe ve yardım uygulaması bu süreçte hayata geçirildi.
Kovid-19 ile Mücadele ve Dayanıklılık Programı kapsamında kamu, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının 63 projesine 48 milyon lira destek verdik.
Salgınla mücadelede başarılıyız çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sağladığı koordinasyon ve yönetim kapasitesiyle proaktif, esnek ve etkili politikaları hayata geçiriyoruz."
"Türkiye, Bosna-Hersek'in istikrar ve kalkınma projelerine her türlü desteği vermektedir"
Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki ekonomi iş birliğinin yeterli olup olmadığı, daha iyisi için neler gerektiği sorusuna karşılık Altun, Türkiye'nin, Bosna-Hersek ile ilişkilerine her zaman önem verdiğini, Bosna-Hersek'i gönül coğrafyasının en güzide ülkelerinden biri olarak gördüğünü, karşılıklı üst düzey ziyaretlerle de bu ilişkinin her geçen gün daha da derinleştiğini anlattı.
İlişkilerde ekonomik boyutun da önemli olduğunu belirten Altun, ikili ticaret hacminin, serbest ticaret anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle 9 kattan fazla artış göstererek 2020 yılında 650 milyon dolara ulaştığını, iki ülkenin potansiyelinin bu seviyenin katbekat üzerinde olduğunu ve ticaret hacminin kısa zamanda 1 milyar dolara çıkarma hedefi konulduğunu ifade etti.
Ekonomik iş birliğini daha da ileriye götürmek için Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi'nin 16 Mart 2021 tarihinde Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyarette ekonomi ve ticari iş birliği ağırlıklı bir dizi anlaşma imzalandığını anımsatan Altun, "Türkiye, Bosna-Hersek'in istikrar ve kalkınma projelerine her türlü desteği vermektedir.
Türkiye, iki ülke arasında enerji, sağlık, savunma sanayi, turizm, tarım ve hayvancılık alanlarında işbirliğinin geliştirilmesi için de kararlı bir siyasi iradeye sahiptir." değerlendirmesini yaptı.
Balkanlarda, Slovenya'nın AB'ye gönderdiği iddia edilen ve Bosna-Hersek topraklarının bölünmesinden bahsedilen bir belgeden söz edildiği aktararak Türkiye'nin Bosna-Hersek'in toprak bütünlüğü konusundaki görüşünün sorulması üzerine Altun, şunları kaydetti:
"Türkiye, Bosna-Hersek'in siyasi birliği ve toprak bütünlüğünden yanadır. Bosna-Hersek'in huzur ve istikrarına çok büyük önem veriyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da farklı zamanlarda dile getirdiği gibi Türkiye, Bosna Hersek halkının huzuru, refah ve kalkınması için her türlü gayrete destek olacaktır.
Bosna-Hersek'in parçalanmasını Bosna-Hersek'in iki entitesinden biri olan Sırp Cumhuriyeti'nin Sırbistan'a bağlanması ve Kosova'nın Arnavutluk ile birleşmesi gibi maddelerin yer aldığı bu belge kabul edilemez.
Bu tür tartışmalar bölge ve Avrupa için oluşturduğu tehlike ortadadır. Yeni krizler yaratmaktan başka hiçbir şeye yaramayacak bu tür girişimlerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Bölgenin yeni krizlere değil barışı ve istikrarı perçinleyecek girişimlere ihtiyacı vardır."
Bu belgede Türkiye'den de bahsedildiği, Türkiye etkisiyle Bosna-Hersek vatandaşlarının AB yolundan uzaklaşabileceği iddiasına yer verildiği dile getirilerek değerlendirmesi sorulan Altun, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Slovenya'ya gerçekleştirdiği ziyarette konu gündeme geldiğinde Sloven yetkililerin bu belgeyi kabul etmediklerini, ortaya atılan ve kimsenin kabul etmediği bu belgenin bölgenin huzuruna, istikrarına hizmet etmediğinin açık olduğunu ifade etti.
Altun, "Fakat altını çizmekte fayda var, Türkiye, Bosna-Hersek'in toprak bütünlüğünden, ülke vatandaşlarının huzurundan, refahından yanadır. Türkiye, hiçbir ülkenin içişlerine karışmadığı gibi, kendi içişlerine karışılmasına da müsaade etmemektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Türkiye'nin Bosna-Hersek'te hem sevildiği hem de bir kesim tarafından eleştirildiği ifade edilerek Türkiye'nin Bosna-Hersek'teki amacının, pozisyonunun ne olduğu sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"Türkiye'nin Bosna-Hersek'e ile ilişkileri ve politikası, belli kesimlerin eleştirileriyle yön bulacak politikalar değildir.
Bosna-Hersek ile olan tarihi ve kültürel bağlarımızı çok önemsiyoruz. Bosnalı kardeşlerimizin Türk milletinin gönlündeki müstesna yeri herkesin malumudur.
Bu coğrafyanın tüm halklarını Boşnak, Arnavut, Sırp, Hırvat ayırt etmeden asırlarca birlikte yaşadığımız, gelecekte de yine her alanda iş birliği içinde
olacağımız dostlarımız olarak görüyoruz."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com