Siyaset

Babasıyla birlikte 9 saat enkaz altında kalan çocuk, büyüdü ve gazeteci oldu

17 Ağustos 1999 depreminde enkaz altından kurtarılan Kaan Kızıl, büyüdü ve mesleğini eline aldı. Gazeteci olan Kaan Kızıl, babasıyla o gün yaşadıkları olayların röportajını yaptı. PaylaşTweetlePaylaşGönderYorum Yap 16 Ağustos 2015 12:23 Asrın felaketi ola

Babasıyla birlikte 9 saat enkaz altında kalan çocuk, büyüdü ve gazeteci oldu
16-08-2015 17:34

17 Ağustos 1999 depreminde enkaz altından kurtarılan Kaan Kızıl, büyüdü ve mesleğini eline aldı. Gazeteci olan Kaan Kızıl, babasıyla o gün yaşadıkları olayların röportajını yaptı. PaylaşTweetlePaylaşGönderYorum Yap
16 Ağustos 2015 12:23

Asrın felaketi olarak da nitelendirilen 17 Ağustos 1999 depreminde ailesiyle birlikte enkaz altından kurtarılan Kaan Kızıl, depremin üzerinden 16 yıl geçtikten sonra gazetecilik mesleğine başladı. Deprem olduğu tarihte 8 yaşında olan Kaan Kızıl, babası Hakan Kızıl ile o gün yaşadıkları olaylar hakkında bir röportaj gerçekleştirdi. İşini profesyonel bir şekilde yapan Kızıl, babasına o gün yaşananları sordu. Depremde yaşadıklarını anlatmanın kendisine o günü tekrar hatırlattığını ve çok zorlandığını belirten baba Hakan Kızıl ise, bu röportajı sadece oğlu Kaan ile gerçekleştirebileceğini söyledi.

Deprem anında ve sonrasında yaşadıklarını anlatan genç gazetecinin babası Hakan Kızıl, “O günü anlatmak gerçekten zor. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala o günü dün gibi yaşıyorum. Hatta şu anda da yıkılan evimin önündeyim. Bugün daha da zor geldi o günü anlatmak. O günü anlatmak gerekirse, rutin bir gündü. Hafta içiydi, ertesi gün işe gidecektik. Normal yattık. Fakat gece deprem olduğu saatte çok çok büyük bir gürültü ile uyandım. Kalktığımda eşim yanımda yoktu. O da, sonradan öğreniyorum tabi ki, sıcak olduğu için salona geçmiş. 7 katlı bir apartmanın 6. katındaydık. Ben eşimi göremeyince kalkıp oğlumun, Kaan’ın yanına gittim. Kaan’a baktığımda o da uyanmıştı. ‘Baba ne oluyor burada?’ diye sordu. Ben de ‘Yok bir şey’ diyerek onu kucağıma aldım. Çıkış kapısına doğru merdivenlerden inmek üzere çıkmaya çalıştım. Fakat tam antreye geldiğimde müthiş bir gürültü koptu. O sırada zaten içerisi aydınlanıyor, duvarlar çatlıyor. Herhalde mahşer budur diye düşündüm. Ondan sonra bir gürültüyle birlikte yere düştük. Ben de Kaan küçük olduğu için onu koruma içgüdüsüyle oğlumun üzerine kapaklandım. Burada zaman geçmeye başladı. Kaç saat geçtiğini hatırlayamıyorum o an içeride. Fakat gün ışımaya başladığında, dozer sesleri falan gelince deprem olduğuna kanaat getirdim. Kaan ile konuşuyorduk ama bu arada ben çok zor durumdaydım. Nefes alamıyordum. Elimle ağzımı kapatarak kendimi öldürmeye çalıştım. Bu şekilde saatler geçti. O sırada tabi, eşimden de haber alamıyordum. Onun nerede olduğunu bilmiyordum. Kaan’a ‘Oğlum merak etme, annen yaşıyordur’ dedim. Saatler geçti. Kaan altımda yatıyordu. Ben her nefes aldığımda Kaan’ı sıkıştırıyordum. Bana ‘Baba ne yapıyorsun. Yapma beni öldüreceksin’ diyordu. Ama ben de nefes almak zorundaydım. Sırf onu öldürmemek, ona eziyet vermemek için nefesimi iyice tutmaya başladım. Saatler ilerledi. Kimse de bizi kurtarmaya gelmedi. Göremediklerini düşündüğüm için artık, elimle ağzımı kapattım. Çok hafif bir boşluk vardı. Kaan’la vedalaştım. Ona kendine dikkat etmesini, annesinin ona emanet olduğunu söyledim. Kelime-i Şahadet getirdim. Fakat o sırada Kaan bana kızdı. ‘Hayır baba, ben yaşayacağım. Sen de burada kalacaksın. Gidemezsin’ dedi. O bana tekrar bir güç verdi” dedi.

Yaklaşık 6 saat sonra yardım etmek için gelenlerin sesini duyduklarını söyleyen baba Kızıl, “Saatler ilerlemeye başladıkça sesler geldi. Yukarıdan bağrışmalar duyduk. Kaan onlara bağırdı. ‘Biz buradayız’ dedi. Zaman geçti. Sonra kardeşlerim, etrafta bulunan insanlar bizi kurtarmak için çalıştılar. Saatler geçmiş. Ben çıktığımda 9 saat olmuştu. Önce Kaan’a ulaştılar. Yaklaşık 7 saat sonra önce Kaan’ı çıkarttılar. Ardından ben çıktım. Eşim yoktu tabi. Eşimi göremeyince ben kötü oldum. Onu kurtardıklarını söyleyip beni rahatlattılar. Kaan’ı götürdüklerini duyunca ben zaten iyice rahatladım. Beni kurtarmasalar da olur diye düşündüm. Her şeyi göze almıştım artık. Bizi çok zor şartlarda kurtardıklarını sonradan öğrendim. Çıktıktan sonra hücumbotlarla bizi İstanbul’da bir hastaneye götürdüler. Orada şansımıza çok iyi bir hastaneye kaldırıldık. Bir Amerikan hastanesinde müdahaleler ile ameliyat edildik. Benim parmaklarım kopmuştu, onları buz torbaları ile getirdiler. Kolumda da hasar vardı. Bir sürü ameliyatlar geçirdim. O sırada kendimde değildim. 1 ay sonra yüzümdeki yaralar geçtikten sonra tekrar bakıldığında sol gözümü kaybettiğimi öğrendim. O da depremde oldu” şeklinde konuştu.

Enkazdan çıktıktan sonra yaşadıkları süreci de anlatan genç gazetecinin babası, “Ondan sonraki süreçte yaklaşık 2 buçuk ay hastanede kaldık. Ben hastane yönetimiyle konuşarak başka hastanelerde olan eşimi ve çocuğumu da yattığım hastaneye aldırdım. Sonra hayata yeniden başladık. Tabi ki unutmadık. Unutulamaz. Evimizin, binamızın olduğu yere şimdi çocuk parkı yaptılar. Her şeyimiz bir anda gitti. Ama Allah’ıma şükürler olsun ki ölüm olmadığı için giden her şey yerine geldi. Ben işime devam ediyorum. Kaan okudu, üniversiteyi bitirdi, çalışıyor. Eşim de yaşamını sürdürüyor. Allah böyle bir şeyi kimseye yaşatmasın. Düşmanıma bile yaşatmasın” ifadelerini kullandı.

Oğlu Kaan’ın bir gün gazeteci olacağını hiçbir zaman tahmin etmediğini de söyleyen baba Hakan Kızıl, “Tabi ki o zamanlar Kaan’ın bir gün gazeteci olacağı, benimle böyle bir haber yapacağı, böyle bir şeyi paylaşacağı hiç aklıma gelmezdi. Üniversitede bu bölüme girdiğinde de böyle bir şey yapacağımızı yine düşünemiyordum. Fakat işte bugün geldi. Bana bu teklifi yapınca hem gururlandım hem de duygulandım. Tabi ki bugün üzücü bir olayın röportajını yapıyoruz ama inşallah başka zamanlarda da çok mutlu olayların röportajını birlikte yaparız” diye konuştu.

DİNÇER AKBİR - KAAN KIZIL - MEDENİ TOPALOĞLU

dikGAZETE
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER