Samsun’da Tarihi Kentler Birliği (TKB) toplantısına katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlanacağını açıkladı. Özhaseki konuşmasında, “Aslında ben toplantılardan çok sıkılıyorum. Bir yerden toplantı teklifi geldiği zaman içim buruluyor. Hele saatler süren toplantılar beni perişan ediyor. Ama tek keyifle koştuğum, günler öncesinden iple çektiğim tek toplantı Tarihi Kentler Birliği toplantıları. 7 sene başkanlığını yaptığım bu toplantıda çok şeyler öğrendim. Yaşadığımız Anadolu coğrafyası dünyanın en eski yerleşim yerlerinden birisidir. Binlerce yıldır bu coğrafyada insanlar medeniyetler kurmuşlar. Bu coğrafyanın her köşesinde ya müthiş bir hüzünlü hikaye var ya da başka bir olay yaşanmış. Onlardan kalan da önümüzde binlerce eser var. Bu coğrafya adeta açık hava müzesi sıfatı veriyor. Dünyanın başka bir yerinde böyle bir şey yok” ifadelerini kullandı.
Millet olmanın özelliğinin insanların birbirini sevmesinden başladığını belirten Bakan Özhaseki, “Birbirimize saygı duymamızdan başlıyor. Ortak değerlerde bütünleşmemizden başlıyor. İşte 15 Temmuz’da bunu yaşadık. İnsanlar orada müthiş bir dayanışma içerisinde oldular. Sokaklara çıktılar, tankların karşısında gövdelerini siper ettiler. Televizyonlara yansıyan görüntüleri hep beraber izledik. İnsanların tankın arkasından koşması, ateş eden helikoptere küfür ederek arkasından koşması ve gövdelerini tanklara siper etmesi müthiş bir olaydı. Bir taraftan da gazilerimizi ziyarete gittiğimizde bize anlattıkları hikayeler sonrası her bir odadan çıkarken ağlayarak çıktık. O fedakarlık, o insanların iradesine sahip çıkma arzusu, geleceğine sahip çıkma duygusu, ölümü hiçe sayma duygusu, onları hiçe sayarak silahların üzerine gitmeleri, yanında yaralanan ve hiç tanımadığı insanı kurtarabilmek için elinden geleni yapması. Bu bir millet olmamın ve beraber olmanın, birbirini sevmenin bir tezahürü olsa gerek. İrademize sahip çıkma mitingleri hepimizi çok duygulandırdı. Her gittiğim mitinglerde elimden geldiği kadar konuşuyorum. Katıldığım toplantılarda şunun altını çizmeye çalıştım. ‘Şu toplantıların kıymetini bilelim. Burada AK Partililer var mı? Varız diyorlar. CHP’liler var mı? Varız diyorlar. MHP’liler var mı? Varız diyorlar. Yalvarıyoruz size birbirinize sarılın, kucaklaşın. Bundan sonra birbirinize yan bakmayın’ diyorum. Bunun kıymetini bilelim ve sonuna kadar devam ettirelim. Oy vereceğimiz zaman farklı partilere veririz. Dünya görüşümüzü kendimizden başka kimse değiştiremez. Kendi aramızda ufak tefek şeyleri özellikle büyüterek, abartarak ayrılıkçı bir noktaya doğru götürmeyelim” diye konuştu.
“Bunlar kendilerini 40-50 yıldır saklamışlar”
15 Temmuz’da müthiş bir kalkışma ile karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Bakan Özhaseki, “Bu insanlar 40-50 yıldır kendilerini saklamışlar. Böyle bir saklanma, takviye ve gizlenme dünya tarihinde çok azdır. Daha önce takviye dediğimizde İran tarafında ortaya çıktığı, onların mezhepsel olarak bu işe sıcak baktığı, değişik kavimlerde bir takım beyin yıkama metotlarıyla o haşhaşilerin yaptıkları suikastları biliriz ama bu denli komple yapılmış, 40-50 yıl boyunca hazırlanmış yapıyı hiçbirimiz bilmiyorduk. Bize bakan cephesinde kibar bir yüz vardı. Çevremizde vardı bu insanlardan. Tüm dünyanın 170 ülkesinde Türk okulları açıyor. Orada Türk bayrağı var, Atatürk var ve İstiklal Marşı okutuyorlar. Siyah çocuklar geliyor burada İstiklal Marşı okuyorlar, hepimiz duygulanarak hüngür hüngür ağlamaya başlıyoruz ve hizmet ediyoruz diyorlar. Herkes çocuklarını teslim ediyor. Zenginler paralarını vermeye başlıyorlar. Okullar yaptırmaya başlıyorlar, yurtlar yaptırmaya başlıyorlar. Fakat bunun arka tarafında vahşi bir yapı ve son güne bir hazırlık varmış. İşin en acı tarafı da yüce dinimizi buna alet ederek yaptıkları bir ortam varmış. Bizim dinimizin temel esasının ben Kur'an ve sünnet olduğuna inanıyorum. Bu insanlarda dürüstlük derken hiçbir tanesi yokmuş. Kendi içlerinde İslam’ın bildiğimiz bütün kurallarını yok ettikleri gibi ikiyüzlülük, yalan, riya, hatta ve hatta kendi adamlarını getirmek için başkalarının canını yakma varmış. Bunları yaşadık” şeklinde konuştu.
FETÖ’nün Ergenekon'da birçok insanın canını yaktıklarını belirten Bakan Özhaseki şöyle devam etti:
“Ergenekon olaylarında benim şahsi kanaatim, bizim ülkemizin askeri geleneklerinde ihtilal yapmak gibi bir huy var. Genlerinde böyle bir yapı da var. Ama 8-10 kişi bunu hesap ederken, bu 10 tane kötü niyetlinin yanına 110 tane de gariban attılar. Bu 110 tane garibanın suçu neydi. Ya kendi adamlarına rakipti ve kendi adamları yükselemiyordu ya da kendi yapılarına karşı muhalifti onun için attılar. Bu gariban insanları cayır cayır yaktılar. 15-20’şer senelik müebbetler verdiler. Bu hangi dinde, imanda var. Benim adamım yükselecek diye suçsuz bir adamı yakmak, yanındaki garibanı yakmanın hangi dinde, imanda yeri var. İmtihan soruları baştan sona çalınıyordu. Çocuklarımızın günahı neydi. İşçi insanının çocuğunun günahı ney. Şimdi konuşan subaylar, 40 sene önce gözlerini açsaydılar. Şimdi konuşmaya hakları yok. Gelip oralara hakim olurken bunlar, aralarına işçinin, memurun zeki bir çocuğu aralarına girmişse, onları yıldırıp kaçırdılar. Bunlar acayip bir şey. İnandığımız bütün değerleri altüst eden, birbirimize olan güveni sarsan bir olay.”
“Darbe başarılı olsaydı sokağa çıkıp çatışacaktım”
Darbe başarılı olsaydı kendisinin de sokağa çıkıp çatışacağının altını çizen Bakan Özhaseki şunları kaydetti:
“Şimdi bakıyorsunuz, kendi Amerika’daki şizofren yapılarına, başlarındaki o FETÖ denen adama küfür etmeye başladılar. İnsafsızlar biraz dürüst olun ya. Böyle bir yapı senelerce bizi kandırmış ve o gece böyle bir hazırlık yapmış. İnsanları vurdular, Meclis'i bombaladılar. Cumhurbaşkanından başlayarak, aşağıya doğru herkesi öldürme hesapları yaptılar. Sonra da bu ülkeyi birilerine peşkeş çekerek kucağına vereceklerdi. En acı tablo da eğer Allah korusun başarılı olsalardı, ülkenin 15 kadar vilayeti Güneydoğusu'ndan koparılacak, aşağıdaki yapıyla birlikte bir devletçik çıkaracaklar, oradaki zavallı adamlar ‘kendi devletimizi kuruyoruz’ diye heveslenirken, bir başka ülkenin kölesi halinde hayatlarını devam ettireceklerdi. Kullanılmış bir yapı olarak orada kalacaklardı. Sonra Doğu'da yine başka bir devletçik hesapları vardı. Sonra boğazlara el koyma hesapları vardı. Anadolu içinde çarpışan, çatışan, iç savaşın çıktığı, insanların birbirlerini hunharca öldürdükleri bir ortam hesaplıyorlardı. Ben bu işe sabretmeyecektim. Şimdiden de ilan ediyorum, sabretmeyeceğim. İrademe sahip çıkmak için, özgürlüğüme, demokrasime, cumhuriyetimize sahip çıkmak için sokağa çıkacağım ve çatışmayı göze alıyorum. Benim gibi birçok insan göze alacaktı ve iç çatışma çıkacaktı. Bunun neticesinde de paramparça olmuş, küçülmüş, daralmış bir Anadolu coğrafyasına sıkışmış bir ortamda kalacaktık. Bunlar yüreğimizi daraltıyor. Cenabı Allah’a şükürler olsun ki başarılı olamadılar, millet olarak biz kazandık. Geleceğimize sahip çıktık, demokrasimize sahip çıktık, Cumhuriyetimize sahip çıktık, istiklalimize ve bağımsızlığımıza sahip çıktık, kazandık.”
Bakanlığındaki bir takım dengeleri gözetmeleri gerektiğini belirten Bakan Özhaseki, “Yıllarca belediye başkanlığı yaptım. Temsil ettiğim bakanlığın iki cephesi var. Bir cephesi çevre, bir cephesi şehirdir. 78.5 milyon hektarlık alanda 9 milyon hektar neredeyse bizim bakanlığa ait koruma alanları içerisinde yer alıyor. Oraları tahrip ettirmemeye uğraşıyoruz, oralarda bir takım sıkıntılar olmasın diye müthiş bir mücadelemiz var. Ama bir taraftan da oraları tahrip etmeye, oralardan rant elde etmeye, oralardan çok hızlı bir şekilde para kazanmaya çalışan bir grupların da saldırıları altında olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Onlara karşı bir mücadele var. Fakat bu mücadelede ince bir denge var. O dengeyi de mutlaka bizim gözetmemiz gerekiyor. Bir taraftan da yatırımlar yapılacak, bu yatırımların da sürmesi gerekiyor. Deniz kenarında otel yapılacak, yapılmasın diyemezsiniz ama esası korunmuş alanlarda yaptırmamalı. Enerji lazım. Bunları yaparken çatıştırmadan, doğru yerlerde bu işi kurtarabilirsek en başarılı bakanlık bizim bakanlığımız olur. Kömüre dayalı termik santraller var. Dışarıdan gelen ithal kömürle yapılan iş zaten cari açığı çoğaltıyor. Kömürün parasını veriyorsunuz, sonra elektrik üretmeye çalışıyorsunuz. Bizim kömürümüz var. Burada yerli santraller kurmak lazım. Şimdi nereye varsanız orada bir çevre ayağa kalkıyor. Kimse böyle yanında duman çıkaran, kendilerini rahatsız edecek bir yapıyı görmek istemez. Modern teknoloji ile dışarıya gazlar verilmiyorsa, kimseyi rahatsız etmiyorsa, tabiat tahrip olmuyorsa ve orada da yerli kömürden enerji üretip kendi içerinizde bunu çok rahat kullanabiliyorsanız, bunun önünün açılması gerekiyor. Rüzgar, güne gibi kendi içimizdeki bir takım yeraltı madenlerimizden enerji temin etmelerimizi ne kadar çoğaltırsak, dışa bağımlılığımız o kadar azalır. Burada bizim bakanlığımızın da işi gayet zor. Bir gayret içerisinde bunları götürmeye çalışıyoruz” dedi.
“Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü bakanlığımıza geçiyor”
Şehircilik noktasında büyük bir gayretleri olduğunun altını çizen Bakan Özhaseki şöyle konuştu:
“Yakında Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı'ndan koparılıyor ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlanıyor. Bundan sonra bütün belediye başkanı arkadaşlarımızın ne kadar istekleri, talepleri, özlük haklarıyla ilgili işlemleri ya da hukuki işlemleri, denetimleri, izinleri varsa bundan sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na geçecek. Biraz İçişleri Bakanlığı'nın konsepti değişiyor, savunmaya yöneliyor. İç güvenlik ile ilgili daha ağırlıklı bir hale dönüşüyor. Belediye başkanı arkadaşlarımız Mahalle İdareler'e yazı yazdıklarında cevap alamazlardı. Dün Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı beni arıyor. Genel Sekreter atamışlar 1.5 sene olmuş ve yazısı gelmemiş. 1.5 senede gelmeyen yazı olur mu? Bu işler için Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nün bizde olması çok doğru bir karar oldu. Yasa çalışması yaptık, 5 başlıktan oluşuyor. Birinci bölümde öz gelirlerimizin arttırılması var. Finans ile ilgili çok teklif var, belediyelerin durumlarını iyileştirelim. İkinci bölümde imarla ilgili sıkıntılı olduğumuz konular var. Ama haksız yere parsel bazlı yoğunluk artışlarını da yasaklayan bir yasa var. Herkes 5 katlı evlerini yaparken içerisinden bir tanesini 10 katlıya çıkaracak bir arkadaşımız imar tadilatları yapmaya başlıyorsa, bunda haksızlık olduğunu ve ceza olduğunu yazan yasalar geliyor. Bunlar belediye elleriyle yapıldığı gibi bizim bakanlık elleriyle de yapılmış. İnsanlar şimdi uyanık. Önce belediye geliyor ‘şu işimi yapar mısın’ diyor. Sen ‘yok yapmam’ deyince bakanlığa geliyor. Orada adamlarını buluyor, başka türlü işler devreye giriyor. Ondan sonra başlıyor koca koca yanlışlıkların yapılması. Oturduğun günden beri İstanbul ile ilgili 250-300 bin metrekare inşaat alanını yok ettim. Bakırköy’de geldi, eski planda 60 bin metre, bizimkiler yapmış 115 bin metre, bazı haklarla birlikte 150 bin metre. Arada 80-90 bin metre fazla adama inşaat fazlası veriyorsunuz. Bakırköy sahilinde bu 100 metrelik 900 tane rezidans demektir. Bu oranın trafiğini mahveder, altyapısını mahveder, bu kent cinayetidir. Bir taraftan da adalet duygusunu sarsmaktır. Bunları benim bakanlığım yapmışsa ben iptal ediyorum. Ben böyle öğrendim, buraya öyle geldim. Bunun mücadelesini vermeyeceksem orada niye oturuyorum. Seçmenimizle iyi ilişkiler kurmak isteriz. Onlardan gelen taleplere sıcak bakarak, onu kazanmaya çalışırız. Ama bir taraftan da bu görevin herkes geçici olduğunu herkes bilsin. Yaptığı işlerden de vicdani sorumluluk taşıdığını bilsin.”
Gökhan İçkilli-Erdi Demür
dikGAZETE.com