İSTANBUL (AA) - Bugünlerde dünya genelinde Brezilya denince akıllara, üç yıldır devam eden yolsuzluk tartışmaları geliyor. Devlet Başkanı Michel Temer, bakanların üçte biri, dört eski devlet başkanı ve onlarca üst düzey siyasetçi Petrobras soruşturması çerçevesinde yolsuzlukla suçlanıyor.
Bir süre önce yükselen güç, kıtanın yıldızı ve Latin Amerika’nın lider ülkesi olarak görülen Brezilya’ya ne oldu ya da Brezilya nereye gidiyor? Bu sorular ancak, Brezilya siyasetinin doğasından ülkenin dönüşüm sancılarına, Dilma Rousseff’in görevden alınmasından Brezilya’nın gelecek yöneliminin ne olacağı mücadelesine kadar ülke içindeki gelişmeleri nasıl okumak gerektiğine dair bir perspektif elde edilmesi halinde yanıtlanabilir.
Temer hakkındaki suçlamalar
Şu anki Devlet Başkanı Michel Temer’in yardımcılığını yaptığı Dilma Rousseff 31 Ağustos 2016’da bütçe üzerinde yaptığı yasadışı tasarruflar ve yolsuzluk suçlamasıyla görevden alınmıştı. Rousseff’in tamamıyla siyasal-yargısal bir süreç sonrası görevden alınması ülke içi bir iktidar mücadelesine dönüşmüş ve Dilma/Lula kampı karşısından saf tutan Temer başkanlık koltuğuna oturmuştu. Şimdi benzer bir süreç Temer için işliyor.
Haziran ayı başında, Michel Temer’in sağ kolu olan eski milletvekili Rodrigo Rocha Loures, JBS firması Başkanı Joesley Batista tarafından verilen ve içinde 150 bin dolar olan bir çantayı taşımaktan gözaltına alındı. Aynı dönemde Temer’in şu an cezaevindeki eski Kongre Başkanı ile rüşvet pazarlığı konuşmaları medyaya yansıdı. Suçlamaları reddeden Temer’in yakın çevresinden insanların gözaltına alınması ister istemez geçen yılki süreci hatırlattı. Önümüzdeki dönemde Kongre üyeleri, savcıların rüşvet almakla suçladığı Temer'in yargılanıp yargılanmaması konusunda oylama yapacak. Halk desteği yüzde 7 seviyesinde olan Temer, eğer Kongre üyelerinin 3'te 2'sinin desteğini alıp süreci bloke ettiremezse, eski Devlet Başkanı Dilma Rouesseff’in yaşadığı süreç gibi görevden alınmasının önü açılmış olacak.
Dolaylı/doğrudan seçim ve meşruiyet tartışmaları
Şu an için yolsuzluk suçlaması önde gelen birçok politikacıya uzanmış durumda. Daha önce Rousseff’in görevden alınmasında kilit rol oynayan meclis eski başkanı Eduardo Cunha halen cezaevinde. Şimdi Michel Temer yolsuzluk gerekçesiyle görevinden alınmak isteniyor. Brezilya tarihindeki en büyük yönetim krizlerinden birisi olarak gösterilen bu krizde şu an için bir çözüm görünmüyor. Peki Temer görevden alınırsa ne olacak?
Anayasaya göre genel seçimler Ekim 2018'de yapılacak. Temer o zamana kadar geçici olarak görevi yürütmek için başkan seçilmişti. Temer görevden alınırsa yerine sırasıyla Meclis Başkanı, Senato Başkanı ve son olarak Federal Anayasa Mahkemesi Başkanı bu göreve gelebilir. Fakat Meclis Başkanı Rodrigo Mia ve Senato Başkanı Eunicio Olivieria, Lava Jato çerçevesinde yürütülen yolsuzluk suçlaması dolayısıyla incelemedeler. Temer gibi yolsuzlukla suçlanıyorlar. Geriye sadece Federal Anayasa Mahkemesi Başkanı Carmen Lucia, Temer’in yerine geçebilecek aday olarak kalıyor.
Anayasaya göre Meclis, Senato veya Federal Anayasa Mahkemesi başkanları devlet başkanlığına geçici olarak vekalet ederse, 30 gün içinde dolaylı seçime gitmesi gerekiyor. Dolaylı seçimle kastedilen, devlet başkanlığı ve yardımcısının koltuğunun normal görev süresinin yarısından fazlasını tamamladıktan sonra boşalması halinde Meclis ve Senatodan oluşan Kongre üyelerinin onların yerine birisini geçici olarak seçmesi. Fakat seçimlerin doğrudan mı yoksa dolaylı mı olması gerektiği konusunda bir tartışma var. 2015 yılında seçim kanununda yapılan bir değişikliğe göre eğer bu durum seçimlere 6 ay kala gerçekleşirse ülke doğrudan seçime gidebilir. Bu düzenlemenin iptali için halen Anayasa Mahkemesinde bir başvuru olduğundan, doğrudan seçime gitmenin anayasal olmayacağını öne sürenler de var.
Grev, boykot ve protestolar
Dolaylı seçimlerde yasal anlamda belirlenen bir süre içerisinde adaylar başvuruyor ve Meclis ile Senato üyeleri bu adaylar arasından birisini seçiyor. Fakat Meclis ve Senatodaki muhalefet ülkedeki krizin tek çözümünün doğrudan seçime gidilmesi olduğu konusunda hemfikir. Hatta “şimdi doğrudan seçim zamanı" adıyla kampanya yürütüyorlar. Dolayısıyla Temer'in görevden alınması durumunda bir sonraki adımın ne olacağı konusunda ülkede bir karar birliği yok. Eğer seçimlere gidilmez ve dolaylı yoldan bir kişi devlet başkanlığına seçilirse o kişinin meşruiyeti şu anki Temer hükümetinden bile çok daha az olacak.
Ülke bir taraftan bunları konuşurken diğer taraftan protesto, grev ve boykotlarla çalkalanıyor. Brezilya’da son dönemde tanık olunan grev ve boykotların ana sebebi Temer’in özellikle sendikaları zayıflatacak şekilde, iş piyasasında işçilerin daha rahat işe alımını ve işten çıkarılmasını sağlayacak düzenlemeler yapması. Bu düzenleme iş dünyasını sendikalar karşısında güçlendirirken diğer taraftan da özellikle sendikaların siyasal anlamda çok güçlü bir aktör olmalarını zaman içinde zayıflatabilecek bir hamle.
Sendikaların ne kadar güçlü olduğunu anlamak için Lula’nın eski bir sendika başkanı olduğunu ve sendikaların özellikle sosyalist tabanı mobilize etmede kilit bir rol oynadığını hatırlamak yeterli. Temer’in yürürlüğe koyduğu yasal düzenlemeler yolsuzluk iddialarıyla kısmen saygınlığı zayıflayan Lula’yı tekrardan güçlü bir aktör haline getirmiş durumda. Bu süreç, önümüzdeki yıl aday yapılıp yapılmayacağı henüz belli olmasa da Lula’yı siyasette ‘kilit aktör’ olarak tutmaya devam edeceğe benziyor.
Güney Amerika siyasetinin kronik sorunu yolsuzluk
Brezilya’da yaşanan bu süreci daha kuşatıcı bir bağlamda anlamak için Latin Amerika’daki genel gelişmeleri de dikkate almak gerekiyor. Birincisi, malum olduğu üzere kıtadaki çoğu ülkede sağ-sol siyaseti rekabet halinde. Arjantin, Kolombiya ve Peru gibi ülkelerde sağ siyaset hakim. Ekvador ve Bolivya’da sol siyaset gücünü tahkim etti. Venezuela bir tür iç mücadeleden ve derin bir krizden geçiyor. Aslında tüm kıtada yaşanan sağ ve sol siyasetin mücadelesi sadece Brezilya üzerinden okunabilir. Kıtada tüm ülkelerde hem sağ hem de sol siyasetçiler yolsuzluk suçlamasına muhatap. Genel halkın kanaati kıtada yolsuzluğun ideolojiler üstü ve siyaset için normal bir şey olduğu yönünde. Nitekim Brezilya’da hem sağ hem de sol siyasetçiler yolsuzlukla suçlanıyor.
Tüm kıtada yolsuzluğun siyasal sistemin doğal bir parçası olduğu bilinen bir gerçek. Hatta son dönemde tüm kıtada rüşvet verdiği ortaya çıkan Odebrecht firmasının siyasetteki rolü, olayın sadece görünen yüzü. Brezilyada son üç yıldır yaşanan gelişmeler yolsuzluğun siyasetle ne kadar iç içe geçtiğinin en açık göstergesi. Fakat asıl sorun, birbirini suçlayan hiçbir tarafın aslında temiz olmaması. Eğer Brezilya bütün bu türbülanslardan sonra daha temiz bir siyasal sistemin önünü açabilirse bunun kıtada yansımaları olacaktır. Çünkü yıllardır oluşagelmiş siyasal yapıya göre, Brezilya'da Kongre'de vekillere para ödenmeden herhangi bir yasal düzenlemenin geçmesi neredeyse imkansız. Dolayısıyla yolsuzluk, sistemin içine ve dibine kadar işlemiş bir yapısal sorun haline gelmiş durumda.
Brezilya'nın tercihi kıtayı etkileyecek
Kıta ile Brezilya'nın ikinci benzerliği ülkedeki siyaseti kimin şekillendireceğiyle alakalı. İş dünyasının çok güçlü olduğu Brezilya’da aynı zamanda alternatif arayışında olan güçlü bir sosyal taban var. Lula bu kesimin hem liderliğini hem de sözcülüğünü yapmıştı. Sendikalar, fakir halk ve en önemlisi siyaseten dışarıda bırakıldığını düşünen geniş bir kitle artık sosyo-ekonomik hayatın parçası olmak istiyor ve eğer mümkünse bir tür elit değişiminin önünü açmak istiyor. Kıtada bu süreci en yumuşak ve en derinden yaşayan ülke Brezilya'ydı. Özellikle Batının çıkarlarını ve etki alanını önceleyen iş dünyası için en tehlikeli dönüşüm yumuşak dönüşümlerdir. Çünkü yumuşak dönüşümlerde süreci söylemsel güçle önlemek ve zayıflatmak neredeyse imkansızdır. Batılı ülkeler de bu süreçte radikal bir dönüşümü önceleyen ülkeleri (Venezuela örmeği) yumuşak bir dönüştürücüye tercih ediyor. Batı için bugün Venezuela bir sorun olmayıp asıl sorun Brezilya örneğinde tanık olunduğu gibi derinden yaşanan dönüşümlerdir. Onun için Brezilya örneği kıtadaki diğer ülkeler tarafından çok yakından izleniyor.
Latin Amerika ile Brezilya’nın üçüncü ortak noktası kıta genelinin olduğu gibi Brezilya’nın da kendi otonomisi için verdiği mücadeledir. Brezilya'nın nasıl bir otonomiye sahip olacağı, Batı ile ilişkilerinin nasıl yürütüleceği ve en önemlisi nasıl bir vizyonla yönetileceği doğrudan ülkenin ‘ruhu’ ve kimliğiyle alakalı olup kıtada diğer ülkelerde yaşanan kavganın küçük bir yansımasını temsil etmektedir. Kıtada ve Brezilya’da kısa sürede bu kavganın bitmesi çok zor, fakat her halükarda Brezilya’nın geleceğiyle alakalı ana kararı 2018 yılında yapılacak seçimlerde Brezilyalılar verecek. O seçimler sadece bir lider seçmeyecek aynı zamanda hangi fikrin, yönelimin ve gelecek senaryosunun ülkeyi yöneteceğine de karar verecek. Brezilya’nın yöneliminin 2000'li yıllarda olduğu gibi tekrar kıtanın genel siyasetine doğrudan etki yapacağını vurgulamaya bile gerek yok.
[Doç. Dr. Mehmet Özkan Polis Akademisi öğretim üyesidir]
Bir süre önce yükselen güç, kıtanın yıldızı ve Latin Amerika’nın lider ülkesi olarak görülen Brezilya’ya ne oldu ya da Brezilya nereye gidiyor? Bu sorular ancak, Brezilya siyasetinin doğasından ülkenin dönüşüm sancılarına, Dilma Rousseff’in görevden alınmasından Brezilya’nın gelecek yöneliminin ne olacağı mücadelesine kadar ülke içindeki gelişmeleri nasıl okumak gerektiğine dair bir perspektif elde edilmesi halinde yanıtlanabilir.
Temer hakkındaki suçlamalar
Şu anki Devlet Başkanı Michel Temer’in yardımcılığını yaptığı Dilma Rousseff 31 Ağustos 2016’da bütçe üzerinde yaptığı yasadışı tasarruflar ve yolsuzluk suçlamasıyla görevden alınmıştı. Rousseff’in tamamıyla siyasal-yargısal bir süreç sonrası görevden alınması ülke içi bir iktidar mücadelesine dönüşmüş ve Dilma/Lula kampı karşısından saf tutan Temer başkanlık koltuğuna oturmuştu. Şimdi benzer bir süreç Temer için işliyor.
Haziran ayı başında, Michel Temer’in sağ kolu olan eski milletvekili Rodrigo Rocha Loures, JBS firması Başkanı Joesley Batista tarafından verilen ve içinde 150 bin dolar olan bir çantayı taşımaktan gözaltına alındı. Aynı dönemde Temer’in şu an cezaevindeki eski Kongre Başkanı ile rüşvet pazarlığı konuşmaları medyaya yansıdı. Suçlamaları reddeden Temer’in yakın çevresinden insanların gözaltına alınması ister istemez geçen yılki süreci hatırlattı. Önümüzdeki dönemde Kongre üyeleri, savcıların rüşvet almakla suçladığı Temer'in yargılanıp yargılanmaması konusunda oylama yapacak. Halk desteği yüzde 7 seviyesinde olan Temer, eğer Kongre üyelerinin 3'te 2'sinin desteğini alıp süreci bloke ettiremezse, eski Devlet Başkanı Dilma Rouesseff’in yaşadığı süreç gibi görevden alınmasının önü açılmış olacak.
Dolaylı/doğrudan seçim ve meşruiyet tartışmaları
Şu an için yolsuzluk suçlaması önde gelen birçok politikacıya uzanmış durumda. Daha önce Rousseff’in görevden alınmasında kilit rol oynayan meclis eski başkanı Eduardo Cunha halen cezaevinde. Şimdi Michel Temer yolsuzluk gerekçesiyle görevinden alınmak isteniyor. Brezilya tarihindeki en büyük yönetim krizlerinden birisi olarak gösterilen bu krizde şu an için bir çözüm görünmüyor. Peki Temer görevden alınırsa ne olacak?
Anayasaya göre genel seçimler Ekim 2018'de yapılacak. Temer o zamana kadar geçici olarak görevi yürütmek için başkan seçilmişti. Temer görevden alınırsa yerine sırasıyla Meclis Başkanı, Senato Başkanı ve son olarak Federal Anayasa Mahkemesi Başkanı bu göreve gelebilir. Fakat Meclis Başkanı Rodrigo Mia ve Senato Başkanı Eunicio Olivieria, Lava Jato çerçevesinde yürütülen yolsuzluk suçlaması dolayısıyla incelemedeler. Temer gibi yolsuzlukla suçlanıyorlar. Geriye sadece Federal Anayasa Mahkemesi Başkanı Carmen Lucia, Temer’in yerine geçebilecek aday olarak kalıyor.
Anayasaya göre Meclis, Senato veya Federal Anayasa Mahkemesi başkanları devlet başkanlığına geçici olarak vekalet ederse, 30 gün içinde dolaylı seçime gitmesi gerekiyor. Dolaylı seçimle kastedilen, devlet başkanlığı ve yardımcısının koltuğunun normal görev süresinin yarısından fazlasını tamamladıktan sonra boşalması halinde Meclis ve Senatodan oluşan Kongre üyelerinin onların yerine birisini geçici olarak seçmesi. Fakat seçimlerin doğrudan mı yoksa dolaylı mı olması gerektiği konusunda bir tartışma var. 2015 yılında seçim kanununda yapılan bir değişikliğe göre eğer bu durum seçimlere 6 ay kala gerçekleşirse ülke doğrudan seçime gidebilir. Bu düzenlemenin iptali için halen Anayasa Mahkemesinde bir başvuru olduğundan, doğrudan seçime gitmenin anayasal olmayacağını öne sürenler de var.
Grev, boykot ve protestolar
Dolaylı seçimlerde yasal anlamda belirlenen bir süre içerisinde adaylar başvuruyor ve Meclis ile Senato üyeleri bu adaylar arasından birisini seçiyor. Fakat Meclis ve Senatodaki muhalefet ülkedeki krizin tek çözümünün doğrudan seçime gidilmesi olduğu konusunda hemfikir. Hatta “şimdi doğrudan seçim zamanı" adıyla kampanya yürütüyorlar. Dolayısıyla Temer'in görevden alınması durumunda bir sonraki adımın ne olacağı konusunda ülkede bir karar birliği yok. Eğer seçimlere gidilmez ve dolaylı yoldan bir kişi devlet başkanlığına seçilirse o kişinin meşruiyeti şu anki Temer hükümetinden bile çok daha az olacak.
Ülke bir taraftan bunları konuşurken diğer taraftan protesto, grev ve boykotlarla çalkalanıyor. Brezilya’da son dönemde tanık olunan grev ve boykotların ana sebebi Temer’in özellikle sendikaları zayıflatacak şekilde, iş piyasasında işçilerin daha rahat işe alımını ve işten çıkarılmasını sağlayacak düzenlemeler yapması. Bu düzenleme iş dünyasını sendikalar karşısında güçlendirirken diğer taraftan da özellikle sendikaların siyasal anlamda çok güçlü bir aktör olmalarını zaman içinde zayıflatabilecek bir hamle.
Sendikaların ne kadar güçlü olduğunu anlamak için Lula’nın eski bir sendika başkanı olduğunu ve sendikaların özellikle sosyalist tabanı mobilize etmede kilit bir rol oynadığını hatırlamak yeterli. Temer’in yürürlüğe koyduğu yasal düzenlemeler yolsuzluk iddialarıyla kısmen saygınlığı zayıflayan Lula’yı tekrardan güçlü bir aktör haline getirmiş durumda. Bu süreç, önümüzdeki yıl aday yapılıp yapılmayacağı henüz belli olmasa da Lula’yı siyasette ‘kilit aktör’ olarak tutmaya devam edeceğe benziyor.
Güney Amerika siyasetinin kronik sorunu yolsuzluk
Brezilya’da yaşanan bu süreci daha kuşatıcı bir bağlamda anlamak için Latin Amerika’daki genel gelişmeleri de dikkate almak gerekiyor. Birincisi, malum olduğu üzere kıtadaki çoğu ülkede sağ-sol siyaseti rekabet halinde. Arjantin, Kolombiya ve Peru gibi ülkelerde sağ siyaset hakim. Ekvador ve Bolivya’da sol siyaset gücünü tahkim etti. Venezuela bir tür iç mücadeleden ve derin bir krizden geçiyor. Aslında tüm kıtada yaşanan sağ ve sol siyasetin mücadelesi sadece Brezilya üzerinden okunabilir. Kıtada tüm ülkelerde hem sağ hem de sol siyasetçiler yolsuzluk suçlamasına muhatap. Genel halkın kanaati kıtada yolsuzluğun ideolojiler üstü ve siyaset için normal bir şey olduğu yönünde. Nitekim Brezilya’da hem sağ hem de sol siyasetçiler yolsuzlukla suçlanıyor.
Tüm kıtada yolsuzluğun siyasal sistemin doğal bir parçası olduğu bilinen bir gerçek. Hatta son dönemde tüm kıtada rüşvet verdiği ortaya çıkan Odebrecht firmasının siyasetteki rolü, olayın sadece görünen yüzü. Brezilyada son üç yıldır yaşanan gelişmeler yolsuzluğun siyasetle ne kadar iç içe geçtiğinin en açık göstergesi. Fakat asıl sorun, birbirini suçlayan hiçbir tarafın aslında temiz olmaması. Eğer Brezilya bütün bu türbülanslardan sonra daha temiz bir siyasal sistemin önünü açabilirse bunun kıtada yansımaları olacaktır. Çünkü yıllardır oluşagelmiş siyasal yapıya göre, Brezilya'da Kongre'de vekillere para ödenmeden herhangi bir yasal düzenlemenin geçmesi neredeyse imkansız. Dolayısıyla yolsuzluk, sistemin içine ve dibine kadar işlemiş bir yapısal sorun haline gelmiş durumda.
Brezilya'nın tercihi kıtayı etkileyecek
Kıta ile Brezilya'nın ikinci benzerliği ülkedeki siyaseti kimin şekillendireceğiyle alakalı. İş dünyasının çok güçlü olduğu Brezilya’da aynı zamanda alternatif arayışında olan güçlü bir sosyal taban var. Lula bu kesimin hem liderliğini hem de sözcülüğünü yapmıştı. Sendikalar, fakir halk ve en önemlisi siyaseten dışarıda bırakıldığını düşünen geniş bir kitle artık sosyo-ekonomik hayatın parçası olmak istiyor ve eğer mümkünse bir tür elit değişiminin önünü açmak istiyor. Kıtada bu süreci en yumuşak ve en derinden yaşayan ülke Brezilya'ydı. Özellikle Batının çıkarlarını ve etki alanını önceleyen iş dünyası için en tehlikeli dönüşüm yumuşak dönüşümlerdir. Çünkü yumuşak dönüşümlerde süreci söylemsel güçle önlemek ve zayıflatmak neredeyse imkansızdır. Batılı ülkeler de bu süreçte radikal bir dönüşümü önceleyen ülkeleri (Venezuela örmeği) yumuşak bir dönüştürücüye tercih ediyor. Batı için bugün Venezuela bir sorun olmayıp asıl sorun Brezilya örneğinde tanık olunduğu gibi derinden yaşanan dönüşümlerdir. Onun için Brezilya örneği kıtadaki diğer ülkeler tarafından çok yakından izleniyor.
Latin Amerika ile Brezilya’nın üçüncü ortak noktası kıta genelinin olduğu gibi Brezilya’nın da kendi otonomisi için verdiği mücadeledir. Brezilya'nın nasıl bir otonomiye sahip olacağı, Batı ile ilişkilerinin nasıl yürütüleceği ve en önemlisi nasıl bir vizyonla yönetileceği doğrudan ülkenin ‘ruhu’ ve kimliğiyle alakalı olup kıtada diğer ülkelerde yaşanan kavganın küçük bir yansımasını temsil etmektedir. Kıtada ve Brezilya’da kısa sürede bu kavganın bitmesi çok zor, fakat her halükarda Brezilya’nın geleceğiyle alakalı ana kararı 2018 yılında yapılacak seçimlerde Brezilyalılar verecek. O seçimler sadece bir lider seçmeyecek aynı zamanda hangi fikrin, yönelimin ve gelecek senaryosunun ülkeyi yöneteceğine de karar verecek. Brezilya’nın yöneliminin 2000'li yıllarda olduğu gibi tekrar kıtanın genel siyasetine doğrudan etki yapacağını vurgulamaya bile gerek yok.
[Doç. Dr. Mehmet Özkan Polis Akademisi öğretim üyesidir]