Trakya Üniversitesi (TÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Üstündağ, Dünya Böbrek Günü dolayısıyla fakülte binasında gerçekleştirdiği toplantıda, Türkiye'de yaklaşık 10 milyon böbrek hastasının bulunduğunu söyledi.
Türkiye'deki böbrek hastalarının sadece yüzde 10'unun hastalığının farkında olduğunu ve önlem aldığını belirten Üstündağ, son yapılan araştırmaların Türkiye'deki böbrek hastası sayısının sürekli arttığını gösterdiğini ifade etti.
"Doğduktan sonra bir tane dahi böbrek hücresi oluşturulamıyor"Böbrek hastalığının bireye ve topluma maliyetinin yüksek olduğunu dile getiren Üstündağ, şöyle devam etti:
"Böbreği korumanın ilk yolu, anne karnındayken böbreğe saygı duymakla başlıyor. Böbrek dokuları, anne karnında ikinci aydan itibaren olgunlaşmaya başlıyor. Tam doğum olacak güne kadar büyüyor ve doğduktan sonra bir tane dahi böbrek hücresi oluşturulamıyor. O yüzden en sağlıklı insanların dahi böbrek fonksiyonları, 25 yaşından itibaren her yıl yüzde 1 azalıyor. Dolayısıyla anne karnında yeteri kadar böbreklerimizi geliştirmemiş olursak, erişkin yaşamda çok daha hızlı böbrek hastalığı gelişiyor.
Anne karnında böbreğin gelişmemesinin en önemli nedeni, zamanından önce, anne veya çocuk sağlığı açısından herhangi bir zorunluluk olmamasına rağmen zamanından önce yapılmış sezaryen doğumlardır. Eğer bebek, normalden iki hafta önce doğurtulursa her bir böbreğin 1 milyon 200 bin işçi olacağına, 800 bin işçisi olur. Dolayısıyla o çocuğun böbrek hücreleri az olduğu için böbrek yetersizliğini çok daha hızlı geliştirmiş oluyor."
"Tuz ile kendimizi zehirliyoruz"Prof. Dr. Üstündağ, Türkiye'deki günlük tuz tüketiminin 15 gramla böbreklerin temizleyebileceği tuz miktarından 3 kat fazla olduğuna işaret etti.
İnsan vücudunun dışarıdan tuza ihtiyaç duymadığını anlatan Üstündağ, "Bir çay kaşığı kadar sofra tuzunu fazla aldığımızda vücudumuzda 4 su bardağı suyu fazladan tutar. Bir taraftan ödem olur, diğer taraftan kan basıncı yükselir ve hem böbreğimizi hem de kalbimizi olumsuz etkiler, yaşam kalitesini etkiler ve düşürür. Adeta tuz ile kendimizi zehirliyoruz. Türkiye'de dünya ülkeleri arasında tuz tüketiminde ilk sırada yer alıyor. Tuz kullanımını en aza indirmenin yanı sıra böbrekleri korumak için sağlıklı beslenmeli, hareketi artırmalı, sigara ve alkolden uzak durmalıyız. Aynı zamanda gereksiz ilaç kullanımından kaçınıp, hastalığı erken dönemde tanımalı ve tedavi etmeliyiz." ifadelerini kullandı.
"Vücudumuzun normal sofra tuzuna hiçbir şekilde ihtiyacı yok"Üstündağ, tuz konusuyla ilgili bir bilgi kirliliği bulunduğunu belirterek, "Televizyonlarda daha çok ekstrem konuşan insanlar ilgi görüyor. İnsanlara önerilen kaya tuzu, Himalaya tuzu ya da deniz tuzlarının içinde yüzde 95'i bildiğimiz sofra tuzundan oluşuyor. Bazılarında yüzde 2 başka mineraller var, bazılarında ise radyoaktif maddeler var ancak külliyen zarar. Bizim ihtiyacımız olan tuz, zaten yiyeceklerimize yerleştirilmiş. Vücudumuzun normal sofra tuzuna hiçbir şekilde ihtiyacı yok. Yiyeceklerin içinde bulunan öz tuz, bizim için yeterli." şeklinde konuştu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com