Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "17-21 Aralık sürecinin Türkiye’yi en çok yaraladığı nokta, yargıya olan güvenin büyük bir tahribat almasıdır. Bir paralel yapılanmanın, yargı sistemini kullanarak kendi amaçlarına ulaşmaya çalışması böylesine Türkiye’yi sıkıntılı bir ortama sürüklemesi affedilebilir değildir" dedi.
Capital ve Ekonomist Dergileri tarafından bu yıl 4.’sü organize edilen Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde, global ekonomi ile ilgili uzun bir konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu yıl başkanlığına seçildikleri Gelişmiş 20 Ülke Grubu’nda 3 önemli projeyi üyelerine ittifakla kabul ettirerek, dünya ekonomisini düzenleme konusunda öncülük ettiklerini anlattı. Babacan, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kamuyona 25 ana başlık halinde açıkladığı yapısal reformların çok iyi çalışılmış alt programlarını yazılı hale getirerek, siyasi yönden kimsenin kendini bağlamayacağı bir taahhüdün altına girdiklerini söyledi. Yeni bir Anayasa için Haziran ayındaki seçimleri beklediklerini kaydeden Babacan, sıfırdan yazılmış yepyeni bir Anayasanın, Türkiye’nin hukuk ile demokrasi üstünlüğünün global dünyada önünü daha da açacağını belirtti. Ali Babacan, komşularına yardım konusunda 3 buçuk milyar dolarlık bütçe ile Amerika ve İngiltere’den sonra Türkiye’nin dünyada 3. yardımsever ülke konumuna geçtiğine dikkat çekti. Babacan, ülkeye kaliteli insan çekme konusunda da politikalar geliştiren Türkiye’de, kadının ekonomiye katılması yönündeki politikalarının G-20 gündemine de alınarak, dünya çapında tescillendiğini bildirdi.
DÜNYADA EKONOMİ NASIL GÖRÜNÜYOR?
Türkiye’nin pek çok alanda dünya ile rahatça rekabet edebilir ve mukayese edildiğinde başarı örneği olarak gösterilebilecek pek çok yönü olduğunu anlatan Ali Babacan, “Dünya konjonktürüne G-20 başkanı Türkiye olarak bakışımızı ortaya koyuyoruz. Krizler finans kaynaklı ise uzun sürüyor. Dünya bu sebeple krizi henüz tam olarak aşamadı. Avrupa Birliği’ne baktığımızda uzunca sürecek düşük bir büyüme trendinde devam ediyor. Avrupa bölgesi deflasyon bölgesine resmen girdi. Son 10 yıldır Japonya’nın yaşadığı gibi deflasyon eşiğinde durgunluk şu anda Avrupa’nın yaşadığı en büyük risktir. Bunu göre AB Merkez Bankası, para boyutlarını olağanüstü devreye sokarak, canlılık elde etmeye çalışıyor. Merkez Bankalarının tek başına büyüme ve kalkınmayı sağlamaları mümkün değil. Hangi ülke olursa olsun, 3’lü sac ayağı üzerinde duran bir yapıdan bahsediyoruz. Birincisi maliye, ikincisi para, üçüncüsü ise yapısal reformlardır. Her 3’ünde de birbirlerine uyumlu gelişme sağlanamayınca başarılı olunamıyor. Avrupa’nın en büyük sıkıntısı yapısal reformları yapamamalarıdır. Bundan 3-4 yıl önce borç sıkıntılarından bahsediyorduk. Merkez Bankalarının bankaların batmasına müsaade etmeyeceğini açıkladıktan sonra borç sorunu, perde arkasına alındı. O da çözülmüş değil ama görmüyoruz. Ülkeler para ihtiyacı olduğunda merkez bankası devreye girecek diye bildikleri için geçici bir rahatlama sağlıyor. Burada büyük haksızlık oluyor. Hesabını iyi yapan ülkelerle, politikasız ve yanlış yollarda giden ülkeler aynı kefeye konulmuş oluyor. Bütçe açığınız olsun, sağlam bir yapı ile devam et, öbür ülke dehşet politika izlesin, ikisinin de arkasında AB Merkez Bankası dursun, olmuyor. Bu ciddi adaletsizliğe yol açıyor. Bu kendi sorunlarıdır. Ama bizi ilgilendiren durum, en önemli ihraç pazarımızdaki durgunluk bizi olumsuz etkiliyor” dedi.
"TABLO GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE DE PARLAK DEĞİL"
Japonların ise 3’lü sac ayağını 3’lü ok olarak açıkladıklarını belirten Babacan, onların da yapısal reformları gerçekleştiremediklerini söyledi. Amerika’da ise enerji fiyatlarındaki düşüşün yeniden endüstrileşmesinin önünü açtığına işaret eden Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Amerika’da yeni yapılan elektrik santrallerinde artık 1,5 Cent’e enerji üretiliyor. Bir de buna inovasyonu ekleyince toparlanma başladı. Bunu gözle görüyoruz. Ama bu arada Amerika Merkez Bankası sıkılaştırma politikalarına gidiyor. Bu yıl en erken Haziran ayında, faiz arttırım döngüsü bütün dünyada az ya da çok dalgalanmayı beraberinde getirecek. Her bir artışın haberi dünyada hissedilecek. Bunun beklentisi dahi, küresel değişiklikleri beraberinde getiriyor. Euro-Dolar paritesinde bunu görüyoruz. Altın, petrol fiyatı düşüyor, temel ürünlerle alakalı fiyatlar düşüyorsa bunun sebebi Doların değerlendirilmesidir. Avrupa Merkez Bankası politikaları da Euro’nun değer düşüşünü getiriyor. Bu iki etkiyi toplayınca ciddi bir değişiklik ortaya çıkıyor. Bir haftada Euro-Dolar paritesinde yüzde 5 gibi çok yüksek bir oranda değer kayıp ve artışları oluyor. Yönetilmesi zor bir durum ortaya çıkıyor. Herkes bir piyango çekiyor. Euro-Dolar toto oynanıyor. Bütün teknik ekipler dahil nerede, nasıl duracağını bilen yok. Kendi iç hesapları olabilir ama yüzde 100 kontrol mümkün değildir. Bu durum bütün gelişmekte olan ülkeleri, bizi de etkiliyor. Biraz da kendi içimizdeki tartışmalar bu dalgalanmanın boyutunu arttırdı. Endonezya’dan Brezilya’ya kadar her ülke dalgalandı. Gelişmekte olan ülkelere bakarsak, burada sıkıntı büyük. Büyüme hızı düşük. Çin’de yüzde 10 büyüme oranları hayal oldu. Bu yıl yüzde 7’yi tutturma endişesindeler. OECD’nin önümüzdeki on yıl ortalaması yüzde 5 oranındadır. Tek çocuk politikası 20 yıl sonra Çin’de büyümeyi yüzde 2’lere düşürecek. BRIC ülkeleri gelişmekte 3 yıl önce dünya yıldızı ilan edilmişti. Brezilya’da büyüme durdu. Bütçe açığını azaltmak için alınan tedbirler sokak hareketlerine sebep oluyor. Yolsuzluk skandalları ve kötü yönetim Brezilya’yı bozdu. Merkez Bankası faizi 12 buçuk çıkardı ancak halen piyasayı stabilize edilemedi. Latin Amerika ortalama büyümesi yüzde 1,5-2 civarında seyrediyor. Tablo gelişmekte olan ülkelerde de parlak değil. Gelecek 10 yıldaki büyüme hızı, geçmiş 10 yıldan düşük olacak. Ancak gelişmekte olan ülkeler, diğer gelişmiş ülkelerin çok üzerinde büyüme sergileyecekler. Dünyadaki tablo böyledir. Düşen petrol fiyatları önemli bir konudur. Düşmesi dünyada olumlu etki yapıyor. Düşüş dünyanın topyekun hızlı büyümesini sağlayacak. Rusya gibi petrol üretenler olumsuz etkilenecek. Bizim gibi petrol ithalatı yüksek olanlar olumlu etkilenecek” diye konuştu.
TÜRKİYE BAŞARI ÖRNEĞİNİ G-20 BAŞKANLIĞIYLA TESCİLLEYECEK
Türkiye’nin 2015 yılı G-20 başkanlığına aday olup, başkanlığa tam bir mutabakatla seçildiğini hatırlatan Ali Babacan, şöyle devam etti:
“Biz bu yılın önceliklerini İngilizce 3 İ ile başlayan kavramla açıkladık. Kapsayıcılık, uygulamacılık, yatırımlar olarak özetleyebiliriz. Kapsayıcılık altında en önemli uyguladığımız konulardan bir tanesi KOBİ’lerdir. 11 gündem maddemiz var. Bunda KOBİ’ler için ne yapıyoruz diye soruyoruz. Dünya KOBİ formu kuruluyor. Türkiye’den üyesi TOBB’dir. Dünyanın en geniş iş örgütü olan Dünya Ticaret Örgütü’nde bir KOBİ formu birkaç haftaya kuruluyor. Bu kalıcı bir platform olacak. Dünyada ilk defa KOBİ’lerin problemlerini iletecek bir mekanizmayı dünyaya kazandıracağız. Kapsayıcılık başlığı altında, düşük gelirli ama gelişmekte olan ülkeler bizim odağımızdadır. G-20 dünyanın yüzde 80’I ama dünyanın tümü değildir. 180 ülke G-20 dışında kalıyor. Biz sadece kendi dertlerimiz için çözüm üretiyor algısını beğenmiyoruz. G-20’nin diğer ülkelerinde önerilerini dikkate alan, onların da sorunlarının tartışıldığı bir yapı olmasını istiyoruz. Bununla alakalı da geniş bir kabul var. Bizim kavramlarımız G-20 tarafından büyük ilgi gördü. Konsensus ile yazıldı. Kadınların iş dünyasındaki etkisini arttırmak için ne tür ortak politikalar geliştirebiliriz, uluslararası mekanizmaları nasıl daha çok kullanırız, bunu gündeme getirdik. Kasım ayındaki toplantıda gelecek dönemin başkanı olarak gündeme aldırmak istiyoruz ve açılım grubu olarak 2015 gündemine almak istiyoruz diye bildirdik. Şubat, Mart bizim başkanlığımızda bitirmek istiyoruz diye konuştuk. Bir özet döküman hazırladık. 20 ülkenin değerlendirmesinden sonra tam bir mutabakat sağlandıktan sonra başlayacağız. Bütün 20 ülke kadınların iş hayatına daha fazla katılımı ile alakalı ne yapabileceğini ortaya koyacak. Bizim dünyaya kazandırdığımız önemli bir konu olacak.
HERKESİN SKOR TABELASI OLACAK
İkinci önceliğimiz uygulamalar ile alakalıydı. Birçok ülke çözümler için ne yapılacağını ortaya koydu. İlan etti ancak şunu yapacağız diye açıklamak kolay, hadi yap bakalım deyince, riskli siyasi kararlar gerektiriyor ise uygulamak mümkün olmuyor. Geçen yıl 20 ülkeden ne düşünüyorsunuz diye yazın, getirin demiştik. Herkes yazıp getirdi. İzleme takip mekanizması kurarak, bunları takip edelim dedik. Dışarıdan izleniyor olmak, performansın ölçülmesinin uygulama konusunda gayret sağlayacağını düşündük. Şimdi herkesin skor tabelası olacak. OECD ve IMF’ye görev verdik. Siz tarafsız kuruluş olarak buna çalışın ölçüm mekanizmasını devreye soktuk. Türkiye’nin dönem başkanlığının güzel neticeleri olsun istedik.
KAMU ÖZEL ORTAKLIKLARI ÇOK ÖNEM ARZ EDİYOR
Üçüncü konu yatırımlardır. Yatırımlar akıllıca yapılırsa, sadece inşaat aktivitesinin getirdiği büyüme değil, o işin yıllarca ülkenin büyümesine katkısı olacaktır. Harcanan her devlet yatırımı aynı değerde değildir. Gelişmiş ülkeler, bölgesel, yerel siyasi perspektifle yapılmış devamlılığı yetersiz yatırımları var. Kaynaklar öyle sınırsız değil. Pek çok ülkenin borç sorunu var. Bazı ülkelerin mali alanı yok. Bütçeden 1 milyar Dolar harca desen, bende para yok diyor. Bu noktada kamu özel ortaklıkları çok önem arz ediyor. Özel kaynakları kullanıp kamuyu nasıl verimli yatırımlara organize ederiz. Ortak yatırımlarda, teknik ve hukuki alt yapıya nasıl güçlü hale getirilip özel sektör yatırıma gelebilsin. Menkul kıymetleştirmesi ile alakalı neler yapabiliriz , bu tür yatırımlarda kolay anlaşılabilir menkulleşmeyi sağlayıp, yatırımları nasıl verimli kanallarda arttırırız buna çalıştık. Çok geniş bir ekip Türkiye’de bu işle meşgul oluyor. İş dünyasının ve işçi kesiminin temsili ve oralardan gelecek görüşlerin masaya getirilmesini B 20 ile ortaya koyuyoruz. T 20 kurduk. Oralarda yoğun çalışmalar sürüyoruz."
TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ
Türkiye’nin 2002 yılından bu yana önemli bir dönüşüm yaşadığını anlatan Başbakan Yardımcısı Babacan, “Siyasal, sosyal ve ekonomik bir dönüşüm oldu. O güne göre iyi işleyen bir demokrasi var. Ekonomik göstergeler çok daha iyi durumda. AB sürecinde yaptığımız onların kriterlerini baz alarak yaptığımız siyasi reformlar Türkiye’yi değiştirdi. Bu çapayı halen tutuyor olmak reformların neticesi olarak önemlidir. Her ülke kendi kendisini demokratik olarak görebilir. Hukuk devleti olmak noktasında her ülke benim kanunlarım, mahkemelerim var diyebilir. Oysa gerçek bu değil. Demokrasi ve temel hak özgürlükler, hukuk konusunda uluslararası mukayese edilebilir bir başarı ortaya koymak gerekir. Bunun için ülkenin kendine bakacağı bir ayna mekanizması son derece önemlidir. Bir ülkenin kendisine demokratik cumhuriyet demesi yetmiyor. Bunlardan dünyada çok var. Dünya standartlarında demokratik mi, buna bakmak gerekiyor. Bunun için yeni Anayasa önümüzdeki dönemin en önemli gündem maddesi olacak. Sıfırdan, yeni yazılmış, kolay anlaşılan, gri alanların olmadığı, açık, net, sağlam bir anayasa hazırlanıyor. Evrensel hukuk normlarını baz alan bir anayasa diyoruz. Birleşmiş Milletler, AB, yüzyıllarca test edilmiş, pek çok ülkede, kıtada kullanılmış, iyi işleyen normların olduğu, en iyinin de iyisini referans alacağımız bir anayasa gerekiyor. Bu noktada önümüzdeki dönem kritik olacak. Yeni bir Anayasa yazacak bir parlamento kompozisyonu olursa bu Türkiye için çok kritik olacak. İstikrar bir ülke için gerekli, ancak nasıl bir istikrar olacak?Baskıcı rejim ile bazı ülkelerde istikrarın sağlandığı ülkeler var. Biz demokratik rejimle istikrarın sağlanmasından yanayız. Pek çok ülkenin 10-20 sene öncesine bakın baskı ve zulmün olduğu devlette sürekliliğin olduğu ülkelerdi. Sözümüz ona, istikrarı böyle sağlıyorlardı. Bu ülkelerin hepsi şu anda bataklığın içerisindedirler. Gücünü demokrasiden alan bir istikrar Türkiye’nin olmazsa olmazıdır. İstikrarın sürdürülebilir olması çok önemlidir. İstikrarın özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir ortamda sağlanması, hukukun üstünlüğünün tavizsiz bir şekilde uygulandığı dönemde sağlanması çok önemlidir. Hukukun üstünlüğü, hukuk güvenliği önemli kavramlardır. Anayasanın aynı zamanda bütün yasaların evrensel bir perspektifle hazırlanıyor olması son derece önemlidir. Birinci sınıf demokrasi için, ileri bir ekonomi için hukuk devleti olmak şarttır. Hukuk yoksa demokrasi kendi başına yeterli olmuyor. Halkın iradesi hukuk yok ise bir süre sonra anlamsız hale gelebiliyor. Hukuksuzluktan istifade eden milyarderler ortaya çıkabilir ama topyekun refah olmaz. İşte bunun için, önümüzdeki dönemin en önemli reformlardan bir tanesi yargı olacaktır. Yargı reformu taslağı hazırlandı. Seçimden önce bunun her yönünü tartışmak doğru olmayacak ancak seçim sonrasında Türkiye’nin şiddetle ihitiyaç duyduğu yargı reformunu gerçekleştireceğiz. Son yaşadığımız olaylar, 17-21 Aralık süreci Türkiye’yi en çok yaraladığı nokta, yargıya olan güvenin büyük bir tahribat almasıdır. Bir paralel yapılanmanın, yargı sistemini kullanarak kendi amaçlarına ulaşmaya çalışması böylesine Türkiye’yi sıkıntılı bir ortama sürüklemesi kabul edilebilir, af edilebilir değildir. Yargının, yasa ve Anayasanın hakimlerin hür vicdani ile çalışması lazımdır. Burada eğitime kadar pek çok önemli olacaktır. Bir başka önemli reform alanımız eğitimdir. 2012 yılındaki ilk zirvede burada hangi görüşlerimi paylaşmışım diye baktım. Hep eğitim diyerek bugüne kadar geldik. Son 12 yılda sonuçlar sayısal açıdan bakınca iyi gözüküyor. İlk, orta ve lisede her 20 öğrenciye bir öğretmen düşüyor. Devletin maaş ödediği 900 bin öğretmenimiz var. Ortalama sınıflarda 30’a düştü. Fatih projesine bakıyorsunuz iyi gözüküyor. Önümüzdeki dönemde her anlamda kaliteye önem vermemiz gerekiyor. Yüksek öğretimde de kaliteye ağırlık vereceğiz. Sadece eğitim ile alakalı bir ekip kurduk. Reform paketi hazırlasın diyerek, günlük rüzgarlardan etkilenmeden, doğrusu nedir diye çalışıyorlar.
O zaman daha yüksek katma değerli işler üretebileceğiz” şeklinde konuştu.
EKONOMİ POLİTİKALARI
Hep ekonomi politikasını güven üzerine inşa ettiklerini belirten Ali Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Güven nasıl oluşuyor? Burada uzun iş tecrübeleri olan duayenlerimiz var. Bir şirket nasıl güvenilir olur, itibarlı olur biliyorsunuz. Devlet için de hiçbir farkı yok. Söz verecekseniz, mutlaka yapacaksınız. Taahhütlerinizi tam ve gününde yerine getireceksiniz. Ekonomi politikaları açısından program açıklayıp mutlaka uygulayacaksınız. Öngörülebilir olmaya gayret edeceksiniz. Şeffaf bir anlayışla kamuyu yöneteceksiniz. Ne kadar açık süreçler var ise kamu yönetiminde o kadar yolsuzluklar az olur. Hesap verebilir bir yönetim anlayışı güvenin oluşması için son derece önemlidir. Türkiye için 3’lü saç ayağından bahsedecek olursak, yüzde 1,3’lük bütçe açığı ile dünyanın en iyi ülkeleri arasında yer alıyoruz. Maliye politikasında, bütçe ayağında sağlam bir demir var. Öngörülebilir olma var. Türkiye’nin kamu borcu ile alakalı bir haber çıkıyor mu. Hazine ihalesinde ne kadar teklif geldi yazılmıyor. Çok önemli 5-8 milyarlık ihaleler oluyor. Çok küçük birkaç satır haber çıkıyor. Ciddi bir kaygı alanıydı ortadan kalktı. Kamu maliyesi sağlam. Yapısal reformlarla alakalı 2018’e kadar 25 dönem programı açıkladık. Altında bin 200 eylem var. Bunların takvimleri ve sorumlu kuruluşları belirlendi. Kalkınma Planının içeriğini detaylandırıp, bir takvime bağladık. Bu takvimle de Başbakanımızın yaptığı 4 basın toplantısı ile bunu hükümetimizin siyasi taahhüdü haline getirdik. Yeter ki bunları uygulayalım. Bununla ilgili de 3 er aylık açıklamalar yapacağız. Bunlar bir siyasi iktidar için kendini bağlamak, sonrada kamuoyuna beni denetleyin demek çok kolay bir iş değildir. Reformu da bu şekilde bağladık.
"HÜKÜMET VE MERKEZ BANKASI BİRLİKTE HEDEFLERİ BELİRLİYORLAR"
Para politikalarının öngörülebilir olması üzerinde çalışmamız gerekiyor. Para politikalarının sorumlusu Merkez Bankası’dır. Hükümet ve MB birlikte hedefleri belirliyorlar. MB’nın araç bağımsızlığı vardır. Üçüncü ayağı da daha sağlam bir yapıya kavuşturduğumuzda Türkiye için endişelenecek bir şey kalmayacak. Dünya ile alakalı zor bir dönemden de geçsek kendi hesabımızı iyi yaparak, her türlü senaryoya karşı hazır olursak bu dalgalanmalardan etkilenmeyiz. Belirsizliğin fazla olduğu zamanlarda programı tam yapamıyorsunuz. Petrol fiyatı 50 Dolarlarda iken nasıl fiyatlandırma yapacağız. Her koşulda ne yapacağımızın belli olması lazım. Çapraz kur, düşer yükselir. Bunların hepsine hazır olmak lazım. Farklı senaryolarla çalışıyoruz. Bunu yapınca yolumuz açık, önümüz açık oluyor."
YAPISAL REFORMLARIN ANA BAŞLIKLARINI ANLATTI
Türkiye’deki büyümenin yüzde 3 civarında gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini belirten Ali Babacan, “Geçen yıl istihdam sayısı belli oldu. 1,4 milyon istihdam yüzde 5’lik artış getirdi. Olağanüstü bir rakamdır. Özel sektörün geleceğe güvenle baktığını gösteriyor. Bu arada peki işsizlik yükselmesi neden oluyor? İş gücüne katılım yüzde 3 oldu. Özellikle kadınların iş gücüne katılımı yükseldi. Son 3 yılda iş gücüne katılan her yüz kişiden 46 sı kadın olmaya başladı. Bu iyi bir trend ancak daha büyük büyüme oranları hedeflememiz gerekiyor. Bu büyümeyi suni, geçici pansuman tedbirlerle değil, yapısal reformlarla bunu sağlayacağız. 25 başlık var. Birincisi üretimde verimliliğin arttırmasıdır. Büyümenin toplam faktör artışına dayalı bir büyüme olmasıdır. Kamu, şirketin borçlarını hızla arttırıp ileriye doğru risk biriktirip büyüme değildir. Yapısal ayağı sağlam olan bir büyüme olmalıdır. İhracat bir kenarı bırakırsak iç dinamiklerimizde büyümemiz yüzde 3 gözüküyor. İhracatı ne kadar arttırırsak üstüne koymuş oluyoruz. Risk biriktirmeden büyümenin yolu, potansiyel büyümeyi yukarı doğru çekmektir. Verimliliğin artmasını sağlamaktır. İkinci konu ithalata bağlılığın azaltılmasıdır. Üçüncüsü tasarrufların arttırılmasıdır. Bunu biraz arttırdık, cari açık yüzde 8 den 5 indi. Petrol fiyatları ile 2015 yılında cari açık yüzde 4’ler inecektir. İstanbul’un finans merkezi olması. Kamu gelirlerinin kalitesinin arttırılması. Bunların her başlığın altında 30-40 eylem var. İş gücü piyasasının etkinleştirilmesi. İş gücünün eğitilmesi ile alakalı somut adımları belirledik. Öncelikle teknoloji alanlarında ticarileşmedir. Ar-Ge ye çok para harcamak kadar, bundan para kazanmakta önem arz ediyor. Kamu alımlarının teknolojik ve yerli üretimi destekler şekilde yapılması. Enerjinin yerli kaynaklardan sağlanması ve üretiminin verimlileştirilmesi. Tarımda sulamanın daha fazla kullanılması. Sağlık turizminin geliştirilmesi. Taşımacılıktan lojistik hizmetlere dönüşme. Nitelikli insanlar için Türkiye’nin çekim merkezi haline getirilmesidir. Nitelikli insanları ırkına, dinine bakmadan Türkiye’ye gel diyebileceğiz. Sağlıklı yaşam ve ailenin kurumsal yapısının korunması. Kentsel dönüşümde rekabetçilik ve sosyal uyuma destek veren bir anlayışa geçiyoruz. Kalkınma için uluslararası işbirliği alt yapısının geliştirilmesidir. Türkiye’nin geçen yıl 3,5 milyar Dolar yardımı oldu. İnsani yardımlarda dünya 3. Olduk. Amerika, İngiltere ve Türkiye sıralaması oluştu. Kimin yardıma ihtiyacı var ise o bizim komşumuzdur onların yardımına koşuyoruz. Kaynaklar ölçüsünde destek veriyoruz. Uluslararası saygınlığına katkı veriyor. İnsanlık borcu olarak görüyoruz. Daha yoğun ve kaliteli bir çalışma haline dönüştürüyoruz” dedi.
(İHA)