ESKİŞEHİR - EMRAH YAŞAR (AA) - Eskişehir'de 28 Şubat sürecinde öğretmenlik kadrosuna atanmasına rağmen bir özel dershanede çalışmak zorunda kalan bir çocuk annesi Ayşe Bahtiyar Büyük, yaşadığı "psikolojik işkenceyi" hafızasından silemiyor.
Üniversite son sınıfta okuduğu döneme denk gelen 28 Şubat sürecinde başörtülü olduğu için büyük dayatmalarla karşılaşan Büyük, öğretmenlik kadrosuna atanmasına karşın dershanelerde çalışmak zorunda kaldı.
Dershanede çalışırken de başörtüsü yüzünden çeşitli sorgulamalara muhatap olan Büyük, yaşadıklarını unutamıyor.
Yaklaşık 3 yıl önce Milli Eğitim Bakanlığınca öğretmen olarak atandığı Şehit Emre Bolat Ortaokulunda eğitim veren Büyük, AA muhabirine, 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağının başladığı dönemde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Biyoloji Bölümünde son sınıf öğrencisi olduğunu söyledi.
Üniversiteyi 1996 yılında bitirdiğini ifade eden Büyük, şöyle konuştu:
"İlk atamada sınıf öğretmeni olarak atamamız yapıldı. O zaman kamusal alanda memuriyet yapma imkanımız olmadığı, başörtülüler memur olamayacakları için kendi isteğim ile bir dershanede çalışmaya başladım. Milli Eğitimde çalışma imkanımız olmadı. Tabiri caizse o dönemde devlet okullarında bir temizlik yapılmaya başlanmıştı. En son dershanelere sıra geleceğini biliyorduk. O süreçte sürekli atılan, istifa eden arkadaşlarımızla görüşüyorduk. Bir gün dershanemiz Batı Çalışma Grubunca (BÇG) baskına uğradı. O gün sınav vardı. Öğrencilerin soru kağıtlarını almak için merdivenlerden aşağıya indiğim sırada 5-6 takım elbiseli kişi hızlı bir şekilde dershaneye girdiler. Bu sırada içlerinden biri 'Hey sen.' diye bağırdı. Dönüp baktım, 'Buyurun.' dedim. 'Sen kimsin? Ne iş yapıyorsun?' diye sordu. Öğretmen olduğumu söyledim. 'Bu kılıkla mı?' dedi. Cevap vermedim. Adımı ve soyadımı aldı. Sesleri duyan öğrencilerim kapıdan bana bakıyorlardı. Çocukların gözlerindeki endişe ve korkuyu gördüm. Yüzlerinde cevaplanmamış pek çok soru gördüm. Onlar hiç soru sormadı."
Büyük, 28 Şubat'ın sadece mütedeyyin insanlara, başörtülü insanlara karşı yapılan bir olay olarak görülmemesi gerektiğini belirterek, o dönemin çocuklarının, ailelerin yaşadığı bu durumu, "halka yapılmış bir darbe" diye değerlendirdiğini söyledi.
"Sigara dumanını yüzümü üfledi"O dönemde yaşadıklarını hayatı boyunca unutmayacağını aktaran Büyük, "Yapılan yanlış uygulamaların bilinmesinde fayda var diye düşünüyorum. Büyüdüğü zaman kızıma bu dönemlerde yaşadığımız şeyleri anlatmak istiyorum. Çünkü bedel ödediğimiz bir şey var. Bunun kıymetini kızım da bilmeli." değerlendirmesinde bulundu.
Batı Çalışma Grubu dershaneye baskın yaptıktan sonra her hafta farklı farklı müfettişlerin dershaneye soruşturma için geldiklerini anlatan Büyük, şöyle devam etti:
"Her defasında farklı insanlarla karşılaştım. Her gelen insan aynı soruları soruyordu. Neden başımı örtme ihtiyacı duyduğumu sorguladılar. Bu insanlara her gelişlerinde ifade vermek zorunda kalıyordum. Müdür odasından çağrıldığımı duyunca biliyordum ki yine müfettişler geldi. Sistematik bir psikolojik bir baskı vardı. Bir gün Milli Eğitim Müdürlüğüne gittim, orada bir odaya alındım. Sürekli sigara içen bir kişi vardı, dumanını da sürekli yüzüme üflüyordu. Özel olarak düzenlenmiş bir sorgu odası. Burada bana saatlerce sorular sordu. Bir an önce bu işkencenin bitip dışarı çıkmayı istiyordum. Önüme bir kağıt uzattılar, 3-4 satırlık bir yazı, ne yazdığını hatırlamıyorum. Kağıdı imzalayıp dışarı çıktım. Bir apartmanın bahçesine girip orada dakikalarca ağladım. Bu psikolojik işkenceleri yaşadık."
"Bizi de uğraştırıyorsun..."İfadelerin alındığı zaman istifa etmesi gerektiği yönünde sürekli telkinlerde bulunulduğunu aktaran Büyük, "Soruşturma için gelen her müfettiş, 'Eğer başını açmayacaksan istifa et, neden devam ediyorsun bu şekilde, bizi de uğraştırıyorsun.' tarzında baskıları vardı. Ama ben onlara cevap vermedim, istifa da etmedim." diye konuştu.
Ayşe Bahtiyar Büyük, dershane müdürünün bir gün odasına çağırdığını aktararak, şunları dile getirdi:
"Müdür, 'Hocam artık yolun sonuna geldik. Eğer siz istifa etmezseniz dershaneyi kapatmak istiyorlar.' dedi. O ana kadar dayanma gücüm vardı, devam edebilirdim, gücümün sonuna kadar dayanabilirdim. Ama bir insanın vicdanına karşı mücadele etmesi çok kolay bir şey değil. Dershanede çalışan erkek öğretmenler var. Onların bir ailesi, evlatları var. Evlerine ekmek götürüyorlar. Onları düşünüyor, gözünüzün önüne geliyor. 'Yapabilirler mi?' diye sordum. 'Büyük bir ihtimalle bu ortamda yapabilirler.' diye cevap verdi müdür bey. Bu durumda vicdanınızı bir kenara bırakma imkanız yok. O anda dayanma gücünüzü, her şeyinizi elinizden alabiliyorlar. Ve istifamı ben bu şekilde verdim. Bu tehdit ve şantajla istifa ettim."