Küçük, yazısında "Devlet karar verdiği an Hürriyet gazetesine kayyum atanması ve Doğan Holding’in ‘Boydak’ların durumuna düşmesi sadece bir dakikalık iştir. Adaletin geciktirilmesi de asla doğru değildir. Çünkü adalet, devlet kavramının temelidir." dedi.
Cem Küçük'ün bugünkü yazısı
Aydın Doğan'ın üç ayrı davası şu an Türk mahkemelerinde beraber ilerliyor. Savcılarımız toplamda Aydın Doğan'ın 60 yıldan fazla hapis cezası yatması gerektiğini hukuken iddia ediyorlar.
Bu davalar sıradan bir vatandaş için açılsa o vatandaş şu an hapisteydi. Bunu tüm hukukçular söylüyor. Aydın Doğan'ın bu tür davaların uzmanı olarak yanına aldığı başdanışmanı Zafer Mutlu da bunu biliyor.
Bu davalardan biri Aydın Doğan'ın "çıkar amaçlı suç örgütü lideri" olarak suçlandığı ve hakkında 24.5 yıl hapis istenen akaryakıt kaçakçılığı davasıdır.
Bunlar Cem Küçük olarak benim iddiam değil çok kıymetli Cumhuriyet Savcılarımızın iddialarıdır.
Bunlar sizlerin bizler ile ilgili uydurduğu saçmalıklara ve iftiralara benzemez.
Tüm bu iddialar kanıtlı ve gerçektir. Aydın Doğan'ın cürüm işlemek amaçlı teşekkül oluşturmaktan 24.5 yıl ile yargılandığı davanın dışında vergi kaçakçılığı davası ve kâğıt kaçakçılığı davası ayrıca var.
Toplamda istenen hapis 60 yılı geçiyor. Bu iddianamelere bir Google taraması ile ulaşmak mümkün.
Savcılarımız titiz ve özenli çalışmışlar ve kriminal aktiviteleri ortaya koymuşlar.
Aydın Doğan'la ilgili davalar artık mahkemelerin önünde. Elbette Aydın Doğan ve tetikçileri değerli hâkimlerimize baskı kurmak isteyebilirler.
Bu iddia da bana ait değil.
Rahmetli Halis Toprak bir mahkemede, "Aydın Doğan hâkimleri ve savcıları satın alma konusunda ordinaryüstür" diye ifade eden kişidir. Bu ifade resmî kayıtlara girmiştir.
Dinç Bilgin 2002 yılında, Turgay Ciner 2007 yılında Halis Toprak'ın ifadelerini teyit eden açıklamalar yapmıştır.
Dinç Bilgin kendini içeri attıran yani kumpas kuran adamın Aydın Doğan olduğunu açıkça söylemiştir. Aydın Doğan'ın eski adamı Fatih Altaylı 2008 yılında, "Aydın Doğan Türk iş dünyasının Alaattin Çakıcı'sıdır" diye açıklama yapmıştır.
Altaylı, Doğan Holding'i de bilen bir adam. Youtube'a girilirse Altaylı'nın bu açıklaması görülebilir. Dolayısıyla ben değil en yakın adamları bile Doğan'ın karakterini anlatıyor. Fakat daha önce benim yazdığım ve Aydın Doğan'ı zıplatan bir olay var ki, işte o henüz yargıya intikal etmedi.
O olay Aydın Doğan'ın Hürriyet'in İzmir'deki arsasını 7.5 milyon dolara satıp bunu KAP'a 5.5 milyon dolar olarak bildirmesi ve geri kalan 2 milyon doları da bir iş adamından Samsonite Bavul ile Kıbrıs'ta bir kumarhanede açıktan teslim alması olayıdır.
Bu olayda iki ayrı suç işlenmiştir. Birincisi açıkça devletten vergi kaçırılmıştır. İkincisi halka açık bir şirketin hissedarları dolandırılmıştır.
Bu mevcut hukukumuza göre doğrudan kayyum sebebidir ve tutuklama gerektiren katalog suçtur. Aydın Doğan bir kere bile, "Bu olay yaşanmadı. Bunlar yalan" diyemedi. Ben bu cürmü ilk kez 5 Nisan 2015'te isim de vermeden sadece ima ettim diye hakkımda tetikçilerine 8 yazı yazdırttı.
Oysa benim yazdığımdan o zaman kimse hiçbir şey anlamamıştı. Ama Aydın Doğan olayı bildiğinden bana hınç ile hücum etti. O zaman Aydın Doğan'ın durduk yere niye bana saldırdığı bile anlaşılamamıştı.
Sebep netti: Hürriyet Gazetecilik halka açık bir şirkettir ve kanunda çok açıkça yazmaktadır ki, hissedarlar dolandırıldığı an o şirkete kayyum atanır ve TMSF'ye geçer. O konuda bazı resmî belgeleri de yakında yayınlayacağım.
Ayrıca o şirketin o suç olan imzayı atan yönetim kurulu da belli. Kısacası DEVLET karar verdiği an Hürriyet gazetesine kayyum atanması ve Doğan Holding'in Boydak Holding hâline gelişi bir dakikalık iştir. Sadece 1 dakika...
Öte yandan adaletin geciktirilmesi de asla doğru değildir. Çünkü adalet, DEVLET kavramının temelidir.
Batuhan Yaşar'ın bugünkü yazısı
Her şeyden önce kimsin sen Ahmet H. Coşkun? Adam mısın? Hangi cüretle İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı'na ismi ile hitap edersin? Kendini ne sanıyorsun? Annenden, babandan, ailenden hiç mi terbiye almadın? Belli ki zerre almamışsın..
Karanlık güçlerin tetikçi yazarı Ahmet H. Coşkun bir süredir aldığı talimatla İhlas Holding’e saldırıyor.. Bel altı vuruşlar yapmaya çalışıyor kıt aklıyla.. Yok 'evi şöyleymiş, fiyatı böyleymiş' filan.. Ne var bunda olacak tabii ki evi.. Senin patronunun evi yok mu? Sokakta mı yatıp kalkıyorsunuz?
Özel hayata, adres vermeye gidecekse iş, biz o evlere gireni çıkanı da yazmasını biliriz!..
O BAŞLIKLAR HÂLÂ HAFIZALARDA
Hürriyet, Vatan ve Radikal nasıl da saldırıyordu o günlerde.. FETÖ, Aydın Doğan’ın Hürriyet, Vatan ve Radikal’ini Zaman’la eş güdüm içinde çalıştırıyordu.. İHLAS’a son bir darbe vurup indireceklerdi.. Tamamen ortadan kaldıracaklardı.. İhlas Finans Kurumu (İFK) üzerinden noktasal vuruş yapacaklardı.. Hesaplar-kitaplar yapılmıştı.. Sistematik olarak İHLAS’a saldırmaya başladılar..
FETÖ başlıkları veriyor Hürriyet, Vatan ve Radikal birinci sayfadan vuruyordu.. Aynı şimdi karanlık güçlerin tetikçi yazarı Ahmet H. Coşkun’un yaptığı gibi bel altı vuruşlarla başladı operasyon: - İFK batıyor/batacak.. - El konulmak üzere.. - Mudiler paralarını çekiyor.. - Mudiler İFK şubelerine hücum etti.. - İFK’ya büyük vergi cezası.. Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ikilisi de ne denirse harfiyen uyguluyordu..
FETÖ, hem de Enver Ağabey’in doğum gününde İFK'nın faaliyetlerini durdurdu.. 'Durdurdu' diyoruz çünkü İFK faaliyetlerini sonlandıran “devlet” değil FETÖ ve işbirlikçileriydi.. Adamdaki güce bakın.. Herkes ve her şey nasıl da emrinde.. 'İlla da doğum gününde olacak bu iş' dedi ve de öyle oldu.. Ama hesaplayamadıkları bir şey vardı.. İFK’yı batırdılar ama İhlas’a zerre bir şey yapamadılar..
FETÖ: “BAKIN AYDIN DOĞAN DA EMRİMİZDE”
Takvim yaprakları 25 Kasım 1997’yi gösteriyordu.. FETÖ, Aydın Doğan’ı ziyarete gitti.. Aydın Bey, FETÖ'yü Milliyet gazetesinin kapısında karşıladı.. İtinayla ağırladı.. Uzunca denebilecek ziyaretin sonlarına doğru Aydın Doğan, “Bize düşen bir şey var mı? Bir emriniz var mı?” diyordu..
İşte FETÖ’nün o emri “İFK’nın batırılışında” harfiyen uygulandı.. Görüşmenin üzerinden 1 ay bile geçmemişti ki FETÖ, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Altunizade’deki binasında harfi harfine şunları söylüyordu: “Aydın Doğan bey bana bizzat söyledi.. 'Niye bana da bir iş vermiyorsunuz?' dedi..
İşte Hürriyet Holding’in ve Milliyet Holding’in arkasındaki insan.. 'Ben de yapayım' diyor.. Bir emir verin yeter ki.. Ben inanıyorum ki yarın diğer büyük holdingler de aynı şeyi diyecek.. Aynı Aydın Doğan gibi konuşacak..”
AYDIN DOĞAN MEDYASI FETÖ TETİKÇİSİ
İFK’ya el konulmadan hemen önce “FETÖ emriyle” 95 trilyon liralık vergi cezası kestirdiler.. Mahkeme süreci devam ederken bile her gün vergi memurları haciz işlemleri için İHLAS Holding’e geliyordu.. FETÖ ve Aydın Doğan medyası ile birlikte tabii..
O kadar ileri gittiler ki haciz işlemi için Enver Bey'in evine bile girmeye çalıştılar.. İçeri giremediler tabii.. Ama haberler ertesi gün yine tek elden servis ediliyordu.. Karanlık güçlerin tetikçi yazarı Ahmet H. sen onu bunu bırak da yarın şu üç soruya cevap ver: - Radikal’de çalışanların çoğu nasıl oldu da FETÖ’cü çıktı? - Hürriyet'in kaç manşeti Zaman’da atıldı? (Aydın Doğan beyden öğrenebilirsin) - Hürriyet’in PDF’leri Ekrem Dumanlı’ya gönderiliyor muydu? - Ekrem Dumanlı’ya 9 sütuna sürmanşetler atmasına nasıl izin verdiniz?
AYDIN DOĞAN’A AF, İHLAS’A 70 TRİLYON VERGİ CEZASI
Baktılar olmuyor.. Ne yapsalar İHLAS batmıyor.. FETÖ kararını verdi: “İHLAS toparlanamamalı..” Yine sahne aldı: “70 trilyon liralık vergi cezasını” kesiverdiler.. Aydın Doğan medyasında haber döndürülmeye başladı.. FETÖ, tam da bu sırada Aydın Doğan’a kesilen vergi cezalarını mahkemeler eliyle bir bir kaldırıyordu.. Aydın Doğan’ın vergi borçları FETÖ tarafından sildirilirken İHLAS’a FETÖ talimatı ile yeni yeni vergi cezaları kesiliyordu..
Doğan Holding’in vergi cezaları FETÖ tarafından silinirken, İHLAS 2007 yılında o 70 trilyonu kuruşuna kadar ödedi karanlık güçlerin tetikçi yazarı Ahmet H. Coşkun... Mudilere ödenecek para âdeta FETÖ tarafından gasbedilmişti! ÖDEMELER DÜZENLİ OLARAK YAPILIYOR... 16 yıldır İFK mudilerine düzenli olarak ödemeler yapılıyor..
Rakamlar ortada..
Ahmet H. Coşkun, gel seninle rakamlarla konuşalım: - İhlas Finans Kurumu’nun 10 Şubat 2001 tarihinde faaliyeti durdurulduğunda, mudilere kâr payı olarak tam tamına 532 milyon dolar dağıtılmıştı.. - Devlete ödenen “vergi ve KDV” matrahı ise 320 milyon dolara ulaşmıştı.. - Yani vergi ve kâr payı olarak toplamda 852 milyon dolar ödeme yapılmıştı. - İhlas Finans'ın tasfiye sürecinde 222 bin 250 mudiye toplam borç 1 milyar 100 milyon dolardı.. - Bugüne kadar 222 bin 250 mudiden, 201 bin 250’sine toplam 910 milyon dolar borç ödemesi gerçekleştirildi. - Geriye kalan 21 bin mudinin 190 milyon dolarlık borcu için de ödemeler sürüyor. Bak Ahmet H. Coşkun burada oyuncak oynanmıyor..
Borç ödeniyor borç.. Nereden nereye gelinmiş.. Yukarıya dön, bir daha oku.. Kaç mudi kalmış..
ENVER AĞABEY'İN TALİMATI
Hesap sahipleri zarar görmesin diye mudi hesapları Türk lirasında kalmamış ve Dolar/Avro bazlı ödemelere devam edilmişti. Hatta ve hatta, Türk lirası olan hesaplar Enver Ağabey’in talimatı ile Amerikan dolarına çevrilmişti. Üstelik tasfiye tarihinden bugüne dolar kurunun 6 kat artmasına rağmen... Ve bugün gelinen noktada İhlas Finans imkânlar ölçüsünde kalan borcunu da en kısa sürede ödemeyi planlıyor. Ödemelerini de sürdürüyor..
Çok şükür bizim kapımızın önü tertemiz..
Peki ya senin patronunun kapısı Ahmet H. Coşkun? Sana hâlâ talimat gelmedi mi? Meral Akşener’i parlatmak için ne çaldıracaksın? Bırak bu işleri, sen onu bulmaya bak…
Nuri Elibol'un bugünkü yazısı
28 Şubat post modern darbesi, sonuçları, oluşturduğu tahribat, sebep olduğu yıkım ve mağduriyetler açısından 12 Eylül darbesinden daha tehlikeli ve yıkıcı olmuştur.
Eğer 28 Şubat darbesi adam gibi sorgulanıp planlayıcı aktörlerinden yargı önünde hesap sorulabilseydi iddia ediyorum bu ülke AK Parti kapatma davasını, 367 garabetini, 27 Nisan e-muhtırasını, 17-25 Aralık darbe girişimini, Gezi kalkışmasını ve nihayet 15 Temmuz kanlı darbe girişimini yaşamazdı.
Çünkü 28 Şubat’ın belirleyici ve karar verici aktörleri ile 17-25 Aralık’ı-Gezi kalkışmasını planlayan-PR’ını ve algı yönetimini yapan aktörler aynı aktörlerdir. Bu aktörlerden biri FETÖ elebaşıdır. FETÖ elebaşı, Amerikan Derin Devleti’nin, Alman istihbaratının ve İsrail’in bir numaralı adamıdır.
28 Şubat darbesinin medya ve iş dünyası ayağını organize eden ve koçbaşı görevi yapan isim de Aydın Doğan’dır. Aydın Doğan da Alman ve İsrail Derin Devleti ile madalyalarla ödüllendirilecek kadar içli ve dışlı bir isimdir.
Doğan Medya Grubunun 28 Şubat sürecindeki rolü ve o dönemdeki operasyonel faaliyetlerinden dolayı henüz hesaba çekilmemiş olması 28 Şubat davasının en büyük eksikliğidir.
Terörist başı Gülen, 29 Mart 1997’de Samanyolu TV’deki mülakatında; “Bugün Türkiye’yi idare edenler, gerekli performansı ortaya koyamadılar zannediyorum.
Ülkemiz kriz içinde. Bu krizi, gücü temsil edenler önlemelidir. ‘Bu hükûmeti değiştirin demek’ daha demokratik olur. Askeriye ‘muhtıra verdi’ diye suçlanmak isteniyor. Askerler isteselerdi; ‘bu böyle olacak' diyebilirlerdi. Ama böyle yapmadılar ve oturup meseleyi altı saat mülahaza ettiler.
Demokratik yollarla problemler çözülsün istediler” sözleriyle REFAHYOL Hükûmeti’nin istifasıyla sonuçlanan MGK bildirisine övgüler diziyor.
Yine 16 Nisan 1997’de Kanal D'de; “Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları şeylerden ötürü bazı çevrelerce antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Asker ‘milletimizin güvenliğini sağlama sorumluluğumuz var’ mülahazasıyla davranmıştır. ‘Müdahale etmezsek tarih önünde suçlu oluruz’ mülahazasıyla hareket edilmişse onlar masumdur.
Konuya Fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşıldığında, içtihat hataları bir sevap da kazandırır” sözleriyle darbecilerin muhtıra vererek 'sevap' kazandıklarını iddia edecek kadar onlara destek veriyor terörist başı.
Kayıtlarda, FETÖ elebaşının 28 Şubat müdahalesini haklı gösteren ve seçilmiş hükûmeti istifaya çağıran onlarca açıklaması var. ‘Refah bunalımı’, ‘Ya uy ya çekil', ‘Çankaya Devrede’, ‘Gerekirse silah bile kullanırız’, ‘TOBB: Hükûmet hemen bitmeli’, ‘Sivil toplum ayakta’, ‘Gülen de uyardı’ ve 18 Nisan 1997 Cuma günü güya Türk basınının amiral gemisi Hürriyet gazetesinin manşeti; ‘Beceremediniz artık bırakın' alt başlığında; ‘Fetullahçıların Lideri Fetullah Gülen, önceki gün Kanal D’de yaptığı ilginç açıklamalarda geçmişten örnekler vererek Refahyol’a emaneti iade edip çekilme çağrısında bulundu’ cümleleri ile FETÖ elebaşının destek sözlerini manşetine taşımıştı.
TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu, Aydın Doğan’a 28 Şubat için ne düşündüğünü soruyor.
Doğan’ın cevabı; “Olağanüstü bir dönemdi. Sivil yönetim zaafa düşünce, koalisyon da kendi içinde sağlam değildi, siyasiler yönetemediği için askerler öne çıktı” oluyor. Hürriyet gazetesinin o günlerdeki “Bu defa silahsız kuvvetler halletsin" manşetine çok pişkince “sözler dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanına ait.
Biz resim çekip halkın önüne koyarız. Yorumu halk yapsın” cevabını veriyor. O dönemi olağanüstü hâle getiren sizin medyanızın kesintisiz asparagas haberlerden oluşan yayınlarıydı. Siz askerlerin yanında değil de seçilmiş hükûmetin yanında yer alsaydınız askerler öne çıkabilir miydi?
Rahmetli Erbakan’ın hiçbir açıklamasına yer vermezken, Tansu Çiller’in açıklamalarını görmezden gelirken, demokrasinin çanına ot tıkmaya kalkışan, seçilmiş hükûmete ayar vermeye çalışan bir darbe heveslisi amiralin sözünü manşete taşımak zorunda mıydınız? Hani siz demokrasiden yanaydınız? Siz hep kafanıza koyduğunuz ve kurgulanmasında pay sahibi olduğunuz resmi çekip halkın önüne koydunuz.
Beyaz TV’deki Med-Cezir programına bağlanan Doğan, 28 Şubat darbesi ile ilgili sorulara şu ilginç cevapları veriyor; “MİT ve Emniyet bizi kullanmış olabilir ama haber kaynağımızın da kullandığı olmuştur bizi. Gazetecilerin hepsinin yazgısında vardır bu.” Ne kadar masumane değil mi? Aydın Doğan; Refahyol Hükûmetini kastederek “ya onlar beni yakacaktı, ya ben onları.
Sonunda ben onları yaktım” sözleriyle medyasının gücü ile neler yaptığını özetliyor zaten. 28 Şubat Darbesi ile ilgili 2011 yılında başlatılan, iki yıllık uzun bir soruşturma sürecinden sonra Haziran 2013’te davası açılan süreçle ilgili son durum şöyle: Tutuklu sanık yok. İddianameyi hazırlayan savcı FETÖ'cü çıktı. ByLock kullandığı tespit edildi.
Şu anda cezaevinde.
FETÖ kendi kurduğu tuzağın iddianamesini de kendisi hazırlamış oldu.
FETÖ’nün hazırladığı iddianameden FETÖ’cülere ve onlara destek verenlere bir zarar gelmesi düşünülemezdi. Güya dava devam ediyor. 6-8 Eylül’de 90’ıncı duruşması görülecek.
Karar aşamasına yaklaşıldı. Kesinlikle bu dava yeniden açılmalı. FETÖ'nün kendi hazırladığı darbenin sadece siyasi ve askerî ayağını kapsayan bu iddianame medya ve finans ayağını kapsayacak şekilde yeniden açılmalıdır. HSYK ve Başsavcılar bu oldubittiye göz yummamalı. Bu soruşturma hakkı ile yapılmadan 17-25 Aralık girişiminin-Gezi kalkışmasının ve 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkası karanlık kalacaktır.
28 Şubat darbesi yüzünden hayatı karartılan; itilen-kakılan neredeyse bütün özlük hakları ellerinden alından, işini kaybeden, ‘yeşil sermaye’ etiketi ile zora sokulan-batırılan, operasyon çekilen mağdur bir neslin hesabı ahirete mi kalacak?
Suçlular kim? 28 Şubat darbe girişiminin medya ve finans ayağı namusluca araştırılıp ortaya çıkarılsın. FETÖ ve Doğan’ı akıl hocaları generaller mi kullanmış? Generaller mi onları kullanmış? Bu sorunun cevabı adil, tarafsız ve bağımsız bir yargılama ile ortaya çıksın.
.
dikGAZETE.com