Ekonomi

Avrupa ekonomisi yapısal sorunlar yaşıyor

Avrupa Birliği (AB) ülkeleri çeşitli ekonomik sorunlar yaşarken ABD'de başkanlık koltuğuna oturacak Donald Trump'ın uygulaması beklenen korumacı ticaret politikalarının de Avrupa'yı zorlayacağı öngörülüyor.

Avrupa ekonomisi yapısal sorunlar yaşıyor
27-12-2024 14:12
Brüksel

"Avrupa'nın Birlik projesini zorlayan noktalar" başlıklı dosya haberin son bölümünde AA muhabiri, AB'nin ekonomik alanda yaşadığı sınamaları derledi.

Dış politika ve savunmada kritik dönemeçŞengen'in temelleri sallanıyorAB'nin genişleme ikilemiYükselen aşırı sağın ulusal egemenlikten yana talepleri

AB ülkeleri uzun yıllardır büyüme oranında ciddi bir yavaşlama yaşıyor. Son dönemde büyüme oranı, beklentilerin altında gerçekleşen AB ile rakipleri arasındaki makas gitgide daha da açılıyor.

AB'nin ekonomik büyümesi, ABD ve Çin ile karşılaştırıldığında da oldukça yavaş seyrediyor.

AB Komisyonu raporlarında, AB ekonomisinin bu yıl yüzde 0,9, 2025'te yüzde 1,5, 2026'da yüzde 1,8, büyüyeceği öngörülüyor.

Avrupa'nın ekonomik büyümesindeki zayıflık, uzun vadede çok daha belirgin bir hal alıyor. İspanya bankası Stander'in çalışmalarında, 15 yıl öncesinde ABD'den yüzde 10 kadar büyük olan Avrupa ekonomisinin, günümüzde yaklaşık yüzde 25 geri kalmış durumda olduğuna işaret ediliyor. Aynı dönemde AB'nin Gayrisafi Yurt İçi Hasılası (GSYH) yüzde 20 civarında artarken, ABD'deki artış yüzde 70'i, Çin'deki artış ise yüzde 290'ı buluyor.

GSYH'deki yavaş artış Avrupa'da üretkenlikteki yükselişin hız kesmesinden kaynaklanıyor. Ayrıca, düşük büyüme Avrupa vatandaşlarını da doğrudan olumsuz etkiliyor.

ABD'de kişi başına düşen harcanabilir gelir 2000'den bu yana AB'dekinin iki katından fazla artarken bu durum, Avrupalıların yaşam standartlarında gerilemeyi belirgin hale getiriyor.

Eski Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı ve eski İtalya Başbakanı Mario Draghi'nin Avrupa'nın rekabet gücündeki kaybın nedenleri konusunda hazırladığı raporda, AB'de yaşanan yapısal ve ekonomik sorunların kolay çözümlenemeyeceğine dikkati çekiliyor.

Son yıllarda küresel ticarette önemli değişiklikler yaşandığı anımsatılan raporda, Çin'in Avrupa'ya eskisi kadar açık olmadığı ve küresel piyasalarda rakip haline geldiği, enerjide dışa bağımlılığı yüksek Avrupa'nın ana ucuz enerji tedarikçisi olan Rusya'yı kaybettiği buna ilave olarak da savunmaya odaklanılarak bu alana kaynak aktarımının arttığı ifade ediliyor.

"Varoluşsal zorluk" sorunu

Raporda, Avrupa'da üretkenliğin ve büyümenin çok zayıf seyrettiği ancak ihtiyaçların arttığına işaret edilirken AB’nin yatırımlarını büyük ölçüde artırmaz ve sanayi politikasını reform etmezse "varoluşsal bir zorlukla" karşı karşıya kalacağına dikkat çekiliyor.

Draghi, çözüm önerisi olarak yatırımların yılda 800 milyar avro artması gerektiği belirtilerek bu artışın sağlanmaması halinde AB'nin sosyal modelini finanse edemeyeceğini belirtiyor.

Draghi raporunda, AB'nin ABD ve Çin ile ekonomik olarak rekabet edebilmesi için daha koordineli bir sanayi politikasına, hızlı karar alabilmeye, yatırımları artırmaya, inovasyona odaklanmaya ve ortak borçlanmaya ihtiyacı olduğuna işaret ediliyor.

AB'nin ABD ve Çin gibi büyük ekonomilere kıyasla rekabet gücünün düştüğü belirtilen raporda, Kovid-19 salgını, tedarik zinciri aksaklıkları, Rusya-Ukrayna Savaşı gibi yaşanan krizler ile hızlı teknolojik gelişmelerin AB ekonomisinin zafiyetlerini ortaya çıkardığı da anımsatılıyor.

Yüksek borç oranları

Pek çok AB ülkesinin yapısal olarak yüksek kamu borcu ve bütçe açıkları da AB'nin hareket alanını kısıtlıyor. AB'de kamu borcunun GSYH'ye oranı, yüzde 82 seviyesinde seyrediyor. Yunanistan, İtalya, Fransa, Belçika, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerde kamu borcu oranı yüzde 100'ü aşıyor.

Ayrıca, Polonya, Romanya, Fransa, Slovakya, Finlandiya, Belçika, Macaristan, Malta ve Avusturya gibi ülkelerde bütçe açığı oranı, AB sınırı olan yüzde 3'ün çok üstünde seyrediyor.

Geçmiş krizler nedeniyle artan kamu borçları, bazı üye ülkelerin ekonomik kırılganlığını artırırken kaynakları, ekonomiyi rekabetçi hale getirecek alanlara yöneltmeyi daha da zorlaştırıyor.

Avro kullanan ülke sayısı artmıyor

Avro Bölgesi olarak adlandırılan ve resmi para birimi olarak kullanılan avro kullanan AB üyesi ülkelerin sayısı da son dönemde artmıyor.

1999'da kaydi olarak yürürlüğe giren avroyu halihazırda 27 AB ülkesinin 20’si kullanıyor.

Danimarka dışındaki bütün AB ülkelerinin, gerekli kriterleri yerine getirmesi halinde avro para birimine geçmesi zorunluluğu bulunuyor.

Referandumla avroya geçmeyi kabul etmeyen Danimarka, AB anlaşmaları gereği bütün ekonomik ve uyum kriterlerini karşılamasına rağmen bu konuda mesafeli duruyor.

Avroya en son katılım 1 Ocak 2023 tarihinde Hırvatistan'la gerçekleşirken bundan sonra yeni katılım olmaması dikkati çekiyor.

Danimarka dışında İsveç, referandumla avroyu reddeden Polonya, Macaristan, Çekya, Romanya ve Bulgaristan da henüz avroya geçiş yapmayan ülkeler arasında yer alıyor.

Avroya katılmayan AB ülkeleri Avrupa Merkez Bankasından (ECB) bağımsız biçimde kendi para birimini kullanarak ekonomik durumları ve para politikaları üzerinde daha fazla kontrol sağlayabiliyor.

AB kuralları kapsamında bu ülkelerin gerekli ekonomik kriterleri karşıladıktan sonra teorik olarak avroyu kullanması zorunluluğu bulunuyor. Ancak pek çok AB ülkesi bu kriterleri karşılamamayı tercih ediyor.

Trump belirsizliği

AB'nin ABD'de 20 Ocak'ta başkanlık koltuğuna oturacak Donald Trump ile ticari ilişkilerdeki gerilimleri de yönetmesi gerekecek.

Trump'ın göreve başlamasıyla özellikle ticaret alanında çok sert bir tutum sergilemesi ve korumacı politikalara odaklanması bekleniyor.

AB ülkelerinin ABD ile ticaret fazlası vermesinden rahatsız olan Trump'ın, Avrupa ürünlerine yüzde 10 ila 20 arasında gümrük vergisi uygulaması söz konusu olacak.

AB'nin ilk döneminde çeşitli ticari sorunlar yaşadığı Trump'la ikinci dönemde de sorunlar yaşayacağı öngörülürken AB, yüksek ticaret fazlası verdiği ABD'nin korumacı önlemlerinde artışın ekonomisine vereceği zarardan endişeli.

AB'nin başat ekonomisi Almanya'da ekonomik yavaşlama ve seçim dönemine girilmesi ve ikinci büyük ekonomi olan Fransa'da hükümet kurulmasında yaşanan sorunlar da AB içinde önemli ekonomik kararlar alınmasına engel oluşturuyor.

İki büyük üyenin iç meselelerine odaklanması Birlik politikalarına öncelik verilmesine imkan sağlamıyor. Almanya ve Fransa desteği olmadan AB'nin ciddi etikleri olacak ekonomik kararlar alması mümkün olamıyor.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER