Gazze
İsrail işgaline karşı 9 Aralık 1987'de başlayan Birinci İntifada'nın 33. yılında Filistinlilerin maruz kaldığı acılar hala canlılığını korurken, söz konusu olay, Filistin davasının en önemli aşamalarından biri olarak kabul ediliyor.
Gazze Şeridi'nde 1987'de patlak vererek daha sonra tüm Filistin topraklarına yayılan ve 1994'e kadar devam eden "intifada", Filistin davasının en önemli aşamalarından biri olarak kabul ediliyor.
İntifada, özellikle ABD başta olmak üzere İsrail ve Batılı ülkeler tarafından Filistin halkının tanınmasını sağlamayı ve Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde "Filistin Ulusal Yönetimi" adı altında özerk yönetim kurulmasını başardı.
Ulusal Otoritenin kurulması, Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasında 1993'te imzalanan ve "1967'de işgal edilen topraklarda bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla 1999'da barış sürecinin sona ermesini öngören Oslo Barış Anlaşması'nın sonuçlarından biriydi. İsrail ise bu anlaşmaya uymaktan kaçındı.
İsrail'in Filistin topraklarını işgalden vazgeçmemesi ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını reddetmesi, 2000 yılının sonlarında İkinci İntifada'nın başlamasına neden oldu ve İntifada 2005 yılına kadar sürdü.
Taş İntifadası
İsrailli bir kamyon şoförünün 8 Aralık 1987'de Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun "Erez" kontrol noktasında Filistinli işçilerin üzerine sürerek 4 kişiyi öldürmesi Birinci İntifada'nın patlak vermesine neden oldu.
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı'nda olayını protesto eden Filistinliler ve İsrail ordusu arasında 9 Aralık 1987'de "kanlı" çatışmalar başladı ve daha sonra olaylar Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerine yayıldı.
Tarihçilere göre, İsrail'in Filistinlilere yönelik "topraklarına el koyma, Yahudi yerleşim yerleri inşa etme, vergi toplama, tutuklama ve abluka" gibi ihlalleri bu gösterilerin patlak vermesi için güçlü bir etken oldu.
Filistinliler protestolarda sadece taş kullanmasına rağmen, İsrail buna aşırı güç kullanarak karşılık verdi ve göstericilere ateş ederek binlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu.
İsrail ayrıca, "kemik kırma" olarak bilinen bir politikayı da benimsedi. Dönemin Savunma Bakanı İzak Rabin'in kararını uygulayan İsrail askerleri, taş atan Filistinlilerin uzuvlarını sopalarla vurarak kırdılar.
Resmi verilere göre "Taş İntifadası" sırasında İsrail'in saldırıları sonucu 241'i çocuk 1162 Filistinli hayatını kaybederken, yaklaşık 90 bin kişi yaralandı.
İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında 1993 yılında Oslo Anlaşmasının imzalanmasıyla sona eren intifada 6 yıl sürdü.
Kemik kırma olayının şahitleri
İsrail askerlerinin "kemik kırma" politikasını uygulayarak 2 Filistinlinin uzuvlarını taşlarla vurarak kırdığı ve basın mensuplarının kameralarına yansıyan görüntü, Birinci İntifada'nın simgeleri arasında yer alıyor. 26 Şubat 1988'de yaşanan bu olay, uluslararası düzeyde infiale yol açtı.
Videoda bir grup İsrail askerinin iki Filistinliyi taşlarla darp ettiği görülüyor.
AA muhabirleri, bu olaya maruz kalan 2 Filistinliden biri Vail Cude'ye (49) ulaştı.
Cude, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Nablus'a bağlı Irak et-Tayih köyü yakınındaki bir tepenin eteğinde amcamın benden bir yaş büyük olan oğlu Usame ile birlikte vahşi saldırıya maruz kaldık. O zaman 17 yaşındaydım. Rabin'in talimatıyla İsrail ordusunun intifadayı bastırmak için kullandığı 'kemik kırma' politikasına maruz kaldık." dedi.
Maruz kaldığı saldırının sıradan bir durum olmadığını ifade eden Cude, bu olayın Filistin davası için bir madalya, İsrail'in alnında da bir utanç lekesi olduğunu dile getirerek, konuşmasına şöyle devam etti:
"Nablus yakınlarındaki bir dağın tepesinde bir koyun sürüsüyle amcamın oğluyla birlikte dönerken silahlı İsrail askerleriyle karşılaştık. Bizi taşlarla ağır bir şekilde darp ettiler, öleceğimizi hissettik. Bizi darp etmekle yetinmediler, bir kilometre sürüklediler ve gözaltına aldılar. Bugün bile, insanlar bu olayı hatırladıklarında hala nasıl hayatta kaldığımıza şaşırıyorlar."
İsrail askerlerinin taşlarla darp etmesine rağmen kemiklerinin kırılmadığını söyleyen Cude, "Taşlar bile bize merhamet etti. Şiddetle darp edilmemize rağmen kemiklerimizi kırmadı." dedi.
Görüntülerin yayınlanmasının dünya genelinde büyük yankı uyandırması üzerine İsrail istihbaratının kendisinin ve amcasının oğlunun fotoğraflarını çekerek basına dağıttığını ve daha sonra serbest bıraktığını aktaran Cude, şöyle konuştu:
"Gözaltına alınmamızın ikinci gününde bize özel giysiler giydirdiler ve istihbarat subayları bizi basının önüne çıkardı. İsrailli subay, tüm dünyanın, darp edilmemiz yüzünden hayatımızı kaybettiğimize inandığını söyledi. Bu nedenle basının huzuruna çıkarıldık ve aynı gün serbest bırakıldık."
Acı hatıralar
Birinci İntifada başta olmak üzere İsrail'in işlediği suçlara tanık olduğunu ifade eden 83 yaşındaki Filistinli Huriye Avadallah, bu anılarını "acı hatıralar" olarak nitelendirdi.
İşgal ordusunun, İntifada sırasında bir oğlunu, öncesinde de iki erkek kardeşini öldürdüğünü ifade eden Avadallah, kendisinin de ayağından vurulduğunu kaydetti.
Gazze'deki El-Magazi Mülteci Kampı'nda yaşayan Filistinli yaşlı kadın, 40 yılı aşkın ebelik yaptığını aktardı.
Mesleği nedeniyle İsrail işgali gölgesinde sokağa çıkma yasağı dönemlerinde kendisine ihtiyacı olan kadınlara ulaşabilmek için pek çok zorluk yaşamak zorunda kaldığını dile getiren Avadallah, şunları söyledi:
"İntifada döneminde ve ondan önce de farklı sınıf, cinsiyet ve yaşlardaki Filistinliler, işgal güçlerinin ihlallerine ve soruşturmalarına maruz kaldı. Kadınlar, yaşlılar ve çocuklar İsrail'in zulmünden ve teröründen kurtarılamadı."
İsrail'in ihlalleri
Avadallah, intifada döneminde "Filistinli direnişçileri desteklediği" gerekçesiyle kendisinin Deyr el-Belah kentindeki İsrail askeri yetkilisi tarafından çağrıldığını aktardı.
Filistinli yaşlı kadın o günü şöyle anlattı:
"İsrail askerleri evime baskın düzenledi, saçlarımdan tutup sürükleyerek ana caddeye çıkardılar, sopalarla ve tüfek dipçikleriyle vurmaya başladılar."
O an askerlerin darbelerine karşı koymaya çalıştığını, o sırada da askerlerden birinin parmağını ısırdığını söyleyen Avadallah, "Bunun üzerine İsrail askerleri, ayağıma doğrudan iki kurşun sıktı. Bilincimi kaybetmişim, beni bölgedeki polikliniğe sevketmişler." diye konuştu.
Avadallah, taburcu olup eve gelmesinden birkaç saat sonra ambulansın doğum için hastaları getirmeye başladığını söyledi.
"Böyle zamanlarda başkalarının hayatını koruması gerektiği düşünülürse insanın yaralı da olsa görevinden geri durması mümkün olmuyor." diyen Avadallah, şunları aktardı:
"Geceleri ve sokağa çıkma yasağı uygulandığı zamanlarda defalarca dışarı çıktım. Bu durum bazen hayatımı tehlikeye atmam anlamına geliyordu."
İntifada sırasında kadınların rolü
Avadallah, intifada sırasında kadınların ya doğrudan katılım veya gençlerin seferber edilmesi ve katılıma teşvik edilmesi ya da intifadayı koruyup desteklemek suretiyle önemli roller üstlendiğine dikkati çekti.
İntifada yıllarında kendisinin İsrail askerleri tarafından soruşturulan iki genci koruduğunu, evinde sakladığını, yiyecek ve içecek verdiğini aktaran Avdallah, etrafı kolaçan edip askerin yokluğundan emin olana kadar da çıkmalarına izin vermediğini kaydetti.
Avadallah ayrıca o dönemde yaralananlara da yardım ettiğini belirterek, daha fazla sağlık sorunu yaşamalarını önlemek için yaralıları düzenli şekilde ziyaret ettiğini ve pansuman yaptığını dile getirdi.
Ayrıca çocuklarını, eşlerini, yakınlarını kaybeden ya da onların yaralandığını gören Filistinli kadınların bu dönemde ağır darbeler aldığına dikkati çeken Avadallah, kendinin de oğlu Mahmud'u intifada sırasında, iki kardeşini de intifadadan önce İsrail askerlerinin kurşunuyla kaybettiğini anımsattı.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com