Dünya

Bir zamanlar Güney ve Orta Asya'nın kapısı: Ladakh bölgesinin Türk bağlantıları

Çin ve Hindistan ordularının karşı karşıya geldiği Ladakh, bir zamanlar Hint alt kıtası, Türkistan, Tibet ve Çin'in buluşma noktasıydı.

Bir zamanlar Güney ve Orta Asya'nın kapısı: Ladakh bölgesinin Türk bağlantıları
23-06-2020 14:52

Ankara

Bir zamanlar Hint alt kıtası, Türkistan, Tibet ve Çin arasındaki bağlantıların buluşma noktası olarak öne çıkan Ladakh bölgesi, halihazırda tartışmalı sınırları nedeniyle Çin ve Hindistan ordularının karşı karşıya geldiği potansiyel bir çatışma alanına dönüştü.

Soğuk çöl olarak da adlandırılan ve yüksek dağlar arasında denize çıkışı olmayan Ladakh bölgesi, geçen yıla kadar tartışmalı Cammu ve Keşmir'in kuzeydoğu bölgesine aitti.

Hindistan, geçen yıl 5 Ağustos'ta bölgeyi böldü ve Leh ve Kargil bölgelerini içeren, 97 bin 872 kilometrekarelik bir alana sahip ve merkezi olarak yönetilen ayrı bir Ladakh bölgesi kurdu.

Bölgenin büyük bir bölümünü oluşturan Aksai Chin, Çin'in kontrolünde olduğundan iki bölgenin mevcut alanı 58 bin 321 kilometrekareye tekabül ediyor.

Hindistan'ın 2011 nüfus sayımına göre, yüzde 46,40'ı Müslüman ve yüzde 36,65'i Budist olmak üzere bölgede 274 bin 289 kişi yaşıyor. Ayrıca, yüzde 66,39'u Budist nüfusa sahip Leh bölgesinde Müslümanların çoğunlukta olduğu 25 köy bulunuyor.

Tarihçi ve yazar Abdul Gani Şeyh'e göre, Türkçe, bir yüzyıl öncesine kadar ticaret ve medeniyet bağlantıları nedeniyle Ladakh bölgesinde ikinci dildi.

Ladakh bölgesi, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında cereyan eden İngiltere, Çin ve Rusya arasındaki Büyük Oyun olarak adlandırılan rekabetin de merkezinde yer aldı.

Güney Asya'dan Türkistan'ın Yarkent ve Hotan şehirlerine kara erişimi sunan Ladakh bölgesi, dağ geçitlerindeki farklı rotalarıyla malların, tüccarların, kaşiflerin, ajanların ve askerlerin serbest dolaşımını kolaylaştırdı.

Budist manastırı Namgyal Tsemo Gompa ve Leh'in merkezindeki tarihi camideki yaşlı insanlar, bölgenin geçmişteki Türk bağlantıları nedeniyle Türkistan şehirleri Yarkent ve Kaşgar ile Çin'in Tibet Özerk Bölgesi'nin başkenti Lhasa'yı özlemle anıyor.

Bölgeyi dış dünyaya bağlayan ve Karakurum Geçidi olarak adlandırılan geçitlerin tümü, 20. yüzyılda farklı zamanlarda kapatıldı. 1947'de Hint alt kıtasının bölünmesi ve Cammu ve Keşmir'deki anlaşmazlığın ortaya çıkmasıyla bölgedeki birçok yol ve bağlantılar da kapatıldı.

Srinagar'daki Keşmir Üniversitesi Orta Asya Çalışmaları Merkezi araştırmacısı Rinchen Dolma'ya göre, Karakurum Geçidi'nin yeniden açılması, Ladakh bölgesi için çok faydalı olur ve Leh'i bir kez daha ticaret merkezi yapar.

Dolma ayrıca, geçmişte eski İpek Yolu'nun önemli bir bağlantısının sıra dışı hava koşulları altında bölgenin yüksek dağları arasından geçtiğini de dile getirdi.

1947 olayları bölgenin tecrit edilmesine neden oldu

1947 olayları alt kıtayı Hindistan ve Pakistan arasında böldü. Ladakh'tan Pakistan kontrolündeki Gilgit, Baltistan, Hunza ve Chitral ile Çin kontrolündeki Aksai Chin topraklarına kadar uzanan dağlık bölge eski önemini yitirdi ve dış dünyayla ilişkisi kesildi.

Cammu ve Keşmir Turizm Departmanı eski Genel Müdürü Salim Bey'e göre, Orta Asya için önemli bir ticaret merkezi olan Leh, merkezden uzak bir çevre unsuru haline geldi.

Salim Bey, "9. yüzyıl Farsça el yazması Hadud-e-Alam, Ladakh'ın komşu ülkelerle ticari bağlantılarından bahseder. Ladakh'ın o zaman zarfında İslam'ı benimseyen Orta Asya kentlerine coğrafi yakınlığı, 9. yüzyıldan itibaren insanların Leh üzerinden Hac ibadetini yapmak üzere Mekke'ye gitmeleri gerçeğinden ölçülebilir." ifadelerini kullandı.

Aynı zamanda Sanat ve Kültürel Miras Vakfı üyesi ve tarihçi olan Salim Bey, Türkçe'nin ortak iletişim dili olarak öne çıktığını ve Leh ile Leh-Yarkent güzergahındaki Nubra köyünde popüler olduğunu belirtti.

Birçok Türkçe kelime Ladakhi diline girdi ve hala bu dilin bir parçası. Bazı Müslüman Türk tüccarlar Leh'e yerleşti ve Ladakh'taki kadınlarla evlendi. Türk Müslümanlar ya da Argonlar olarak adlandırılan bu aileler genişledi, dallandı ve Ladakhi toplumuyla tamamen bütünleşti. Türk veya Argon Müslümanlarının yanı sıra bölgedeki diğer etnik gruplar Moonlar, Mongoloidler ve Dardlar olarak öne çıkıyor.

1990'lı yılların başlarına kadar bölgedeki Müslümanlar ve Budistler barış içinde yaşadı. Hatta Müslümanlar Budist isimleri gibi algılanan ve Muhammed Tshering gibi melez isimleri paylaştılar, iki toplum da destansı şairler Gyalam Kesar ve Norbu'yu kahramanları kabul etti. Budist çoğunluklu Leh ile Müslüman çoğunluklu Kargil arasındaki köylerde bile toplumlar arası evlilik geleneği ortak bir özellikti.

Budistler Srinagar'ın yönetimine karşı ayaklandıklarında ve (Hindistan) Birlik Bölgesi olma statüsünü talep ettiklerinde ilişkiler bir dizi ajitasyonun ardından acı bir hal aldı. Talep, çoğunluğu Müslüman nüfus tarafından reddedildi.

Budist liderler, Müslümanlara karşı yıllarca süren sosyal boykot düzenledi.

Hindistan, 1994 yılında Ladakh Özerk Tepesi Kalkınma Konseyini oluşturan Srinagar'a karşı Leh'in özerklik kriterini kabul etti. 2003 yılında, o zaman Başbakan olan Müftü Muhammed Seyid, bu özerk bölgeyi yakındaki Müslüman çoğunluklu Kargil'e kadar genişletti.

30 üyeli meclis ekibinde 26 kişi doğrudan ayrı ayrı seçim bölgelerinden seçilirken, dört üye ise azınlık grubu ve kadınlardan aday gösterildi.

2012 yılında Kargil'in Budist çoğunluklu Zanskar bölgesinde Müslümanlar ve Budistler arasında çatışmalar olduğu bildirildi. Çatışmanın tetikleyicisi ise dört aileye mensup 22 alt-kast Budistlerinin İslam'a geçmesiydi. Daha sonra ise Zanskar Budist Derneği de bölgedeki Müslümanlara karşı 2015 yılına kadar süren sosyal boykotu uygulamaya geçirdi.

Bölgeye has gelenekler

Her ne kadar birçoğu hızla ortadan kaybolsa da bölgeye has birçok gelenek de varlığını sürdürüyor.

Çok sayıda tarihçi, Dardları, Aryanların gerçek soyundan gelen Güney Asya'daki tek nesil olarak tanımlıyor.

Birçok Alman kendisini diğer ırklardan daha üstün gördüğünden, 1979'da iki Alman kadın, saf Aryanlarla evlenmek ve Aryan çocuklar dünyaya getirmek için buraya gelmişti. Ancak aradıkları adayları bulmadan önce, bölgenin Çin sınırına yakınlığı ve girişe yasak olması nedeniyle polis tarafından tutuklandılar.

1950'de yasaklanmış olmasına rağmen, kadın nüfusunun erkeğe göre az olduğu bölgede bazı ücra yerlerde hala bir kadının çok sayıda erkekle evlendiği görülüyor. Sivil toplum çalışmalarında bulunan Dolma Tresing, bu uygulamanın, toprak sahipliğinin bölünmesini önlemek için gerçekleştirildiğini belirtti.

Tresing, "Çoğu durumda iki veya daha fazla erkek kardeş bir kadınla evlenir. Bunun ana nedeni aynı zamanda düşük doğum oranları. Çok erkekle evliliklerde norm, bir kadının daha fazla çocuk sahibi olması." diye konuştu.

Nobra'daki bir köyün muhtarı Tsering Namgyal ise "Bazı uygulamalar Budist kültürüne özgüdür. Küçük erkek çocuklarımıza manastırda din eğitimi veririz. Keşişler hayatımızda önemli bir rol oynar. Manastırlar sadece dini güç anlamına gelmez, fakirleri de barındırır. Çoğu köyün böyle bir manastırı (gompa) vardır." ifadelerini kullandı.

En fazla Kargil zarar gördü

Kargil Tepesi Kalkınma Konseyi eski Başkanı Asghar Ali Karblai, Hindistan ve Pakistan arasındaki 1947, 1965 ve 1971 yıllarındaki çatışmalardan en fazla zararı Ladakh bölgesinin Kargil bölümünün gördüğünü ve burasının 1999'daki çatışmanın merkezi olduğunu söyledi.

Karblai, "Keşmir ve Cammu bölgelerinden farklı olarak bu savaşlar sırasında bölgemizdeki birçok köy el değiştirmeye devam etti. Turtuk bölgesindeki yedi köy, 1971 yılına kadar Pakistan'ın bir parçasıydı. Şimdi Hint kontrolündeler. Köylülerin hala diğer tarafta aileleri var." diye konuştu.

Orta Asya Çalışmaları Merkezinde araştırmacı Abdul Hamid Şeyh, bölgenin gelir belgelerinin hala Pakistan tarafındaki Skardu kentinin kayıt tutma merkezi Mahafiz Khana'da muhafaza edildiğini kaydetti. Şeyh, insanların, herhangi bir toprak anlaşmazlığı ve davasında Skardu'daki belgelerin kopyalarına erişmek için bölgedeki tanıdıklarını kullandığını anımsattı.

Ayrıca, bölgenin Zoojila'daki iki bağlantısı da Srinagar'dan geçtiği için dünyanın geri kalanıyla ilişkisi altı aydır kesilmiş durumda bulunuyor. Leh-Manali yolu da eylül başından mayısa kadar kapalı kaldı. Bölgedeki sadece 620 kilometrekarelik alan ekili olduğundan ürünleri altı ay boyunca kullanmak için depolamak gerekiyor.

Karblai, bölgenin dış dünyayla yeniden bağlantı kurabilmesi için 192 kilometrelik Kargil-Skardu yolunun tekrar açılmasını talep ettiklerini belirtti.

Nubra Vadisi'ndeki Khardung La Geçidi, İpek Yolu'nun üç ana merkezi Kaşgar, Hotan ve Yarkent'ten arabayla üç saatlik mesafede bulunuyor. Namgyal, bu durumu "Bizimki kaçırılmış fırsatlar hikayesi." olarak özetledi.

Öğretmenlikten emekli olduktan sonra Nubra Vadisi tarihçisi olarak öne çıkan Hacı Abdul Razaq, 50'li yıllardan önce babasıyla şu an Pakistan'da bulunan Gilgit-Baltistan'a ve Çin'in Sincan bölgesindeki Yarkent'e kolaylıkla seyahat ettiğini söyledi.

İpek Yolu üzerinde ticareti yapılan nadir taş ve mücevherlere sahip Razaq, "Leh ve Nubra, Orta Asya'dan gelen tüccarlar için önemli mola yerleriydi. Babam, İpek Yolu'ndaki mağazalardan birinin sorumlusuydu. Mücevher, yakut, halı ve taş ticareti yapılan bu güzergah, Ladakh'ı kültürlerin buluşma noktasına dönüştürdü." diye konuştu.

Razaq, Çin'le yapılan 1960'lardaki savaştan sonra güzergahların herkes için bir kez daha kapatıldığını belirtti. Razaq, Pakistan ve Çin'le yapılan savaşların birçok aileyi böldüğünü, Orta Asya ile kültürel bağları kopardığını ve nihayetinde Ladakh'ın dış dünyaya kapatıldığını vurguladı.

Nubra Vadisi'nin değerli eşyaları ve iki hörgüçlü develer, İpek Yolu'nun yaşayan son hatıraları durumunda bulunuyor. Bu develer ilk olarak 1870'te İpek Yolu üzerinden Türk tüccarlar tarafından Nubra'ya getirildi.

İpek, halı, gümüş, mercan, kadife, brokar, afyon ve diğer ilaçlardan oluşan kargoları taşıyan İpek Yolu tüccarları, Ladakh üzerinden Doğu Karakurum geçitlerine seyahat ederdi. Bu mallar daha sonra Keşmir ve Pencap'a transfer edilirdi.

Diğer yönde ise baharatlar, şallar, ballar, boyalar, ayakkabılar ve değerli taşlar Tibet ve Orta Asya şehirlerine intikal ettirilirdi.

Mal alışverişinin yanı sıra bölgede karma bir kültür de gelişmişti. Ancak 1947 sonrası uluslararası güzergahların kapanmasıyla bölgenin zenginliği zarar gördü. Salim Bey, "Bu aynı zamanda statülerin ve kültürel alanların giderek kaybolmasına neden oldu. Bölgede güçsüzlük ve yabancılaşma hissi oluştu." dedi.

Bölgenin Türk bağlantılarını gösteren müze

Birkaç yıl önce, yerel halkın yardımıyla Bey, Leh'in 17. yüzyıldaki Tsa Soma Camisi yakınlarındaki alanı, bölgenin Türk bağlantılarını göstermek için bir müzeye dönüştürdü. Salim Bey'e göre, caminin restorasyonu üç yıl sürdü ve müze binası 2014 yılında tamamlandı.

Galerileri ve projeksiyonları olan bu üç katlı bina, yerel taşlar, ahşap ve çamurla inşa edilen geleneksel Tibet ve Orta Asya mimarisinin bir başyapıtı ve eşsiz bir temsili.

Salim Bey, "Türk Argon aileler müzeye antikalar, eserler ve el yazmaları bağışladı. Müzenin zemin katında Ladakh'ın jeoloji ve antik çağına dair fotoğraf sergisi var. En büyük ve en önemli koleksiyon Jamia Mescidi'nden geldi. Kıymetli Yarkent halıları, çok değerli el yazmaları ve Jamia Mescidi'nde depolanan veya kullanılan diğer eşyalar müzeye aktarıldı. Bunlar arasında Hemis Gumpha Baş Lama'sının sunduğu kutsal bir asa da var." ifadelerini kulandı.

Tarihçi Şeyh, Hemis Manastırı Baş Laması Stagtsang Raspa'nın, 17. yüzyılda cami inşa edildiğinde ahşap asayı caminin imamına sunduğunu aktardı. Asa camide hatıra olarak saklandı. Halılar ise varlıklı Türk tüccarlar tarafından camiye özel yaptırıldı.

Galvan Vadisi ve Daulat Bey

Hindistan ve Çin arasındaki süregelen çatışmalar nedeniyle son zamanlarda öne çıkan Galvan Vadisi, İngilizlere eşlik eden ve Karakurum, Pamirs ve Tibet boyunca diğer keşif gezilerine taşıyıcı olarak katılan Türk Argon Müslüman Gulam Resul Galvan tarafından keşfedildi.

1892'de Galvan, Dunmore Kontu ile Pamirs'e gitti. Kervan, dönüş yolculuğu sırasında kötü hava koşulları nedeniyle Aksai Chin'deki geleneksel rotadan saptı. Bu durum keşif lideri Galvan için zorlu bir mücadeleydi.

Şeyh, onun içgüdülerinin ve muazzam zorlu arazi bilgisinin, onu bir dağ geçidinden geçen yeni bir yola götürdüğünü belirterek, böylece kervanı çok kritik hayati bir tehlikeden kurtardığının da altını çizdi.

Kont, Galvan'dan memnun kaldığından vadiyi Galvan Vadisi, dağ geçidini ise Galvan Naalah olarak adlandırdı.

Benzer şekilde, Hindistan'ın ileri askeri üssü Dault Bey Oldi'nin ovaları, Yarkent'ten namı diğer Daulat Bey, Türk asilzadesi Sultan Said Han'a ithafen adlandırıldı.

Ladakh eski milletvekili Hasan Han'a göre, Bey'in kervanı Ladakh ve Keşmir askeri seferinden dönerken bir kar fırtınasına takıldı.

Dört asır sonra İngiliz General Walter Lawrence, sayım yapmak ve haritalar hazırlamak için buraya ulaştığında sıcaklığın kış aylarında eksi 55 dereceye düştüğü ovalara saçılmış insan ve hayvan kemikleri buldu.

Yerliler, İngiliz generale, bu kemiklerin Daulat Bey'in Türk Oldi kabilesine ait olduğunu söylediler. General de bölgeye Türk asilzadesinin ismini verdi.

Büyük Oyun

Dolma'ya göre, İngilizlerin Ladakh'a ilgisi, 19. yüzyıl boyunca şiddetli bir Anglo-Rus rekabetinin sonucu olan Büyük Oyun ile başladı. Bu durum, İngilizlerin, Ladakh'ı yayılmacı Rusya'yı gözetlemek için kullandığı tampon bölge haline getirmesine yol açtı.

Şeyh, Ladakh Tarihi, Kültür ve Medeniyeti adlı kitabında, 1872'de Keşmir'in Dogra hükümdarı Maharaja Ranbir Singh'in, Gvalior ve Nepal yöneticileriyle birlikte, Rus Çarı İkinci Alexander’a mektup yazarak Hindistan'a saldırması halinde yardımda bulunacağını belirtiyor.

Fergana'nın Rus Valisi General Sakojay Leif aracılığıyla gönderilen mektubun içeriği nihayetinde İngiliz casusların eline geçti. İngilizler, Henry Cayley'i bölgeye gönderdi ve bölge yöneticilerinin herhangi bir diplomatik ya da dış temas kurmalarını yasakladı.

Şeyh, kitabında, Çar'ın cevaben Osmanlı Devleti'ne saldırmayı ve İstanbul'u işgal etmeyi planladığını söylediğini yazar.

Şeyh'in, Rusya'nın Keşmir yöneticisine yazdığı cevaptan alıntıladığı kısımda, "İstanbul'u fethettikten sonra iki yıl dinlenip Hindistan'a savaş başlatmak için hazırlanacağız." ifadesi yer alıyor.

Rusya ise 24 Nisan 1877'de Osmanlı Devleti'ne karşı savaş başlattı.

O zamandan bugüne, Laush bölgesinden geçen ve Pakistan'ın ana nehri haline gelen Indus'tan çok sular aktı.

Dolma'nın ifadesiyle barış, refah, kültürler arası ve insani güvenliği sağlamak için Ladakh'ın stratejik önemini fark etmek, savaşmak değil ancak bağları ve ihtişamlı Sih Güzegahını canlandırmak Hindistan, Çin ve Pakistan'ın yararınadır.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER