Ankara
"AB'nin iklim adımlarında 'aşırı sağ' etkisi" başlıklı dosya haberin ikinci bölümünde, aşırı sağcı partilerin AP seçimlerinden güçlenerek çıkmalarının AB'nin iklim odaklı politikalarının uygulanmasına muhtemel etkilerini değerlendirildi.
İklim değişikliğine yönelik hedefler, 2019'da yapılan bir önceki seçimlerde belirleyici nitelikteydi. AB'nin kalbi konumundaki Brüksel başta olmak üzere tüm Avrupa başkentleri, 2019'da iklim krizine dikkati çekmek için Greta Thunberg'in öncülüğünü yaptığı eylemlere sahne oldu.
AB bu konjonktürde "yeşil" yol haritasını çizdi, 2050 itibarıyla Avrupa'yı karbon-nötr kıta haline getirmek için sıkı politikalar yürürlüğe koydu. Ancak aradan geçen 5 yılda Birliğin yaşadığı iç ve dış krizler, bu konuyu gerilere, iklim hedeflerini ise aşırı sağcı partilerinin eleştirilerinin hedefine itti.
Seçimlere aylar kala AB başkentlerinde sokaklara çıkan bu kez traktörleriyle iklim politikalarını eleştiren çiftçiler oldu.
Kampanya sürecinde iklim politikalarına karşı çıkan söylemleriyle destek toplayan aşırı sağ partilerin sandalye sayılarını artırmaları, bu politikaların uygulanabilirliğini tartışmaya açtı.
Yeşil politikalara devam mı, tamam mı?
Kovid-19 salgını ve Ukrayna-Rusya Savaşı'ndan olumsuz etkilenen üreticilerin desteğini arkasına alan aşırı sağın yeni dönemde iklim politikalarına getireceği frenle ilgili birkaç senaryo bulunuyor.
16 Temmuz itibarıyla başlayacak yeni yasama döneminde AP'nin, aşırı sağ partilerin mensubu milletvekillerinin iklim politikalarıyla ilgili başlatacağı alevli tartışmalara sahne olması bekleniyor. Aşırı sağ partiler, ülkelerin ekonomik istikrarını baltalamakla eleştirdiği Yeşil Mutabakat'ın tümüyle veya kısmen rafa kaldırılmasını talep ediyor. AB'nin iklim değişikliğine acil eylem planı niteliğindeki Yeşil Mutabakatı'nın uygulanmasıyla ilgili keskin bir yol ayrımında kalması muhtemel.
Öte yandan Yeşil Mutabakat'ın mimarı Ursula von der Leyen'in siyasi grubu, AP'de en fazla sandalyeye sahip Avrupa Halk Partisi'nin (EPP) diğer konularda vereceği tavizlerle iklim politikalarını koruması da diğer bir senaryo. Zira sağ partilerin Yeşil Mutabakat'ın bazı kararlarının çöpe atılması yönündeki çağrılarına rağmen son 5 yılda kabul edilen ve halihazırda 27 ülkede uygulanan onlarca düzenlemenin tamamen iptal edilmesi yasal olarak oldukça zor.
Öte yandan bu durum, emisyon oranını yüzde 90 azaltmayı amaçlayan 2040 iklim hedeflerinin uygulanmasını yavaşlatabilir. 2005’ten bu yana emisyonların neredeyse hiç düşmediği tarım sektörünü doğrudan etkileyecek bu politikaların uygulanabilmesi için hem AB ülkelerinin hem de Parlamento'nun onayı gerekiyor.
Bu noktada AP'de 3. parti konumuna gelen sağ ve aşırı sağ partilerin bir araya geldiği Avrupa Muhafazakarları ve Reformistleri (ECR), kararın uygulanmasında zorluk çıkarabilir.
Doğayı Onarma Yasası
Aşırı sağ partilerin şiddetle karşı çıktığı bir diğer teklif de Şubat 2024'te AP tarafından kabul edilen ve Birlik üyesi ülkelerde 2030 yılına kadar ekosistemlerin en az yüzde 20'sinin eski haline getirilmesini öngören "Doğayı Onarma Yasası".
Yasanın tarımsal faaliyetlere zarar vereceğini savunan bu partiler, bu teklifin yürürlüğe girmesini engellemeye çalışıyor. Yürürlüğe girmesi için AP ve üye ülkeler arasında müzakerelerin yapılacağı teklif, ECR'nin muhalefetiyle karşılaşacak gibi görünüyor.
Aralık 2023'te kabul edilen "AB'nin Kritik Hammaddeler Yasası" da aşırı sağın güçlenmesiyle zarar görebilir.
Bu partiler, çevreci teknolojiler için gerekli olan kritik hammaddelerin sürdürülebilir tedarikini güvence altına almayı amaçlayan yasanın, üye ülkeleri AB'nin merkezi düzenlemelerine ve dış tedarik zincirlerine aşırı bağımlı hale getirebileceğini savunuyor. Ortaya çıkan muhalefet, AB'nin yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir endüstrilere geçiş çabalarını yavaşlatarak iklim hedeflerine ulaşmada gecikmelere yol açabilir.
Tüm bu ihtimaller, AB'nin iklim kriziyle mücadelede "küresel liderlik rolü" üstlenmesini zorlaştırabilir.
Toplumsal kutuplaşmalar
Sağ partilerin muhalefeti aynı zamanda daha fazla AB karşıtlığını körükleyerek Birliğin politikaları aleyhine kamuoyu tepkisini artırabilir ve üye ülkeler arasında bölünmelere yol açabilir.
Bu durum, iklimle ilgili çabalara yönelik bölünmüş bir yaklaşımı getirebilir ve üye ülkelerce sarf edilen koordineli çabalar, farklı stratejiler izleyen aşırı sağın iktidar olduğu ülkeler tarafından baltalanabilir.
Ayrıca, aşırı sağın "iklim gündeminin toplumun asıl sorunlarını gölgelediği" söylemi, çevre politikalarının "elitist" ve "toplumdan kopuk" olarak etiketlenmesi toplumsal kutuplaşmaları artırabilir.
Kaynak: AA
.
dikGAZETE.com