MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "ABD’li siyasetçiler, Ermeni diasporasının siyasi desteği için Türkiye’yi feda etme gafletine düşerse, bunun sonuçlarına en başta Ermenistan olmak üzere herkes katlanacaktır" dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, "KCK’nın eşbaşkanlarından bir fitne başı, devletin operasyonları sürdürmesi halinde sözde savaşı geliştireceklerini ve tüm Türkiye’ye yayacaklarını söylemektedir. Bununla da sınırlı kalmamakta, Türkiye’nin silah bırakması gerektiğini haince dillendirmekte, ABD ile direkt temas halinde olduklarını iddia etmektedir. Bunun sonucunda Başbakan ve hükümeti ne yapmaktadır? Türkiye’den intikam almak için uygun şartların tezahürünü bekleyen müstevliler koalisyonuna karşı Türk milletinin tarihsel hak ve miraslarını savunmak için hükümet neyi beklemektedir?" ifadesini kullandı. "Bir HDP’li, 23 Nisan günü TBMM’de, Türkiye’nin iç savaşta olduğunu söyleyecek kadar pervasızlaşıp haddini aşarken, hala bunların provokasyonları alttan mı alınacaktır?" diyen Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanı 24 Nisan günü Adana’da, bu hadsizi yerinde bir şekilde eleştirmiş ve demiştir ki: ’İki de bir Dolmabahçe mutabakatından bahsediyor. Ne Dolmabahçe mutabakatı? Nereden çıkmış böyle bir şey? Böyle bir mutabakat falan söz konusu değil.’
Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdir edeceği gibi, biz de yıllarca ’Ne Dolmabahçe mutabakatı’ dedik. Nereden çıktığını sorduk, rezalet olduğunu ifade ettik. Dolmabahçe’de Türk milletinin gözü önünde cereyan eden AKP-PKK görüşmesini, caninin okunan sözde 10 maddelik metinini yerin dibine soktuk. Ayaklarımızla da çiğnedik. Bu itibarla Cumhurbaşkanı’nın söz ve değerlendirmeleri ümit vericidir. Madem Cumhurbaşkanı Dolmabahçe mutabakatını elinin tersiyle itmektedir; o zaman PKK’nın Meclis’teki uzantılarıyla yanak yanağa oturan, hazırlanmış ihanet metinlerini okuyan AKP’li siyasetçilere de Sayın Erdoğan’ın söyleyecek bir çift sözünün olması şarttır, vaciptir.
AKP hükümeti terörle samimiyet içinde mücadele ettiği sürece diğer eleştirilerimiz baki kalmak kaydıyla, yanındayız, desteğimizi esirgemeyeceğiz. Son terörist silahıyla birlikte ele geçirilip etkisiz hale getirilesiye kadar terörle mücadelenin istismar edilmemesi için azami sorumluluğumuzu yerine getireceğiz."
"Artık demokratik açılım yoktur. Artık milli birlik ve kardeşlik süreci kadavradır. Çözüm süreci ise çoktan gömülmüştür" ifadelerini kullanan Bahçeli, "Denenmedik, müracaat edilmedik hiçbir sakat ve mahsurlu yol kalmamıştır. Biz, terör örgütünün silah bırakması veya silahlarını gömmesini değil, devletin güvenlik birimlerine derhal teslimini istiyoruz. Yani kanlı silahlar devletin envanterine mutlaka alınsın diyoruz. Can almış, kurşun atmış, bölücülük yapmış kim varsa adaletin karşısına çıkarılmasını bekliyoruz. Teröristlerin Türk adaletinin haklarında vereceği hükme boyun eğmelerinden başka seçeneklerini olmadığını biliyor ve bunu söylüyoruz. Terör örgütüyle pazarlık uçurumdur ve bu yol kapalıdır. Çözüm, barış, helalleşme sözlerinin iskeleti çıkmıştır, bu seçenekler de çoktan tedavülden kalkmıştır. Şimdi gün, terörün belini kırma, yılanın başını koparma günüdür. Şimdi gün, Türk devletinin çelikten bileğini hainlerin başına indirme günüdür. Milliyetçi Hareket Partisi, bahis konusu milli çıkar ve beka olunca, sanal gündemlerin peşinden koşmaz, siyasi endişelere takılmaz. El birliği edip Türkiye’nin terör ve bölücülük illetinden kurtulması için güçlü bir şekilde sorumluluğumuzun gereğini yapmalıyız. Karşımızdaki şer ve ihanet cephesi ya çökertilecek ya çökertilecektir; bunun başka bir yol ve çaresi kalmamıştır. AB şunu istiyormuş, ABD bunu dayatıyormuş, bizim umurumuzda değildir. Türkiye’yi hıyanet kadrosuna kurban ettirmeyiz, Türk milletini tek dişi kalmış canavara Allah’ın izniyle bırakmayız" dedi.
"ABD’Lİ SİYASETÇİLER, ERMENİ DİASPORASININ SİYASİ DESTEĞİ İÇİN..."
Türkiye’nin, her yıl 24 Nisan günü ABD Başkanı’nın 1915 olayları hakkında ne diyeceğine kilitlendiğine dikkat çeken Bahçeli şu değerlendirmeyi yaptı:
"Müşterek bahis konusu olan bu hususta televizyon ekranlarında afaki yorum ve tahminler yapılmaktadır. "24 Nisan Sendromu" Türkiye ile ABD ilişkilerinde değişmez bir gerginlik unsuru haline gelmiştir. Bu gergin süreç ABD Başkanı Obama’nın 22 Nisan’da verdiği mesaj öncesi ve sonrasında da yaşanmıştır. Türk tarihi ve ecdadımız için tek yanlı, haksız ve temelden yoksun bir ’mahkumiyet ilamı’ niteliğini taşıyacak her açıklamanın bizim nezdimizde itibar ve inandırıcılığı olmayacaktır. Bilindiği gibi, 1914-1915 yıllarında Ermeni komitacıların, Rusların desteğiyle Türklere uyguladığı katliam, bu çerçevede Türklerin Ermenilere karşılık vermeleri tarihi bir gerçektir. Ancak imparatorluğun bu durumda Ermenilere karşı aldığı cebri önlemler asla bir soykırım değildir. Böyle bir savunma refleksini soykırım olarak nitelendirmek olsa olsa tarihi çarpıtmak anlamına gelecektir. Türk milleti, içinde barındırdığı unsurlara her zaman sevgi ve şefkatle yaklaşmış olmasına rağmen, o unsurlardan bazıları Türk milletine kinlerini her fırsatta kusmuşlardır. Bu bitmeyen nefret maalesef 1973 yılında tekrarlamış, bu tarihten itibaren özellikle yurt dışındaki diplomatlarımıza yönelik Ermeni terör örgütü olan Asala’nın saldırıları ile toplam 34 diplomatımız şehit düşmüştür.
Yine yakın tarihte Ermeniler acımasız yüzlerini göstermişler, 1992 yılında Azerbaycan topraklarını işgal ederek yüzlerce Azerbaycan Türkü’nü katletmişlerdir.
Bu yıl da Obama ’soykırım’ kelimesini doğrudan zikretmemiş, ancak Ermeni terminolojisinde soykırımı tanımlamak için kullanılan büyük felaket tabirinin Ermenice aslını açıklamanın merkezine oturtmuştur. Obama’nın ’soykırım’ kelimesi yerine büyük felaket ibaresi kullanmasıyla denge kurduğu, Türkiye’yi tamamen dışlamadığı yolunda bir sonuç çıkartmak bize göre abesle iştigaldir. ’Soykırım’, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde hukuki içerik ve anlam taşıyan bir terim olarak 1948 Uluslararası Soykırım Sözleşmesiyle literatüre girmiştir. Ermeni literatüründe büyük felaket, Nazilerin yaptığı Musevi katliamı olan ’holokost’un karşılığı, bununla eş değerde vahşet anlamında kullanılmıştır. Obama’nın seçim havasına giren ABD’de, bu terime bir kez daha sarılmasının anlamı burada aranmalıdır. Kişisel fikirlerinin değişmediğini ifade eden Obama, Ermenileri överek sancılı siyasi duruşunu teyit etmiştir. 1915 olaylarıyla ilgili büyük felaket tanımlaması getirmek bir defa 1.Dünya Savaşı şartlarında Türk milletinin yaşadığı acıları dikkate almamak, Ermeni mezalimini görmemektir. Türkiye’nin her yıl ’24 Nisan Sendromu’ yaşamaya mahkum bir ülke olması düşünülemeyecektir.
Daha önceki yıllarda vurguladığım gibi, bu duruma bir son verilmesinin artık zamanı gelmiştir. ABD’li siyasetçiler, Ermeni diasporasının siyasi desteği için Türkiye’yi feda etme gafletine düşerse, bunun sonuçlarına en başta Ermenistan olmak üzere herkes katlanacaktır.
Türkiye’nin şerefli tarihi üzerinde hiçbir bedbaht karalama kampanyası yapamayacaktır. Türk milletini insanlığa karşı en ağır suç olan soykırım barbarlığına taraf olmuş ezik, lekeli ve yaralı bir millet konumuna düşürmeye hiç kimsenin de gücü yetmeyecektir. Bu yılın 24 Nisan günü Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yapılan Türkiye ve Türk milleti aleyhtarı gösterilerde tahrikler alabildiğine tırmanmıştır. Ve gözü dönmüş göstericiler, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bayraklarını protestolar eşliğinde yakma küstahlığını göstermişlerdir.
Bilinmelidir ki, şanlı bayrağımız aziz milletimizin geçmişten bugüne varlığının simgesi ve kutsal bir milli değeridir. Al Bayrağımız milletimizin doğuşunun ve felaketlerden milletçe silkinip ayağa kalkışımızın iftiharı, rengini şehit kanlarından alarak milli ruhu nesillerden nesillere aktaran bağımsızlık sembolüdür. Kendi bayrağımız için duyduğumuz hayranlık ve saygıyı başka milletlerin de kendi bayraklarına duyduğunu kabul eden bir anlayışın temsilcisiyiz. Bu nedenle hiçbir milletin bayrağının ayaklar altında çiğnenmesini hoş görmek bir Türk evladı için söz konusu olamaz. Şanlı bayrağımızın bu şekilde sıradan bir bez parçasıymış gibi yakılmasına da sessiz ve tepkisiz kalmamız mümkün değildir.
Türk milleti bu alçakça girişime dün olduğu gibi bugün de cevap verecek ve def edecek kuvvete fazlasıyla sahiptir. Buradan hükümeti, bayrağımızı yakmaya kadar vardıran tahrik ve saygısızlığa karşı daha kararlı durmaya, konuyu basit diplomatik mesajlarla geçiştirmemeye davet ediyorum. Türk milletiyle tarihsel husumeti bulunan mihrakların saldırılarına her platformda mutlaka engel olunmalı, karşı durulmalıdır. Milliyetçi Hareket bu konuda üstüne düşen her görevi yapmaya kuşkusuz hazır ve kararlıdır."
"AZERBAYCANLI KARDEŞLERİMİZİN HAKLI DAVALARINI BİLİYOR VE YÜREKTEN SAHİPLENİYORUZ"
Toprakları Ermeni işgali altında bulunan, ata yurtlarından zorla kopartılan bir milyon göçmenin acısını yaşayan Azerbaycanlı kardeşlerin haklı davalarını bildiklerini ve yürekten sahiplendiklerini dile getiren Bahçeli, "Dağlık Karabağ sorunu çözüm yoluna girmeden ve işgalci Ermeni güçleri tamamen çekilmeden Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri normalleşemeyecektir.
Buradan Azerbaycan’ın değerli yöneticilerine ve kardeş Azerbaycan halkına seslenmek istiyorum: Türk milleti her zaman Azerbaycan’ın yanında ve arkasında olmuştur, bundan sonra da soydaşlarını hiçbir şart altında yalnız bırakmayacaktır. Azerbaycan halkının aleyhine ve zararına olacak herhangi bir adım atılmasına Türk milleti izin vermeyecektir. 2 Nisan’da başlayıp 4 gün boyunca süren çatışmaların ardından Azerbaycan’ın Lele Tepe gibi stratejik noktaları tekrar almasından sevinç ve memnuniyet duyduğumuzu da özellikle belirtmek istiyorum. Türk milleti bir bütündür. Türklüğün yaşandığı her coğrafya bizim ilgi ve duyarlılık alanımızdadır. Azerbaycanlı soydaşlarımız Türk’tür, Türk milletinin vakur ve asil mensuplarıdır. Coğrafyalarımız ayrı, devletlerimiz farklı olabilir; ama biz aynı milletin, yürekleri bir atan evlatlarıyız. Ayrımız gayrımız yoktur. Çünkü biz Bakü’de Mahnı, Ankara’da oyun havasıyız. Gence’de destan, Dumlupınar’da bağımsızlık sevdasıyız. Dağlık Karabağ’da gözyaşı, Kars’ta zafer duasıyız. Bir yanımız Bahtiyar Vahapzade ise diğer yanımız Mehmet Akif Ersoy’dur.Gözümüzde Karacaoğlan neyse Kurbani odur. Guba’da ses veren balaban, Hızı’da dile gelen Tar; Erzurum’da vuran davulun, İstanbul’da öten neyin ikiz kardeşidir. Mustafa Kemal ne kadar Türkse, Mehmet Emin Resulzade ve Ebulfez Elçibey aynı oranda Türk’tür, Türk’ün iftihar listesindedir. Azadlık kaderimiz, Turan ülkümüzdür. Milliyetçi Hareket Partisi büyük Türk milletini; ortak bir tarihin sunduğu zemin üzerinde, birlikte yaşama arzu ve iradesini ortaya koyan, Tarihi süreçte ortak bir kaderi paylaşma duygusunu ve gelecek ülküsünü taşıyan, milletler camiasında kendine has vasıf ve kimliğe sahip olduğuna inanan sosyal bir bütün olarak mütalaa etmektedir. Millet gerçeği, Türkiye’mizin bağımsız, güçlü ve demokratik bir ülke olarak ilelebet var olmasının da sosyal ve kültürel temeli ve olmazsa olmaz ön şartıdır. İnanıyorum ki, Türk milleti taşıdığı sağduyu, irfan ve basireti gösterecek ve ne derece vahim olursa olsun her felaketi aşacak güce sahip olduğunu, dosta ve düşmana bir kez daha ispat edecektir. Yakın milli tarihimiz, çok daha umutsuz ve karanlık günlerde büyük Türk milletinin dirilişinin ve yükselişinin muhteşem örnekleri ile doludur. Türk milleti, karşısına çıkan bütün güçlükleri, tek vücut olarak ve ortak çabalarla aşma kudretini göstermiştir. Bütün ümidim ve temennim, bugün vatan ve millet sevdalılarının devletimize ve milletimize ruh veren ortak paydalarda bir araya gelerek Türkiye’yi hak ettiği mutlu yarınlara taşıyacak iradeyi göstermesidir. Bunu hem Azerbaycan ve tüm Türk coğrafyaları hem de Türkiye için Allah’tan niyaz ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi’nin milli bütünlüğümüzün bozulmasına yönelik tehlikelere karşı gösterdiği yüksek hassasiyet ve ısrarlı ikazların haklı yönü vardır. Bu samimi endişelerimiz, aşırı bir korkunun ve gereksiz vehmin ürünü değildir. Aziz vatanın kahraman evlatlarının devam eden şahadetleriyle birlikte, kritik bir yol ayrımına yaklaştığımız önümüzdeki dönemde, hiçbir mezhep, köken veya düşünce ayrımı yapmadan, herkesle kucaklaşıp harekete geçmek zamanı çoktan gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, iş işten geçmeden, ayrılma ve kırılma yaşanmadan, herkesi, vatan ve millet sevgisi etrafında, siyasi kaygıların üstünde bir gönül birliği ve kucaklaşmaya çağırmaktadır.
Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde; milli mücadelenin aziz hatıraları işte o anda gerçek değerini ve yerini bulacaktır. Ve ne zaman ki milletimizin kardeşliği üzerinden kara bulutlar kalkar ise, kutlu ceddimizin fedakarlıkları, gayretleri ve mücadeleleri daha da anlam kazanacak ve ruhları şad olacaktır" diye konuştu.
(İHA)
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, "KCK’nın eşbaşkanlarından bir fitne başı, devletin operasyonları sürdürmesi halinde sözde savaşı geliştireceklerini ve tüm Türkiye’ye yayacaklarını söylemektedir. Bununla da sınırlı kalmamakta, Türkiye’nin silah bırakması gerektiğini haince dillendirmekte, ABD ile direkt temas halinde olduklarını iddia etmektedir. Bunun sonucunda Başbakan ve hükümeti ne yapmaktadır? Türkiye’den intikam almak için uygun şartların tezahürünü bekleyen müstevliler koalisyonuna karşı Türk milletinin tarihsel hak ve miraslarını savunmak için hükümet neyi beklemektedir?" ifadesini kullandı. "Bir HDP’li, 23 Nisan günü TBMM’de, Türkiye’nin iç savaşta olduğunu söyleyecek kadar pervasızlaşıp haddini aşarken, hala bunların provokasyonları alttan mı alınacaktır?" diyen Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanı 24 Nisan günü Adana’da, bu hadsizi yerinde bir şekilde eleştirmiş ve demiştir ki: ’İki de bir Dolmabahçe mutabakatından bahsediyor. Ne Dolmabahçe mutabakatı? Nereden çıkmış böyle bir şey? Böyle bir mutabakat falan söz konusu değil.’
Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdir edeceği gibi, biz de yıllarca ’Ne Dolmabahçe mutabakatı’ dedik. Nereden çıktığını sorduk, rezalet olduğunu ifade ettik. Dolmabahçe’de Türk milletinin gözü önünde cereyan eden AKP-PKK görüşmesini, caninin okunan sözde 10 maddelik metinini yerin dibine soktuk. Ayaklarımızla da çiğnedik. Bu itibarla Cumhurbaşkanı’nın söz ve değerlendirmeleri ümit vericidir. Madem Cumhurbaşkanı Dolmabahçe mutabakatını elinin tersiyle itmektedir; o zaman PKK’nın Meclis’teki uzantılarıyla yanak yanağa oturan, hazırlanmış ihanet metinlerini okuyan AKP’li siyasetçilere de Sayın Erdoğan’ın söyleyecek bir çift sözünün olması şarttır, vaciptir.
AKP hükümeti terörle samimiyet içinde mücadele ettiği sürece diğer eleştirilerimiz baki kalmak kaydıyla, yanındayız, desteğimizi esirgemeyeceğiz. Son terörist silahıyla birlikte ele geçirilip etkisiz hale getirilesiye kadar terörle mücadelenin istismar edilmemesi için azami sorumluluğumuzu yerine getireceğiz."
"Artık demokratik açılım yoktur. Artık milli birlik ve kardeşlik süreci kadavradır. Çözüm süreci ise çoktan gömülmüştür" ifadelerini kullanan Bahçeli, "Denenmedik, müracaat edilmedik hiçbir sakat ve mahsurlu yol kalmamıştır. Biz, terör örgütünün silah bırakması veya silahlarını gömmesini değil, devletin güvenlik birimlerine derhal teslimini istiyoruz. Yani kanlı silahlar devletin envanterine mutlaka alınsın diyoruz. Can almış, kurşun atmış, bölücülük yapmış kim varsa adaletin karşısına çıkarılmasını bekliyoruz. Teröristlerin Türk adaletinin haklarında vereceği hükme boyun eğmelerinden başka seçeneklerini olmadığını biliyor ve bunu söylüyoruz. Terör örgütüyle pazarlık uçurumdur ve bu yol kapalıdır. Çözüm, barış, helalleşme sözlerinin iskeleti çıkmıştır, bu seçenekler de çoktan tedavülden kalkmıştır. Şimdi gün, terörün belini kırma, yılanın başını koparma günüdür. Şimdi gün, Türk devletinin çelikten bileğini hainlerin başına indirme günüdür. Milliyetçi Hareket Partisi, bahis konusu milli çıkar ve beka olunca, sanal gündemlerin peşinden koşmaz, siyasi endişelere takılmaz. El birliği edip Türkiye’nin terör ve bölücülük illetinden kurtulması için güçlü bir şekilde sorumluluğumuzun gereğini yapmalıyız. Karşımızdaki şer ve ihanet cephesi ya çökertilecek ya çökertilecektir; bunun başka bir yol ve çaresi kalmamıştır. AB şunu istiyormuş, ABD bunu dayatıyormuş, bizim umurumuzda değildir. Türkiye’yi hıyanet kadrosuna kurban ettirmeyiz, Türk milletini tek dişi kalmış canavara Allah’ın izniyle bırakmayız" dedi.
"ABD’Lİ SİYASETÇİLER, ERMENİ DİASPORASININ SİYASİ DESTEĞİ İÇİN..."
Türkiye’nin, her yıl 24 Nisan günü ABD Başkanı’nın 1915 olayları hakkında ne diyeceğine kilitlendiğine dikkat çeken Bahçeli şu değerlendirmeyi yaptı:
"Müşterek bahis konusu olan bu hususta televizyon ekranlarında afaki yorum ve tahminler yapılmaktadır. "24 Nisan Sendromu" Türkiye ile ABD ilişkilerinde değişmez bir gerginlik unsuru haline gelmiştir. Bu gergin süreç ABD Başkanı Obama’nın 22 Nisan’da verdiği mesaj öncesi ve sonrasında da yaşanmıştır. Türk tarihi ve ecdadımız için tek yanlı, haksız ve temelden yoksun bir ’mahkumiyet ilamı’ niteliğini taşıyacak her açıklamanın bizim nezdimizde itibar ve inandırıcılığı olmayacaktır. Bilindiği gibi, 1914-1915 yıllarında Ermeni komitacıların, Rusların desteğiyle Türklere uyguladığı katliam, bu çerçevede Türklerin Ermenilere karşılık vermeleri tarihi bir gerçektir. Ancak imparatorluğun bu durumda Ermenilere karşı aldığı cebri önlemler asla bir soykırım değildir. Böyle bir savunma refleksini soykırım olarak nitelendirmek olsa olsa tarihi çarpıtmak anlamına gelecektir. Türk milleti, içinde barındırdığı unsurlara her zaman sevgi ve şefkatle yaklaşmış olmasına rağmen, o unsurlardan bazıları Türk milletine kinlerini her fırsatta kusmuşlardır. Bu bitmeyen nefret maalesef 1973 yılında tekrarlamış, bu tarihten itibaren özellikle yurt dışındaki diplomatlarımıza yönelik Ermeni terör örgütü olan Asala’nın saldırıları ile toplam 34 diplomatımız şehit düşmüştür.
Yine yakın tarihte Ermeniler acımasız yüzlerini göstermişler, 1992 yılında Azerbaycan topraklarını işgal ederek yüzlerce Azerbaycan Türkü’nü katletmişlerdir.
Bu yıl da Obama ’soykırım’ kelimesini doğrudan zikretmemiş, ancak Ermeni terminolojisinde soykırımı tanımlamak için kullanılan büyük felaket tabirinin Ermenice aslını açıklamanın merkezine oturtmuştur. Obama’nın ’soykırım’ kelimesi yerine büyük felaket ibaresi kullanmasıyla denge kurduğu, Türkiye’yi tamamen dışlamadığı yolunda bir sonuç çıkartmak bize göre abesle iştigaldir. ’Soykırım’, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde hukuki içerik ve anlam taşıyan bir terim olarak 1948 Uluslararası Soykırım Sözleşmesiyle literatüre girmiştir. Ermeni literatüründe büyük felaket, Nazilerin yaptığı Musevi katliamı olan ’holokost’un karşılığı, bununla eş değerde vahşet anlamında kullanılmıştır. Obama’nın seçim havasına giren ABD’de, bu terime bir kez daha sarılmasının anlamı burada aranmalıdır. Kişisel fikirlerinin değişmediğini ifade eden Obama, Ermenileri överek sancılı siyasi duruşunu teyit etmiştir. 1915 olaylarıyla ilgili büyük felaket tanımlaması getirmek bir defa 1.Dünya Savaşı şartlarında Türk milletinin yaşadığı acıları dikkate almamak, Ermeni mezalimini görmemektir. Türkiye’nin her yıl ’24 Nisan Sendromu’ yaşamaya mahkum bir ülke olması düşünülemeyecektir.
Daha önceki yıllarda vurguladığım gibi, bu duruma bir son verilmesinin artık zamanı gelmiştir. ABD’li siyasetçiler, Ermeni diasporasının siyasi desteği için Türkiye’yi feda etme gafletine düşerse, bunun sonuçlarına en başta Ermenistan olmak üzere herkes katlanacaktır.
Türkiye’nin şerefli tarihi üzerinde hiçbir bedbaht karalama kampanyası yapamayacaktır. Türk milletini insanlığa karşı en ağır suç olan soykırım barbarlığına taraf olmuş ezik, lekeli ve yaralı bir millet konumuna düşürmeye hiç kimsenin de gücü yetmeyecektir. Bu yılın 24 Nisan günü Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yapılan Türkiye ve Türk milleti aleyhtarı gösterilerde tahrikler alabildiğine tırmanmıştır. Ve gözü dönmüş göstericiler, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bayraklarını protestolar eşliğinde yakma küstahlığını göstermişlerdir.
Bilinmelidir ki, şanlı bayrağımız aziz milletimizin geçmişten bugüne varlığının simgesi ve kutsal bir milli değeridir. Al Bayrağımız milletimizin doğuşunun ve felaketlerden milletçe silkinip ayağa kalkışımızın iftiharı, rengini şehit kanlarından alarak milli ruhu nesillerden nesillere aktaran bağımsızlık sembolüdür. Kendi bayrağımız için duyduğumuz hayranlık ve saygıyı başka milletlerin de kendi bayraklarına duyduğunu kabul eden bir anlayışın temsilcisiyiz. Bu nedenle hiçbir milletin bayrağının ayaklar altında çiğnenmesini hoş görmek bir Türk evladı için söz konusu olamaz. Şanlı bayrağımızın bu şekilde sıradan bir bez parçasıymış gibi yakılmasına da sessiz ve tepkisiz kalmamız mümkün değildir.
Türk milleti bu alçakça girişime dün olduğu gibi bugün de cevap verecek ve def edecek kuvvete fazlasıyla sahiptir. Buradan hükümeti, bayrağımızı yakmaya kadar vardıran tahrik ve saygısızlığa karşı daha kararlı durmaya, konuyu basit diplomatik mesajlarla geçiştirmemeye davet ediyorum. Türk milletiyle tarihsel husumeti bulunan mihrakların saldırılarına her platformda mutlaka engel olunmalı, karşı durulmalıdır. Milliyetçi Hareket bu konuda üstüne düşen her görevi yapmaya kuşkusuz hazır ve kararlıdır."
"AZERBAYCANLI KARDEŞLERİMİZİN HAKLI DAVALARINI BİLİYOR VE YÜREKTEN SAHİPLENİYORUZ"
Toprakları Ermeni işgali altında bulunan, ata yurtlarından zorla kopartılan bir milyon göçmenin acısını yaşayan Azerbaycanlı kardeşlerin haklı davalarını bildiklerini ve yürekten sahiplendiklerini dile getiren Bahçeli, "Dağlık Karabağ sorunu çözüm yoluna girmeden ve işgalci Ermeni güçleri tamamen çekilmeden Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri normalleşemeyecektir.
Buradan Azerbaycan’ın değerli yöneticilerine ve kardeş Azerbaycan halkına seslenmek istiyorum: Türk milleti her zaman Azerbaycan’ın yanında ve arkasında olmuştur, bundan sonra da soydaşlarını hiçbir şart altında yalnız bırakmayacaktır. Azerbaycan halkının aleyhine ve zararına olacak herhangi bir adım atılmasına Türk milleti izin vermeyecektir. 2 Nisan’da başlayıp 4 gün boyunca süren çatışmaların ardından Azerbaycan’ın Lele Tepe gibi stratejik noktaları tekrar almasından sevinç ve memnuniyet duyduğumuzu da özellikle belirtmek istiyorum. Türk milleti bir bütündür. Türklüğün yaşandığı her coğrafya bizim ilgi ve duyarlılık alanımızdadır. Azerbaycanlı soydaşlarımız Türk’tür, Türk milletinin vakur ve asil mensuplarıdır. Coğrafyalarımız ayrı, devletlerimiz farklı olabilir; ama biz aynı milletin, yürekleri bir atan evlatlarıyız. Ayrımız gayrımız yoktur. Çünkü biz Bakü’de Mahnı, Ankara’da oyun havasıyız. Gence’de destan, Dumlupınar’da bağımsızlık sevdasıyız. Dağlık Karabağ’da gözyaşı, Kars’ta zafer duasıyız. Bir yanımız Bahtiyar Vahapzade ise diğer yanımız Mehmet Akif Ersoy’dur.Gözümüzde Karacaoğlan neyse Kurbani odur. Guba’da ses veren balaban, Hızı’da dile gelen Tar; Erzurum’da vuran davulun, İstanbul’da öten neyin ikiz kardeşidir. Mustafa Kemal ne kadar Türkse, Mehmet Emin Resulzade ve Ebulfez Elçibey aynı oranda Türk’tür, Türk’ün iftihar listesindedir. Azadlık kaderimiz, Turan ülkümüzdür. Milliyetçi Hareket Partisi büyük Türk milletini; ortak bir tarihin sunduğu zemin üzerinde, birlikte yaşama arzu ve iradesini ortaya koyan, Tarihi süreçte ortak bir kaderi paylaşma duygusunu ve gelecek ülküsünü taşıyan, milletler camiasında kendine has vasıf ve kimliğe sahip olduğuna inanan sosyal bir bütün olarak mütalaa etmektedir. Millet gerçeği, Türkiye’mizin bağımsız, güçlü ve demokratik bir ülke olarak ilelebet var olmasının da sosyal ve kültürel temeli ve olmazsa olmaz ön şartıdır. İnanıyorum ki, Türk milleti taşıdığı sağduyu, irfan ve basireti gösterecek ve ne derece vahim olursa olsun her felaketi aşacak güce sahip olduğunu, dosta ve düşmana bir kez daha ispat edecektir. Yakın milli tarihimiz, çok daha umutsuz ve karanlık günlerde büyük Türk milletinin dirilişinin ve yükselişinin muhteşem örnekleri ile doludur. Türk milleti, karşısına çıkan bütün güçlükleri, tek vücut olarak ve ortak çabalarla aşma kudretini göstermiştir. Bütün ümidim ve temennim, bugün vatan ve millet sevdalılarının devletimize ve milletimize ruh veren ortak paydalarda bir araya gelerek Türkiye’yi hak ettiği mutlu yarınlara taşıyacak iradeyi göstermesidir. Bunu hem Azerbaycan ve tüm Türk coğrafyaları hem de Türkiye için Allah’tan niyaz ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi’nin milli bütünlüğümüzün bozulmasına yönelik tehlikelere karşı gösterdiği yüksek hassasiyet ve ısrarlı ikazların haklı yönü vardır. Bu samimi endişelerimiz, aşırı bir korkunun ve gereksiz vehmin ürünü değildir. Aziz vatanın kahraman evlatlarının devam eden şahadetleriyle birlikte, kritik bir yol ayrımına yaklaştığımız önümüzdeki dönemde, hiçbir mezhep, köken veya düşünce ayrımı yapmadan, herkesle kucaklaşıp harekete geçmek zamanı çoktan gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, iş işten geçmeden, ayrılma ve kırılma yaşanmadan, herkesi, vatan ve millet sevgisi etrafında, siyasi kaygıların üstünde bir gönül birliği ve kucaklaşmaya çağırmaktadır.
Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde; milli mücadelenin aziz hatıraları işte o anda gerçek değerini ve yerini bulacaktır. Ve ne zaman ki milletimizin kardeşliği üzerinden kara bulutlar kalkar ise, kutlu ceddimizin fedakarlıkları, gayretleri ve mücadeleleri daha da anlam kazanacak ve ruhları şad olacaktır" diye konuştu.
(İHA)