Politika

AK Parti Sözcüsü Çelik: Hiçbir devlet başka bir devlete atama yoluyla devlet başkanı seçemez

AK Parti Sözcüsü Çelik, "Hiçbir devlet, başka bir devlete atama yoluyla devlet başkanı seçemez." dedi.

AK Parti Sözcüsü Çelik: Hiçbir devlet başka bir devlete atama yoluyla devlet başkanı seçemez
01-05-2019 04:02

ANKARA (AA) - AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kapsamlı bir gündemle Kızılcahamam'da belediye başkanlarıyla yaptıkları toplantı çerçevesinde seçim sonuçlarını değerlendirmeye devam ettiklerini belirten Çelik, toplantının, parti genel merkezinin ve bakanların yaptığı sunumlarla, herkesin bir araya gelmesiyle son derece verimli olduğunu dile getirdi.

Toplantı çerçevesinde belediye başkanlarının görüşlerini, bulundukları yerlerdeki koşulları açık bir şekilde aktarma imkanı bulduklarını aktaran Çelik, burada yapılan sunumların yeni dönem için iyi bir yol haritası çıkarılması bakımından son derece önemli olduğunu ifade etti.

Çelik, ramazandan sonra aynı kamp formatında milletvekilleriyle bir araya geleceklerini, gençlik kolları ve kadın kolları ile de benzer çalışmaların yapılacağını bildirdi.

Hükümetin önünde 4,5 yıllık kesintisiz bir icraat süreci bulunduğuna işaret eden Çelik, şöyle konuştu:

"Dünyanın içinden geçmekte olduğu koşullar bakımından Türkiye'nin çevresinde ortaya çıkan gelişmeler bakımından son derece kıymetli bir 4,5 yıl bu. Dolayısıyla yapılacak işlerin son derece dinamik bir biçimde yürümesi, Türkiye'nin hedeflerine ulaşması bakımından hiçbir saniyesinin heba edilmemesi gereken bir süreç. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanımızın, Genel Başkanımızın talimatları çerçevesinde gerek parti, gerek hükümet her birimiyle bu 4,5 yılı milletimize hizmet etmek, devletimizi bahsettiğimiz hedeflere ulaştırmak bakımından azami bir verimlilikle geçirmek konusunda çalışmalarını yapıyor."

"Mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğiz"

Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde PKK/YPG/PYD'li teröristlerin saldırısı sonucunda bir askerin şehit olduğunu hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:

"Şehidimize Allah'tan rahmet diliyoruz, milletimize ve acılı ailesine başsağlığı dileklerimizi bir kere daha iletiyoruz. Kuşkusuz Türkiye'nin güvenliğinin korunması bakımından Mehmetçik'in gösterdiği bu fedakarlığın hiçbir şekilde cümlelere dökülmesi mümkün değil. Fakat bütün dünya da şunu görmektedir ki bu yüksek fedakarlıklarla ortaya koyulan bu mücadele Türkiye'nin güvenliğini, milletimizin bekasını sağlamak, teminat altına almak konusundaki bu mücadele Türkiye için vazgeçilmezdir. Hiçbir şart altında hiçbir tehditten geri adım atmayarak ve her türlü bedeli ödemeye hazır olarak bu mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğiz."

Çelik, 1 Mayıs'ın kutlanacağını hatırlatarak, "Emeğin ve alın terinin yüceltilmesinin hem siyasi hem manevi bakımdan öncelikli görevlerimizden biri olduğunu bir kere daha hatırlıyoruz. Bu çerçevede işçi, emekçi kardeşlerimizin bu ortak bayramını bir kere daha kutluyoruz. Yarın da inşallah huzur, sükun içerisinde herkesin görüşlerini dile getirdiği bir bayram havası içinde emeğin ve emeğin onurunun yüceltildiği bir gün geçirmemizi diliyoruz." dedi.

Hükümetleri döneminde emeğin yüceltilmesi, kıymetlendirilmesi ve onurunun teslim edilmesi bakımından çok önemli işlere imza atıldığını belirten Çelik, "Bundan sonra da Cumhurbaşkanımızın yayımladığı 1 Mayıs mesajında olduğu gibi bu çalışmalar aynı dinamizmle aynı kararlılıkla sürecek. Bir kere daha 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü buradan kutluyoruz." diye konuştu.

Pazar günü barış ve esenlik ayı ramazan ayının başlayacağını anımsatan Çelik, ramazanın tüm mazlumlar için barışı ve esenliği getirmesi temennilerini ifade etti. Çelik, "Aziz milletimizin ve İslam dünyasının ramazan ayını bir kere daha tebrik ediyoruz. İnşallah ülkemiz de bu barış ve esenlikten üzerine düşeni alarak etrafındaki coğrafyalara bunu yayma konusundaki iradesini bir kere daha bu ay vesilesiyle tazeleyecektir." dedi.

"Venezuela halkına karşı bu açık bir hakaret"

Gündemlerindeki önemli konulardan bir tanesinin Venezuela'daki darbe girişimi olduğunu vurgulayan Çelik, Venezuela'da kendini "geçici devlet başkanı" ilan eden Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido'nun askeri birliklere ve halka sokağa çıkma çağrısı yaptığını hatırlattı.

Silahlı kuvvetlerin Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ve anayasaya sadakat gösterdiklerini ifade ettiğini belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Amerika Birleşik Devletleri'nin bir başka ülkeye devlet başkanı ataması şeklindeki büyük bir yanlışla karşı karşıyayız. Bugün sayın Cumhurbaşkanımız bu darbe girişimini değerlendirirken bu devlet başkanı atama girişimine postmodern koloni valisi atama şeklinde bir tanım getirdi ki yüzde 100 bu olayı açıklayan ve tanımlayan bir durumdur. Resmen bir sömürge valisi, koloni valisi atar gibi bu postmodern zamanlarda böylesine bir tutumun içerisine giriyor. Hem Amerika Birleşik Devletleri'nin demokrasinin beşiği olduğunu iddia edeceksiniz, en güçlü odağı olduğunu iddia edeceksiniz hem de böyle bir işe imza atacaksınız. Hiçbir devlet bir başka devlete atama yoluyla devlet başkanı seçemez. Venezuela halkına karşı bu açık bir hakarettir."

Darbe girişiminin sivil kanadını oluşturan Guaido'nun sosyal medyadan verdiği mesajlarda demokrasi ve özgürlüğü getireceğinden bahsettiğini, ancak arkasında darbeci askerlerle poz verdiğini dile getiren Çelik, Latin Amerika'nın çok uzun darbelerle mücadele geçmişi olduğunu hatırlattı.

Guaido'nun sosyal medyadan, "Uluslararası ortaklarımızla istişare ederek silahlı kuvvetleri yönetime el koymaya çağırıyorum." dediğini aktaran Çelik, şunları kaydetti:

"Uluslararası ortakları kimdir, kimlerle istişare etmiştir diye düşünürken hemen Amerikan Başkan Yardımcısı Pence'den bir tweet geliyor, 'Sonuna kadar arkanızdayız, demokrasi gelinceye kadar sizi destekleyeceğiz' diye. Yine Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'dan askerlere dönük olarak bir tehdit geliyor, 'Eğer Maduro yönetimine son vermezseniz daha çok acı çekeceksiniz.' gibisinden. Tabii bütün bu cümleler İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan bildiğimiz dünya düzeninin, uluslararası hukukun resmen dünyanın en güçlü ülkesi tarafından lağvedilmesi anlamına geliyor. Yani en çok hukuka riayet etmesi gereken Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olan bir ülkenin devlet başkan yardımcısı, ulusal güvenlik danışmanı resmen bir anayasanın yıkılmasını, seçilmiş bir devlet başkanının yıkılmasını, bir ülkede iç savaşa yol açacak şekilde birtakım çağrılarda bulunuyorlar ve oraya bir postmodern koloni valisinin arkasına demokrasi yığınağı yaptıklarını düşünüyorlar. Demokrasi yığınağı adına koydukları şeyler ise birtakım askeri birlikler ve darbe yapmaya çalışan unsurlar."

Çelik, "Bir askeri unsurun milletine yapacağı en büyük ihanet, darbe girişiminde bulunmasıdır. Dünyanın hiçbir yerinde darbe girişimi bir millete refah, güvenlik, saygınlık ve onur getirmemiştir, onurlu bir gelecek kurmasına hiçbir zaman müsaade etmemiştir. Her türlü darbenin arkasına bu laflar bolca yığılır. Özgürlükten, ülkeyi baskıdan kurtarmaktan bahsedilir fakat darbenin arkasındakiler ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını çalarlar, ülkenin onurunu çalarlar, birtakım kuklalar vasıtasıyla o ülkede iç savaşı tetiklerler ve sonuçta dışarıdan atama yoluyla dışarıdan yönetilen birtakım unsurlarla bu yönetimi gerçekleştirmiş olurlar." diye konuştu.

'Her türlü darbeye karşıyız'

Çelik, bazen kendilerine "Bu kadar uzaktaki Venezuela'nın iç siyasetinde neden taraf oluyorsunuz?" diye sorulduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

"Bu sorunun sorulması son derece yanlış. Biz, herhangi bir ülkenin iç siyasetinde taraf değiliz. Biz, ülkelerin anayasalarından yanayız, seçilmiş idarecilerinden yanayız. Her türlü darbeye karşıyız. Dolasıyla hiçbir ülkede herhangi siyasi bir unsurun taraftarı ya da karşıtı olarak davranmıyoruz. Bizim davranış biçimimiz demokratik ilkelerden yana."

Çelik, burada Venezuela halkının iradesinin çalınmasına dönük ve dışarıdan devlet başkanı atanmasına dönük bir oldu-bittiyle karşı karşıya olunduğunun altını çizdi.

"Bir iki ülke hariç, Meksika, o bölgeden bahsediyorum, sükunet çağrısı geldi" diyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Birkaç ülke buna karşı çıktı. Çoğunluğun bu girişime destek verdiği görülüyor. Buradan güçlü ders çıkarılması gerekiyor. Şunu da düşünmeleri lazım bu şekilde ittifakla hareket edenlerin. Sizin ülkenize demokrasi getirmekten bahsedenler Mısır'a nasıl bir demokrasi getirmiştir? Mısır'da seçilmiş iradeyi lağvettikten sonra oraya getirilen askeri diktatörlükle el sıkışmak, kırmızı halılar sermek için ne tür iştahlı davranışlar içinde olduğunu görüyorsunuz.

Sizin ülkenize demokrasi getirmek için askeri darbe çağrısı yapanların iç savaş Suriye'de milyonlarca kişiyi katletmiş Esad ile bir an evvel çalışma arzusunu gizli ya da açık olarak nasıl beyan ettiklerini görüyoruz."

"Demokrasi ve hukuktan başka bir yol yok"

Çelik, ülkelerin onuru açısından demokrasi ve hukuktan başka bir yol olmadığının altını çizerek, her türlü darbe girişimine karşı oldukları gibi Venezuela'daki darbe girişimine de karşı olduklarını söyledi. Türkiye'nin Venezuela'nın anayasal düzenini desteklemekte kararlı olduğunu dile getiren Çelik, "Herkesin demokratik ilkelere bağlı olması gerekiyor çifte standartlardan uzak durması gerekiyor." dedi.

Çelik, ABD Başkanı Donald Trump'ın Müslüman Kardeşleri terör örgütü olarak ilan edeceği açıklamasını da değerlendirdi. Trump'ın bu adımı, Mısır'daki Sisi'nin talebiyle yapmak istediğine işaret eden Çelik, şöyle devam etti:

"Trump'ın da olumlu yanıt verdiği şeklindeki birtakım yorumlar, gazetelerde, daha doğrusu yönetimin görüşünü yansıtan gazetelerde açık bir şekilde ortaya konuldu. Bu son derece vahim gelişme olacaktır. Çünkü Müslüman Kardeşler gibi demokrasiye bağlı, hukuka bağlı ve her zaman şiddetten uzak durmuş bir organizasyonu siz terör örgütü olarak ilan ederseniz fırsatı ve ortamı DEAŞ gibi terör örgütlerine açmış olacaksınız."

ABD'ye Müslüman Kardeşler tepkisi

Demokratik katılım yollarının kapatılması ve demokratik unsurların yasaklanmasının örtülü olarak birtakım terör örgütlerinin ortaya çıkmalarına destek olacağı uyarısı yapan Çelik, şunları kaydetti:

"Bunun tabi Amerika açısından ve Orta Doğu açısından Avrupa açısından da sonuçları olacaktır. Enteresan olan şudur; ABD'deki hiçbir analist ve ileri gelen güvenlik yetkilisi sadece Ulusal Güvenlik Danışmanı hariç böyle bir tanımın doğru olduğunu söylemiyor. Tam tersine son derece yanlış olduğunu söylüyorlar. Tüm güvenlik uzmanları Trump ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'ın arkasında olduğu bu kararın son derece vahim sonuçlar doğuracağını söylüyorlar. Bu şekildeki bir karar İslam dünyasındaki bütün demokratik hareketleri bastırma, hukuka saygılı ve şiddet karşıtı bütün hareketleri bastırma sonucu doğuracağı gibi çeşitli yerlerdeki antidemokratik rejimlerin bu tip gruplara sırf onların Müslüman kimliklerinden dolayı güçlü baskıyı ortaya koyacaklarını göstermektedir."

"Orta Doğu'daki demokratikleşme sürecine darbe"

Bu adımın, o ülkelerin istikrarı açısından, insan hakları açısından temel hak ve hürriyetler açısından yanlış sonuçlar doğuracağını ifade eden Çelik, "Orta Doğu'daki tüm demokratikleşme süreçlerine karşı da bu büyük bir darbe olacaktır. Tamamen antidemokratik unsurların desteklenmesi şeklinde bir sonuç ortaya çıkaracaktır. Bu tabi aynı zamanda DEAŞ propagandasına verilebilecek en büyük destektir." diye konuştu.

Çelik, demokrasiye bağlı, hukuka bağlı, şiddetten uzak bir yapının terör örgütü olarak ilan edilmesinin DEAŞ'ın ideolojik cazibesini arttıracağını belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:

"DEAŞ gibi aşırı grupla şiddet yanlısı bir terör grubuyla Müslüman Kardeşler gibi ana akım grubu, hukuk ve demokrasi içinde hareket eden bir grubu yan yana getirmek tarihin en büyük hatalarından biri olacaktır. Müslüman Kardeşlerin bütün tarihini inceleyenler, Orta Doğu'daki demokratik grupların siyasete katılımı konusunda son derece pozitif bir rol oynadığını, DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı bir tutumu olduğunu göreceklerdir.

Bu şekilde ABD tarafından kararın alınması demek demokratik siyasetin bütün İslam dünyasında, demokratik siyasete dönük bir suikastın ortaya çıkması anlamına gelecektir."

Kılıçdaroğlu'na tepki

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun YSK süreci ile ilgili baskı yapıldığı iddiasını değerlendiren ve Kılıçdaroğlu'nun hakim ve savcılar için kullandığı "sarayın köleleri" ifadelerine de tepki gösteren Çelik, şunları söyledi:

"Hakim ve savcıların onuru ile oynayan bir kişinin herhangi bir şekilde meşru siyaset içinde söz söyleme hakkının kalmadığını ifade etmek isteriz. Siz hakim ve savcıların birtakım kararlarını eleştirebilirsiniz. Beğenmediğiniz kararlar da olabilir, bunları hukuki argümanlarla açık ve net şekilde ortaya da koyabilirsiniz. Her türlü eleştiriniz de söz konusu olabilir. 'Köleler' diye ifade ederseniz, aynı şekilde bir hitap durumunda da siz baş başa kalabilirsiniz. Birisi de çıkar vesayetin kölelerinden bahseder. Askeri vesayetin, yargı vesayetinin geçmişte kölelerinden bahsetmeye başlar."

Çelik, Kılıçdaroğlu'nun tutumunun yanlış bir tutum olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bir siyasi partinin genel başkanının bu derece basiretsiz, bu derece üslupsuz şekilde konuşması Türk siyasi tarihi açısından görülmemiştir. Bu kadar ileri giden, hakarette bulunan bir kişinin hangi meşruiyet alanı üzerinde oturduğunu konuşmak gerekir. Hakim ve savcılar, TBMM, Türkiye'nin bütün kurumları, aynı meşruiyet alanı içesinde oturuyor. Onlardan 'köleler' diye bahsederseniz. Aynı üslupla sizden bu şekilde bahsedilmeye başlandığında bunun sonu nereye varacak? CHP'nin ülkeyi götürmek istediği noktanın nere olduğu çok açık şekilde görülüyor. CHP, YSK'ya Anayasanın 138. maddesini bugün Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında bir kez daha açıkça ihlal ederek talimat vermeye kalkıyor. Tehdit etmeye kalkıyor."

Sürecin patronunun hukuk ve YSK olduğunu hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:

"Ama siz bu tehdit, şantaj yoluyla hedef göstererek, Anayasa'nın 138. maddesini sürekli karşınıza alarak hukuk yoluna başvurulan süreçlere herhangi saygı göstermediğiniz için aslında sonuca da saygı göstermeyeceğinizi ifade etmiş oluyorsunuz. Önemli olan sizin ne dediğinizin hukuk tarafından kabul edilmesidir.

Defalarca söyledik bu eski alışkanlıklarınızı bir kenara bırakın. YSK sizin SKM'niz değildir, başkanlık divanınız değildir, parti yönetiminiz değildir, hukukçular sizin parti yönetiminizin üyesi değildir. Beğendiğiniz zaman 'hukuk var' diyeceksiniz, beğenmediğiniz zaman çıkıp onlardan 'köleler' diye bahsedeceksiniz."

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun bugün şehit olan bir askerle ilgili taziye mesajını da değerlendiren Çelik, şunları kaydetti:

"Bütün millet olarak şehidimiz olduğunda başsağlığı diliyoruz, şehidimize rahmet diliyoruz. Vatandaşlarımız tepki gösteriyorlar, 'Türkiye'de beka sorunu yok, ABD'nin desteklediği YPG bize mi saldıracak?' diyen kişiye. İşte ABD'nin desteklediği YPG, bugün bize saldırdı ve bir askerimizi şehit etti, buna ne diyeceksiniz? Kılıçdaroğlu'nun her beyanının ömrü bu kadardır. Milletimizin acı çektiği konularda, hassasiyet gösterdiği bu konularda bu kadar sorumsuzca beyanların ardı ardına gelmesi, hiç ders çıkarılmaması, hayret sınırlarını zorlayan bir durum haline gelmiştir.

Daha önce de terör örgütü YPG'ye kol kanat gererek bizzat Kılıçdaroğlu, 'Bizim için YPG terör örgütü değildir. Sivilleri, genç, yaşlı kadın, erkek demeden öldüren örgütlere biz terör örgütü diyoruz.' diyordu. Peki YPG, PYD ne yapıyor? 'PKK bu bağlamda terör örgütüdür.' diyor. 'Kadın, erkek, genç yaşlı demeden katletti ancak YPG'nin şimdiye kadar Türkiye'ye yönelik bir uygulaması olmadı. Olursa ona da karşı çıkarız.' Bu derece ileri cümleleri şimdiye kadar siyaset kisvesi altında PKK'yı savunanlardan bile duymadık. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu çelişkileri kendisine has olarak siyaset tarihine geçiyor. Ne Türkiye bunları hak ediyor? Ne CHP tabanındaki kardeşlerimiz bunları hak ediyor?"

'Esas Türkiye'de üretilen stres Sayın Kılıçdaroğlu'nun cümleleridir'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bazı söylemlerini eleştiren Çelik, hakim ve savcılara "köleler" diye hitap eden bir Genel Başkanı herhangi bir şekilde Türkiye'nin sindirmesi, kabullenmesi ve buna dair bir meşruiyet duygusu içinde olmasının mümkün olmadığını belirtti.

Çelik, "Genel Başkanlıkta kullanılan bu cümleler, resmen bir siyasi kriz konusu olmuştur. Hakim ve savcılara 'köleler' diye hitap eden aynı zamanda PYD, YPG'nin terörist olmadığını söyleyen böylesine bir basiretsizlikle bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız." diye konuştu.

Türkiye'nin demokrasi kapasitesinin yüksek ve bu konudaki hukuk geleneğinin de son derece kuvvetli olduğunu belirten Çelik, Türkiye'nin yoluna devam ettiğini, işlerin yolunda gittiğini ifade etti.

Vatandaşların herhangi bir şekilde gerilmesine, stres altında tutulmasına dönük bir ortam yaratılmasına hiçbir şekilde müsaade edilemeyeceğine vurgu yapan Çelik, her şeyin kendi yolu içerisinde gittiğini, hukukun cevaz verdiği, mümkün gördüğü çerçevede ilerlediğini kaydetti.

Bu çerçevenin dışında herhangi bir şey bulunmadığını anlatan Çelik, şöyle devam etti:

"Hukuk, seçim sonrasına dönük olarak seçim sürecinin bir parçası olmak üzere herhangi bir şekilde seçim sürecinin dışında görmeden bu tip itiraz mekanizmalarına imkan tanımıştır, cevaz vermiştir. Kullanılan da bundan ibarettir. Memleketin her tarafında hükümet, TBMM gündemine hakimdir, belediyeler çalışmaktadır. Sayın Kılıçdaroğlu'nun üretmeye çalıştığı gibi bir stresli ortam yoktur. Esas Türkiye'de üretilen stres Sayın Kılıçdaroğlu'nun cümleleridir. Sürekli olarak CHP yetkilileri, 'Türkiye'de gerilimden uzak durun, kutuplaşma yaratmayın' diyorlar. Ben de diyorum ki biri genel başkan olarak 'PYD, YPG terör örgütü değildir. Bize saldırmaz' diyorsa ya da genel başkanlık koltuğunda oturan biri çıkıp, hakim ve savcılara 'köleler' diye hitap ediyorsa, bundan başka bir gerilim ve kutuplaşma unsuru var mıdır? Dolayısıyla gerilimi ve kutuplaşmayı kim üretiyor? Bunun altının tekrar tekrar çizilmesi gerekmektedir."

"Aşırı sağcıların karargahı"

23-26 Mayıs tarihlerinde Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin yapılacağını anımsatan Çelik, geçmişte bir demokrasi okulu olarak anılan AP'nin son zamanlarda "aşırı sağcıların karargahı" haline geldiğini söyledi.

Çelik, "Bu seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte İslam, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı sezonunu açmış gözüküyorlar. Bu kafayla giderlerse ki istatistiklerde onu gösteriyor, AP'de çoğunluğu aşırı sağcıların ve ırkçıların elde edeceği." dedi.

Avrupa Halk Partisi'nin liste başı adayı Manfred Weber'in, Türkiye'nin AB adaylığına açık ve net bir şekilde karşı olduğunu söylediğine değinen Çelik, şunları kaydetti:

"Avrupa'nın Hristiyan geleneğinden gelmesinden gurur duyduğunu, bu geleneğin korunması gerektiğini ve bu nedenle de Türkiye'nin adaylığına karşı çıkması gerektiğini söylüyor. Tabii bu kafa, faşist ve ırkçı bir kafa. Ama bu kafanın diğerlerine, gündemini saklayanlara göre bu kadar açık ve berrak konuşması takdir edilmeli. Türkiye'nin mücadelesi zaten bu ırkçı ve faşist kafalarladır. Avrupa uzun zamandan beri kendisini dışarıdan gelen bir unsurun, örneğin Rusya, Çin gibi dış bir unsurun AB'yi tehdit ettiğini düşünüyordu. Ama bir kere daha görülmüştür ki Avrupa için esas tehlike İslam, Türkiye ve göçmen düşmanlığı üreten, nefret suçu yayan, dine dayalı bir Avrupa projesi peşinde koşan Weber gibilerin zihniyetidir."

"Güçlü bir Avrupa devleti olarak bu mücadelemizi sürdüreceğiz"

Türkiye'nin Avrupa'da yerinin olmadığının söylendiğini yineleyen Çelik, demokratik, refah, güvenlik ve kimlikleri bir arada yaşatabilen bir Avrupa'nın Türkiye için stratejik bir hedef olduğunu vurguladı.

Çelik, şu değerlendirmede bulundu:

"Çoğulculuğu barındıran, demokratik prensipleri koruyan ve kollayan, hukuk prensiplerini yücelten bir siyasi birlik projesi olarak her türlü kimlikçiliğin üzerinde bir Avrupa Türkiye için stratejik bir hedeftir. Eğer AB, Weber gibi adamların kafasındaki bir Avrupa olacaksa o zaman tabi ki böyle bir Avrupa'ya bizi davet etseler bile kabul etmeyiz. Avrupa'nın her tarafındaki ülkelerde aşırı sağcıların, faşistlerin ikinci ya da üçüncü parti haline gelmesi bizim için büyük bir kaygı sebebidir. Avrupa'nın geleceğinin bu şekilde faşistlerin, ırkçıların elinde kalması İslam ve Türkiye düşmanlarının eline geçmesi demek. Sadece bizi ilgilendiren değil, aynı zamanda Avrupa'nın geleceğini ilgilendiren bir meseledir. Bu sebeple AB üyesi olmasak da tarih boyunca güçlü bir Avrupa devleti olarak bu mücadelemizi sürdüreceğiz ve bu mücadele çerçevesinde de yolumuza devam edeceğiz."

Trump ve Putin ile görüşme

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmelerinin son derece verimli geçtiğini aktaran Çelik, "Özellikle Başkan Trump ile yapılan görüşmede S-400'lerle -aramızda bir tartışma konusu- ilgili ortak komite kurulması ve Suriye meselesi ele alınmıştır." dedi.

Putin ile yapılan görüşmede de son derece tehlikeli birtakım tırmanışların olduğu Libya ve diğer meselelerin ele alındığını bildiren Çelik, "Bundan sonra da Sayın Cumhurbaşkanımızın hem ziyaretler halinde hem kabuller halinde hem de telefon diplomasisi şeklindeki temasları aynı ivmeyle sürecektir. Her iki görüşmenin de tarafımızdan son derece olumlu gelişmeler olarak karşılandığını ifade edebilirim." diye konuştu.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER