İSTANBUL
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Çok başlılığı ortadan kaldırmak için bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var. Türkiye'de siyasi hayatımız boyunca cumhurbaşkanlarıyla başbakanlar arasındaki görev ve yetki tanımsızlığı dolayısıyla çok kavgalar, çok tartışmalar olmuştur." dedi.
Kurtulmuş, Bağcılar Belediyesi ve SETA tarafından düzenlenen "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Yerel Yönetimler Sempozyumu"nun açılışında, Türkiye'de ne zaman yeni anayasa, sivil anayasa gündeme gelse, belli çevrelerin "kurucu irade" dediğini, 2010'daki anayasa referandumu sırasında da aynı tartışmanın yaşandığını anlattı.
Kurtulmuş, "Yani bugün 'hayır' blokunu oluşturan, ana eksenini Cumhuriyet Halk Partisi ve zihniyetinin oluşturduğu eski Türkiye'nin, anayasa yapmaktan anladığı, böyle millet iradesiyle, referandumla, sandıkla, milletvekillerinin oylarıyla anayasa yapmak değil, darbeler sonucu, askerin tanklarını, tüfeklerini çıkararak ortaya koymuş olduğu tırnak içerisinde bir kurucu irade ile anayasa yapmak isterler. O zaman ne zaman söz konusu halkın iradesi olsa, anayasa meselesi Mecliste ya da referandum yoluyla gündeme gelse, bunlar hep beraber koro halinde ayağa kalkarlar, 'Aman efendim kurucu irade yok.' derler." diye konuştu.
Parlamentoda bu tartışmalar olduğunda kurucu irade lafını çok fazla dinlediklerini ifade eden Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Hep şunu demeye getirdiler, 'Siz milletvekilleri, millet adına kurucu iradeyi oluşturamazsınız. Hele hele siz halk, hiçbir şekilde kurucu iradeyi oluşturamazsınız. Kurucu irade 1980 darbesinden sonra Kenan Paşa'nın talimatıyla bir araya gelip, bir masanın etrafında toplanan 5-6 anayasa hocasıdır. Kurucu irade 1960 darbesinde bir eliyle Adnan Menderes'i dar ağacına çeken, diğer eline kalemi alarak anayasayı yazan o faşist iradedir. Bunların kurucu iradeden anladıkları budur. Aramızdaki temel tartışma noktası da burasıdır. Sorunun geri kalan bütün tarafı teferruattır. Ondan sonra kurucu irade olarak milleti görmedikten sonra mazeret üreteceksin. İşte ne diyecek, 'bir gün kalkacak Cumhurbaşkanı Meclis'i fes edecek'. 'Bir gün kalkacak belediyeleri, bir gün muhtarları fes edecek.' Konunun içeriğiyle hiç alakası olmayan, gerçekten uzaktan yakından alakası olmayan birtakım meseleleri gündeme getirecekler. Bu hep bildiğimiz CHP zihniyetidir. Klasik bir eski Türkiye mantığının sahaya yansımasıdır. Çünkü esas korktukları, kurucu irade falan dedikleri şey, millet iradesidir. Bilirler ki millet iradesi, bu eski Türkiye'nin iradesinden farklı çalışır, millet başka istikamete gider, bu beyler başka istikamete gider. Dolayısıyla özellikle son dönemde sahada yapılan dezenformasyonların arkasındaki temel mesele budur."
"Türkiye, durduk yere anayasa referandumunu gündeme almadı"
"Durduk yerde niye bir anayasa değişikliği teklifini gündeme getirdiniz, Türkiye'nin niçin böyle bir anayasa değişikliğine ihtiyacı vardı?" şeklinde sorular gündeme geldiğini ifade eden Kurtulmuş, Türkiye'nin durduk yere anayasa tartışmasını, anayasa referandumunu gündeme almadığını vurguladı.
Kurtulmuş, 1982 Anayasası'nın, kabul edilmesinden itibaren tartışıldığını, bütününe ilişkin ve madde madde değişiklik tekliflerinin gündeme geldiğini, şu andaki mevcut anayasanın 18 kere değiştirildiğini belirterek, "Şimdi CHP'li arkadaşlar ya da bu eski Türkiye'nin zihniyetine sahip olanlar, sanki ilk sefer bir anayasa değişiklik teklifi gündeme gelmiş gibi konuşuyor. Halbuki 18 kere değişti. 19. değişiklikle karşı karşıyayız. İnşallah 16 Nisan akşamı milletimiz 'evet' diyerek bu 19. değişikliği de gerçekleştirecektir." diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Niye bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var?" sorusunun "Mevcut sistem neyinize yetmiyor, mevcut sistemden hangi kötülükleri, arızaları gördünüz de anayasa değişikliğini gündeme getiriyorsunuz?" şeklinde de yöneltilebileceğini vurgulayarak, "Mevcut sistemin 4 temel hastalığı var. Bu 4 temel hastalığı, Türkiye'yi taşımıyor. Böyle hastalıklı bir beden, böyle hastalıklı bir sistem bu genç, dinamik ve hedefleri, ufukları olan Türkiye'ye yetmiyor. Bunlardan birincisi mevcut sistem vesayetçi ve çatışmacı bir sistemdir. Bu sistemin yapısı gereği çatışmacı ve vesayetçidir." ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, 67 yıldır çok partili siyası hayatla yönetilen Türkiye'nin bu sürede muhasebe yapıldığında çok ağır bedeller ödediğini, 5 darbenin bir kısmının tam, bir kısmının da muhtıra şeklinde olduğunu, son anda önlenen 6-7 tane de darbe teşebbüsü yaşandığını anlattı.
Halkın helal oylarıyla seçilmiş başbakanın idam sehpalarında ölüme gönderildiğini ifade eden Kurtulmuş, "Bu çatışmacı, vesayetçi sistemin içerisinde milletin iradesi asla olmadı. Ortada her ne kadar sandık olduysa, sandıkta millet şu ya da bu partiye oy verdiyse de sonuçta milletin vesayet sisteminin sahipleri istedikleri şekilde at koşturdu." dedi.
Vesayet sisteminin kilidi, garantisi, anahtarı olan yerin cumhurbaşkanlığı makamı olduğu için kavga ve gürültünün bu noktada çıktığını, cumhurbaşkanlığı sistemini, geçen sürede eski Türkiye'nin sahiplerinin kendi garanti mekanizmaları olarak gördüğünü aktaran Kurtulmuş, sandıktan ne çıkarsa çıksın en sonunda cumhurbaşkanının kontrol ettiğini belirtti.
Kurtulmuş, cumhurbaşkanına hem 1961 hem de 1982 anayasasında çok geniş yetkilerin verildiğini ama sorumluluğun özellikle 1982 anayasasında sıfır olduğunu, bunun "Bir gün gelsin Turgut Özal Cumhurbaşkanı olsun, bir gün Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun" diye yapılmadığını belirterek, "Hep sistemin sahibi biz oluruz, biz askerler, generaller yönetiriz, bizim seçilmediğimiz yerlerde de eski birtakım yüksek yargıçları getiririz diye düşündüler. Yani davulu sivil siyasetin boynuna takar, tokmakla istediğimiz türküyü söyleriz diye böyle bir cumhurbaşkanlığı mekanizması kurdular ve bu cumhurbaşkanlığı mekanizmasını da hep kontrol altında tuttular." değerlendirmesini yaptı.
"Türkiye'de cumhurbaşkanlarıyla başbakanlar arasında çok kavgalar oldu"
Kurtulmuş, 2001'de Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanı adayı olduğunu hatırlatarak, "Nasıl Cumhurbaşkanı adayı olur? 5 tane siyasi partinin genel başkanı sahneye dizilir, 'Bizim adayımız Ahmet Necdet Sezer' derler. Hiçbirinin Ahmet Necdet Sezer'i tanımadığını, Ecevit'le arasındaki kavgadan sonra anladık. Güya en yakın Ecevit tanıyordu, onun arkadaşıydı. Ahmet Necdet Sezer oraya kim tarafından getirilir? Arkadaki Türkiye'nin karanlık odasının yöneticileri tarafından. Yani vesayet sisteminin sahipleri tarafından." diye konuştu.
Kişilerin şahsıyla ilgili konuşmadığını, sadece seçilme şekli üzerinde durduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Vesayet vesayet diyoruz ya. 'Vesayet ne ola ki?' diyenleriniz için bunları anlatıyorum. Vesayet tam da böyledir, ete kemiğe bürünmüş vaziyette. Vesayet sisteminin sahipleri müsaade etmezler." dedi.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, yeni sistemle vesayetten kurtulunacağına işaret ederek, her şerde bir hayrın bulunduğunu, 2007'de milletin "Bundan sonra ben seçiyorum" dediğini ve 2014 10 Ağustos'ta Recep Tayyip Erdoğan'ı, Türkiye'nin halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olarak oraya oturttuğunu söyledi.
Kurtulmuş, durduk yerde bir anayasa değişikliği yapmadıklarının altını çizerek, Türkiye'nin 67 yıldan daha uzun süre vesayetten çok çektiğini, bunun için değişikliği yapmak zorunda kaldıklarını ve bunun için tam zamanı olduğunu anlattı.
Çok başlılığı ortadan kaldırmak için bir anayasa değişikliğine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Türkiye'de siyasi hayatımız boyunca cumhurbaşkanlarıyla başbakanlar arasındaki görev ve yetki tanımsızlığı dolayısıyla çok kavgalar, çok tartışmalar olmuştur. 1946'da İnönü ile Recep Peker arasındaki kavgayla başlayan, Türkiye'nin ilk devalüasyonunun olmasıyla sonuçlanan o krizden başlayarak, aşağı yukarı cumhurbaşkanlarıyla başbakanlar arasına hep kavga olmuştur." ifadelerini kullandı.
Muhabir: Hatice Şenses Kurukız, Hanife Sevinç, Murat Paksoy
dikGAZETE.com