İstanbul
Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla ilgili sosyal medyada çıkan asılsız haber ve ses kayıtları her geçen gün artarken, uzmanlar sosyal ağlarda yalan haber üretenlerin yaydığı "psikolojik enfeksiyon"un toplumsal boyutlarının telafisinin zorluğuna dikkati çekiyor.
Çin'in Vuhan kentinde geçen yıl aralık ayında ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkileyen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında Türkiye'de ilk vakanın 11 Mart'a görülmesinin ardından, sosyal medyada koronavirüsle ilgili asılsız haberler ve bilgi kirliliği artmaya başladı.
Bilim Kurulu'nun tavsiyeleri doğrultusunda alınan tedbirlerle salgını kontrol altına almak için yoğun çaba gösterilirken, sosyal medyada kaynağı belirsiz hesaplar tarafından paylaşılan ve hızla yayılan, bilimsel gerçekliği olamayan bilgiler ile ses kayıtları, insanların daha çok panik ve endişeye kapılmasına neden oluyor.
Sosyal medyada yalan haber üretenler, özellikle bu tür olağanüstü dönemlerde sıçrama yapıyor.
Daha çok okunmak ve takipçilerini artırmak için asılsız bilgi yayma davranışının altında "kişilik bozukluğu"nun yattığını belirten uzmanlar, oluşturulan korku ve paniğin toplumsal boyutlarını telafi etmenin zorluğuna işaret ediyor.
Uzmanlar, kaynağı bilinmeyen ve doğrulanmayan haber, ses kaydı, video ve bilgileri paylaşmamaları ve sosyal medyada karşılaşılan bilginin akıl süzgecinden geçirilmesi konusunda vatandaşları uyarıyor.
"İnsanlar sosyal medyada başka bir kişiliğe bürünebiliyor"
Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Ömer Akgül, yaptığı açıklamada, sosyal medya kullanımının bu kadar yaygın olmadığı, hatta daha geriye gidildiğinde iletişim teknolojilerinin gelişmediği dönemlerde de bazı insanların yanlış bilgi yayarak, halkta korku ve paniğe neden olduklarını anlattı.
Korkunun virüsten daha hızlı ve etkili bir bulaşıcı olduğunu, virüsün sadece bedene ve beyne değil; zihne, gönle, kalbe, anlama ve varoluşa da korku ve kaygı maskesiyle bulaşabildiğine işaret eden Akgül, "Psikolojik enfeksiyonun yayılması daha hızlı, dezenfeksiyonu daha zordur ve sonuçları daha yaralayıcıdır. Toplumsal boyutları daha zor telafi edilir." dedi.
Sosyal medyada yalan haber üretme davranışının altında yatan psikolojik etkilere değinen Akgül, şöyle devam etti:
"Dopamin beyinde, zevk ve arzulama duygularını yaratan bir kimyasaldır. Sosyal ağlar da beyindeki ödül merkezlerini uyarıyor ve dopamin salgılanmasına neden oluyor. Çünkü beğeniyoruz, yorum yapıyoruz ve paylaşıyoruz. İnsanlardan etkileşim alarak ödüllendiriliyoruz. Bu da insanlara gerçek hayatta bulamadıkları bir sanal beğenilme duygusunu hissettiriyor.
Bir nebze gerçek hayattan kurtuluş ve yapay dünyaya sığınma olarak değerlendirilebilir. Bu durumda sosyal medya bir yönden de kullanıcılara bir rahatlama alanı sunuyor. Yüz yüze konuşurken söyleyemeyeceğiniz her şeyi orada rahatlıkla söyleyebiliyorsunuz.
Bu bir yanılgı olarak karşımıza çıksa da tabii ki insanlar için gerçeklerden bir tür kaçış yolunu açıyor. Tehlike de aslında burada başlıyor. İnsan sosyal medya ortamında kendi benliğinin dışına çıkabiliyor ve orada başka bir kişiliğe bürünebiliyor. Bu da kişilik, davranış ve düşünce bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep oluyor."
"Bir beğeni ve takipçi uğruna bilgi kirliliği yayılıyor"
Akgül, sosyal medyada asılsız bilgi yayanların, kendi benliğini bilerek ve isteyerek bırakıp başka bir kişiliğe büründüğünü, bunun "özden uzaklaşma" olarak adlandırılabileceğini söyledi.
İnsanın doğası gereği bir yerlerde var olmak ve kendini gerçekleştirmek istediğini aktaran Akgül, sosyal medyanın da bunun için bir araç olarak kullanıldığını dile getirdi.
Sosyal medyada algı yönetiminin çok rahat yapılabildiğine dikkati çeken Akgül, "Kullanıcılar, bir beğeni ya da takipçi kazanabilmek uğruna bilgi kirliliğini yayıp, bir konu hakkında algı yönetimini çok rahat yapabilmektedir.
Doğal olarak bu durum etik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Kullanıcılar sırf beğeni almak için olmayan bir durumu olmuş gibi göstererek, kişi ya da mecralara rahatlıkla zarar verebilmektedirler. Tam olarak söylenmesi gereken durum şudur ki insanlar sosyal medyada var olmak için bu tür yollara başvurabilirler." diye konuştu.
"Sosyal medya günümüzün vebası"
Bu durumun Türkiye'ye özgü olmadığını belirten Akgül, "Sosyal medya için 'günümüzün vebası' demek yanlış olmaz. Çünkü virüslerin yayılması için kullandığımız viral kavramı sosyal medyadaki bilgiler için de geçerlidir. Sosyal medyadaki bilgilerin kısa sürede milyonlarca insana ulaşma hızı yadsınamaz." değerlendirmesini yaptı.
Sosyal medyada görülen haberlerin ve bilgilerin birkaç güvenilir kaynaktan teyit edilmesi gerektiğinin altını çizen Akgül, sözlerini şöyle tamamladı:
"Art niyetli çevreler tarafından kasıtlı yapıldığı, propaganda amaçlı olduğu ve bu işin örgütlü bir şekilde, kitleleri harekete geçirmek, kamu düzenini bozmak ve zarar vermek amacıyla oluşturulduğu görülüyor.
Özellikle ilgili kurumlar tarafından doğrulanmamış bilgileri paylaşmamak, art niyetli kişilerin amaçlarına ulaşmasını engelleyecektir. Sosyal medya ortamlarında, popüler kültürün ve trendlerin etkisiyle paylaşım rüzgarına kapılan herkes; kaynağı bilinmeyen bilgileri, videoları, ses kayıtlarını ve haberleri teyit etmeden paylaşımlar yapmasınlar aksi halde birlik beraberliğe ihtiyacımızın olduğu bu günlerde bilgi kirliliğine hizmet edebilirler."
"Bu davranışın altında kişilik bozukluğu var"
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Alper Evrensel de sosyal medyada asılsız bilgi yayan insanların 2 grup olduğunu ifade ederek, ilk gruptakilerin diğerine göre kısmen daha masum olduklarını belirtti.
Bu kişilerin yaydıkları bilginin yanlışlığı konusunda emin olmadıklarını aktaran Evrensel, "Neyin doğru neyin yanlış olduğu çok da umurlarında olmayan, tek amaçları ilgi çekici bir materyali başkalarına aktarmak olan 'iletken' kişilerdir. Tabii kaynağı meçhul bir bilgi bu iletkenler arasında dolaşırken, şekilden şekle girer. Diğer grup ise tümüyle patolojik özellikler taşır." dedi.
Evrensel, bu davranışın altında yatan psikolojik etkilere ilişkin, şu değerlendirmede bulundu:
"Tek bir dinamikten bahsetmek oldukça güçtür. Bu kişiler bazen ilgi çekmek, bazen itaat amacıyla bazen de zevk almak amacıyla korku ve panik yaratmak için bunu yapabilirler. Bu öyle bir korku ve panik yaratmaktır ki içinde sadizm de vardır.
Altında yatan saik ne olursa olsun son derece ilkel, bencilce ve empatiden yoksun olduğu açıktır. Bu patolojik yapının adı, kişilik bozukluğudur.
Kimi narsisistik, kimi psikopatik, kimi histriyonik, kimiyse borderline adıyla anılan kişilik sorunları olan bireylerde bunlar görülür. Bu kişiler doğuştan getirdikleri kötücül ve bencil huy özelliklerinin üzerine olgun bir karakter giydiremedikleri için ham kalırlar ve kişilikleri yetişkinlik dönemi boyunca çocuksu özellikler taşır."
"Sanal alemde karşılaştığınız bilgiyi akıl süzgecinden geçirin"
Bilginin sahihliğinin insanlık tarihi boyunca belki de hiçbir zaman bu kadar önem taşımadığını ifade eden Evrensel, üretilen ve yayılan anormal miktardaki bilginin kaynağına erişmenin imkansız olduğunu söyledi.
Alper Evrensel, vatandaşlara, "Sanal ya da gerçek alemde karşılaşılan bilginin öncelikle akıl süzgecinden geçirilmesi, ardından da mümkünse bir savcı edasıyla çapraz sorguya çekilmesi gerekir. Zira verilecek peşin hükümlerle yargısız infaz edilen insanlar olabilir." önerisinde bulundu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com