Eğitim

Bakan Yılmaz’dan ’hem Türkçe hem yabancı dil’ uyarısı

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, "Nerede vatandaşımız varsa mutlaka o ülkenin kendi vatandaşı kadar dili bilmesi lazım. Ama Almancayı bilmesi Türkçeyi unutması anlamına gelmiyor. İngiltere için de İngilizce’yle birlikte Türkçeyi mutlaka bilmesi lazım" dedi.

Bakan Yılmaz’dan ’hem Türkçe hem yabancı dil’ uyarısı
13-12-2016 17:02

Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Teşkilatı Uluslararası Eğitim Yöneticileri Çalıştayı’nın açılışı The Green Park Otel’de gerçekleştirdi. Çalıştayın açılışına Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, MEB Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Funda Kocabıyık ve eğitim yöneticileri katıldı.

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Bakan Yılmaz, dünyanın dört bir yanında bulunan vatandaşların hakkı olan eğitim hizmetini sunmanın vazifeleri olduğunu belirterek, "Verilen eğitimin kalitesinin arttırılması da bizim sorumluluğumuz. Bilindiği üzere Avrupa genelinde 5 milyondan fazla vatandaşımız yaşıyor. Almanya’da, Fransa’da Belçika’da Hollanda’da Kuzey Avrupa ülkelerinde geçici bir süre gitmek için niyetiyle gidenler evlatları olduktan sonra kalıcı hale geldiler. Hele birde torunları olduktan sonra hele onları Türkiye ile buluşturamamışsa o zaman torun nerede kalıyorsa çocuk nerede kalıyorsa geçici olarak gidenlerde kalıcı olarak orada kaldı. Bizim Avrupa’daki varlığımız artık misafirlik statüsünde değildir. Bu da bizim sorumluluğumuzu arttırmaktadır. Türkiye’nin batıyla olan bağı doğuyla olan bağını ihmal etmek anlamına gelmiyor. Batıya bakarken doğuyu, doğuya bakarken de batıyı unutmayacağız. Hem doğudaki hem batıdaki ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz" diye konuştu.

"BİZE EMANET EDİLEN EĞİTİMİN MUTLAKA VATANDAŞLARIMIZA ULAŞTIRMAMIZ LAZIM"

"Bize emanet edilen eğitimin mutlaka vatandaşlarımıza ulaştırmamız lazım" ifadesini kullanan Bakan Yılmaz, “Dünya bizim çalışma alanımız. Bizden eğitim talep eden her ülkeyi ayrım yapmadan önemsiyoruz. Dünyanın dört bir yanına dağılmış vatandaşlarımızın dillerini, dinlerini, kültürlerini öğretmek, yaşatmak yönündeki gayretlerine büyük bir özveriyle de yardımcı oluyorsunuz. Bunun için teşekkür ediyorum. Ancak hizmette sınır yoktur. Nerede vatandaşımız varsa mutlaka o ülkenin kendi vatandaşı kadar dili bilmesi lazım. Almanya’da olanın Almancayı bilmesi lazım. Ama Almancayı bilmesi Türkçeyi unutması anlamına gelmiyor. İngiltere için de İngilizce’yle birlikte Türkçeyi mutlaka bilmesi lazım" açıklamasında bulundu.

"KENDİSİNİ SAHİPSİZ HİSSETMESİN"

Eğitim yöneticilerinin görevlerinin dili öğretmek olduğunu söyleyen Yılmaz, "Sizler bulunduğunuz makamlardan ziyade halkın içinde olmanız lazım. Yurtdışında bulunan öğrencilerimizin, vatandaşlarımızın, bursiyerlerimizi, öğretmenlerimizin bizimle irtibatını sağlayan en önemli irtibat noktasındasınız. İşlerinizi kolaylaştırmak, sizlere gereken desteği vermek bizim önceliğimiz olacaktır. Bu çalıştayın çıktıları da bizim için önem taşımaktadır. Eğitim camiasının yurtdışındaki temsilcileri olarak gurbette bulunan vatandaşlarımızın, kardeşlerimizin görüş talep ve önerilerini bize iletmenizi, onlara vereceğimiz eğitim hizmetinin kalitesinin arttırılması bakımından önemlidir. Orada bulunan öğrencilerimizin hiçbirisi sahipsiz olmadığını bilsin. Kendisini sahipsiz hissetmesin. Bu sahiplenmeyi gösterecek olanda öncelikle sizlersiniz. Onların Türkiye için bir değer olduğunu mutlaka onlara hissettirmeniz lazım. MEB olarak da yurtdışındaki okullarımızdaki öğretmenleri, idarecileri ve öğrencilerimize ilgi ve gayretlerinde arttırılması gerekiyor. Dünyanın dört bir yanında lisansüstü eğitim alan öğrencilerimiz var. Bunlar gerçekten bu ülkenin kaynağı ve geleceğinin garantisidir. Onlara da gereken özenin gösterilmesi lazım" ifadelerini kullandı.

"KENDİNİZİ ASLA MÜŞAVİRLİK VE ATEŞELİK BİNALARININ İÇİNE MESAİ SAATLERİ İÇİNE HAPSETMEMELİSİNİZ"

1988 yılında yurtdışına yüksek lisans için gittiğine değinen Yılmaz, bir kez daha büyükelçiliği ve eğitim ateşesini görmediğini anlattı. Yılmaz, şöyle konuştu:

"Eskiden öyle bir anlayıştı ki vatandaş yöneticiyi tehdit gibi görünürdü. Gelmezse ne güzel. Eğer mutlaka geliyorsa problemiyle gelir diye bakılırdı ama şimdi problemi de olsa aslı vazifemiz onun problemini çözmek. Problemi duymaktan korkmayacağız. Dertten problemden kaçmayacağız. Hiç kimsenin göz mesafesinin dışında kalmaması gerekir. Her biriniz bulunduğu bölgede Türkiye kökenli vakıf, dernek, sivil toplum kuruluşu, cami, cemevi dolayısıyla Türk vatandaşlarımız nerede birararaya geliyorsa orası bizim irtibat noktamız. Kendinizi asla müşavirlik ve ateşelik binalarının içine mesai saatleri içine hapsetmemelisiniz. Sürekli olarak halkla iç içe olmalısınız. Vatandaşlarımızın kurduğu dernek, vakıf, cami, cemevi gibi yerleri ziyaret etmelisiniz. Bu tür yerlerin anavatanından taşınan kültür ve değerlerin paylaşıldığı yaşatıldığı bir takım kurs ve eğitim hizmetlerinin sunulduğu karşılaşılan sorunların da çözüme kavuşturulduğu mekanlar olduğunu gözardı etmeden. Türkçe kursları başta olmak üzere Türkçe mutlaka olması lazım. Türkçeyi bilirse tarihi de kendisi okuyabilir. Yunus Emreyi bunun için kurduk. Türkiye Maarif Vakfını kurduk, gerçekten de iyi çalışıyor. Eylül de kurduk ama şuana kadar Somali’de, Gine’de, Çad’ta, Senegal’de, Moritanya’da, Sudan’da da kısa bir zaman olmasına rağmen aktif bir şekilde faaliyetlerine başladılar."

"HEPSİNİN İSTEDİĞİ ŞEY; ‘EVLATLARIMIZ TÜRKÇE BİLMİYOR. LÜTFEN TÜRKÇE TÜRKÇE TÜRKÇE’"

Frankfurt’ta kitap fuarına gittiklerini hatırlatan Yılmaz, "Bütün STK’lar gelmişti. Cemevi de, Atatürkçü Düşünce Derneği de, milli görüş de, caferiler derneği de hepsinin istediği şey; ‘evlatlarımız Türkçe bilmiyor. Lütfen Türkçe Türkçe Türkçe’ diyorlardı. Herhalde asimile olmaya da veya bulunduğumuz ortama çok kısa zamanda uyum gösterip de geçmişi unutmaya çok eğilimli bir ulusuz veya milletiz diye düşünüyorum. Yurtdışındaki gençler babaannelerinin yanında oturmak istemiyor. Niçin? Babaanne soru soracak. Soru sorsa cevap veremeyecek karşılık verememesi kendi eksikliğini gösterecek. Bundan rahatsız oluyor. Bu rahatsızlığa girmemek için kendisine Türkçe soru soracak. Gençler birbiriyle biraraya geldiklerinde Türkçe konuşmuyorlar. Almanya’daysa Almanca konuşuyor" dedi.

"TÜRKİYE MAARİF VAKFI ADETA BİZİM BAKANLIĞIMIZIN YURTDIŞINDAKİ ELİDİR"

Türkiye Maarif Vakfı’nın bakanlığımızın adeta yurtdışındaki eli olduğunu dile getiren Bakan Yılmaz, "Kamu vakfıdır. Kanunla kurulmuştur. Ona her türlü desteği vermek bizim asli vazifemiz. Bizim MEB olan okullarımızda var. Ne zaman hazır olduklarında talep ettiklerinde bizde olanları da ona devredeceğiz. Gerçekten çalışkan gayretli bir kuruluş. Her bir kuruluşumuzun mutlaka birinin ne yaptığından diğerinin haberdar olması gerekir. Hepsinin ne yaptığından da mutlaka büyükelçiğilinin de haberi olması lazım. Yunus Emre ne yapıyorsa, Türkiye Maarif Vakfı ne yapıyorsa, Diyanet Vakfı ne yapıyorsa, TİKA ne yapıyorsa büyükelçiliğin bilmesi lazım" açıklamasında bulundu.

"TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN TECRÜBESİNDEN FAYDALANMAK İSTEYENLERE DE TECRÜBEMİZİ AKTARABİLMEMİZ LAZIM"

Çalıştayın gelenekselleşmesini umut ettiklerini ifade eden Yılmaz, şunları kaydetti:

"Mutlaka biraraya gelip daha çok birbirimize yurtdışındaki vatandaşlarımızın, sadece kendi vatandaşlarımızda değil, Somali’de, Senegal’de hizmet verdiğimiz kendi vatandaşlarımız değil, bir başka ülkenin Türk eğitim sisteminin de tecrübesinden faydalanmak isteyenlere de bizim kendi tecrübemizi aktarabilmemiz lazım. Eğer biz bunu yapmazsak ozaman başkaları boşluğu dolduruyor. Başkaları o boşluğu doldurduktan sonra biz farkına varsak o dolan boşluğu onların zararlı unsurlarını ayırt etsek fikrini, vicdanını, irfanını adeta başka yere kiralamış, satmış insanların o boşluğu doldurduğu zaman da tekrar bizim o boşluğu kazanabilmemiz doldurabilmemiz eskiden çok daha zor oluyor. Bir söz var, bir yanlışı gidermek için 24 tane doğru yapmamız gerekir ki o yanlışın etkisini giderelim. Sorumluluğumuz çok büyüktür."

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER