ANKARA
Suudi Arabistan vatandaşı, Sosyal Antropoloji Profesörü Madavi Er-Reşit, Foreign Affairs dergisine, Kaşıkçı cinayeti çerçevesinde Suudi Arabistan rejiminin yapısını ve Washington yönetimiyle ilişikilerini ele alan bir analiz yazdı.
Er-Reşit, "ABD Bin Selman'ı Neden Kontrol Edemiyor?" başlıklı analizinde, Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülmesinin Riyad yönetiminin uluslararası toplum nezdindeki imaj ve güvenilirliğini yerle bir ettiğini ve dikkatleri son dönemde Veliaht Prens çevresinde yoğunlaşan totaliter rejime çektiğini belirtti.
Er-Reşit, babası Kral Selman Bin Abdülaziz'in 2015'te iktidara gelmesinin ardından Prens bin Selman'ın zamanla tüm gücü elinde tutar hale geldiğini bildirdi. Er-Reşit, zamanla ülkedeki devlet gücünün tamamını kendisinde toplayan Bin Selman'ın, Suud ailesinin geçmişte prensler arasındaki güç dengesine dayalı kraliyet sistemine son vererek dizginlenemeyen bir iktidar rejimi kurduğunu anlattı.
Babasının iktidarında Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı olarak görev yapan Bin Selman'ın, Ekonomik ve Kalkınma İşleri Konseyi ile Siyasi ve Güvenlik İşleri Konseyinin başkanlıklarını yürüttüğüne, devlete ait petrol ve doğal gaz şirketi Aramco'nun başında bulunduğuna dikkat çeken Er-Reşit, Veliaht Prensin ayrıca yeni kurulan Eğlence Komisyonu gibi yumuşak güç araçlarıyla da Suudi toplumu üzerinde nüfuz sağladığının altını çizdi.
Totalitarizme dönüşEr-Reşit, Suudi Arabistan'daki mevcut siyasi krizin temelinde, veraset sistemindeki krizin yattığına dikkati çekti.
Suudi Arabistan'da geçmişte kilit bakanlıkları paylaşan çok sayıda prensin birbirlerinin iktidarını dengelediği bir siyasi iktidar düzeni bulunduğunu aktaran Er-Reşit, tüm prenslerin hem hanedanın hem de devletin başı olarak krala hesap verme durumunda olduğunu belirtti. Suudi akademisyen, bu düzende prenslerin de kendi temsil ettikleri güçle kralın iktidarını dengelediğinin altını çizdi.
Kral Abdullah bin Abdülaziz'in bu düzende hüküm süren son kral olduğunu ifade eden Er-Reşit, Kral Abdullah'ı bu düzeni kurumsal hale getirmek için veraset konusuna karar almak ve kralın ölümünden sonra yerine kimin geçeceğini belirlemek üzere 2007'de 35 Suudi prens ve oğullarından oluşan İttifak Komisyonunu kurduğuna vurgu yaptı.
Kral Selman iktidara gelmeden önce tahtta hak payı olan iki veliaht prens Prens Sultan ve Prens Nayef'in doğal sebeplerle hayatını kaybettiğini hatırlatan Er-Reşit, Kral Abdullah'ın 2015'de hayatını kaybettiğinde Selman'ın veliaht olarak atayabileceği tek erkek kardeşinin Prens Ahmed olduğunu, onun da devlet tecrübesinin sınırlı olması nedeniyle Kral Selman'ın kendi oğlunu veliaht olarak atadığını anımsattı.
Er-Reşit, Muhammed bin Selman'ın bu andan itibaren tahtın rakipsiz varisi olarak iktidarı kendi elinde toplamaya başladığına vurgu yaptı.
Bin Selman'ın kraliyet ailesinin ve Suudi kamuoyunun az sayıdaki siyasete etki etme kanalını bloke ederek işe başladığını vurgulayan Er-Reşit, Veliaht Prensin İttifak Komisyonunu lağvettiğini, üyelerini gözaltına aldığını, Kraliyet Divanı'nı ilga etiğini, İslami ulemanın devlet yönetimindeki etkisinin kırdığını, tüm muhalifler ile finans sektörünün önde gelen isimlerinin çeşitli bahanelerle tutuklandığını belirtti.
Er-Reşit, Veliaht Prens'in Suudi toplumunun fikrini almadan, ne düşündüğüne aldırmadan tepeden inme reformlar yaptığını, örneğin kadınların otomobil kullanmasına ilişkin yasağın kaldırılması konusunda toplumun görüşüne hiç başvurmadığını, tüm bu reformların gerçekte yapılması gereken siyasi reformlara alternatif göz boyamaya yönelik adımlar olduğunu savundu.
Er-Reşit, "Veliaht Prens'e itaate dayalı yeni Suudi totalitarizmi, Kaşıkçı'nın öldürülmesi skandalına giden yolu açtı." değerlendirmesinde bulundu.
Krallar ve BaşkanlarKaşıkçı olayının uluslararası kamuoyunda yarattığı yankıların ardından Prens Bin Selman'ın iktidarının yurt içinde hiçbir şekilde sorgulanamadığını dile getiren Er-Reşit, Prensin bir anda uluslararası toplumun eleştiri oklarının hedefi olduğunu, ABD yönetiminin Suudi Arabistan üzerinde gerekli baskıyı kurabilecek tek güç olarak üzerine düşeni yerine getirmede çekimser davrandığını belirtti.
Er-Reşit, olay sonrasında İngiltere, Almanya ve Fransa gibi daha önce Riyad yönetiminin anti-demokratik uygulamalarını eleştirmeyen müttefik ülkelerin dahi gazetecinin katledilmesini açık şekilde kınarken, ABD Başkanı Donald Trump'ın Prens Bin Salman'ı aklamaya yönelik açıklamalar yapmasıyla Washington yönetiminin başarısız bir sınav verdiğine dikkati çekti.
"Başıbozuk Prens"Suudi Kraliyet ailesinin de Bin Selman'ın iktidarını dengelemenin bir yolunu bulması gerektiğinin altını çizen Er-Reşit, şu ifadeleri kullandı:
"Bundan sonrası için Suudilerin kendilerini siyaset sahnesine yeniden sokmanın bir yolunun bulması gerekiyor. Muhammed bin Selman'ın iktidarında dini, mali ve kraliyet elitlerinin susturulmasıyla ülkede korku iktidarı hakim oldu. Kaşıkçı cinayeti, bu rejimin mutlak iktidar arayışında neleri göze alabileceğini bir kez daha gösterdi. Bugün Suudiler dahi Veliaht Prens'in iktidarının sınırlanması için uluslararası toplumdan beklenti içinde."
"Genç yaşta güç sarhoşu olan" Veliaht Prens'in uluslararası topluma saygısının sıfır olduğu ve Kaşıkçı olayıyla Türkiye'nin diplomatik güvenini zedelediğine işaret eden Er-Reşit, şu değerlendirmelerde bulundu:
"ABD, Bin Selman'a verdiği desteği onun insan özgürlüklerine ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermesi koşullu bağlı hale getirerek işe başlayabilir. Fakat eğer bu olayı mutat, önemsiz bir konu olarak görüp geçiştirirse, bu gördüğümüz son dehşet verici eylem olmaz. ABD'nin kayıtsızlığı genç Prens Bin Selman'a tek bir mesaj verecektir: Cinayet de işlesen bundan paçayı sıyırabilirsin."
Muhabir: Emre Aytekin
Kaynak: AA
dikGAZETE.com