Gündem

Bakan Bozdağ darbe girişiminde yaşadıklarını ve FETÖ'yle mücadeleyi AA'ya anlattı

Adalet Bakanı Bozdağ, "Sonuna kadar bu alçaklarla mücadeleye karar vermiştim aynı milletimiz gibi, tankın altına yatan Sabri gibi, kurşunlara koşan daha nice vatandaşımız gibi, şehit olanlarımız, gazilerimiz gibi." dedi.

Bakan Bozdağ darbe girişiminde yaşadıklarını ve FETÖ'yle mücadeleyi AA'ya anlattı
12-07-2022 12:16
Ankara

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında yaşadıklarını, darbeciler tarafından bombalanan TBMM'de yaptığı konuşmayı ve örgütle mücadeleyi Anadolu Ajansına (AA) anlattı.

Bakan Bekir Bozdağ'a yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:

FETÖ'nün darbe girişiminin engellenmesinde ne etkili oldu? Nasıl bir gece yaşandı, o gecenin kırılma noktası neydi?

Allah bir defa 15 Temmuz gibi bir darbe teşebbüsünü aziz milletimize ve devletimize yaşatmasın. Bana göre, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün pek çok kırılma noktası var. En önemli noktası Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Hande Fırat'a yaptığı açıklamadır. Darbe teşebbüsüne kalkışan FETÖ'cü teröristler, Cumhurbaşkanımızı infaz etmek için hareket ettiklerinde Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Hande Fırat'a açıklamalarda bulundu, halkı meydanlara çağıran bir açıklama yaptı. Herkesi FETÖ teröristlerinin darbe teşebbüsüne karşı mücadeleye, meydanlara çağırdı. 'Gelin, onlar da tanklarıyla, toplarıyla gelsinler, ne yapacaklarsa yapsınlar, ben halkın gücünün üstünde güç tanımıyorum.' açıklamasıdır. Esasında darbenin seyrini değiştiren en önemli açıklama Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu çağrı ve iradedir.

İkincisi, Sayın Cumhurbaşkanımızın halkı mücadeleye çağırırken kendisi de eşi, çocukları, torunlarıyla beraber hava sahası darbe teşebbüsüne kalkışan teröristlerin kontrolü altında olduğu halde adeta ölüme uçar, ölüme uçmayı göze alırcasına Marmaris'ten İstanbul'a uçması ve halkın arasına gelip orada mücadeleye devam kararı alması, halkıyla mücadeleyi seçmesidir. En önemlilerinden bir tanesi, halkın bu çağrıya cevap verip meydanlara çıkması, yolları kesmesi, tankların önünü kesmesi, tankların altına yatması, havadan ölüm kusan uçaklar, helikopterler, otomatik silahlar, tanklara karşı adeta şahadete koşarcasına koşup büyük mücadeleye halkın ortak olması ve bu mücadeleyi yapmasıdır.

Pek çok yerde askeri tesislerin, birliklerin etrafını halk kuşattı, yollarını halk kapattı. Dolayısıyla halk, Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısına uyup, buna geçit vermedi. Kırılma noktalarında birisi de hükümetin mücadele yolunu tercih etmesidir. O gece, Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım Beyefendiyle telefonda yaptığımız istişare sonucunda, halkla bir açıklama yapmasının yararlı olacağı, hükümetin mücadele ettiği, görevinin başında olduğu, bunlara geçit verilmeyeceği, halkın da bu mücadeleye daveti konusunda bir görüşmemiz oldu. Sayın Binali Yıldırım, halka bir açıklama yaptı. Asker içerisinde emir komuta zincirine bağlı olmadan bir kalkışma olduğunu açıkladı, hükümetin işin başında olduğunu ifade etti. Hükümet, başbakan dahil bakanlar kurulu üyelerinin ve hükümetin, devletin bütün birimlerinin ortak mücadele kararı bu da işin seyrini değiştiren başka bir adım.

Sokakta halkın tankın altına yattığı, kurşunlara karşı koştuğu bir ortamda Türkiye Büyük Millet Meclisi, Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman başkanlığında çalışmalarını sürdürdü, orada da iki uçaktan Genel Kurul hedeflenerek atılan bombaya rağmen Meclis, bombaların altında darbe teşebbüsüne karşı ölümü göze alarak mücadele etti. Halk sokakta tankın altına yattı, ölüm kusan uçakların, helikopterlerin altında mücadeleyi seçtiği gibi halkın temsilcilerinin oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinde onların vekilleri de ölümü göze alarak mücadeleyi sürdürdü.

Medya da o gün önemli bir sınav verdi. Onlar da neredeyse topyekun darbe teşebbüsüne karşı iktidarın yanında duran bir yaklaşım ortaya koydular. O nedenle de bu darbe teşebbüsü Cumhurbaşkanımızın liderliğinde akamete uğratılmıştır. Ben bunu şöyle ifade etmek isterim, kurtuluş mücadelesi yıllarında Atatürk'ün çağrısına uyarak onunla mücadeleye katılanlar nasıl onun arkasında yekvücut olup memleketin dört bir yanını işgal etmiş, yedi düvele karşı mücadele verip hem kurtuluşu hem istikbali hem istiklali sağlamışlarsa aradan geçen yaklaşık 100 sene sonra bu kez de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, bu FETÖ terör örgütüne mensup asker içerisindeki teröristlerin kalkıştığı darbe teşebbüsüne karşı mücadele çağrısına halk cevap vermiş, 100 sene sonra da Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısına uymuş, onun arkasında yekvücut olmuş, darbeyi de darbe teşebbüsünü de bunlara destek veren bilinen, bilinmeyen güçleri de yedi düveli de o gece ezip geçmiştir, mağlup etmiştir. En önemli kırılma noktalarından biri halkın ve halkın liderinin bu tutumudur. Allah bu millete böyle zamanlarda yekvücut olmayı adeta bir haslet olarak vermiş, biz darda, zorda bir araya gelmeyi hep başardık.

"Halkın temsilcileri de Meclis'te ölümü göze alarak mücadeleyi yürüttüler"

Darbe girişiminin yaşandığı dönemde Adalet Bakanı'ydınız. Meclis'e bomba atıldığı sırada da kürsüde "Bomba da atsanız buradayız, ne yaparsanız yapın buradayız." ifadelerini kullandınız. O saatlerde bir korku yaşadınız mı?

O gece herkes farklı duygular içerisinde. Hükümette olan olmayan, sokaktaki, evdeki vatandaş, herkesin sahip olduğu duygular var. O gece biz o dönem Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek Bey ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga Bey ile görüştük. Hedef Külliye, hedef parlamento, hedef hükümet. Bizim de hükümet üyesi olarak bu hedeflerden birinde bu mücadeleyi yürütmemiz daha doğru diye düşündük. Önce Külliye'ye gitmeye karar verdik. Fakat Fahri Kasırga Bey darbe teşebbüsüne kalkışan teröristlerce evinden alındı, o sırada Kenan Bey onu almaya gitmişti, bunlara gözleriyle şahit olunca beni aradı. Bu sefer karar değiştirdik, Külliye'den vazgeçtik. Kenan Bey, HSK üyeleriyle bir araya gelmek üzere Hakimevi'ne geçti, ben de pek çok değerlendirmeler sonucunda eski Ağrı Milletvekilimiz Halil Özyolcu'nun bürosunda Kırıkkale Milletvekilimiz Ramazan Can Bey de geldi, istişare yaptık. "Kızılay'a gidelim, halkla beraber mücadele edelim." dedim. Arkadaşlar, "Tanınan birisiniz, darbeye kalkışanlar size karşı bir eylem yapabilir, bu da halka zarar verebilir." deyince o zaman parlamentoya gitme kararı aldım.

TBMM'de Meclis Başkanımız Genel Kurulu yönetiyor, hükümet adına söz talebinde bulundum. Konuşmamı yaptığım sırada bir bomba patladı. Çok büyük bir patlama, avizeler sallandı, yerden tozlar kalktı. Çok yakın yere isabet ettiğini, daha sonra yan bahçeye düştüğünü anladık. Ben o sırada kürsüde konuşuyordum. "Meclisin kapanmaması" lazım diye düşündüm ve Başkanlık Divanı'na geldim, Başkanımıza "Lütfen Genel Kurulu kapatmayın, eğer kapatırsanız halk bunlardan Meclis korktu der, evde olan gelmez, meydanda olan kalmaz. Lütfen oturumu kapatmayın, Meclis çalışmaya devam etsin." diye talepte bulundum. Meclis Başkanımız da Meclisin çalışmasına karar verdi. Sonra tekrar kürsüye geldim, konuşmama devam ederken aynı konuşma içerisinde ikinci bomba atıldı, bu bomba adeta kürsüye atılmış gibi etki doğurdu. Daha sonra gördük ki Genel Kurul'un 10-15 metre yakınına düşmüştü bomba. Onun tesiri daha fazla oldu, içeri toz duman oldu. Vekiller oradaydı, danışmalar ve başkaları da oradaydı. O gece halk sokakta darbe teşebbüsüne karşı meydan okurken, ölümü göze alarak mücadele ederken halkın temsilcileri de Meclis'te ölümü göze alarak mücadeleyi yürüttüler. Çok net bir şekilde oradakilerin duygularını ifade eden konuşmalar oldu. Oradaki herkes ölmeyi göze almış insanlardı. O bomba, Meclisin, Genel Kurulun içerisine düşmüş olsaydı, belki ben, belki başkaları şu anda burada olmayacaktık. O nedenle oradaki mücadele de sokaktaki mücadele de çok kıymetli bir mücadele. FETÖ'nün darbe teşebbüsünü yapan asker içerisindeki teröristleri bir yandan kendi adamlarıyla konuşurken "Darbede netice alıyoruz, alacağız." diyerek moral vermek için uğraşırken Meclisin açık olması, Cumhurbaşkanının meydan okuması, İstanbul'a uçması o gece onları adeta çıldırttı. Meclisi özellikle bombaladıklarını, Genel Kurulu hedefleyerek bomba attıklarını düşünüyoruz. Bombanın düştüğü yer yukarından baktığınızda cam var, ışık gözüküyor, orasının Genel Kurul olduğunu hesap ederek tam da oraya atıyorlar bombayı. Meclis'i resmen içerisindekilerle beraber imha etmek, susturmak, yıkmak için bu bombaları attılar. Düşmanın savaş yıllarında yapmaya cesaret edemediği şeye bu terörist alçaklar cesaret etti. Milletin kalbine bomba attılar. Allah'ın izniyle muvaffak olamadılar.

"Oğluma, annen ve kardeşlerin sana emanettir bile diyemedim"

Mecliste o konuşmayı yaparken neler hissettiniz?

O gece, hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Milletimize, devletimize hizmet etme imkanı verdi, dünyada şerefimizle hizmetlerimizi yaptık. Onun için de Rabb'ime şükrettim. Belki o gece son gecemiz olur diye, evimden abdestimi alarak, şehit olmayı da ölmeyi de göze alarak çıktım. Oğlum yanımda, arabayı kullanıyordu. "Annen, kardeşlerin sana emanettir." bile diyemedim. Demek istedim, çocuk üzülür diye, tedirgin olur diye demedim. Sonra eşimle görüştüğümde ona da çocuklar sana emanet demek veya helallik istemek gibi bir şey aklımdan çok geçirdim, belki son konuşmadır bu diye. Fakat ona da söylemekten vazgeçtim, üzülmesinler diye. O gece ben ölümü kendi adıma kabullenen, satın alan bir yaklaşım içerisindeydim. O gece ölürsek şehit olacağımızı, Rabb'imin huzuruna da büyük şerefle çıkacağımı düşünüyordum. O gecede, herhangi bir anında, içimde, dışımda en ufacık bir korku hissetmedim. Meclis'te de ifade ettim, bizim cesetlerimizi çiğnemeden Meclis'e giremezsiniz, Meclis'i alamayacaksınız, bizi de alamazsınız. Ben o gece, onun kararını vermiştim. Bir şekilde bize ulaştılar, almak istediler, beni canlı almaları mümkün olmayacaktı. Çünkü sonuna kadar bu alçaklarla mücadeleye karar vermiştim. Aynı milletimiz gibi, tankın altına yatan Sabri gibi, kurşunlara koşan daha nice vatandaşımız gibi, şehit olanlarımız, gazilerimiz gibi hep beraber o gece biz, korkuları da ayaklarımızın altında çiğnedik, bir dünyaya meydan okuyan büyük bir başarıya milletimizle beraber imza attığımızı düşünüyorum.

"Yargı, darbe teşebbüsüne kalkışanlara biat etmedi"

Yargı darbe girişiminde nasıl bir sınav verdi? Darbenin engellenmesinde sizce yargının rolü ne oldu?

Bugüne kadar her darbede, her muhtırada, her darbe teşebbüsünde bunlara ilk biat edenlerin arasında daima yargı yer alır. Hatta yargı, darbe yapanların, muhtıra yapanların ya da darbeye teşebbüs edenlerin adeta hukuki danışmanlığını yürütmüş. Bu kadar darbe görmüş, muhtıra, darbe teşebbüsü görmüş Türkiye'de ilk defa Türk yargısı, darbe teşebbüsüne karşı demokrasinin, hükümetinin, Cumhurbaşkanının, Meclisinin, Anayasasının ve milletinin yanında yer almış. Darbe teşebbüsüne kalkışan FETÖ'cü teröristlere ve bu işi yapanlara biat etmemiş, meydan okumuştur. O gece, Ankara Başsavcımız Harun Kodalak, İstanbul Başsavcımız İrfan Fidan'la görüşmelerimiz oldu. Başka başsavcılarımızla görüşmelerimiz oldu. Yargı, o gece darbe teşebbüsüne karşı adliyeleri açtı, yakalama, gözaltı, tutuklama, adli süreçleri işletme konusunda tarihi kararlara imza attı. Türkiye'nin her yerinde darbenin seyrini değiştiren çok şey var. En önemli şeylerden bir tanesi de yargının darbe teşebbüsüne kalkışanlara biat etmeyip, hukuk kılıcını kuşanıp onlara karşı mücadeleyi seçmesidir. O gece Bursa'da darbe teşebbüsünü yapan teröristlerin sıkıyönetim ilanı halinde görev verecekleri kişilere dair listeler, sıkıyönetim komutanları, belediye başkanları, valiler, bir sürü görev listeleri ele geçirildi. Bu ele geçirilen evrak çok kıymetliydi. Teröristlerin bütün illerdeki görevlendirmeleri, isimlendirmeleri yer alıyordu. Yargı, kolluk beraber gittiler ve ciddi neticeler alındı. Darbenin seyrini değiştiren kararlara imza atıldı.

HSK'de istişare halinde olduk. O gece ciddi kararlara imza attılar. Hem hakimler ve savcılar hem Anayasa Mahkemesi üyesiyle ilgili ciddi kararlara imza atıldı. Hukuk, hukuku tanımayanlara karşı kendini, hukuku koruyan adımlar attı. O dönemde görev almış bütün arkadaşlarıma millet adına, Adalet Bakanı olarak şükranlarımı sunuyorum. Büyük bir kahramanlık ortaya koydular. Bugünkü demokratik ortamı, hem aziz milletimize hem Cumhurbaşkanımıza hem Meclisimize hem hükümetimize hem de yargımıza borçluyuz. Onlara tekrar teşekkür ediyorum.

"Bunların kökü kazınana kadar mücadele devam edecek"

FETÖ'nün darbe girişiminin üzerinden 6 yıl geçti. FETÖ ile mücadelede gelinen noktayı nasıl değerlendirirsiniz? Bu kapsamda güncel tutuklama, soruşturma, kovuşturma sayıları nelerdir?

Türkiye FETÖ'yle etkin, istikrarlı ve kararlı mücadele sürdürüyor. Bu mücadelede önemli mesafeler de elde edildi. FETÖ'yle, PKK'yla, diğer terör örgütleriyle mücadele bitmedi. Bu mücadele, bunların kökü kazınana kadar, son terörist etkisiz hale getirilene kadar devam edecektir. Bundan hiçbir vatandaşımızın endişesi olmamalıdır. Şunu söylemek lazım, devletin içine, yargısına, ordusuna, emniyetine, pek çok yerine sızan FETÖ'ye mensup teröristlerin önemli bir kısmı, büyük bir çoğunluğu, bilineni ve tespit edileni ayıklandı. Devlette çalışanların, anayasa ve yasalara sadakat yükümlülüğü esastır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, terör örgütlerine sadakatli olduğunu düşündüğü, devletine karşı sadakati olmadığını değerlendirdikleriyle iş akitlerini feshetmiş, bunlara karşı ciddi tedbirler almıştır. O yüzden bir yandan adli soruşturmalar devam ederken, kovuşturmalar devam ederken, idari tedbirler de alındı. Gelinen noktada, devletin içinde bunların örgütlü, organize, netice alıcı faaliyet yapma kabiliyeti kayboldu. Kamikazelik yapmak isteyen, zaman zaman farklı şeyler yapanlar olabilir, onlar çıktığında da hukuk devletiyiz, hukuk içinde gereği yapıldı, yapılıyor. Bundan sonra da böyle bir şey olduğunda da yapılacaktır. Bu mücadele bitmedi, devam ediyor.

Bugüne kadar pek çok yargılama yapıldığını görüyoruz. Şu ana kadar 117 bin 208 kişi hakkında mahkumiyet kararı verilmiş. 87 bin 519 kişi hakkında beraat kararı verilmiş. Pek çok kişiyle ilgili adli işlem yapılmış, daha sonra da bunlar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini görüyoruz. Şu anda cezaevlerinde 19 bin 300 FETÖ/PDY'den tutuklu ve hükümlü var. Haklarında yakalama kararı olduğu halde henüz yakalanmamış 29 bin 455 FETÖ/PDY mensubu olduğunu görüyoruz. Adli süreçler devam ediyor, devam da edecektir. Darbe teşebbüsünden sonra darbeye kalkışan FETÖ mensubu, TSK içerisindeki teröristlerle, bunlara yardım yapanlarla ilgili de bugüne kadar 289 dava açılmış, bunlardan 56'sı Ankara'da, 56'sı İstanbul'da, geri kalanları da Türkiye'nin diğer yerlerinde. Bunların tamamının ilk derecesi bitti, istinaf aşaması tamamlandı, Yargıtaydaki temyiz aşamasının da büyük kısmının bittiğini ifade etmek isterim. Şu ana kadar 1634 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, 1366 kişi hakkında müebbet hapis cezası verildi. Hem terör örgütü üyeliği, terör örgütü adına eylem yapma hem de darbe teşebbüsüne kalkışan FETÖ mensuplarıyla ilgili adli süreçler işledi. Darbe teşebbüsüne ilişkin davaların büyük kısmının temyiz aşaması bitti.

"28 ülkeden 121 kişinin deport edilerek Türkiye'ye gönderildiğini görüyoruz"

Darbe girişiminin ardından çok sayıda örgüt mensubu yurt dışına kaçtı. Bugüne kadar kaç ülkeden kaç firari FETÖ'cü istendi? Kaç ülkeye iade trafiği yürütüldü, iade ve sınır dışı sayıları nelerdir?

110 ülkeden 1133 kişiyle ilgili iade talebinde bulunmuşuz. Bugüne kadar Macaristan'dan 2, Cezayir'den bir olmak üzere 3 iade talebimiz kabul görmüş. Bir de İçişleri Bakanlığımızdan aldığımız veriler çerçevesinde başka ülkelerde bizim arayıp da onların deport ettikleri var. O rakama baktığımızda şu ana kadar 121 kişinin, FETÖ'cünün diğer ülkeler tarafından deport edildiğini görüyoruz. 28 ülkeden 121 kişinin deport edilerek Türkiye'ye gönderildiğini görüyoruz. 121 deport edilenle, iade talebimize cevap verilen 3 kişiyle 124 kişi Türkiye'ye getirilmiştir. Adli süreçler devam ediyor. Diğerleriyle ilgili iade taleplerimizi takip ediyoruz. Onların Türkiye'ye iadesi hususunda, Türkiye'nin haklı taleplerine cevap verilmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Gerek ABD'den gerek diğer ülkelerden yaptığımız iade taleplerinin tamamı hem kanuna uygun hem yeterinden fazla delille ispat edilmiş durumda hem de uluslararası anlamdaki adli yardımlaşma anlaşmaları ve ülkeler arası ikili anlaşmalara uygun taleplerdir. Maalesef dosyalar, yeteri kadar, yeterinden fazla somut delillerle dolu olduğu, anlaşmalara uygun olduğu halde bazı ülkeler bu konudaki iade taleplerimize cevap vermiyorlar, cevap verenler de olumlu bir yaklaşım ortaya koymadılar. Biz bu takiplerden, taleplerden vazgeçmedik. Türkiye, haklıdır, haklı olan bir dava bitmez. Haklı davamızı sonuna kadar sürdüreceğiz.

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesi sizin Adalet Bakanlığınız döneminde, darbe girişiminden 4 gün sonra ABD'den istendi, bugüne kadar olumlu ya da olumsuz bir cevap verilmedi. ABD, Türkiye'nin bu talebine neden kulak tıkıyor? Bu konuda yeni bir adım başlatılabilir mi?

Türkiye, ABD'den terörist başı Gülen'i defalarca istedi. İade taleplerimize olumlu cevap vermediler. Ben ziyaretimde de söyledim, "Dosyada yeterinden fazla delil var. Bizim iade taleplerimizi lütfen karşılayın." Onlar, "Biz bunları adliyeye gönderirsek aleyhinize karar çıkar, o yüzden göndermek istemiyoruz" dediler. Güya bizi düşünüyorlarmış. Ben onların Adalet Bakanlarına aynen şunu söyledim, "Biz dosyaya, dosya içerisindeki delillere güveniyoruz. Siz, bizim talebimizi Amerikan adli makamlarına gönderin, onlar ne karar veriyorsa, versin. Biz o kararla ilgili hukuk mücadelemizi yaparız. Siz bizim dosyamızı gönderin." Göndermediler. Cumhurbaşkanımız hem Barack Obama döneminde, şimdi Başkan o zamanki Başkan Yardımcısı Joe Biden'le yaptığı görüşmelerde, önceki Başkan Donald Trump'la yaptığı görüşmeler de bu konuyu açıkça dile getirdi. Ben iki defa ABD'ye bu maksatla gittim. Bugüne kadar olumlu cevap alamadık. ABD, FETÖ'yü aleni bir şekilde, PKK'yı nasıl himaye ediyorsa, FETÖ'yü de aleni bir biçimde himaye ediyor. Bu gizli bir şey değil, açık ve net, milletin gözü önünde olan bir durum. Biz himaye etmiyoruz diyorsa, o zaman bu kadar dosyası somut delille dolu birini, 251 kişinin kanında eli olan, 2 bin 191 kişinin de yine kanında eli olan birisini, darbe teşebbüsüne kalkışmış ve o teşebbüsü yönetmiş birisini Türkiye'ye iade etmemesi, Türkiye-ABD arasındaki dostane ilişkilere de zarar vermektedir.

Hem bir yandan NATO'da, hem pek çok uluslararası örgütte ABD ile beraberiz hem de Türkiye-ABD çıkarları pek çok konuda birlikte hareket etmeyi gerektiriyor ama buna rağmen maalesef Türkiye'nin bu konudaki haklı taleplerine olumlu cevap vermemiştir. Türkiye'nin taleplerini karşılamak yerine, FETÖ'yü himayeyi tercih ettiğini görüyoruz. Umarız bundan sonra bu kararlarını gözden geçirerek, Türkiye'nin haklı talebine olumlu cevap verir, iki ülkenin menfaatine uygun hareket etmiş olurlar.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER