Politika

Bahçeli hükümeti eleştirdi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Ülke olarak kaosta olduğumuz inkâr edilemez. Türkiye’yi yönetmekle mükellef ve sorumlu hükümet, bir tek kişinin peşine düşmüş, ona yeni bir koltuk bulma arayışına koyulmuştur" dedi.TBMM’de partisinin...

Bahçeli hükümeti eleştirdi
08-06-2016 16:11
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Ülke olarak kaosta olduğumuz inkâr edilemez. Türkiye’yi yönetmekle mükellef ve sorumlu hükümet, bir tek kişinin peşine düşmüş, ona yeni bir koltuk bulma arayışına koyulmuştur" dedi.
TBMM’de partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri Devlet Bahçeli, İstanbul Vezneciler’de yaşanan terör saldırısına ilişkin MİT’i eleştirdi. “Yüksek yargı başkanlarının mevsimlik işçilere özenip çay topladığı, MİT Müsteşarının Afrika’da gezdiği bir devlet sahipsiz değildir de nedir?” diyerek tepkisini gösteren Bahçeli, ardından da terörle mücadelede her zaman güvenlik güçlerinin ve devletin yanında olduklarını ifade etti. Orta Doğu’nun kan ve vahşet denizine döndüğünü ve İslam’ın özünden hızla uzaklaştığını kaydeden Devlet Bahçeli, “Dirliğini ve direncini kaybeden İslam ülkelerinin yeni bir dirilişe, yeni bir yükseliş ve sıçrayışa ihtiyacı azımsanmayacak derecede fazladır” açıklamasında bulundu.
“Müslümanlar itikat, siyaset ve fıkıh ekseninde farklı farklı mezheplere bölünmüş, ortaya çıkan kutuplaşma katılaşmış ve keskinleşmiştir” diyen Bahçeli, bu kutuplaşmanın emperyalist ülkeler tarafından kullanılarak daha da derinleştirildiğini ve şiddetlendirildiğini kaydetti. Bahçeli, “Türkiye’yi de içine alan geniş coğrafi havzada zulmün egemenliği, acımasızlığın sivrilişi nice insanlık dramının yaşanmasına neden olmaktadır. Nitekim İslam alemi tıkanmış, nefesi kesilmiş, enerjisi tükenmiş ve geriye sarmaya başlamıştır. Bu kısır döngünden çıkmak için İslam’ın gerçek mesaj ve manasına nüfuz etmek, daha da önemlisi bunu yaşamak ve yaşatmak kaçınılmaz bir gerekliliktir” dedi.

“TÜRKİYE BİR FELAKETİ YAŞAMAKTADIR”
“Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan, insanlıkla en ufak bağı bulunmayan caniler Ramazan’da da boş durmamışlardır” diyerek İstanbul’da yaşanan terör saldırısına ilişkin açıklamalarda bulunan Bahçeli, “Çünkü bunlar şeytanın emir eri, kafirliğin kirli eli, imansızlığın ve şerefsizliğin ta kendileridir. Ne dini bilirler, ne inancı tanırlar, ne de insanlığı takarlar. Allah’ın belası terörizm yine devrede, yine saldırıdadır. Dün sabah saatlerinde İstanbul Vezneciler’de hepimizi acıya boğan bir vahşet yaşanmıştır. Çevik kuvvet otobüslerinin geçişi esnasında bomba yüklü bir araç patlatılmış, İstanbul bir kez daha kalbinden isabet almıştır. Bu hain saldırıda 7’si polisimiz, 5’i sivil vatandaşımız olmak üzere 12 kardeşimiz şehit olmuştur. Ayrıca 3’ü ağır olmak üzere 36 kardeşimiz de yaralanmıştır. Ağzımızdan çıkacak her söz artık boğazımızda düğümlenmektedir. Şablon ifadeler, klasik diklenmeler, bildik meydan okumalar hükmünü hepten kaybetmiştir. Bilinmesini isterim ki İstanbul’da patlayan bombalar Türkiye’nin tamamını hedef almıştır. Şehit olan 12 evladımız hepimizi yakıp yıkmıştır. Son yurdumuz mateme gömülmüştür. Rabbim bu mübarek günde şehitlerimize rahmetiyle muamele etsin. Acıları paylaşıyorum, şehitlerimizin ailelerine, milletimize ve kahraman Türk polis teşkilatına başsağlığı diliyorum. Temenni ederim ki yaralı kardeşlerimiz en kısa sürede şifa bulur, sağlık ve sıhhatlerine kavuşur. Hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım ki, Türkiye bir felaketi yaşamaktadır. Ankara’da başkanlık falı açanların, ‘partili cumhurbaşkanlığı olsun’ diyen tutturanların, çıkarlarını her şeyin önüne koyanların bereketsizlik ve beceriksizliği gizlenemeyecek derecede ortadadır. Ülke olarak kaosta olduğumuz inkâr edilemez. Ülke olarak karanlıkta bocaladığımız da yok sayılamaz. Türkiye’yi yönetmekle mükellef ve sorumlu hükümet, bir tek kişinin peşine düşmüş, ona yeni bir koltuk bulma arayışına koyulmuştur. AKP hükümeti başkanlık bağıyla bahtını bağlamış, partili cumhurbaşkanlığı niyetiyle gözünü karartmıştır” diye konuştu.

“BU UCUBE SÖZLER HUKUK DEVLETİNİN RAFA KALKTIĞININ VESİKASIDIR”
Başbakan Binali Yıldırım’ın “Anayasa ne söylerse söylesin Cumhurbaşkanımızın fiili olarak sorumluluğu doğmuştur. Filli durumla anayasanın şu anda birbiriyle uyumlu hale getirilmesi gerekir” şeklinde bir açıklama yaptığını kaydeden Bahçeli, eleştiri oklarını Binali Yıldırım’a yöneltti. Bahçeli, “Bu ucube sözler hukuk devletinin rafa kalktığının vesikasıdır. Bu sözler anayasa suçu, kanunsuzluğun belgesidir. Yürürlükteki anayasaya bütünüyle bağlı ve sadık şekilde görev yapması gereken bir hükümet başkanı bizzat anayasanın üzerini çizmiştir. Bugün ‘anayasa ne söylerse söylesin’ diyenler, yarın ‘millet ne derse desin’ dönüşünü ahlaksızca yapabileceklerdir. Sayın Başbakan’a bu hakkı kim vermiştir? Hadi Sayın Erdoğan ‘bin deyince binenler’, yarın ‘in’ dediğinde ne yapacak, nereye saklanacak, yine bu hukuksuzluğun fedaisi kesilecekler midir? Hukuk yoksa, anayasa askıdaysa, devletin dayandığı ilkeler imha edilmişse, o zaman terörle bizim bilmediğimiz hangi yöntemlerle mücadele edilecektir? Eğer bir devletin hukuku ezilmiş ve dağılmışsa meşruiyeti kalacak mıdır? 17-25 Aralık hukukuyla Türkiye’yi yönettiğini sananlar geleceğimize büyük zarar ve ziyan vermektedir. Türkiye terörün darbesiyle sarsılırken Sayın Erdoğan kendi derdinde, Sayın Yıldırım verilen ev ödevlerini yapmanın telaş ve hevesindedir” şeklinde konuştu.

“CUMHURBAŞKANI KADINLIK ONURUNU İNCİTMİŞTİR”
“Cumhurbaşkanı ‘Anneliği reddeden bir kadın yarımdır’ diyerek halt etmiş, patinaj yapmış, kadınlık onurunu incitmiştir. Doğum kontrolü polemiğinde çıta yükselten Erdoğan’ın doğmuş ve büyümüş evlatlarımıza kıyıldığını görmesi için merak ediyoruz daha neyin olması gerekmektedir?” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiren Bahçeli, “Cumhurbaşkanı Uganda’da ‘eti çiğneyebilen dişler birlikte olan dişlerdir’ sözüyle mevkidaşını kıs kıs güldürürken, Türkiye’nin dişleri teker teker sökülmüş, ama oralı bile olmamıştır. Yine Cumhurbaşkanı Ankara İncek’ten karşılığını vermek kaydıyla Uganda’dan toprak isterken, vatan topraklarına kokuşmuş emellerin gölgesi düşmüştür. Türkiye yanarken, terör azarken Sayın Erdoğan Doğu Afrika’yı baştan ayağa gezmiş, dolaşmış, bir tek yandaş avcılarla safariye çıkmadığı kalmıştır. Teröristler cinayet yolculuğundayken, MİT Müsteşarının görevden alınıp alınmadığı, kimliği meçhul üst aklın talimat verip vermediği biteviye tartışılmıştır. Özellikle 20 Temmuz 2015’ten bu yana büyükşehirler peş peşe bombalanmış, işgal yıllarında dahi görülmemiş rezillikler sahnelenmiş; fakat bu iktidar bana mısın dememiştir. Düşününüz, bombayla yüklenmiş kanlı araç İstanbul Vezneciler’e kadar getiriliyor, infilak ettirileceği uygun zaman kollanıyor; bundan kimsenin ruhu duymuyor, kimsenin haberi olmuyor. Bu nasıl bir devlet yönetimidir, bu nasıl bir iktidar anlayışıdır? Türkiye’de isminin başında millilik bulunan bir istihbarat teşkilatı var mıdır? Vardır. Türkiye’de kör topal olsa da bir hükümet var mıdır? Vardır. Peki bu istihbaratın köküne kıran mı girmiş, bu hükümetin kökü mü kurumuştur? Nerede bu devlet, nerede bu hükümet, nerede bahsedilen milli kudret? Yüksek yargı başkanlarının mevsimlik işçilere özenip çay topladığı, MİT Müsteşarının Afrika’da gezdiği bir devlet sahipsiz değildir de nedir? Masum insanlarımızı dinleyen, gözetleyen, sahadan gerekli gereksiz istihbarat toplayan bir kamu kuruluşunun tehditleri önlemesi, tehlikeleri fark etmesi beklenirken, aksi gelişmeler yaşanmaktadır. Âdeta güvenlik amacıyla mahalle arası yol kesen ve kontrol yapanlar, bomba yüklü araçları hiç mi görmediler, hiç mi şüphelenmediler? Cumhurbaşkanı diyor ki, ‘İlk insanla başlayan bu mücadele kıyamete kadar sürecektir.’ Sayın Erdoğan ne demeye çalışmaktadır? Hangi ilk insanın mağarasında bomba patlamış, hangi ilk insan terör faaliyetine girişmiştir? Mücadele kıyamete kadar sürecekse, yani terörün bitmeyeceği kabulleniliyorsa, ‘yıktık, dize getirdik, başardık, gömdük, bitirdik’ demenin ne alemi vardır?” diye konuştu.

“TERÖRLE MÜCADELEDE HER ZAMAN GÜVENLİK GÜÇLERİMİZİN VE DEVLETİN YANINDA VE ARKASINDAYIZ”
Teröristlerin Türkiye’nin her yerinde eylem yaptıklarının altını çizen Bahçeli, “Bir defa şu kesindir ki, bugün terörizm milletimizin boğazına sarılmışsa suç ve vebal ilkesiz AKP kadrolarının sırtındadır. Giresun’dan sonra 5 Haziran günü Gümüşhane-Torul karayolunda bir evladımızın şehadetine neden olan hain saldırı bunun en açık delilidir. Ülkemiz vahim bir darboğazda, çıkmaz bir sokaktadır. Bebek katilleri her yerdedir. Şu rezil cürete bakınız ki, IŞİD çetesi Kilis ve Gaziantep’i sözde fethetmek için tüneller açmış, bunu bile denemiştir. Bedeli şehit kanıyla ödenmiş bu aziz vatan topraklarında hak iddia eden, pay isteyen, yanılıp yenilip bir çakıl taşımızı ele geçirmeye kalkışan kim olursa olsun sonu korkunç ve yok oluştur. Türk’ün fetih namusunun mukaddes bir mirası olan son yurdumuzu gasp etmek niyetinde olanlar önce bizim bedenlerimizi çiğneyecekler, sonra cehenneme kadar gideceklerdir. Biz AKP’nin yanlışlarını biliyoruz. Uygulamadaki ve bugüne kadarki eksik ve ihmallerinin de bilincindeyiz. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi’nin Türk milletinin güvenliği ve milli bekanın sağlam esaslara bağlanması hususunda fedakar ve sorumlu politikalarından ödün vermesini de hiç kimse beklememelidir. Terörle mücadelede her zaman güvenlik güçlerimizin ve devletin yanında ve arkasındayız. Bu kapsamda dün TBMM’ye sevk edilen Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na mutlaka destek verecek, gereğini de eksiksiz yapacağız. Demek ki neymiş, fiili desteğimiz hukuki boyut alabiliyormuş. Türk askerinin terörle mücadelede elini güçlendirmek, ihtiyaç duyduğu hukuki güvenceyi daha da genişletmek için elimizden gelen çabayı göstereceğimizden herkesin emin ve müsterih olmasını bilhassa ister ve temenni ederim” açıklamasında bulundu.

“HİTLER’İ SİNESİNDEN ÇIKARAN BİR TOPLUMUN, YAHUDİLERE VE NAMİBYA’YA KARŞI İŞLEDİĞİ SOYKIRIM SUÇUNDAN ARINMAYAN BİR ÜLKENİN BİZE İNSANLIK DERSİ VERMESİ TRAJİKOMİKTİR”
Sözde soykırım iddiasının Türk milletiyle hesabı olan her ülkenin başvurduğu iflah olmaz bir saptırma ve hayasız bir karalama olduğunu belirten Bahçeli, “Şimdi buna dost ve müttefik bildiğimiz Almanya da eklenmiştir. Parlamentolar tarihi olaylar üzerinde hüküm ihdas edemeyecekler, karar veremeyeceklerdir. Aksi bir tutum etik ve ahlaklı bir tavır olmayacağı gibi meşru ve muhik bir tercih de sayılamayacaktır. Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın müttefiki olarak girmişti. 3 Ağustos 1914’de ilan edilen seferberliğin öncesi ve sonrasında Ermeni çeteleri bir dizi isyan ve tedhiş faaliyetine girişmişti. Kayseri, Maraş, Bitlis, Muş, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Sivas, Adana, Ankara başta olmak üzere birçok vatan yöresinde Ermeni isyan ve terör olaylar vuku bulmuştu. Ermeniler’in binlerce Müslüman Türk’ün canına ve malına kast eden katliamları karşısında bile Osmanlı hükümetinin sakin ve soğukkanlı tavrını muhafaza ettiği tarihi belgelerle sabittir. Ancak terör olayları durmak bilmeyince dönemin hükümeti, imparatorluğun farklı bölgelerinde yaşayan Ermenileri savaş bölgelerinden çıkararak uzak yerlere iskan etmeye karar vermiştir. Ermeniler’in yerlerini değiştirmek onları imha etmek değil, devletin güvenliğini sağlamak ve korumak amacına dayalıdır ki, sonuna kadar doğru, sonuna kadar da helaldir. 27 Mayıs 1915 tarihli Sevk ve İskan Kanunu’na göre Erzurum, Van, Bitlis vilayetlerinden çıkarılan Ermeniler Musul’un güney kısmı, Urfa ve Zor sancağına, Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılanlar Suriye’nin doğu kısmı ile Halep’in doğu ve güneydoğusuna nakledilmiştir. Sözde soykırım korosunun iddia ettiği üzere yer değiştirme sırasında 1,5 milyon Ermeni ölmemiştir. Zira tarihi kayıtlar, 1914 tarihli nüfus istatistiği Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni nüfusun en fazla 1 milyon 250 bin olduğuna işaret etmektedir. Türk düşmanları şunu kafalarına iyice soksun ki, tehcir sırasında Osmanlı ordusu katliam yapmamıştır. Elbette geçmişin hakikatlerini değiştirmek en başta tarihe ihanet olacaktır. Kim ne söylerse söylesin, Türk milletini sırtından vuranların tehciri, Türk vatanının yüz yılını kurtaran muhteşem siyasi bir karardır ve çok şükür gereği yapılmıştır. Bize sözde soykırım çamuru atan Haçlı yedekleri, sütten kesilmemiş bebekleri ve hamile kadınları öldüren; insanlarımızı diri diri yakan, kız çocuklarına akla gelmedik işkenceleri yapan Ermeni katliamlarını niçin konuşmaz, niçin eleştirmez? Türk ölünce sesi çıkmayanlar, katile hak ettiği ceza verilmesinden dolayı neden hoplar, neden rahatsız ve huzursuz olur? Bayburt, Tercan, Erzurum ve çevre köylerde savunmasız ve masum halkı topluca infaz eden Ermeni canilerdir. Erzurum’da 2 bin 127 erkek cesedi, Kars Kapı’da balta ve süngü ile öldürülmüş 250 ceset ile toplam 8 binin üzerinde insanımıza kast edilmiştir. Ermeni mezalimini merak eden kim varsa gitsin Erzurum Hasankale’ye, Van’a, Trabzon’a, Bayburt’a, Erzincan’a sorsun, gerçekleri, yaşanmış acı ve vahşilikleri mahallinden öğrensin. Türk milleti yer değiştirme kararını vermemiş olsaydı bu vatanda varlığımız, istikbalde adımız kesinlikle mümkün olmaz, olamazdı. Tehcir yerindedir, bugün olsa yine kaçınılmazdır. Bu itibarla dönemin İttihatçı kadroları milli bir şuurla vazifelerini yapmışlardır. Biz onlardan razıyız, inanıyorum ki Rabbim de razıdır. Alman Parlamentosu tarih sayfalarını karıştırırken soykırım incelemesi yapmak istiyorsa, 1914’e değil aynaya baksın, orada aradığını bulacaktır. İnsandan sabun yapacak kadar profesyonel canavarlığın izine mazimizde rastlanması ve bunların eline su dökülmesi imkansızdır. Hitler’i sinesinden çıkaran bir toplumun, Yahudilere ve Namibya’ya karşı işlediği soykırım suçundan arınmayan bir ülkenin bize insanlık dersi vermesi trajikomiktir. Bizi üzen ve düşündüren, Alman Parlamentosu’nda Türk olduğu söylenen bir kısım milletvekilinin de tasarıya ‘evet’ demesi, hatta tasarının mimarları arasında yer almasıdır. Sayın Erdoğan son derece haklı olarak ‘Ne Türk’ü be? Bunların kanları laboratuvar testinden geçmesi lazım’ sözleriyle en sert tepkiyi koymuştur. Ne tuhaftır ki Sayın Erdoğan’ın bu sözlerini biz söylemiş olsaydık, ne ırkçılığımız kalmış, ne de kafatasçılığımız bırakılmıştı. Ancak iş kan tahliline kadar geldiyse, bu işten hiç kimse yakayı kurtaramayacak, laboratuvar analizinden kolay kolay çıkamayacaktır. Acaba, bir zamanlar ‘1915’te devletin suç işlediği gün gibi açık’ diyerek sözde soykırıma yeşil ışık yakan eski ve sabıkalı akilin kan değerlerine dikkat edilecek midir? Başbakan’ın Meclis kürsüsünden belgeleriyle 1915 Ermeni soykırımını anlatmasını isteyen yandaş gazetecinin kan sonuçları incelenecek midir? ‘Ermeni soykırımı yapanları asla aklamayız, Türk diye bir ırk yoktur’ diyecek kadar gözünü kin bürümüş AKP’nin tecrübeli soysuzun kan testi de yapılacak mıdır? 1915’te yaşananların 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Beyannamesi’ndeki şartları karşıladığını iddia eden AKP’nin Ermeni kontenjanlı milletvekilinin damarlarında taşıdığı kanın nereye doğru aktığı izlenecek midir? ‘Ermeni katliamının olduğunu düşünüyorum’ diyen bir yandaş kalemşorun, ‘1915’in soykırım tanımı dışında tutulması gerçekçi değil’ diyen eski Başbakan Başdanışmanın da kanına, yetmezse sütüne, o da olmadı hamuruna titizlikle bakılacak mıdır? Sayın Cumhurbaşkanı, kan konusunda hakkınız vardır; fakat gelin bu konuya çok girmeyin, gelin bir daha kan lafını ağzınıza almayın; çünkü kansızların kanı olmaz, kanı bozuklardan tertemiz kan çıkmaz. Almanya’nın sözde Ermeni soykırım kararı hükümsüzdür ve bizim tarafımızdan kınanmıştır” dedi.
(İHA)
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER