İstanbul
Galip Ağırkaya, Osmanlı döneminin en iddialı sanat dallarından biri olan, bugünlerde ise unutulmaya yüz tutmuş meslekler arasında gösterilen ahşap oymacılığının yaşayan son ustalarından biri.
Ağırkaya'nın hünerli ellerinde vücut bulan ardıç, ceviz, maun ve meşe ağaçlarından tasarımları, yurt içinde ve yurt dışında görmek mümkün.
Çankırı'nın Alpsarı Köyü'nden küçük yaşlarda ailesiyle birlikte İstanbul'a göç eden Ağırkaya, ilkokul çağlarında okula gidip gelirken mahallesindeki bir ustanın atölyesinin camından izlediği ahşap oyma sanatına hayran kaldı.
Babası yaz tatilinde köye göndermesin diye camdan izlediği bu atölyede çırak olarak mesleğin inceliklerini öğrenmeye başlayan Ağırkaya, ahşabın kokusunun büyüsüne kapıldı.
Kalfalıktan ustalığa geçişini Haydarpaşa Tren Garı'nın restorasyonu ile yapan Galip Ağırkaya, teknolojinin gelişmesiyle bu rekabete yenik düşerek ustası ile çalıştığı atölyeyi kapattı.
Hayatını sürdürebilmek için meslek hayatında kendisine yeni bir yol çizen Ağırkaya, o dönemki adı PTT olan kurumda memur olarak işe başladı. Bu mesleğe de 28 yılını veren Ağırkaya, emekli olduktan sonra yıllarca gönül verdiği ahşap sanatına dönme kararı aldı.
Kadıköy'de 2 yıl önce kendisine mütevazı bir atölye kuran Galip Ağırkaya, bu sanata ilgi duyan gençlere ve yetişkinlere haftanın 7 günü, günleri ikiye bölerek ders veriyor.
Ömrünün geri kalanını bu sanatı gelecek nesillere aktarmaya adayan Ağırkaya, mesleğinin unutulmaması için çaba gösteriyor.
"Oymalarımı nereye gitse tanırım ben"
Mesleğine çırak olarak başladığı yıllarda yaşadığı zorlukları AA muhabirine anlatan Galip Ağırkaya, "İşe başladım fakat, umduğum gibi çıkmadı. Gece gündüz zımpara yapıyorum. Ellerimin derisi soyuldu ama çok seviyordum, yapmak istiyordum bu mesleği." dedi.
İlkokul bittikten sonra da hafta sonları ve yaz tatillerinde oymacılığa devam ettiğini anlatan Ağırkaya, geçmişte ahşap oymacılığın merkezi kabul edilen Kumbaracılar Yokuşu'nun da hayatında ayrı bir yeri olduğunu aktardı.
Ustasının mesleği en iyi şekilde öğrenmesi için 1,5 yıl kendisine sadece zımpara yaptırdığını, asla takım ile çalışmasına izin vermediğini dile getiren Ağırkaya, "O zamanlar ustama kızıyordum. 'Bende bir kabiliyetsizlik mi var? Onu göremiyor ki bu adam vermiyor bana.' diye düşünüyordum. 35-40 yıl sonra ustama hak verdim. Aslında o beni iyi yetiştirmek istiyordu." dedi.
Kalfasının işten ayrılmasıyla ustasının tüm bilgi birikimini kendisine aktarmaya başladığını belirten Ağırkaya, üç yıl sonunda kalfa olduğunu anlattı.
Galip Ağırkaya, kalfalıktan ustalığa geçişine vesile olan olayı ise şöyle aktardı:
"Yıllar önce Haydarpaşa açıklarında Independenta tankeri patladı. Kadıköy'de kırılmadık cam kalmadı. Patlamada Haydarpaşa Garı da büyük hasar gördü. Ustam ile oranın restorasyonunda ahşap oymalarını yaptık. Dış yüzeylerinin ve pencerelerinin, kapı oymalarını elden geçirdik. Bu oymaların yapımını 3 ayda bitirmek zorundaydık. Hala hatırlıyorum ustam, 'Galip, biz bunları bitirebilirsek, sen artık ustasın demektir.' dedi. 3 ayda bitirdik ve ustalığımı aldım. Haydarpaşa'nın çatısı 2011 yılında yandı ve restorasyona girdi. Bu sırada duydum ki her tarafı restore edilecek.
Hemen iletişim kurdum Devlet Demir Yolları ile. Buranın tamiratını, tadilatını ve restorasyonunu kim yapacak diye sordum. Önce yapan firmayı buldum, sonra sorumlu mühendisi. Telefona dedim ki, 'Oymalarıma sakın zarar vermeyin. Ben ücretsiz olarak danışmanlık yapmaya, hatta ücretsiz olarak gelip tekrar kırılanların hepsini tamir etmeye razıyım.' Sağ olsun ince bir insandı. 'Bizim için 35-40 yıl önce bu ahşap oymaları yapan kişiyi bulup, tekrardan yaptırmak ya da ondan bir fikir almak bizim de arayıp bulamayacağımız bir şey. Çok seviniriz.' dedi. Hala arada giderim, zarar görmemişlerdir. Çünkü onlar benim artık bir çocuğum. Oymalarımı nereye gitse tanırım ben."
"Öğrendiklerimizi başka nesillere aktarmamız lazım"
Ağırkaya, ahşap sanatının çok revaçta olduğu bir dönemde yeni teknolojik cihazların çıktığını, bu sürecin mesleki anlamda kendilerini olumsuz yönde etkilediğini, dolayısıyla atölyelerini kapatmak zorunda kaldıklarını söyledi.
Memurluk sınavlarını kazanarak memur olduğu PTT'deyken de ahşabın kokusunu asla unutamadığını dile getiren Ağırkaya, hatta bazı zamanlar kimi mobilyacı arkadaşlarının bir eseri ya da objeyi tasarlaması için kendisine getirdiğini anlattı.
Emekli olduktan sonraki hayalinin bir atölye açmak olduğunu ve bu hayalini de 2 yıl önce Kadıköy'de gerçekleştirdiğini ifade eden Ağırkaya, şunları aktardı:
"Nihayetinde yeni insanlar yetiştirmem gerekiyor. Benim bundan sonraki misyonum bu sanat dalında yeni insanlar yetiştirmek. Ahşap oymacılığını ülkede yaşatmak. Çünkü bu sanatı yapan insan sayısı o kadar azaldı ki... Geçenlerde bir araştırmasını yaptık, eski oymacılardan yalnızca 130 kişi kaldık ve çoğu da yapmıyor bu mesleği. Bundan sonra bizim öğrendiklerimizi başka nesillere aktarmamız lazım ki bu ülkede bu meslek devam edebilsin. Ben şu gözle bakıyorum; bir kişiyi yetiştirebilirsem, bu ülkede ahşap oymacılık 30 yıl daha ölmez. Bu mantıkla hareket ederek birinci amacım öğrencilere yönelik oldu."
"Pandemi döneminde ahşap oymacılığına ilgi arttı"
Atölyesine farklı yaş ve meslek gruplarından kişilerin geldiğini anlatan Ağırkaya, "Bilinçli gelenler de çok aralarında. Özellikle bu pandemi döneminde ahşap oymacılığına ilgi arttı. İnsanların öncelikle yapmak istedikleri ahşabı tanımak, ona şekil vermek ve onu kullanmak. Bazıları da rahatlattığını düşünüyorlar." dedi.
Ağırkaya, bazı ebeveynlerin, özellikle bilgisayardan uzak durması için çocuklarını atölyeye getirdiğini anlattı.
Kendisinin çocukluk döneminde yaptığı gibi mahallenin çocuklarının da atölyenin camından içeriyi izlemesinden büyük mutluluk duyan Ağırkaya, "Bazen camdan seyrederken birbirleriyle itişiler en güzel yerden seyretmek için. Aklıma 35-40 yıl önce benim ahşap oymacılığa karar verdiğim an gelir. Bu çocuklarla tek tek ilgilendim. Kapının kenarına bir boy çizgisi çizdim. Çocuklar dedim, 'Bu çizgiye geldiğinizde ben sizi ahşap oymacılığa başlatacağım.' Abartısız çocuklar her aşağıya indiklerinde, okula veya bakkala giderken önce burada boylarını ölçerler." diye konuştu.
Yetişkinlerin de zamanı iyi değerlendirmek için bu sanatla ilgilendiğini belirten Ağırkaya, "Özellikle çalışanlar, pandemi döneminde bir yere gidemiyorlar. Kalabalıklara giremiyorlar. Doğal olarak gelip burada ahşap oymacılığı öğrenmek istiyorlar. Özellikle gençlerden çok umudum var." dedi.
Farklı medeniyetlerin rakamlarını kullanarak atölyesi için ahşaptan Medeniyetler Saati yaptığını belirten Ağırkaya, kıtaları, dinleri de hesaba katarak geniş kapsamlı bir proje hazırladığını söyledi.
"Ahşabın dilinden de anlamak lazım"
Ahşaba yeni bir şekil verirken dilinden de anlamak gerektiğini vurgulayan Ağırkaya, "Ahşap ile iyi geçinmek lazım. Ben 35-40 yılımı verebilirim ahşaba ama ahşabın istemediği bir oymayı asla yapamam. Ahşabın öyle bir huyu vardır. Ahşabın daima suyuna gideceksin. Suyuna gitmediğin bir ahşap asla o oymayı yaptırmaz. İnatlaşma asla yaptırmaz ne kadar profesyonel olursan ol." değerlendirmesinde bulundu.
Tükenmeye yüz tutan meslekler arasında
Galip Ağırkaya, ahşap oymacılığına devletin elinden gelen desteği vermeye çalıştığını ancak tükenmeye yüz tutan meslekler arasında yer aldığını belirterek, "Her şeyi de devletten beklememek lazım. Bu işi yapan ustalar olarak bir şey yapmamız lazım. Ahşap oymacılığını sevdirmemiz lazım. Her şeye para olarak da bakmamız lazım. Her şeye para olarak baktığımız zaman, bu mesleği sonrakilere aktarmamız imkansızdır." ifadelerini kullandı.
İnsanların son yıllarda ahşaba olan ilgisindeki artışa da değinen Ağırkaya, "Doğa gezginliği çoğaldı. Herkes doğal olarak tahtadan bardak, tabak, kaşık gibi eşyalar almak istiyor. Fakat baltayı alan, bıçağı alan gencecik ağaçları kesiyor. Bir kişi, iki kişi değil binlerce kişi olunca o güzelim ağaçlar yok oluyor. O gencecik ağaçları kesmesinler." dedi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com