“Yeni Türkiye Yolunda 7-28 Şubat Süreci” konulu konferansta konuşan Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği kararı eleştirerek, “Bu kararla birlikte Anayasa Mahkemesi ‘artık Türkiye’de casusluk yapılabilir’ demiş oldu. Türkiye’de artık casusluk yapmak serbest midir? Bu bir skandal" dedi.
Canik Kültür Merkezi’nde düzenlenen ve moderatörlüğünü Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler’in yaptığı konferansa Siyasetçi-Yazar Savcı Sayan, Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Ziya Cömert ve Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç konuşmacı olarak katıldı.
Konferans öncesi açılış konuşmasını yapan Canik Belediye Başkanı Osman Genç, “Biz Yeni Türkiye yolunda konferanslarımızı başlattık. Bunların ilkini başkanlık sistemi ve yeni anayasa olmak üzere bugünde üçüncü konferansını yapıyoruz. Yeni Türkiye’nin milli bir anayasa ve milli bir sisteme geçişi gerçekleşirse, 7 Şubat’ta, 28 Şubat’ta darbeler, 1960 ve 1980 darbesi gibi bu darbelerin olup olamayacağını bugün konuşacağız. 28 Şubat bu ülkenin karanlık defterlerine karanlık bir yapı olarak geçmiştir. Sadece 28 Şubat değil, 17-25 Aralık da aynı bir darbedir. Dolayısıyla bunlar ülkemizin geleceğine vurulan önemli bir darbedir. Ben de 28 Şubat’ın mağdurlarından birisiyim” dedi.
“ANAYASA MAHKEMESİ ‘ARTIK TÜRKİYE’DE CASUSLUK YAPILABİLİR’ DEMİŞTİR”
Konferansta moderatörlük yapan Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği kararı eleştirerek, “Bugün Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Bu karar tartışılır. Ben tartışırım. Bu kararla birlikte Anayasa Mahkemesi ‘artık Türkiye’de casusluk yapılabilir’ demiş oldu. Türkiye’de artık casusluk yapmak serbest midir? Bu bir skandal. Verilen bu karar konuşulur. Paralel yapının yayın organlarında zil takıp oynamaya başladılar. Burada paralel yapıya mensup içeride olan FETÖ elemanlarının da benzer bir kararla dışarı çıkacağını zannediyorlar. Cumhuriyet gazetesi bugün artık cemaatin bir yayın organı gibi. Manşetleri sürekli pişti oluyor. Fethullah Gülen Ankara saldırısı ile ilgili ‘Ankara’nın kalbi’ ifadesi kullanıyor. Ertesin gün bakıyorsunuz, Zaman ve Cumhuriyet gazeteleri ‘Ankara’nın kalbi’ ifadesini kullanıyor. Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Türkiye dışarıda hedef alınmış, sürekli saldırılara maruz kalıyor. Asıl problem içeride. TBMM çatısı altında bulunan bir milletvekili 28 kişiyi öldüren bir teröristin taziyesine katılıyor. Bir başka milletvekili PYD’nin terör örgütü olmadığını söylüyor. CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi bir başka teröristin cenazesine katılıyor. CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem ‘İran ile Türkiye karşı karşıya gelirse ben İran’ın safında yer alırım’ diyor. Bunu toplum görüyor, her şeyin farkında. Farkında olduğu için de büyük bir sağduyu ve sabırla olan biteni izliyor. Bütün mesele milli ve yerli olmak. Mesele şu kumaşı Anadolu tezgahında dokunanlarla dokunmayanlar arasında son 100 yıldır devam eden mücadele bu noktaya geldi” diye konuştu.
“ADIN CAN İSE VATANI SATSIN, SANA SUÇ YOK”
Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündür ve Erdem Gül hakkındaki kararı değerlendiren Siyasetçi - Yazar Savcı Sayan, “Çok samimi bir itirafta bulunayım. Bugünkü kararla birlikte artık Şubat ayından nefret ediyorum. 7 Şubat operasyon, 28 Şubat hakaret. Bugün 25 Şubat, casusluk yapan insanları sen kalk bırak, ondan sonra da deki ‘ben Türkiye’de hukuku savunuyorum.’ Türkiye’de eğer hukuk böyleyse, hukuk yoktur. Üstünlerin hukuku vardır. Hukuk sadece üstünlere işliyor. Demek ki Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir değişiklik oldu. Altına bir madde eklediler. ‘Bütün kanunlar sadece sivil halka uygulanır’ diye. Çünkü siyasetçinin dokunulmazlığı var. Gazetecinin dokunulmazlığı var. Memurun, askerin dokunulmazlığı var. Cezayı kime uygulayacaksın? Olsa olsa Canikli Mehmet ağaya uygulayacaksın. Başka kim kaldı ki? Var mı başka kimse? Eğer mesleğin gazeteciyse, adında Can ise isterse vatanı satsın. Sana suç yok. Ben buradan isyan ediyorum böyle bir karar olmaz. Anayasa Mahkemesi kendini yerel mahkemenin yerine koyamaz. Mahkemelerde hukuk olarak neticelendikten sonra memnun değilsen, nasıl 1. mahkeme dururken Yargıtay’a gidemiyorsan Anayasa Mahkemesi’ne de gidemezsin. O zaman da bizim köydeki Ahmet de kız kaçırsın. Hiç mahkemeye gitmeden Anayasa Mahkemesi’ne gitsin. ‘Ben hak ihlaline uğradım. Kız kaçırdım. Kızı elimden aldılar beni cezalandırmayın’ desinler. Böyle bir şey olamaz. Bütün bunlar Türkiye’ye bir oyundur. Türkiye’ye tuzaktır. Demek ki Türkiye’nin yargısı da kuşatılmıştır. Ama herkes bunu net bir şekilde anlasın ki hiç bir kurum devletten ve Türkiye Cumhuriyeti’nden üstün değildir” şeklinde konuştu.
“7 ŞUBAT’TA BAŞBAKANI AMELİYAT MASASINDA ÖLDÜRMEK İSTEDİLER”
7-28 Şubat süreci hakkında bilgiler veren Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç, “7 Şubat, baktığımız zaman ‘Ne var canım bir MİT Müsteşarı tutuklanmak istenmiş’ geçiştirilmeye çalışılır. 7 Şubat çok çok mühim bir tarihtir. Bu tarihte, ülkenin başbakanı ameliyat masasına yatacaktı. Bu ülkenin başbakanını ameliyat masasında öldürmeyi planlayan bir heyet, konsorsiyum vardı. Sağ çıkmaması üzerine siyasi projeksiyon yapan bir heyet vardı bu ülkede. Bereket geç yattı, hastaneye giderken yolda önceden söz verdiği bir tanıdığına uğramayı akıl etti. Bu sebeple hastaneye 1 saat gecikme ile gitti. Bu arada MİT Müsteşarı’na yönelik olarak savcıların girişimi ortaya çıktı. Mesele dönemin Başbakanı’na ulaştırıldı. Başbakan, bundan sonra sakın ifadeye gitmesinler talimatı verdi. MİT Müsteşarı ve tutuklanmak istenen diğer mensupların kendilerini korumaları, gizlenmeleri gerektiği söylendi. Eğer gözaltına alamaya gelen olursa, vur emri verilmesini talimatla duyurdu. Bu tür polisiye işler oldu. 7 Şubat’ta Türkiye direkten döndü. Bu tarihte darbeyi başaramayanlar, ayrıca bu tarih ‘One Minutes’in bir tür rövanşını almaya kalkıştılar. Bunu 7 Şubat’ta başaramayanlar, hemen gezi provokasyonunu devreye soktular. Gezi olayları baktığınız zaman çevreci eylemi gibi gözüküyor ama köprüden, havaalanlarından ve santrallerden rahatsızlarmış. Bunları bize duyurdular” ifadelerini kullandı.
“BAŞÖRTÜLÜLERİN TAMAMI FADİME ŞAHİN OLARAK ANLATILDI”
Başörtülü kadınların bu ülkede yaşadıkları zorluklardan bahseden Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk şöyle konuştu:
“Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekten hayatına kast ettiler. 7 Şubat günü Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatına ameliyat masasında bizzat onun yaşamına kast ettiler. Bir saatlik gecikme onun hayatında ikinci bir aşamaya geldi. Yani kilit taşını oradan sökmek için bir hamle yaptılar. Yani bin yıl sonra Fatih’in torunu olarak vücut bulmuş ve bize liderlik yapan, gerçekten yolda yürümemizi bile değiştiren bir adamın hayatını almak istediler. Çünkü o kilit taşını oradan almak istediler. Başörtüsü ile ilgili 27-28 Şubat sürecinde bir hanımefendinin anısı var. Onu da Pazar günü yayınlayacağız. Üzerinden 20 yıl geçmiş onunla konuşurken ağlamaya başladı. ‘Ben bunu atlattığımı düşünüyorum’ dedi. Bu travmanın ana merkezinde başörtülü imam hatipli ve üniversiteli kızlar vardı. Fakat aynı zamanda ‘biz başörtüsü ile üniversitelere girmek istiyoruz’ diye çabalarken ekranlarda bir Fadime Şahin vardı. Ağlak ama nedense ismi Müslüm Gündüz ile anılan, nedense ismi Ali Kalkancı ile anılan yani bir tarikat lideri olarak lanse edilen bir kadın vardı. Başörtülülerin tamamı Fadime Şahin olarak anlatıldı.”
“BU ÜLKEDE BAŞINDA ÖRTÜ OLAN HERKESİ MAHCUP EDECEK BİR BAŞÖRTÜSÜ TABLOSU ÇİZDİLER”
7-28 Şubat tarihlerinde yaşananlar hakkında bilgi veren Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Ziya Cömert şunları kaydetti:
“28 Şubat bizim hepimiz için bir faciaydı. Aslında hukukun olmadığı durumlar olağanüstü yönetimlerin olduğu zamanlar her halükarda millet için, vatandaş için faciadır. ’Adalet mülkün temelidir’ sözü hakiki bir sözdür. Benim bu zamana kadarki okuma ve yazma hikayemin içerisinde yönetimle ilgili olarak gördüğüm en kıymetli söz budur. Adaletin ortadan kalktığı dönemler faciadır. 28 Şubat biraz böyle bir şeydi. Kendi çocuklarım üniversite için sınavlara girmeye çalışırken kızlarımın kapıdan içeri girmesini seyredemiyordum, ortadan kayboluyordum. Çünkü kızlarım başörtülüydü ve kapına neyle karşılaştıklarına şahit olmak istemiyordum. Bunun daha şiddetlisini birçok insanımız yaşadılar. Bu milletin çocuklarına bu kadar adilik yapılmaz. Bu ülkede başında örtü olan herkesi mahcup edecek bir başörtüsü tablosu çizdiler. Çünkü bizi görenler bizi Fadime Şahin gibi biri olduğumuzu düşünebilirler. Böyle bir atmosferi yaşadık.
Gezi hadiselerinde devlet ricalinin bocaladığına da tanık olduk. 17-25 Aralık’a da tanık olduk. Bunlar çok şiddetli devlete ve millete kast eden, cana kast eden saldırılardı. Bu saldırılardan şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan çok büyük bir ustalıkla ve başarıyla çıktı. Erdoğan’ın bu tür şiddetli cana kast eden saldırılar karşısında bunlarla baş etme kabiliyeti var. Bu şimdiye kadar Türkiye’de hatta dünyada başka bir siyasetçide böyle bir kapasite ve kabiliyet yok. Başka birisi olsaydı düşerdi. Obama ve Putin olsaydı düşerdi. Bu saldırıları yapanlar her harekete geçişlerinde düşüreceklerinden emin olarak harekete geçtiler.”
(İHA)
Canik Kültür Merkezi’nde düzenlenen ve moderatörlüğünü Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler’in yaptığı konferansa Siyasetçi-Yazar Savcı Sayan, Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Ziya Cömert ve Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç konuşmacı olarak katıldı.
Konferans öncesi açılış konuşmasını yapan Canik Belediye Başkanı Osman Genç, “Biz Yeni Türkiye yolunda konferanslarımızı başlattık. Bunların ilkini başkanlık sistemi ve yeni anayasa olmak üzere bugünde üçüncü konferansını yapıyoruz. Yeni Türkiye’nin milli bir anayasa ve milli bir sisteme geçişi gerçekleşirse, 7 Şubat’ta, 28 Şubat’ta darbeler, 1960 ve 1980 darbesi gibi bu darbelerin olup olamayacağını bugün konuşacağız. 28 Şubat bu ülkenin karanlık defterlerine karanlık bir yapı olarak geçmiştir. Sadece 28 Şubat değil, 17-25 Aralık da aynı bir darbedir. Dolayısıyla bunlar ülkemizin geleceğine vurulan önemli bir darbedir. Ben de 28 Şubat’ın mağdurlarından birisiyim” dedi.
“ANAYASA MAHKEMESİ ‘ARTIK TÜRKİYE’DE CASUSLUK YAPILABİLİR’ DEMİŞTİR”
Konferansta moderatörlük yapan Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği kararı eleştirerek, “Bugün Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Bu karar tartışılır. Ben tartışırım. Bu kararla birlikte Anayasa Mahkemesi ‘artık Türkiye’de casusluk yapılabilir’ demiş oldu. Türkiye’de artık casusluk yapmak serbest midir? Bu bir skandal. Verilen bu karar konuşulur. Paralel yapının yayın organlarında zil takıp oynamaya başladılar. Burada paralel yapıya mensup içeride olan FETÖ elemanlarının da benzer bir kararla dışarı çıkacağını zannediyorlar. Cumhuriyet gazetesi bugün artık cemaatin bir yayın organı gibi. Manşetleri sürekli pişti oluyor. Fethullah Gülen Ankara saldırısı ile ilgili ‘Ankara’nın kalbi’ ifadesi kullanıyor. Ertesin gün bakıyorsunuz, Zaman ve Cumhuriyet gazeteleri ‘Ankara’nın kalbi’ ifadesini kullanıyor. Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Türkiye dışarıda hedef alınmış, sürekli saldırılara maruz kalıyor. Asıl problem içeride. TBMM çatısı altında bulunan bir milletvekili 28 kişiyi öldüren bir teröristin taziyesine katılıyor. Bir başka milletvekili PYD’nin terör örgütü olmadığını söylüyor. CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi bir başka teröristin cenazesine katılıyor. CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem ‘İran ile Türkiye karşı karşıya gelirse ben İran’ın safında yer alırım’ diyor. Bunu toplum görüyor, her şeyin farkında. Farkında olduğu için de büyük bir sağduyu ve sabırla olan biteni izliyor. Bütün mesele milli ve yerli olmak. Mesele şu kumaşı Anadolu tezgahında dokunanlarla dokunmayanlar arasında son 100 yıldır devam eden mücadele bu noktaya geldi” diye konuştu.
“ADIN CAN İSE VATANI SATSIN, SANA SUÇ YOK”
Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündür ve Erdem Gül hakkındaki kararı değerlendiren Siyasetçi - Yazar Savcı Sayan, “Çok samimi bir itirafta bulunayım. Bugünkü kararla birlikte artık Şubat ayından nefret ediyorum. 7 Şubat operasyon, 28 Şubat hakaret. Bugün 25 Şubat, casusluk yapan insanları sen kalk bırak, ondan sonra da deki ‘ben Türkiye’de hukuku savunuyorum.’ Türkiye’de eğer hukuk böyleyse, hukuk yoktur. Üstünlerin hukuku vardır. Hukuk sadece üstünlere işliyor. Demek ki Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir değişiklik oldu. Altına bir madde eklediler. ‘Bütün kanunlar sadece sivil halka uygulanır’ diye. Çünkü siyasetçinin dokunulmazlığı var. Gazetecinin dokunulmazlığı var. Memurun, askerin dokunulmazlığı var. Cezayı kime uygulayacaksın? Olsa olsa Canikli Mehmet ağaya uygulayacaksın. Başka kim kaldı ki? Var mı başka kimse? Eğer mesleğin gazeteciyse, adında Can ise isterse vatanı satsın. Sana suç yok. Ben buradan isyan ediyorum böyle bir karar olmaz. Anayasa Mahkemesi kendini yerel mahkemenin yerine koyamaz. Mahkemelerde hukuk olarak neticelendikten sonra memnun değilsen, nasıl 1. mahkeme dururken Yargıtay’a gidemiyorsan Anayasa Mahkemesi’ne de gidemezsin. O zaman da bizim köydeki Ahmet de kız kaçırsın. Hiç mahkemeye gitmeden Anayasa Mahkemesi’ne gitsin. ‘Ben hak ihlaline uğradım. Kız kaçırdım. Kızı elimden aldılar beni cezalandırmayın’ desinler. Böyle bir şey olamaz. Bütün bunlar Türkiye’ye bir oyundur. Türkiye’ye tuzaktır. Demek ki Türkiye’nin yargısı da kuşatılmıştır. Ama herkes bunu net bir şekilde anlasın ki hiç bir kurum devletten ve Türkiye Cumhuriyeti’nden üstün değildir” şeklinde konuştu.
“7 ŞUBAT’TA BAŞBAKANI AMELİYAT MASASINDA ÖLDÜRMEK İSTEDİLER”
7-28 Şubat süreci hakkında bilgiler veren Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç, “7 Şubat, baktığımız zaman ‘Ne var canım bir MİT Müsteşarı tutuklanmak istenmiş’ geçiştirilmeye çalışılır. 7 Şubat çok çok mühim bir tarihtir. Bu tarihte, ülkenin başbakanı ameliyat masasına yatacaktı. Bu ülkenin başbakanını ameliyat masasında öldürmeyi planlayan bir heyet, konsorsiyum vardı. Sağ çıkmaması üzerine siyasi projeksiyon yapan bir heyet vardı bu ülkede. Bereket geç yattı, hastaneye giderken yolda önceden söz verdiği bir tanıdığına uğramayı akıl etti. Bu sebeple hastaneye 1 saat gecikme ile gitti. Bu arada MİT Müsteşarı’na yönelik olarak savcıların girişimi ortaya çıktı. Mesele dönemin Başbakanı’na ulaştırıldı. Başbakan, bundan sonra sakın ifadeye gitmesinler talimatı verdi. MİT Müsteşarı ve tutuklanmak istenen diğer mensupların kendilerini korumaları, gizlenmeleri gerektiği söylendi. Eğer gözaltına alamaya gelen olursa, vur emri verilmesini talimatla duyurdu. Bu tür polisiye işler oldu. 7 Şubat’ta Türkiye direkten döndü. Bu tarihte darbeyi başaramayanlar, ayrıca bu tarih ‘One Minutes’in bir tür rövanşını almaya kalkıştılar. Bunu 7 Şubat’ta başaramayanlar, hemen gezi provokasyonunu devreye soktular. Gezi olayları baktığınız zaman çevreci eylemi gibi gözüküyor ama köprüden, havaalanlarından ve santrallerden rahatsızlarmış. Bunları bize duyurdular” ifadelerini kullandı.
“BAŞÖRTÜLÜLERİN TAMAMI FADİME ŞAHİN OLARAK ANLATILDI”
Başörtülü kadınların bu ülkede yaşadıkları zorluklardan bahseden Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk şöyle konuştu:
“Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekten hayatına kast ettiler. 7 Şubat günü Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatına ameliyat masasında bizzat onun yaşamına kast ettiler. Bir saatlik gecikme onun hayatında ikinci bir aşamaya geldi. Yani kilit taşını oradan sökmek için bir hamle yaptılar. Yani bin yıl sonra Fatih’in torunu olarak vücut bulmuş ve bize liderlik yapan, gerçekten yolda yürümemizi bile değiştiren bir adamın hayatını almak istediler. Çünkü o kilit taşını oradan almak istediler. Başörtüsü ile ilgili 27-28 Şubat sürecinde bir hanımefendinin anısı var. Onu da Pazar günü yayınlayacağız. Üzerinden 20 yıl geçmiş onunla konuşurken ağlamaya başladı. ‘Ben bunu atlattığımı düşünüyorum’ dedi. Bu travmanın ana merkezinde başörtülü imam hatipli ve üniversiteli kızlar vardı. Fakat aynı zamanda ‘biz başörtüsü ile üniversitelere girmek istiyoruz’ diye çabalarken ekranlarda bir Fadime Şahin vardı. Ağlak ama nedense ismi Müslüm Gündüz ile anılan, nedense ismi Ali Kalkancı ile anılan yani bir tarikat lideri olarak lanse edilen bir kadın vardı. Başörtülülerin tamamı Fadime Şahin olarak anlatıldı.”
“BU ÜLKEDE BAŞINDA ÖRTÜ OLAN HERKESİ MAHCUP EDECEK BİR BAŞÖRTÜSÜ TABLOSU ÇİZDİLER”
7-28 Şubat tarihlerinde yaşananlar hakkında bilgi veren Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Ziya Cömert şunları kaydetti:
“28 Şubat bizim hepimiz için bir faciaydı. Aslında hukukun olmadığı durumlar olağanüstü yönetimlerin olduğu zamanlar her halükarda millet için, vatandaş için faciadır. ’Adalet mülkün temelidir’ sözü hakiki bir sözdür. Benim bu zamana kadarki okuma ve yazma hikayemin içerisinde yönetimle ilgili olarak gördüğüm en kıymetli söz budur. Adaletin ortadan kalktığı dönemler faciadır. 28 Şubat biraz böyle bir şeydi. Kendi çocuklarım üniversite için sınavlara girmeye çalışırken kızlarımın kapıdan içeri girmesini seyredemiyordum, ortadan kayboluyordum. Çünkü kızlarım başörtülüydü ve kapına neyle karşılaştıklarına şahit olmak istemiyordum. Bunun daha şiddetlisini birçok insanımız yaşadılar. Bu milletin çocuklarına bu kadar adilik yapılmaz. Bu ülkede başında örtü olan herkesi mahcup edecek bir başörtüsü tablosu çizdiler. Çünkü bizi görenler bizi Fadime Şahin gibi biri olduğumuzu düşünebilirler. Böyle bir atmosferi yaşadık.
Gezi hadiselerinde devlet ricalinin bocaladığına da tanık olduk. 17-25 Aralık’a da tanık olduk. Bunlar çok şiddetli devlete ve millete kast eden, cana kast eden saldırılardı. Bu saldırılardan şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan çok büyük bir ustalıkla ve başarıyla çıktı. Erdoğan’ın bu tür şiddetli cana kast eden saldırılar karşısında bunlarla baş etme kabiliyeti var. Bu şimdiye kadar Türkiye’de hatta dünyada başka bir siyasetçide böyle bir kapasite ve kabiliyet yok. Başka birisi olsaydı düşerdi. Obama ve Putin olsaydı düşerdi. Bu saldırıları yapanlar her harekete geçişlerinde düşüreceklerinden emin olarak harekete geçtiler.”
(İHA)