Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, "Laikliği din düşmanlığı üzerinden laikçiliğe çeviren CHP zihniyetidir” dedi.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, “Anayasada laiklik” tartışmalarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Bizde anayasacılık serüveni, darbeler üzerinden jakoben bir dayatmacılık serüvenidir. İktidarı elinde bulunduran ilgili sınıfın, kurgusal bir toplum anlayışı ile dayattığı metinlerdir. Toplumsal mutabakat metni olması gereken anayasa bizde, topluma rağmen, topluma muhalefet metinleri olarak hazırlanmıştır” dedi.
“SORUN LAİKLİKTEN ZİYADE LAİKÇİLERİN DİN DÜŞMANI TASARRUFLARIDIR"
Milli kimliği ve milli vicdanı oluşturan değerler üzerinden kodlanması gereken anayasaların, totaliter rejimler tarafından tam tersi bir anlayışla kodifike edildiğini kaydeden Saral, vesayet rejimlerinin toplumu dönüştürme kastıyla kodladığı anayasalarda laikliğin uygulamada sorun olduğunu belirtti. Laikliğin esasa dair tanımlamalarının slogan düzeyinde kalması nedeniyle kavram üzerindeki muğlaklığın uygulayıcıya ideolojik bir tefsir ve tasarruf alanı açtığını ifade eden Saral, “Huzur, adalet ve hürriyet kavramlarını mevhum olmaktan çıkarıp vakıa haline getiren, toplumsal alanda insanın fıtratını kurumsallaştıran, 72 milleti sancağı altında asırlarca huzur içerisinde yaşatan şanlı bir mazinin ahvadı olan bu millete, kaya kovuğundan çıkmış pigme gibi muamele eden ideolojik rejimler, bazı kavramları ideolojilerinin manivelası haline getirip kimlik düşmanlığı yapmışlardır. Kimliğimizin esası olan dinimize uygulamada, bu kavramlar ki özellikle ‘laiklik’ üzerinden taarruz edilmiştir. Dönemin CHP’si ‘din afyondur’ diyen Marksizmi maiklik ambalajı ile uygulamaya sokmuştur. Bütün sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Laikliği din düşmanlığı üzerinden laikçiliğe çeviren de bu anlamda CHP zihniyetidir. Mevzu laiklik olunca CHP’den ve tabanından yükselen sloganlara dikkat edin; ‘kahrolsun şeriat.’ Bu nasıl bir düşmanlıktır? Eline bayrağı alıp, Anıtkabir’e koşarak, salya sümük sloganlarla İslam vicdanını yaralamak, Müslüman’ın inancına saldırmak hangi laiklik tanımında vardır? Kaldı ki laiklik devletlere has bir form ve uygulamadır, birey laik olamaz. Laik olabilmek için devlet olmak gerek. Bu gün, laik olduğunu iddia eden her ‘laikçi’ aynı zamanda ‘devlet benim’ sloganıyla ortaya çıkmış bir ruh hastasıdır. Dediğim gibi, sorun uygulamadan kaynaklanmaktadır; sorun laiklikten ziyade laikçilerin din düşmanı tasarruflarıdır. Bu yönüyle de ‘laiklik’ kavramı milli vicdanda sabıkalı bir hal almıştır” diye konuştu.
“LAİKLİK MİLLET VİCDANINDA SUÇLU VE SABIKALI BİR KAVRAM HALİNE GELMİŞTİR”
Cumhuriyet tarihine göz atıldığında ilgili elitistin elinde milli iradeyi iktidardan kovalama aracı olarak en etkin kullandığı argümanın laiklik olduğunun göze çarptığının altını çizen Saral, “Milleti din, tarih ve kültür mevziinden çıkarmak için laikliği bir sopa gibi de kullanan totaliter rejim, o sopayı milletin sırtında kırmıştır. Bu yönüyle ‘laiklik’ milli vicdanda sabıkalıdır. Bu cümleden olmak üzere; 17 Kasım 1924 tarihinde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının, 3 Haziran 1925’te kapatılma gerekçesi ‘irtica’dır. Bir dönemler umacı basın eliyle ‘irtica’ hortlağını piyasaya süren ve ülkeyi hayaletler, hortlaklar ülkesi haline getirenlerin tek dayanağı, tek sığınağı laiklikti. Refah Partisinin kapatılmasından tutun da, 28 Şubat sürecinde yaşanan zulümlerin en esaslı gerekçesi laiklikti. Yine milli vicdanın yegane adresi olmuş AK Parti’yi 2007’de kapatmaya hamledenlerin gerekçesi yine laikliktir. Bu sebeplerden dolayıdır ki laiklik millet vicdanında suçlu ve sabıkalı bir kavram haline gelmiştir. Diğer taraftan,1789’da dinsizlik infiali olarak ortaya çıkan Fransız İhtilali’nden mülhem laiklik, lokal, münhasır bir ideolojidir. Bu anlamda bir ideolojiyi genelleştirerek, inancı, değerleri, tarihi tecrübesi ve sosyal dinamikleri farklı olan toplumlara dayatmak en hafif ifade ile faşizm değil midir? Batı’da skolastik düşünceye tepki ve ruhban sınıfının imtiyazına itiraz olarak gelişen laiklik, bizde vesayetçi sınıfın imtiyazını koruma aracı haline gelmiştir. Gerçek kimliğini din ile bulmuş bu millete, dinsizlik infialinden neşet eden kavramlarla kimlik giydirmeye çalışanlar, Fransız aksanıyla Türkçe konuşan, din ve kimlik düşmanı lümpenler güruhudur. Skolastik düşünceye, kardinal külahına tepki olarak ortaya çıkan laikliğin bizdeki uygulaması İslam irfanına ve Osmanlı sarığına düşmanlık olmuştur. Bu yönüyle laiklik, Fransa’da Hıristiyan papazının işlediği günahın hesabını, Türkiye’de masum Müslüman’dan sorma garabeti olarak karşımıza çıkmıştır. Din ile kimlik bulmuş, din ile bu toprakları vatan haline getirmiş bir milletin anayasasında laiklik olacaksa bütün yönleri ile tafsil ve şerh edilmelidir ki; uygulamada ideolojilerin ve ekalliyetlerin istismarına meydan verilmesin” şeklinde konuştu.
(İHA)
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, “Anayasada laiklik” tartışmalarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Bizde anayasacılık serüveni, darbeler üzerinden jakoben bir dayatmacılık serüvenidir. İktidarı elinde bulunduran ilgili sınıfın, kurgusal bir toplum anlayışı ile dayattığı metinlerdir. Toplumsal mutabakat metni olması gereken anayasa bizde, topluma rağmen, topluma muhalefet metinleri olarak hazırlanmıştır” dedi.
“SORUN LAİKLİKTEN ZİYADE LAİKÇİLERİN DİN DÜŞMANI TASARRUFLARIDIR"
Milli kimliği ve milli vicdanı oluşturan değerler üzerinden kodlanması gereken anayasaların, totaliter rejimler tarafından tam tersi bir anlayışla kodifike edildiğini kaydeden Saral, vesayet rejimlerinin toplumu dönüştürme kastıyla kodladığı anayasalarda laikliğin uygulamada sorun olduğunu belirtti. Laikliğin esasa dair tanımlamalarının slogan düzeyinde kalması nedeniyle kavram üzerindeki muğlaklığın uygulayıcıya ideolojik bir tefsir ve tasarruf alanı açtığını ifade eden Saral, “Huzur, adalet ve hürriyet kavramlarını mevhum olmaktan çıkarıp vakıa haline getiren, toplumsal alanda insanın fıtratını kurumsallaştıran, 72 milleti sancağı altında asırlarca huzur içerisinde yaşatan şanlı bir mazinin ahvadı olan bu millete, kaya kovuğundan çıkmış pigme gibi muamele eden ideolojik rejimler, bazı kavramları ideolojilerinin manivelası haline getirip kimlik düşmanlığı yapmışlardır. Kimliğimizin esası olan dinimize uygulamada, bu kavramlar ki özellikle ‘laiklik’ üzerinden taarruz edilmiştir. Dönemin CHP’si ‘din afyondur’ diyen Marksizmi maiklik ambalajı ile uygulamaya sokmuştur. Bütün sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Laikliği din düşmanlığı üzerinden laikçiliğe çeviren de bu anlamda CHP zihniyetidir. Mevzu laiklik olunca CHP’den ve tabanından yükselen sloganlara dikkat edin; ‘kahrolsun şeriat.’ Bu nasıl bir düşmanlıktır? Eline bayrağı alıp, Anıtkabir’e koşarak, salya sümük sloganlarla İslam vicdanını yaralamak, Müslüman’ın inancına saldırmak hangi laiklik tanımında vardır? Kaldı ki laiklik devletlere has bir form ve uygulamadır, birey laik olamaz. Laik olabilmek için devlet olmak gerek. Bu gün, laik olduğunu iddia eden her ‘laikçi’ aynı zamanda ‘devlet benim’ sloganıyla ortaya çıkmış bir ruh hastasıdır. Dediğim gibi, sorun uygulamadan kaynaklanmaktadır; sorun laiklikten ziyade laikçilerin din düşmanı tasarruflarıdır. Bu yönüyle de ‘laiklik’ kavramı milli vicdanda sabıkalı bir hal almıştır” diye konuştu.
“LAİKLİK MİLLET VİCDANINDA SUÇLU VE SABIKALI BİR KAVRAM HALİNE GELMİŞTİR”
Cumhuriyet tarihine göz atıldığında ilgili elitistin elinde milli iradeyi iktidardan kovalama aracı olarak en etkin kullandığı argümanın laiklik olduğunun göze çarptığının altını çizen Saral, “Milleti din, tarih ve kültür mevziinden çıkarmak için laikliği bir sopa gibi de kullanan totaliter rejim, o sopayı milletin sırtında kırmıştır. Bu yönüyle ‘laiklik’ milli vicdanda sabıkalıdır. Bu cümleden olmak üzere; 17 Kasım 1924 tarihinde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının, 3 Haziran 1925’te kapatılma gerekçesi ‘irtica’dır. Bir dönemler umacı basın eliyle ‘irtica’ hortlağını piyasaya süren ve ülkeyi hayaletler, hortlaklar ülkesi haline getirenlerin tek dayanağı, tek sığınağı laiklikti. Refah Partisinin kapatılmasından tutun da, 28 Şubat sürecinde yaşanan zulümlerin en esaslı gerekçesi laiklikti. Yine milli vicdanın yegane adresi olmuş AK Parti’yi 2007’de kapatmaya hamledenlerin gerekçesi yine laikliktir. Bu sebeplerden dolayıdır ki laiklik millet vicdanında suçlu ve sabıkalı bir kavram haline gelmiştir. Diğer taraftan,1789’da dinsizlik infiali olarak ortaya çıkan Fransız İhtilali’nden mülhem laiklik, lokal, münhasır bir ideolojidir. Bu anlamda bir ideolojiyi genelleştirerek, inancı, değerleri, tarihi tecrübesi ve sosyal dinamikleri farklı olan toplumlara dayatmak en hafif ifade ile faşizm değil midir? Batı’da skolastik düşünceye tepki ve ruhban sınıfının imtiyazına itiraz olarak gelişen laiklik, bizde vesayetçi sınıfın imtiyazını koruma aracı haline gelmiştir. Gerçek kimliğini din ile bulmuş bu millete, dinsizlik infialinden neşet eden kavramlarla kimlik giydirmeye çalışanlar, Fransız aksanıyla Türkçe konuşan, din ve kimlik düşmanı lümpenler güruhudur. Skolastik düşünceye, kardinal külahına tepki olarak ortaya çıkan laikliğin bizdeki uygulaması İslam irfanına ve Osmanlı sarığına düşmanlık olmuştur. Bu yönüyle laiklik, Fransa’da Hıristiyan papazının işlediği günahın hesabını, Türkiye’de masum Müslüman’dan sorma garabeti olarak karşımıza çıkmıştır. Din ile kimlik bulmuş, din ile bu toprakları vatan haline getirmiş bir milletin anayasasında laiklik olacaksa bütün yönleri ile tafsil ve şerh edilmelidir ki; uygulamada ideolojilerin ve ekalliyetlerin istismarına meydan verilmesin” şeklinde konuştu.
(İHA)