İSTANBUL - GÜLSÜM İNCEKAYA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping'in daveti üzerine Pekin'de düzenlenecek "Kuşak ve Yol Zirvesi"ne katılımını değerlendiren uzmanlar, Türkiye-Çin arasında başlayan ilişkilerin stratejik iş birliği düzeyinden güçlü ortaklık düzeyine çıkacağı görüşünde birleşti.
Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi Asya-Pasifik Araştırmaları Uzmanı Kadir Temiz, "Yeni İpek Yolu Projesi"nin Çin ile Türkiye arasında ekonomi merkezli bir ilişki kurduğunu belirterek, "Ancak ilişkinin siyasi ayağı biraz daha fazla önem arz ediyor." dedi.
Son yıllarda Çin'in Suriye’de dış müdahalelere karşı tavır aldığını vurgulayan Temiz, "Çin, Ortadoğu’ya ciddi şekilde bağımlı ve tabii Ortadoğu’da dolayısıyla petrol tedarik zincirini etkileyecek istikrarsızlık alanlarında da müdahil olmak istiyor." değerlendirmesini yaptı.
İpek Yolu gibi projelerde Çin’in liderliğindeki yeni girişimleri Türkiye'nin de desteklediğini kaydeden Temiz, "Çünkü, Türkiye artık eskisi gibi sadece tek bir faktörün belirleyici değil, farklı aktörlerinde belirleyici olduğu bir coğrafya istiyor. Bir yeni siyaset ve uluslararası ilişkiler zemini kurmaya çalışıyor aslında Türkiye." diye konuştu.
Temiz, "Türkiye’ninki NATO ve benzer ittifakların belirlediği bir sistemden ziyade çok yapılı, çok kutuplu bir dünya düzeni özlemi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretinin en temel hedefi İpek Yolu stratejisinin somutlaşması olacak." dedi.
''Türkiye Çin için Ortadoğu ve Avrupa'ya açılan kapı''
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Araştırma Uzmanı Dr. Altay Atlı ise Çin’in, bölgede başat aktör olma yolunda olan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istediğini belirterek, dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip ve hızla yükselen güç konumundaki Çin’in G20 üyesi Türkiye ile stratejik ortak olmasının hem Çin hem de Türkiye için çok önemli olduğunu kaydetti.
Çin’in açılmayı hedeflediği coğrafya açısından Türkiye’nin kapı görevi yaptığını belirten Atlı, "Çin, bu güzergahtan Ortadoğu, Akdeniz ve Avrupa’ya açılmak istiyor. Bu da orta ve uzun vadede bölgeye fayda sağlar." dedi.
Dış ticaret açığı bakımından Türkiye'nin Çin ile rekabetinin sadece bazı alanlarla sınırlı olduğunu vurgulayan Atlı, şöyle konuştu:
"Ekonomik açıdan baktığımızda bir ticaret açığımız söz konusu ama 'bunu nasıl kapatırız?' diye düşünmekten ziyade 'bunu nasıl dengeleriz?' önceliğimiz olmalı. Bu sorunu öncelikli olarak ele almalıyız. Çünkü bugünden yarına kapanacak bir açık değil bu. Dolayısıyla bunu dengelemek için öncelikle 'Çin'den daha fazla nasıl yatırım çekeriz?' konusuna odaklanmalıyız. Bu yatırımı çekerken de sadece sermaye girişi anlamında veya Türkiye’nin ödemeler dengesi üzerine olumlu etkisi anlamında değil, Çin sermayesiyle birlikte ne gelecek? Teknoloji, bilgi, birikim ve ortak üretim gelecek. Bunlar uzun vadede Türkiye’ye katma değer sağlayacak konular. Dolayısıyla altyapı yatırımları, sanayi yatırımlarına odaklanmalıyız diye düşünüyorum.''
Türkiye'nin coğrafi ve ekonomik olarak çok önemli bir konumda olduğunu dile getiren Atlı, "Düşünün İpek Yolu Projesi Asya'dan Avrupa'ya geliyorsa Asya'yla, Avrupa arasında olan ülke biziz. Daha güneye gittiğimizde Ortadoğu'daki istikrarsızlıklar var, kuzeye gittiğimizde de Ukrayna'daki, Rusya'daki istikrarsızlık var. Şu anda en sağlıklı rota Türkiye üzerinden geçiyor. Son bir yıl içinde arka arkaya anlaşmalar görüyoruz. Hükümetler arası diyalog platformu ve çalışma grupları kuruldu. Dolayısıyla Çin işbirliğine olumlu bakıyor, Türkiye de olumlu bakıyor. Önemli olan artık bundan sonra somut olarak üretime geçmek." görüşünü paylaştı.
"Asya'nın güvenliği için Orta Kuşak Yolu"
Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi ve Ankara Politikalar Merkezi (APM) Doğu Asya uzmanı Dr. Ümit Alperen ise Türk-Çin ilişkilerinin, uluslararası sistemin çok kutupluluğa evrildiği bir süreçte jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel önemini arttırdığını söyledi.
Küresel güç adayı, BMGK daimi üyesi, dünyanın ikinci en büyük ekonomik gücü Çin ile bölgesel bir güç olan, kıtalar arası eksen ülke konumundaki Türkiye'nin İslam dünyası, Rusya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine sadece jeopolitik değil, jeoekonomik ve jeokültürel olarak da birbirine bağladığını vurgulayan Dr. Alperen, "Dünya adasının her iki ucundaki bu iki ülke yüksek düzeyli olumlu bir sinerji oluşturulabilirse dünya adası Asya'nın güvenliği ve istikrarının ana sürükleyicileri olabilir." dedi.
"Türkiye ihracatı artma potansiyeline sahip"
İstanbul Medipol Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer de Çin’de kişi başına milli gelirin 30 yıllık ekonomik kalkınma döneminde çok hızlı bir şekilde arttığını belirterek, 1979 yılında Çin'de kişi başı milli gelir 184 dolarken, günümüzde bu rakamın 8 bin doları aştığını anlattı.
Tatlıyer, sözlerini, "Türkiye-Çin arasındaki ticaret ilişkisinde Türkiye açısından ithalat çok büyük ağırlığa sahip. Türkiye için dış ticaret bağlamında Çin’de önemli bir fırsat penceresinin açıldığı görülmektedir. Bu açıdan, Çin ile kurulacak olan daha yakın ticari ilişkiler Türkiye’nin Çin’e yönelik ihracat hacmini önemli ölçüde artırma potansiyeline sahiptir." diye tamamladı.
dikGAZETE.com