Geçtiğimiz günlerde kuzey komşumuz Ukrayna’da başkanlık seçimleri gerçekleşti. Bu seçimler neticesinde 5 yıldır başkanlık koltuğunda bulunan Petro Poroşenko yerini ünlü komedyen ve taze siyaset adamı Vladimir Zelenski’ye bıraktı. İkinci turda rakibini açık ara farkla yenen Zelenski artık Ukrayna’nın Cumhurbaşkanı konumunda.
Öte yandan bölgedeki Ukraynalı uzmanlar arasında fikir ayrılıkları yaşanıyor. Bazıları Ukrayna'nın çöküşe doğru gittiğine yönelik söylemlerde bulunuyor.
Diğerleri ise yakın gelecekte halkın birleştiği ve barış içinde bir Ukrayna olacağını dile getiriyor.
İkinci söylemler de arzulanan sonuç; ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, dengesiz siyasi ortam ve ülkedeki ortak fikir ve değer anlayışının eksikliği göz önüne alındığında pek de mümkün görünmüyor.
Uzmanlara göre sosyoekonomik alandaki reformlar, doğrudan “Maydan” kitlesine yönelik olumlu bir sonuç vermedi. Ayrıca Batı tipi modernleşmenin Ukrayna’nın mevcut koşullarında pek de işlemediğini gördük. Sonuç olarak Ukrayna hali hazırda Avrupa'nın en fakir ve en yozlaşmış ülkelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Ukraynalı iktisat uzmanlarına göre ülke ekonomisi gün geçtikçe daha da kötüye gidiyor. Ülke çapındaki ekonomiye can veren büyük işletmelerin kazançları azalıyor. Haliyle ülke kalkınmasına katkıda bulundukları vergi matrahları da… Ülke ekonomisinin ana çarkları olarak kabul gören bazı şirketler daha önceki Rusya ile barışık düzende sorunsuz şekilde çalışıyorlardı.
Donbas'ta süre gelen anlaşmazlık hali, başından beri olduğu gibi Ukrayna'yı ekonomik olarak tüketiyor. Ancak Kiev bugüne kadar sorunu çözmek için gerçekçi adımlar atmadı.
Anlaşılan yeni Ukrayna hükümeti sorunu çözmeyi umuyor. Lakin “Normandiya Dörtlüsü” formatındaki görüşmeler, "Minsk Anlaşması" içeriğine uygun değildir. AB liderleri ilk günden bu yana Ukrayna’daki sorunu çözmek konusunda inandırıcı olmadılar.
Ukrayna’nın ülkeye ait hazine kaynaklarının AB ile Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması imzalamak adına peşkeş çekilmesi bile işe yaramadı. Bu anlaşma sadece tek yönlü çalışmakta. Oda AB’den Ukrayna’ya doğru… Aynı zamanda birçok Ukrayna menşeili ürünün, ülkeden AB’ye ihracatı için bir dizi kısıtlama da bulunmaktadır.
Özetlenecek olursa; Ukrayna’da bulunan hammadde kaynakları ucuz fiyata AB’ye ihraç edilirken, Avrupa’dan Ukrayna halkının satın alamayacağı pahalılıkta lüks otomobiller, satın alınan ucuz hammaddenin işlenerek pahalı birer makinaya veya tehçizata dönüştüğü ürünler ve envaiçeşit tüketim malları ithal ediliyor. Bu nedenle Ukrayna ile AB arasındaki ticari dengenin negatif yönde oluşu kimseye şaşırtıcı gelmiyor.
Örneğin verileri incelediğimizde: Ukrayna’nın bu ticaretten kazancı bir önceki yılın iki katı yani 5.2 Milyar Dolarken; Almanya -3 Milyar Dolar, Fransa -684 Milyar Dolar, Birleşik Krallık -219 Milyar Dolar ve son olarak Avusturya -28 Milyar Dolar içeride gözüküyor. (2018 yılı verileri)
Ukrayna’nın Bağımsız Devletler Topluluğu – BDT’ye ait Serbest Ticari Bölgeler anlaşmasından çekilmesi, ülkenin yıllık ihracat gelirinin yılda yaklaşık 30 Milyar Dolar azalmasına sebep oldu.
Hammadde arzının Avrupa’ya yayılması, Rusya pazarındaki kayıpların ufak bir kısmını bile telafi edemedi. Ukraynalı iktisat uzmanları, bu durumun gelecekte de devam edeceği konusunda endişeliler.
Kiev, Avrupa ile imzaladığı anlaşmayla bağlantılı olarak yalnızca ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişimine değil aynı zamanda ülkeye gelecek AB yatırımlarının da artmasına güvendi. AB ise buna karşılık olarak Kiev’den ülkedeki yolsuzluğu bitirmesini, yatırım ortamını iyileştirecek kanunlar çıkartmasını defalarca dile getirdi.
Anlaşmanın imzalanmasından bu yana 3 yıl geçti. Ancak Kiev yönetimi hala AB’nin isteklerini yerine getirme konusunda yeterli ilerlemeyi sağlayamadı. Tam da bu sebepten dolayı yeni bir IMF heyeti bu yılın mart ayında ülkeyi bir kez daha ziyaret etti.
Heyet, ülkenin mali sistemindeki gelişmeleri yerinde inceleyip bir değerlendirme yapacaktı. Ancak heyetteki denetçilerin sabrı, Ukrayna Anayasa Mahkemesi’nin 1 Mart tarihinde aldığı kararla ülkedeki yasadışı zenginleşmeye ilişkin Ukrayna Anayasası’na bağlı Ceza Kanunu’nun 368. Maddesinin 2. Bendini iptal etmesinin ardından taştı.
IMF’nin kredi şartlarının başında yolsuzlukla mücadelenin yoğunlaştırılması geliyordu. Ukrayna Başbakanı Vladimir Groysman, devletin doğalgaz şirketi Naftogaz ve Ukrayna Maliye Bakanlığı’na 15 Mart tarihinde kesin bir emir verdi.
Buna göre; doğalgaz fiyatlarında herhangi bir artış yaşanmadan IMF ile anlaşmaya varılacaktı. Emrin ertesi günü IMF, Nisan ayında ülkeye verilecek 500 Milyon Avroluk krediyi iptal ettiğini açıkladı.
Açıkça görülüyor ki yeni dış borçlar olmadan, Kiev hali hazırdaki borç yüküyle başa çıkamayacak. Kiev merkezli varlık yönetim şirketi ICU Kurumsal Analiz Departmanı Başkanı Aleksandr Martinenko’ya göre: “Cari yıl için gereken miktar 7 Milyar Dolar.” Ayrıca IMF ile tartışan Kiev, dış borçlanma piyasalarına giden yolları da kesiyor. Ne de olsa IMF ile yapılan iş birliği, AB’den gelen makro-finansal yardımları da beraberinde getiriyor.
Öte yandan Amerikan derecelendirme kuruluşu Fitch’e göre: “Yeni seçilen başkan, ülkesinin ekonomik politikasının yönünü önemli ölçüde değiştirmek veya IMF ile iş birliği programı kapsamında yükümlülükleri reddetme şansına sahip olamayacak.”
Duruma bir de Ukrayna halkının gözünden bakacak olursak; IMF’nin, AB’nin ve ABD’nin parası çökmüş ekonomiyi kurtaramayacak. Gelecek paralar, ülke içerisindeki askeri canavarları besleyecek ve iktidardaki Kiev elitlerinin cepleri dolacak.
Durum, Kiev’in Rus gazını Avrupa’ya geçirmesi de dahil olmak üzere bütün geleneksel gelir kaynaklarının 3 Milyar Dolara gerilemesiyle her geçen gün daha da ağırlaşıyor.
Son dönemde çıkan haberlere göre, 2020 yılından itibaren Rus Gazprom şirketi, Ukrayna’daki yatırımlarını yıllık en az 17.5 Milyar metreküp azaltacağı biliniyor. Böylece, Ukraynalı Naftogaz şirketinin gaz taşıma sistemlerinin yarısını yabancı yatırımcılara 7 Milyar Dolar karşılığında satma planı da suya düşmüş gibi gözüküyor.
Bütün bunların yanında Avrupa ile imzalanan vizesiz rejim anlaşması, Ukrayna iş çevresinin profesyonel personel sıkıntısı çekmesine neden oldu. Modern Ukrayna’nın ekonomik gerçekliği; ülkedeki mühendisleri, inşaat sektörü çalışanlarını yani aslında alanında uzman herkesi göç etmeye zorladı. Sonuç olarak Ukrayna, Avrupa ile bütünleşmiş bir ülke olmaktan çok uzakta. Ancak Ukraynalıların sıkça göç ettiği Polonya ve Slovakya ekonomik olarak büyüme gösteriyor.
“Batıyı memnun edelim, Moskova’ya zarar verelim” ilkesine dayalı politikalar sonucu Ukrayna GSYİH 2013-2018 döneminde 1/3 oranında azaldı. 2013’te bu rakam 179,57 iken geçtiğimiz yıl bu rakam 119,13’e geriledi. 2013 yılı sonundaki dış borç 65,5 Milyar Dolar iken, Petro Poroşenko başkanlığı döneminde 12,2 Milyar Dolar artış gösterdi. Bu noktada açıkça görülüyor ki Batı sübvansiyonları olmadan Ukrayna ekonomisinin bu rakamlarla ayakta kalması mümkün değildir.
Yabancı alacaklıların talebi üzerine, özellikle IMF’nin, hükümet faturalara zam yapmak durumunda kalıyor. Elektrik ve su faturalarına 3 kattan fazla zam geldi. Gaz neredeyse 7 katı zamlandı. Ayrıca 1 Mayıs’tan itibaren %15 oranında ekstra bir artış yapılması planlanıyor.
Ek olarak; ülke genelinde kiralar 3,5 kat artış gösterdi, emekli aylıkları 86 Avrodan 36 Avroya kadar düştü. Her geçen yıl daha fazla Ukraynalı yaşam zorluklarıyla boğuşmak durumunda kaldı.
Yoksulluk sınırındaki vatandaş sayısının ülke nüfusuna oranı %12’den %60’a fırladı. Petro Poroşenko ise ülkeyi yönettiği süre zarfında kendini “Başarılı” olarak değerlendirdi(!) Ancak 2018 yılında yapılan kamuoyu araştırmalarında Poroşenko’yu değerlendiren halk %82 oranında tatmin olmadığını ortaya koyuyordu.
Nüfusun gittikçe yoksullaşması beraberinde ciddi bir protesto potansiyeli oluşturuyor. Ukraynalı ve Batılı uzmanlar, ülkenin parçalanmasının giderek daha gerçekçi bir hale geldiği yönündeki üzücü sonuçlara varıyorlar.
Mevcut Kiev yönetiminin zayıflığı ve uluslararası arenadaki düşük saygınlığı göz önüne alındığında; bazı ülkeler Ukrayna toprakları üzerinde hak iddialarında bulunabiliyorlar. Toprak talebinde bulunan ana aktörler: Polonya, Romanya ve Macaristan. Polonya, Batı Ukrayna’yı kendisinin bir parçası yani Galiçya olarak görüyor.
Macaristan Transkarpatya konusunda hak iddiasında bulunurken; Romanya ise Bukovina’yı topraklarına katma hayalleri kuruyor. 1990ların sonundan bugüne, bahsedilen bölgelerde bu ülkeler aktif olarak çalışmalar yürütüyorlar. Amaçları özerklik ve âdem-i merkeziyetçilik fikirleri yaymak ve bu doğrultuda çeşitli araştırmalar yaparken aynı zamanda bağışlarda da bulunuyorlar.
Bunların yaşanmasına bir noktada kendileri de yardımcı oldular. Takvimler 22 Ocak 2018 tarihini gösterdiğinde Ukrayna’nın Özgürlük Partisi ve Ulusal Kolordu Partisi’nden bir grup milletvekili, 7521 sayılı “Modern Ukrayna’nın Kurulumunun Ardındaki Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin Başarısı” isimli taslak kanunla Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin sınırlarının uyuşmadığı onaylandı.
Böylelikle Ukrayna devletinin uluslararası düzeyde sınırlarının yasal olarak sağlamlaştırılması ile alakalı birtakım sorunlarının olduğunu açıkça görüyoruz.
Günümüzde Ukrayna’nın doğu sınırları belirsizliğini korumaktadır. Batı sınırları ise 1975’de Helsinki’de II. Dünya Savaşı’nın sonuçlarını onaylayan ve Sovyetler Birliği’nin toprak sınırlarını güvence altına alan uluslararası bir yasal işlemle belirlendi. Sonuç olarak modern Ukrayna’nın Ukrayna SSC’ni resmi olarak reddetmesi kendi toprakları üzerinde istikrarsızlığın devam etmesinden başka bir şeye yaramayacaktır.
.
Dimitri Kherson, dikGAZETE.com