TBMM
Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Başbakanlık, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Kamu Denetçiliği Kurumu, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun 2018 yılı bütçelerinin TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerinde hükümet adına söz aldı.
Türkiye'de doğal afetlere ilişkin politikalarda ilk adımların 1939 depreminden sonra atıldığını belirten Akdağ, 1999 depremlerinin afet konusundaki hazırlıkların yeterli olmadığını acı bir biçimde gösterdiğini söyledi.
İktidara geldikten sonra Türkiye'nin afet, acil durum stratejisini tamamen değiştirerek çok başlılığı ortadan kaldırdıklarını ifade eden Akdağ, bu alanda yapılan değişiklikleri anlattı.
Deprem haritası ile yönetmeliği yakında açıklanacakTürkiye Afet Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı konusunda yeni bir çalışma yaptıklarını dile getiren Akdağ, "Afetle ilgili bütün planları çatısı altında toplayacak bu strateji planını 2018 yılında yürürlüğe koymuş olacağız. Ayrıca bu belge kılavuzluğunda Türkiye Afet Risk Azaltma Planı üzerinde de çalışıyoruz." diye konuştu.
Akdağ, daha önce başlatılan Türkiye Deprem Tehlike Haritasını güncellediklerini belirterek, "Gerçekten mükemmel bir çalışma oldu. Yakın zamanda bunu bilim insanlarıyla beraber kamuoyuna takdim edeceğiz. Bu haritayla birlikte Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'ni de yeniledik. Önümüzdeki bir ay içerisinde bu iki önemli dokümanı kamuoyumuza takdim etmiş olacağız." ifadelerini kullandı.
Recep Akdağ, 1999 Marmara depreminde arama kurtarma faaliyetlerini depremden dört buçuk saat sonra başlatılabilmişken, 2011 Van depreminde ilk 30 dakika içerisinde ekiplerin sahada olduğunu, kendisinin de iki saat içerisinde olay mahallinde olduğunu hatırlattı.
"Kardeşlerimize evimizi, gönlümüzü açmayı tercih ettik"Türkiye'de 3,5 milyona yakın Suriyelinin sığınmacı olarak yaşadığını ifade eden Akdağ, "Biz, yaşadıkları ülkelerin rejimi tarafından yapılan baskı ve zorbalıklardan kaçan kardeşlerimize evimizi ve gönlümüzü açmayı tercih ettik. Bu tercih, birilerinin iddia ettiği gibi bir çıkmaz sokak değil, tam tersine yüz akımız olarak tarihe geçecek bir tercihtir. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız başta olmak üzere hükümet olarak milletimizle el ele vererek tarihin bize yüklediği bir misyonu yerine getirdik." dedi.
Başbakan Yardımcısı Akdağ, hesapsız ve ölçüsüz açıklamalarla Suriyelilere yapılan yardımların üzerine gölge düşürmeye çalışıldığını, kendisinin de basın toplantısı düzenleyerek hesap tablosuyla gereken bütün açıklamaları yaptığını anımsatarak, fırsat maliyetleri de eklenirse aslında 30 milyar doların daha üstünde bir maliyetin ortaya çıktığının anlaşıldığını söyledi.
Akdağ, "Suriyeli sığınmacılar konusu, ağzını her açanın hoyratça yorum yapacağı bir konu değildir. Yaşananların birinci dereceden sorumlusu olan rejime heyetler gönderenlerin, katıldıkları her programda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni belirli çevrelere şikayet edenlerin üzerinde pervasızca ahkam keseceği bir konu hiç değildir. Aslında mazisinde Boraltan Köprüsü Vakası gibi kara bir sayfası olanların, sığınmacılar konusunda takındığı tavra şaşırmayalım." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin dünyaya örnek teşkil eden insani yardım operasyonlarının uluslararası kamuoyunda büyük takdirle karşılandığını vurgulayan Akdağ, Türkiye’de bulunan 3 milyon 381 bin Suriyelinin 228 bininin Geçici Barınma Merkezlerinde yaşadığını ve 31 milyondan daha fazla poliklinik hizmeti verildiğini kaydetti. Akdağ, 612 bin Suriyeli çocuğun Türkiye'de eğitim gördüğünü ve Türkiye'deki sağlık kuruluşlarında yaklaşık 300 bin bebeğin doğduğunu aktardı.
Akdağ, bazı teröristlerin Türkiye'ye geldiği, eğitim gördüğü ve Suriye'ye geri gönderildiği iddialarının hayal mahsulü iftiralar olduğunu ve bu iftiraların neden yapıldığını anlamanın mümkün olmadığını sözlerine ekledi.
İnsan hakları konusunda Türkiye'ye vicdansız saldırılar yapıldığını, acımasız, ölçüsüz ve gerçek dışı iddiaların ortaya atıldığını dile getiren Akdağ, "Milletvekillerini azılı katillerin, teröristlerin cenazesine gönderenlerin en son konuşacağı konu insan hakları meselesidir. FETÖ ile bir şekilde dirsek temasını devam ettirenlerin en son konuşacağı konu da bu olmalıdır." diye konuştu.
"FETÖ'nün kulaklarına üfledikleriyle amel etmeleri..."Akdağ, "Biz, bazılarının söylediği gibi FETÖ konusunda bunların hainliğini 17-25 Aralık'tan önce yeterince anlamamış olabiliriz. Bunu kabul ediyoruz. Ancak bunun için bizi suçlayanların gerçekler ortaya çıktıktan sonra aldanmışlığa devam ediyor olması çok enteresandır. Göz göre göre bu aldanmışlığa devam edenlere sesleniyorum: FETÖ'nün kulaklarına üfledikleriyle amel etmeleri, FETÖ'nün ellerine tutuşturduğu paçavraları belge diye ortaya çıkarmaları anlaşılır olmaktan uzaktır." ifadelerini kullandı.
"Sırtımızı halka dayamaya devam edeceğiz"İnsan hakları alanında hükümetleri döneminde çok önemli adımlar atıldığına, bunların en önemlilerinden birinin de vatandaşların ana dilleriyle ilgili husus olduğuna dikkati çeken Akdağ, "Birileri varsın sırtlarını canilere dayasın ama biz şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da sırtımızı halkımıza dayamaya ve insan haklarını en üst seviyede geliştirmeye devam edeceğiz." dedi.
İnsanların güvenlik içinde yaşamalarının temel haklarının başında geldiğine işaret eden Akdağ, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Terörist grupları Türkiye'de artık inlerinde yakalayıp etkisiz hale getiriyoruz. Bu mücadele, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası meselesidir. Terörist, Kandil'de de olsa teröristtir, Afrin'de de olsa teröristtir, Pensilvanya'da da olsa teröristtir. Bizim için bunların hiçbirinin ötekinden farkı yok. Gazi Meclis çatısı altında bulunan bizler, bunu herkese, bütün dünyaya anlatmalı ve bu konuda da mutlaka iş birliği, gönül birliği yapmalıyız. Sırtını PYD'ye, YPG'ye dayayan veya FETÖ ile iş birliği yaparak kulaklarına üflenenleri kamuoyuna taşıyanlar milletin emanetini taşıyamayanlardır. Altını çiziyorum, milletin oylarıyla milletin Gazi Meclisi'ne gelen bizler, FETÖ ve PKK gibi teröristlerle aynı söylemde ortak bir düzlemde buluşamayız.
Hayretler içerisindeyim. Son zamanlarda Amerika'da yürütülen davayla ilgili olarak Amerika sanki haklı bir şey yapıyormuş gibi konuşanlar var. Amerika Birleşik Devletleri'nde Türkiye aleyhine bir kumpas düzenleniyor. Bu kumpasın oyununa hiç kimse gelmesin. Bu kumpasın oyununa gelmek Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar vermekten başka hiçbir anlama gelmez."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Güçlü olan haklı değildir, haklı olan güçlüdür." sözünü hatırlatan Akdağ, "Bizler, zorbalıkla tahkim edilen adalete değil, adaletle güçlendirilen eşitliğe inanıyoruz. Buradan İsrail devletine sesleniyorum, bu haksız kararı veren Amerika Birleşik Devletleri'ne sesleniyorum: Biliyoruz ki zulümle abad olanın ahiri berbat olur." ifadelerini kullandı.
Sataşmadan söz alan CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, iftiracı, yalancı olan bir insanın yüzünde daima sözlerini bitirdikten sonra şeytani bir gülümseme olduğunu belirterek, "Eğer bu şeytani gülümsemeyi görüyorsanız yüreğinizi soğutarak vicdanınıza seslenin. Bu insan her şeye rağmen pişkin bir şekilde masum ve mağdur insanların yok olmasına göz yumabilecek bir kişidir." dedi.
Yeniden söz alan Başbakan Yardımcısı Akdağ ise "iftiracı, yalancı ve şeytani gülümseme" ifadeleri şahsı için kullanılmışsa bunu söyleyene misliyle iade ettiğini söyledi.
Akdağ, "Bizim Suriye savaşıyla ilgili yaptığımız şey Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkmaktır. 3,5 milyon Suriyeliye kucak açmaktır. Buraya çıkan milletvekili, Esad'ın zalimliğini Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine getirip konduramaz. Bunu şiddetle reddediyoruz. Esad bu zalimliğe başladıktan sonra milletvekillerini oraya göndererek, orada fotoğraf çektirenler ortak olmuştur." dedi.
Muhabir: Alper Atalay