Başbakan Davutoğlu, “Schengen konusunda adım atılmadan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşmasını imzalamayız. İmzalamadan da mültecilerin geçişleri ve geri iadesi bağlamında adım atılması mümkün olmaz” dedi.
Başbakan Davutoğlu, TGRT Haber canlı yayınında "Başbakanla Özel" programında TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan ile İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol’un gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Başbakan Davutoğlu, Schengen konusunda adım atılmadan, Türk vatandaşlarının vize olmadan Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşması imzalanmayacağını, Geri Kabul Anlaşması imzalanmadan da mültecilerin iadeleri konusunda adım atılmasının mümkün olmadığını söyledi.
“SIRF KÜÇÜK HESAPLAR İÇİN TÜRKİYE’Yİ SUÇLU KOLTUĞUNA OTURTACAK İFADELERDİR”
AK Parti hükümetinin Suriye politikalarına yönelik yapılan eleştirilere cevap veren Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye konusunda neler yaptıklarından örnek verdi. Muhalefetin Suriye politikalarına yönelik yaptıkları eleştirileri “sırf küçük hesaplar için Türkiye’yi suçlu koltuğuna oturtacak ifadelerde bulunmak” olarak değerlendiren Başbakan Davutoğlu, “Onu ben Sayın Kılıçdaroğlu’na açık bir şekilde sordum, ‘Suriye politikamız değişmesi gerekir’ dediğinde. ‘Bana şunu söyleyin’ dedim, ’Neyi değiştirelim?’. Yani, gidip Esad’la el sıkışmak bu problemleri çözecek mi? Hani, ben ilkesel olarak buna karşıyım da. Hadi, ‘teorik olarak konuşalım’ diyorlar, çözecek mi? Esad, kendi ülkesini kontrol edebilen bir aktör mü? Esad, Türkiye sınırını kontrol edebilen bir aktör mü? Rejim güçlerinin Türkiye sınırını kontrol ettiği alan 20 kilometreye kadar düştü. Ülkesinin sadece yüzde 14’ünü kontrol eden birisinin elini sıkmak, Türkiye’deki 2 milyon Suriyeli ondan kaçmış, 2 milyon Suriyeli’nin yüreğine ateş koymaktan başka ne anlama gelir. Şuana kadar insani ve demokratik politikamızdan vazgeçmek Türkiye’nin hangi sorununu çözer. Biz en başından itibaren Suriye ile ilgili ilkeli politika takip ettik. Eminim yıllar geçtiğinde bu çok daha iyi anlaşılacak. En başında Esad ile birlikte, Esad’ı ikna ederek reform için çaba sarf ettik, olmadı. Dünyaya seslenerek ‘demokratik geçiş için baskı gücünüzü kullanın, Suriye’de çok kötü şeyler olacak, daha kötüsü olabilir’ diye ikna etmeye çalıştık, yapmadılar. Sonra ‘bari gelin şurada güvenli bölge oluşturalım, mülteciler burada kalsın, bir güvenli alanda Suriyelileri Suriye’nin içinde tutalım’ dedik, yapmadılar. ‘Kimyasal silah kullanan bir diktatöre karşı ortak tavır sergileyelim’ dedik, P-5 ülkeleri en temel meselede anlaşamadı. Sonra döndük ‘gelin siyasal konularda anlaşamıyoruz ama mülteciler gibi insani konuda ve savaş suçları gibi hukuki bir konuda anlaşalım’ dedik, Rusya’ya, İran’a, Çin’e, yapmadılar. Şimdi bütün bunlardan kaçınan aktörlerin hiçbirisi suçlu değil, kendi halkına zulmeden, 300 bin insanı katleden eli kanlı bir diktatör suçlu değil, o diktatörün yardımı ve o diktatörün oluşturduğu boşluk ile gelen DEAŞ suçlu değil, Türkiye suçlu öyle mi? Bu bir aşağılık kompleksinin ortaya çıkarttığı bir şey, özgüven kaybının ortaya çıkarttığı bin şey. Fransa’da hiç kimse Çharlie Hebdo baskını olduğunda kimse ‘Fransız hükümetinin hataları sebebiyle oldu’ dedi mi ya da İspanya’da Madrid’de terör saldırısı olduğunda, Londra’da. Çünkü İspanya Irak müdahalesine destek verdi, ‘Irak’ta politikayı takip ettiğiniz bu oldu’ dedi mi, yoksa dönüp herkes omuz omuza mı verdi?” dedi.
“ONLAR PKK’YI ÖRTMEK İÇİN DEAŞ’I ÖNE ÇIKARTIYORLAR”
Türkiye’nin DEAŞ’a PKK’ya baktığı gibi bakmadığı iddialarına cevap veren Başbakan Davutoğlu, “Bu akıl alacak bir şey mi Allah aşkına. Bunu söyleyenin izanını kaybetmiş olması lazım. Bakın DEAŞ’ın yayınlarına, en fazla saldırdıkları kişiler Sayın Cumhurbaşkanı ve benim. En ağır ifadeleri kullanıyorlar. Çünkü Esad onlar için tehdit değil ki, Esad’ın varlığı onlara zemin oluşturuyor. Esad’ı destekleyenler, ‘Esad ile el sıkışalım’ diyen Türkiye’deki muhalefet onlara şey değil ki. Biliyorlar ki bizim zihnimizdeki ve gönlümüzdeki İslam ve Türkiye’de yaşanan İslam onların panzehri. Türkiye’deki İslam ve Hazreti Mevlana’nın felsefesinden gelen, kendimi de onun içine koyarak söylüyorum, insan odaklı İslam anlayışı onların ideolojilerine en keskin cevabı veriyor. Onun için bize saldırıyorlar. Allah aşkına açın bakın, DEAŞ sitelerinde Demirtaş’a ya da Kılıçdaroğlu’na, Bahçeli’ye bir şey var mı, hepsi bize saldırıyor. Burada bir akıl izan sahibi hiç kimse böyle bir argümanda bulunmaz. Türkiye herhangi bir terör örgütüne prim vermiş olabilir mi? Ama onlar PKK’yı örtmek için DEAŞ’ı öne çıkartıyorlar, PKK’yı meşru kılmak için DEAŞ’ı sanki bizimle özdeşleştirmek gibi bir şeye yöneliyorlar. 23 Temmuz’da olduğu gibi bize saldıran DEAŞ’da olsa aynı anda cezalandırılır, PKK’da olsa aynı anda cezalandırılır” diye konuştu.
“SCHENGEN OLMADAN GERİ KABUL ANLAŞMASI İMZALAMAYIZ”
Merkel’in Türkiye’ye yapacağı ziyaretine ilişkin sorulara cevap veren Başbakan Davutoğlu, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmayacağını, Geri Kabul Anlaşması imzalamadan da mültecilerin geçişleri ve geri iadesi bağlamında adım atılmasının mümkün olmadığını söyledi. Başbakan Davutoğlu, “Merkel ile bu bizim ilk görüşmemiz değil. Sayın Merkel ile New York’ta uzun bir görüşme yaptık. Daha önce birkaç kez telefonda konuştuk. Bu senenin başında da tekrar Almanya’ya gittiğimde Suriye bağlamındaki konuları ele almıştık. Dolayısıyla sıfırdan bir şey konuşacak değiliz. Sayın Merkel’in bu hafta Türkiye’ye gelmeye ihtiyaç hissetmesi dahi Türkiye’ye verdiği önemi gösteriyor tam bu kritik dönemde. İnşallah oturduğumuzda bütün bu konuları ele alacağız. Vizelerin sertleştirilmesi gibi bir yaklaşımı doğru görmem, öyle bir durum da yok. Bu meseleyi bir kere Türkiye’nin meselesi olarak görüp, Türkiye’ye şart dayatıp, ‘şunları yapacak, yapmalısın, yoksa şunlar olur’ deme hakkı da kimsenin haddi de yok, Sayın Merkel’in de böyle bir üslubu yok zaten. Avrupa Komisyon Başkan Yardımcısı ile beraberdik, onlarda da böyle bir tablo yok. Ortak bir derdimiz var. Bu ortak derdi çözmek şeklinde bunu anlamak lazım. ‘Böyle bir dert var, paramız da eksik para verin’ gibi bir yaklaşımımız yok. Bu derdi ortak görüyorsak ve ortak bir stratejide bir araya geleceksek bunu göğüsleriz. Yapılacak şey adil bir külfet paylaşımı yapmak. Bize vermeyecek bunu, Suriyelilere veriyor. Türkiye’ye yapılan bir lütuf yok burada. Suriyelilerin gelmesini istemiyorlarsa. Bir kere bunun ortak bir mesele olduğu gerçeğinden hareket edeceğiz, şuana kadar Türkiye’nin üstlendiği külfeti paylaşmaya hazır olacaklar, 1 milyar falan değil, külfet ne ise oturup paylaşacağız. Yine özellikle de bu mesele Geri Kabul Anlaşması ile de irtibatlı olduğu için Geri Kabul Anlaşması da doğrudan Schengen vize liberalleşmesi ile ilgili olduğu için mutlaka Schengen’e Türkiye’nin geçişini öne almak lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Avrupa’ya ne kadar rahat giderlerse ve bir sistem oturursa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların da kontrolü daha kolay olur. Siz ‘vizeyi zorlaştırırız’ dediğinizde bizim vatandaşımıza zorluk çıkartacaksınız. Düzenli bir şekilde mülteci alımı olursa düzensiz girişler engellenebilir. O zaman bizim bugünde ileri getirdiğimiz husus 2017’de tamamlanması beklenen vize liberalleşmesi görüşmelerinin önümüzdeki 2016 yılı ilk yarısında tamamlanması şeklinde bir teklif ortaya koyduk, onu da müzakere ediyoruz. Kesinlikle Schengen konusunda adım atılmadan, vize liberalleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vize olmadan Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşması imzalamayız. Geri Kabul Anlaşması imzalamadan da mültecilerin geçişleri ve geri iadesi bağlamında da adım atılması mümkün olmaz. Biz bunu Suriye krizi yokken söyledik. Schengen sistemine dahil olmakla Geri Kabul Anlaşması birlikte değerlendirilecek ve uygulanacak. Şuanda Avrupa’daki ekonomik şartlar Türkiye’den daha iyi değil ki. Niye insanlar şimdi 80’li, 90’lı yıllarda olduğu gibi, 28 Şubat, 12 Eylül dönemi yok ki insanlar ‘bir an önce başka bir ülkeye kapak atayım’ gibi bir telaş içinde değiller ki. İşi olan gider, problem çıkmaz, sistem oturur. O zaman da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan mülteci ya da göçmen statüsünde gitmek isteyenler de daha kolay kontrol edilir. Bu Sayın Merkel ile görüşülecek bir konu değil bu, ama Sayın Merkel da önemli bir Avrupa ülkesinin Başbakanı ve bu konuda önemli bir konumda olduğu için tabi onunla bu konular konuşulacak ama nihayetinde AV yetkilileri ile de görüşmeler bugün olduğu gibi sürüyor” şeklinde konuştu.
(İHA)
Başbakan Davutoğlu, TGRT Haber canlı yayınında "Başbakanla Özel" programında TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan ile İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol’un gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Başbakan Davutoğlu, Schengen konusunda adım atılmadan, Türk vatandaşlarının vize olmadan Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşması imzalanmayacağını, Geri Kabul Anlaşması imzalanmadan da mültecilerin iadeleri konusunda adım atılmasının mümkün olmadığını söyledi.
“SIRF KÜÇÜK HESAPLAR İÇİN TÜRKİYE’Yİ SUÇLU KOLTUĞUNA OTURTACAK İFADELERDİR”
AK Parti hükümetinin Suriye politikalarına yönelik yapılan eleştirilere cevap veren Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye konusunda neler yaptıklarından örnek verdi. Muhalefetin Suriye politikalarına yönelik yaptıkları eleştirileri “sırf küçük hesaplar için Türkiye’yi suçlu koltuğuna oturtacak ifadelerde bulunmak” olarak değerlendiren Başbakan Davutoğlu, “Onu ben Sayın Kılıçdaroğlu’na açık bir şekilde sordum, ‘Suriye politikamız değişmesi gerekir’ dediğinde. ‘Bana şunu söyleyin’ dedim, ’Neyi değiştirelim?’. Yani, gidip Esad’la el sıkışmak bu problemleri çözecek mi? Hani, ben ilkesel olarak buna karşıyım da. Hadi, ‘teorik olarak konuşalım’ diyorlar, çözecek mi? Esad, kendi ülkesini kontrol edebilen bir aktör mü? Esad, Türkiye sınırını kontrol edebilen bir aktör mü? Rejim güçlerinin Türkiye sınırını kontrol ettiği alan 20 kilometreye kadar düştü. Ülkesinin sadece yüzde 14’ünü kontrol eden birisinin elini sıkmak, Türkiye’deki 2 milyon Suriyeli ondan kaçmış, 2 milyon Suriyeli’nin yüreğine ateş koymaktan başka ne anlama gelir. Şuana kadar insani ve demokratik politikamızdan vazgeçmek Türkiye’nin hangi sorununu çözer. Biz en başından itibaren Suriye ile ilgili ilkeli politika takip ettik. Eminim yıllar geçtiğinde bu çok daha iyi anlaşılacak. En başında Esad ile birlikte, Esad’ı ikna ederek reform için çaba sarf ettik, olmadı. Dünyaya seslenerek ‘demokratik geçiş için baskı gücünüzü kullanın, Suriye’de çok kötü şeyler olacak, daha kötüsü olabilir’ diye ikna etmeye çalıştık, yapmadılar. Sonra ‘bari gelin şurada güvenli bölge oluşturalım, mülteciler burada kalsın, bir güvenli alanda Suriyelileri Suriye’nin içinde tutalım’ dedik, yapmadılar. ‘Kimyasal silah kullanan bir diktatöre karşı ortak tavır sergileyelim’ dedik, P-5 ülkeleri en temel meselede anlaşamadı. Sonra döndük ‘gelin siyasal konularda anlaşamıyoruz ama mülteciler gibi insani konuda ve savaş suçları gibi hukuki bir konuda anlaşalım’ dedik, Rusya’ya, İran’a, Çin’e, yapmadılar. Şimdi bütün bunlardan kaçınan aktörlerin hiçbirisi suçlu değil, kendi halkına zulmeden, 300 bin insanı katleden eli kanlı bir diktatör suçlu değil, o diktatörün yardımı ve o diktatörün oluşturduğu boşluk ile gelen DEAŞ suçlu değil, Türkiye suçlu öyle mi? Bu bir aşağılık kompleksinin ortaya çıkarttığı bir şey, özgüven kaybının ortaya çıkarttığı bin şey. Fransa’da hiç kimse Çharlie Hebdo baskını olduğunda kimse ‘Fransız hükümetinin hataları sebebiyle oldu’ dedi mi ya da İspanya’da Madrid’de terör saldırısı olduğunda, Londra’da. Çünkü İspanya Irak müdahalesine destek verdi, ‘Irak’ta politikayı takip ettiğiniz bu oldu’ dedi mi, yoksa dönüp herkes omuz omuza mı verdi?” dedi.
“ONLAR PKK’YI ÖRTMEK İÇİN DEAŞ’I ÖNE ÇIKARTIYORLAR”
Türkiye’nin DEAŞ’a PKK’ya baktığı gibi bakmadığı iddialarına cevap veren Başbakan Davutoğlu, “Bu akıl alacak bir şey mi Allah aşkına. Bunu söyleyenin izanını kaybetmiş olması lazım. Bakın DEAŞ’ın yayınlarına, en fazla saldırdıkları kişiler Sayın Cumhurbaşkanı ve benim. En ağır ifadeleri kullanıyorlar. Çünkü Esad onlar için tehdit değil ki, Esad’ın varlığı onlara zemin oluşturuyor. Esad’ı destekleyenler, ‘Esad ile el sıkışalım’ diyen Türkiye’deki muhalefet onlara şey değil ki. Biliyorlar ki bizim zihnimizdeki ve gönlümüzdeki İslam ve Türkiye’de yaşanan İslam onların panzehri. Türkiye’deki İslam ve Hazreti Mevlana’nın felsefesinden gelen, kendimi de onun içine koyarak söylüyorum, insan odaklı İslam anlayışı onların ideolojilerine en keskin cevabı veriyor. Onun için bize saldırıyorlar. Allah aşkına açın bakın, DEAŞ sitelerinde Demirtaş’a ya da Kılıçdaroğlu’na, Bahçeli’ye bir şey var mı, hepsi bize saldırıyor. Burada bir akıl izan sahibi hiç kimse böyle bir argümanda bulunmaz. Türkiye herhangi bir terör örgütüne prim vermiş olabilir mi? Ama onlar PKK’yı örtmek için DEAŞ’ı öne çıkartıyorlar, PKK’yı meşru kılmak için DEAŞ’ı sanki bizimle özdeşleştirmek gibi bir şeye yöneliyorlar. 23 Temmuz’da olduğu gibi bize saldıran DEAŞ’da olsa aynı anda cezalandırılır, PKK’da olsa aynı anda cezalandırılır” diye konuştu.
“SCHENGEN OLMADAN GERİ KABUL ANLAŞMASI İMZALAMAYIZ”
Merkel’in Türkiye’ye yapacağı ziyaretine ilişkin sorulara cevap veren Başbakan Davutoğlu, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmayacağını, Geri Kabul Anlaşması imzalamadan da mültecilerin geçişleri ve geri iadesi bağlamında adım atılmasının mümkün olmadığını söyledi. Başbakan Davutoğlu, “Merkel ile bu bizim ilk görüşmemiz değil. Sayın Merkel ile New York’ta uzun bir görüşme yaptık. Daha önce birkaç kez telefonda konuştuk. Bu senenin başında da tekrar Almanya’ya gittiğimde Suriye bağlamındaki konuları ele almıştık. Dolayısıyla sıfırdan bir şey konuşacak değiliz. Sayın Merkel’in bu hafta Türkiye’ye gelmeye ihtiyaç hissetmesi dahi Türkiye’ye verdiği önemi gösteriyor tam bu kritik dönemde. İnşallah oturduğumuzda bütün bu konuları ele alacağız. Vizelerin sertleştirilmesi gibi bir yaklaşımı doğru görmem, öyle bir durum da yok. Bu meseleyi bir kere Türkiye’nin meselesi olarak görüp, Türkiye’ye şart dayatıp, ‘şunları yapacak, yapmalısın, yoksa şunlar olur’ deme hakkı da kimsenin haddi de yok, Sayın Merkel’in de böyle bir üslubu yok zaten. Avrupa Komisyon Başkan Yardımcısı ile beraberdik, onlarda da böyle bir tablo yok. Ortak bir derdimiz var. Bu ortak derdi çözmek şeklinde bunu anlamak lazım. ‘Böyle bir dert var, paramız da eksik para verin’ gibi bir yaklaşımımız yok. Bu derdi ortak görüyorsak ve ortak bir stratejide bir araya geleceksek bunu göğüsleriz. Yapılacak şey adil bir külfet paylaşımı yapmak. Bize vermeyecek bunu, Suriyelilere veriyor. Türkiye’ye yapılan bir lütuf yok burada. Suriyelilerin gelmesini istemiyorlarsa. Bir kere bunun ortak bir mesele olduğu gerçeğinden hareket edeceğiz, şuana kadar Türkiye’nin üstlendiği külfeti paylaşmaya hazır olacaklar, 1 milyar falan değil, külfet ne ise oturup paylaşacağız. Yine özellikle de bu mesele Geri Kabul Anlaşması ile de irtibatlı olduğu için Geri Kabul Anlaşması da doğrudan Schengen vize liberalleşmesi ile ilgili olduğu için mutlaka Schengen’e Türkiye’nin geçişini öne almak lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Avrupa’ya ne kadar rahat giderlerse ve bir sistem oturursa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların da kontrolü daha kolay olur. Siz ‘vizeyi zorlaştırırız’ dediğinizde bizim vatandaşımıza zorluk çıkartacaksınız. Düzenli bir şekilde mülteci alımı olursa düzensiz girişler engellenebilir. O zaman bizim bugünde ileri getirdiğimiz husus 2017’de tamamlanması beklenen vize liberalleşmesi görüşmelerinin önümüzdeki 2016 yılı ilk yarısında tamamlanması şeklinde bir teklif ortaya koyduk, onu da müzakere ediyoruz. Kesinlikle Schengen konusunda adım atılmadan, vize liberalleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vize olmadan Avrupa’ya seyahatleri mümkün olmadan Geri Kabul Anlaşması imzalamayız. Geri Kabul Anlaşması imzalamadan da mültecilerin geçişleri ve geri iadesi bağlamında da adım atılması mümkün olmaz. Biz bunu Suriye krizi yokken söyledik. Schengen sistemine dahil olmakla Geri Kabul Anlaşması birlikte değerlendirilecek ve uygulanacak. Şuanda Avrupa’daki ekonomik şartlar Türkiye’den daha iyi değil ki. Niye insanlar şimdi 80’li, 90’lı yıllarda olduğu gibi, 28 Şubat, 12 Eylül dönemi yok ki insanlar ‘bir an önce başka bir ülkeye kapak atayım’ gibi bir telaş içinde değiller ki. İşi olan gider, problem çıkmaz, sistem oturur. O zaman da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan mülteci ya da göçmen statüsünde gitmek isteyenler de daha kolay kontrol edilir. Bu Sayın Merkel ile görüşülecek bir konu değil bu, ama Sayın Merkel da önemli bir Avrupa ülkesinin Başbakanı ve bu konuda önemli bir konumda olduğu için tabi onunla bu konular konuşulacak ama nihayetinde AV yetkilileri ile de görüşmeler bugün olduğu gibi sürüyor” şeklinde konuştu.
(İHA)