İnegöl Ticaret ve Sanayi Odasının (İTSO) kuruluşunun 125. yılında, İnegöl ve ülke ekonomisinin gelişimine katkı koyan oda üyelerinin ödüllendirildiği “İnegöl’ün Yıldızları 2015 Ödül Töreni”ne katılan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İlk kez soğuk savaştan sonra bu derece bir durumla karşı karşıya olunduğunu ifade eden Faruk Çelik, “Bütün güçler körfezde, belli coğrafyada konuşlanmış durumda. Herkesin eli tetikte. Herkes de kurtarmak için uğraşıyor. Nasıl bir anlayış ise, gelen bölgeye bir iyilik olsun diye geliyor ve çok enteresandır ‘Beni davet ettiler de geldim’ diyor Rusya. Buradaki olumsuzlukları yok etmek için parlamentodan karar çıkarıp geldik diyorlar. Milyonlarca insan evinden oluyor. Bu insanlar denizlerde atık muamelesi görüyorlar. Ateş çemberi içerisinde bırakılan insanlar var etrafımızda. İçler acısı bir tablo. Allah kimseyi vatansız bırakmasın derken herkese şemsiye oluyoruz. Bu bizim medeniyetimizin, inancımızın gereğidir. Bize kol kanat açacak bir mevki var mı? Onun için bu ülkede yaşarken, rastgele tapusu verilmiş bir ülke değiliz. Kanımızla, canımızla aldığımız bir toprak parçasıdır. Buradan başka gidecek yerimiz yok. Bu ülke üstünde hesap yapanların hesaplarını boşa çıkaracak olan sağlam bir duruş sergileme zorunluluğumuz var. Kimsenin yalpalamaya hakkı yok, gideceğimiz yer yok. Gideceğimiz yer, şehit kanlarıyla sulanmış olan vatanımızdır, gideceğimiz yer de, öleceğimiz yer de burasıdır” diye konuştu.
“KİMİN MAŞASI OLDUĞUNUZ ORTAYA ÇIKTI”
Bölgedeki istikrarsızlığı Türkiye’ye taşımaya çalıştıklarını ifade eden Çelik, şunları kaydetti:
“Mağdur ve mazlum halkların ümidi olmuşken, düğmeye basıp Türkiye’nin yükselişini aşağıya çekmeye çalışanlara karşı duruşumuzu korumamız lazım. Terör belasından çektiklerimizi herkes biliyor. Yüreklerimiz dağlanıyor. Peki derdiniz ne? Dert demokrasi. Demokratik bir açılım gerçekleşti. Derdin ne? Bölgeler arası kalkınmadaki eşitsizlik. Şanlıurfa’ya, Bingöl’e, Diyarbakır’a yatırımlar yapıldı. Orada daha büyük havaalanları var. Hangi yatırım? Duble yollar mı? Bunları oradaki vatandaşlarımız hak ettikleri için yapıyoruz. Kesinlikle hiçbir vatandaş arasında eşitsizlik düşünmedik. Devlet bu yatırımları götürüyor. Hak ve özgürlük konusunda, yatırım konusunda söylenecek bir şey olamaz. Buradaki işveren-işçi payı öderken orada ödenmiyor. Neden? Daha kolay işçi bulunabilsin, daha çok kişi iş ve aş bulsun, göçü önleyelim, herkes doğduğu yerde doysun diye devletimiz bu çabayı veriyor. Neye itiraz ediyorsunuz? Maşasınız. Terörün gerekçesi olmaz ama gerekçe diye ortaya konan argümanlar ortadan kalktığına göre kimin maşası olduğunuz ortaya çıktı. Devletimiz bu noktadan sonra kesinlikle hiçbir vatandaşımıza zarar gelmeyecek hassasiyette yalnız teröristlerle milimetrik bir mücadele veriyor. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Kalkınma hamleleri, demokratik gelişimler devam edecek. Her insanımız aynı hakları yaşayıp yaşamaya devam ediyor. Vatandaşımız olup bitenleri iyi anlamlandırıyor ve terör belasını estirenlere gerekli duruşu Diyarbakırlı, Şanlıurfalı, Şırnaklı kardeşlerimiz de sergiliyorlar. Dimdik devletlerinin yanındalar. Devletlerinin arkalarında olduğu hissini veriyoruz. Böyle bir istikrarsız bölgede bizi de istikrarsızlaştırmak için çalışıyorlar. 1 Kasım’da milletimizin tekrar istikrarı tercih etmesiyle bunlara geçit verilmeyeceği net bir tavırla ortaya kondu. Bu dönemde ne yapmamız gerekiyor? 3-4 yıllık patinaj döneminden sonra reform dönemlerini başlatmamız gerekiyor. Yeni bir anayasa konusunda her siyasi parti evet diyor. Göreceğiz bakalım bu evetler ne anlama gelecek, ne diyecekler. Yeni bir anayasa mutlaka yapılmalı ve buna öncülük edeceğiz.”
“ASGARİ ÜCRET BİN 300 TL OLDU DİYE KIYAMET KOPMAZ”
AB sürecinin çok önemli olduğunu belirten Çelik, “İlişkilerimiz çok güzel devam ediyor. Hükümet olarak hızlı adımlar atacağız. Çalışma hayatıyla ilgili işçi-işveren dengesini iyi kurmamız gerekiyor. Sosyal devlet olma gereklerini bir bütünlük içerisinde değerlendirmeliyiz. Bu ülkenin insanları olarak beraber oturup sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor. Asgari ücret bin 300 TL oldu diye kıyamet kopmaz. İşverenin piyasada rekabet koşullarını artıracak birçok yöntem var. Bu yönde talepte bulunmaları gerekiyor. Asgari ücretin artması kıyamet demek değildir. Bir insan bin 300 lirayı alıp ailesini geçindirebilecek mi? Bunu kendimize sormamız lazım. Benim için çalışanıma daha farklı imkanlar sunuyorum diyebilirsiniz. Ama bunun getirdiği rekabet edememe sorunuyla ilgili konuları çözmeniz lazım. İşçi ve işverenle bu yöne eğilmemiz gerekiyor. Gariban alın teriyle 8-9 saat çalışan, akşama çocuğuna çikolata götürmeye çalışan bir insanın ekmeğine göz koymuşuz gibi bir algı haksız bir algıdır. Buradan çıkılması gerekiyor. Uzun yıllar çeşitli görevlerden sonra 2 aydır Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak göreve başladım. İlk ziyaretlerimizi siyasete başladığımız bölgeye gerçekleştiriyoruz. Huzur istiyorsak ekonomimizin güçlü olması gerekiyor. Bu dünya için de geçerli. Saygın ülke olmak istiyorsak, sizin daha da güçlenmeniz gerekiyor. 2 milyar insan yoksul, 1 milyarı günlük 1 doların altında hayatını devam ettiriyor. 800 milyon insan dünyada aç. Hastalıkların yüzde 15’i yeterli beslenememeden kaynaklanıyor. Dünyada 1 milyar 400 milyon kişi gerektiğinden daha fazla kilolu, 500 milyon kişi obez. Bir tarafta sefalet, bir tarafta sefa. Tarım Bakanı olarak dünyadaki bu açlığa baktım. Dünyada tarıma elverişli arazinin toplamı 5 milyar hektar. Bunun ancak yüzde 28’i tarım için kullanılıyor. 7 milyar insanın 2 milyonu yoksul, 800 milyonu aç. Açların sayısı ve yoksulların sayısı artıyor. İnegöl’ümüz de bir yönüyle tarım şehridir. Kayıtlı 17 bin büyükbaş, 53 bin küçükbaş hayvan var. Tarım da, mobilya meşakkatli bir sektör. Her şeyden etkileniyor. Havza bazlı sistemin kurulmasıyla ilgili yoğun çalışmalar sürdürüyoruz. Çobanlık psikolojik olarak dışlanmış bir meslek, bu beni üzüyor. Yanlış algılar var. Bunlara ihtiyaç yok. Çoban olmak da, köylü olmak da, çiftçi, üretici, insanların karnını doyurup onları yaşama bağlayacak işlerdir. Biz toprakla uğraştığımızı gençlere gösterelim. Patatesin ağaçta yetişmediğini öğretelim. İnsanımızın topraktan, tarımdan uzaklaşmalarını engelleyelim. Tarımdan kopmak hayattan kopmaktır. Bu toplumsal bilincin artırılması, tarımda kat edilen mesafelere yeni gelişmelerin ilave edilmesi konusunda çalışmalıyız” şeklinde konuştu.
SALİH BAKICI
dikGAZETE