Bunlardan güç bulan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, yıllarca zihinlerden silinmeyecek “Sincan’da demokrasiye balans ayarı yaptık” açıklamasıyla ‘postmodern darbe’nin kapısını araladı.
“Postmodern darbe” olarak nitelendirilen 28 Şubat 1997’deki MGK toplantısının üzerinden 21 yıl geçti. Rejim tartışmaları, Sincan’daki “Kudüs Gecesi”, tankların yürütülmesi ve “Demokrasiye balans ayarı yaptık” sözleriyle zihinlere kazınan bu süreç, Türkiye tarihinde karanlık bir sayfa olarak yerini aldı. Bu dönem sadece ordudan 900 subay astsubay YAŞ kararıyla atıldı. Büyük sıkıntı yaşayan o askerler bir araya gelip Yüksek Askerî Şûra Mağdurları Derneği’ni kurdu.
Dernek Başkanı Yüksel Salter ve Yönetim Kurulu üyeleri gazetemizi ziyaret ederek içlerini döktüler:
“Biz Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sayesinde bazı haklara kavuştuk, bu konuda vefalıyız. Ancak bazı mağduriyetlerimiz de devam ediyor ki bunları da ifadeden geri kalmayacağız. Ergenekon ve Balyoz mağdurları haklarını tamamen aldılar. Gelgelim YAŞzedeler haklarına kavuşamadılar hâlâ... Eğer suçluysak verdiklerini de geri alsın yargılasınlar, yok değilsek bütün haklarımızı versinler. Nankörlük etmek istemiyoruz ama nasıl olsa rütbelerini verdik, emekliliğini yürüttük demekle bitmiyor. Cumhurbaşkanımız şu sıkıntılı dönemde sefer görev emirlerinizi hazırlayın diyor, bu iyi yetişmiş subaylar astsubaylar isteseler de gidemezler çünkü sefer görev emirleri yok. Biz hain değiliz ama kışlaya sokulmuyoruz. Ölelim şehit olalım diyoruz ona bile müsaade edilmiyor. Ne üniformamız veriliyor ne rütbemiz takılıyor ne de aralarına alıyorlar. Sığıntı gibi çalışıyoruz orada burada...”
Dilerseniz tek tek başlık açalım onlara.
Yüksel Salter: 2014 yılında YAŞ Mağdurları Derneği’ni kurduk. 71- 2010 arası 1900 kişi atılmış. En çok da 900 kişiyle 28 Şubat’ta...
Harp Okulunda bazı öğrencilerin notları fevkalade iyi, çan eğrisi olduğu için ortalamayı yükseltiyorlar, diğerleri sınıfta kalıyor. Birini sıkıştırıyorlar cebinden sorular çıkıyor. Bunları yazıyorlar tahtaya. Bölük komutanına “böyle bir imtihan olamaz” diyorlar, “zaten cevaplar tahtada.” Bölük komutanı, umursamıyor,
- Komutanım gereğini yapmayacak mısınız?
- Yapmazsam ne olacak?
- Tabur komutanına gideceğim.
- Peki o da bir şey yapmazsa.
Demek ki kilit noktaları doldurmuşlar.
28 Şubat’ta FETÖ’cüler hanımlarının başlarını açtılar, balolara katıldılar, ellerinde kadehlerle amirlerini uyuttular. Sen namaz kılandan, eşi başörtülü olandan korkma, onların kimseyle bağlantısı yok ama açılanlar saçılanlar askeri sırları örgüt için kullandılar, ABD ile iş tuttular.
Hatta bu sopa cemaat içinde kullanıldı. Gülen’in emirlerini değil de dininin emirlerini dinleyenleri harcadılar, ‘açılın’ diyorsak açılın kardeşim... Kendi arkadaşlarına bile acımadılar. Onları en iyi, mütedeyyin Müslümanlar tespit edebilirdi, YAŞ marifetiyle alandan uzaklaştırıldılar.
Özetlersek 28 Şubat, 15 Temmuz’a giden yola asfalt döktü.
YAŞ KARARLARI DURUYOR
Terör örgütünden yargılananlar bile kendini savunabiliyor, subaya yasak.
Suçlu olsam önüme suçumu koyar öyle atarlardı. Yapamadılar. Suçsuz olduğumu kendileri de biliyor zira. Yargıya ne diyecek? Namaz kılıyor. İyi de bu yasak değil ki yasada. 28 Şubatçıların verdiği kararların yürürlükten kalkması için tek yol var: Yargıya açmak!
Ama biz sizi zaten affettik.
Biz af filan istemiyoruz. Mahkemeye gidelim zaten suçsuzluğum çıkacak ortaya. Verildiğimiz kurumlarda da ayak uyduramadık, biz yıllardır dağlarda topla tüfekle dolaşmışız. Sivil hayat bambaşka. Referandum sonrası devlete giren koca koca subayları mutfak çavuşu, garaj değnekçisi yaptılar. Tazminatlarımız yandı, OYAK hakkımız da gitti bu arada.
DİĞERLERİ ALDI AMA
HSYK ile işlerine son verilen hakim ve savcılara tazminatlarını verdiler, bize yok...
1960’da atılan TSK mensuplarına dört defa iyileştirme yapıldı bize yok.
Bugün FETÖ’den atılanların savunma hakları var. İnsan Hakları Mahkemesi’ne de taşıyabilirler icabında. Ergenekon Ergenekon dediniz de kaç kişi atıldı ordudan? Hiç yok. Balyoz’dan da yok. Tamam birileri yattı çıktı ama yine vazifesinin başında. FETÖ’den atılanlar içinde yeniden TSK’ya geri dönenler oldu.
5 yıl okumuşum, yıllarca Tendürek Dağında, Tunceli kırsalında çalışmış, arabadan çok helikoptere binmişim. Büyük tecrübem var. Afrin’de olsak daha az zayiat için bildiklerimizi koyardık ortaya.
Bizim de yargıya kapalı kararlara yargı yolunun açılması hakkında taleplerimiz oldu. Sağ olsun başta Başbakan Binali Yıldırım olmak üzere bakanlarımız ilgileniyor.
SUÇLUYSAM CEZAMI SUÇSUZSAM HAKKIMI...
28 Şubat’ta basın da korku saldı. Üniversite’de ikna odaları filan. İş cadı avına döndü bir anda. Sahur vakti bakıyorlar kimin ışığı yandı, kim oruç tutuyor. Kim sabah namazına kalkıyor hatta kim alaturka tuvaleti kullanıyor. Sifon dinleyip tespit ediyorlar.
Buradan en kârlı çıkan FETÖ oldu. YAŞ kararları ile samimi Müslümanlardan kurtuldular, bir taraftan da adamlarını general yaptılar.
Bize sadece bir emekli hakkı verildi o kadar... Yıllarca parasız kalanlar, borç yapanlar dertlerine yandılar. Mesele para da değil, haysiyet satın alınmaz.
Sağlık cüzdanlarımızı da elimizden aldılar, engelli çocuğum kaldı ortada. Sağlık cüzdanı doldukça değişir, FETÖ başörtülü resimleri alıp bir yerlere ulaştırdı, aleyhimizde kullandı. Bunlara bir mana veremiyorduk. Olup biteni 15 Temmuz’da anlayabildik anca...
ŞUBAT TEMMUZA YARADI
DÜĞÜN HEDİYESİ
Ahmet Çalım: (Öğretmen Subay) Ağustos 1997... Nişanlıyım, düğün için izin almış memleketime gitmişim. Telefonla birliğine dön dediler, döndüm ilişiğimi kesip koydular kapıya. Acı bir düğün hediyesi verdiler bana. Hangi kapıyı çalsak arkamız sıra arıyor “almayın bu adamı sakıncalı” diyorlardı. 2010’da anayasa değişikliği yapıldı 2011’de girebildim Sanayi Bakanlığına...
Atılan arkadaşlar Harp Okulunu derece ile bitirmiş. Hayatı boyunca savunma bile istememişsin, sonra “disiplinsizlikten” atıyorsun dışarıya. Hakkını da aratmıyorsun çünkü YAŞ kararları mahkemeye taşınamıyor.
MEMNUNUM AMA...
Abdullah Göçgün: Haziran 1998’de TSK ile ilişkim kesildi. Çerkezköy Zırhlı Tugay’da eğitim subayı idim. Sicil notum yüksekti, dosyam takdirle dolu. Tugay komutanı bir gün “aynen bir kurmay gibi çalışıyorsun senden çok memnunum ancak eşin kapalı, atılacaksın” dedi. Atıldıktan sonra emekli aylığımız geç de olsa verildi ancak askeri kimlik kartlarımızda ayrıldığımız rütbe yazılıyor. Emekli üsteğmen yazarsan belli ki attılar. Millet bilmez ki “Canım siz de yapmışsınızdır bir şey” gözüyle bakıyor.
13 yıl bir boşluğum var. Hâkim ve savcılar hem vazifelerine döndüler hem de özlük haklarını tamamen aldılar.
Zaten YAŞ kararları açıklanmadan evvel şu kadar kişi ordudan atılacak diye bilgi sızdırılıyor, toplum hazırlanıyordu.
BIRAKIN ŞEHİT OLALIM
Şener Çelenk: Erbakan döneminde atıldım. Bize kışla içinde mobbing uyguladılar. 5. Ana Jet Üssünde (Merzifon) uçak elektronik teknisyeniydim. Bir uçağı tek başıma silahla donatabilirim. Özellikle IFF cihazlarına bakıyordum. Etrafınızdaki uçaklar harp uçağı mı yolcu uçağı mı, VIP mi, dost mu, düşman mı? Ben gittiğimde Merzifon’daki F-5’ler bu cihazı kullanamıyorlardı. Arızalarını tespit ettim, hepsini onardım. İncirlik’teki tatbikata 40 uçaktan 39’u fevkalade uyumlu çalıştı, sadece biri devre dışı kaldı onda da pilot cihazı açmamış. İkinci sortide %100 verim aldık. Kuvvet komutanı direkt uçağa atlayıp Adana’ya geldi, “Nasıl olur bunlar çalışabiliyor muydu yaaa?”
- İşim bu komutanım. Çalıştırırım.
- Peki senden evvelkiler bu bilgiye haiz değil miydi?
- Bilemiyorum komutanım.
Hava Kuvvetlerinden gelen Korgeneral burada mesleğin zirvesine ulaşmış arkadaşlar var ama irticaya karışanı ben bile kurtaramam. Ve baskılar başladı arabamın arka camına kurşun sıktılar. Bir an önce lojmanı terk etmemi istediler. İstanbul’da bir firmaya girdim. 6 ay SSK yatsa emekli olacağım. Firmayı sıkıştırdılar, biz attık, siz nasıl alırsınız diye.
Hanım kanserli, GATA’da yatıyor, hastaneden attılar. Oğlumun üniversite imtihanı neticeleri geldi. Askeri okullara, Polis Akademisine giremez, resmi kurumlara alınamaz. Yaa ne yaptı bu çocuk? Babası namaz kıldı da ondan... Hakkımızda negatif rapor tutanlar üstün başarılı sayıldılar. Cumhurbaşkanımızdan bir şey istiyorum. Rütbelerimiz geri verilmedi, elbiselerimiz geri verilmedi, bari şu Afrin’de vazife versinler de şehit olalım. O makamı çok görmesinler şu insanlara.
BUNALTTILAR
İzzet Çöl: 1997 Ağustos şûrasında ilişiğim kesildi. Habipler köyünde zırhlı tugaydaydım. Fatih’te oturuyordum. Evimize defalarca anketçi pazarlamacı şekline girip kontrol ettiler. Üçüncü katta oturuyoruz, gelip adres soruyorlar güya. Hanım ben yabancıyım komşular daha iyi bilir diyor,
- Olsun bak ben de çarşaflıyım.
- Bana ne hanım, senin çarşafından? Adresle ne alakası var.
Kışla komutanı bir gün kenara çekti, “İzzet dikkat et atılacaksın.” İyi de neye dikkat edeceğim? Hayatım da bir kere savunma verdim onda da belediye otobüsü arıza yaptı. 10 dakika geç kaldım. Kış soğuğu ayaz, çocuğun başını sardık onu bile yetiştirmişler kızı da başörtü takıyor. Psikolojim bozuldu, kliniklerde yattım. Hâlbuki bütün kolorduyu temsilen ben gidiyordum atışlara. O kadar masraf edip adam yetiştiriyorsun, sonra dışarıya...
DİSİPLİNSİZLİKTEN RE’SEN
İsmi mahfuz bir yaşzede: Hanımın kapalıysa, namaz kılıyorsan, kara listeye alırlar. Beni Marksist bir asteğmen şikâyet etmiş, haber geldi ama ciddiye almadım. Hoş takibat var diye namazımı bırakacak değildim, ne de hanımım başını açar. Bir gün hiç bir şey sormadan aldılar götürdüler Mamak’a. Bir üsteğmenle bir yüzbaşı daha getirdiler. Yüzbaşı avukatımla görüşeceğim filan deyince güldüler, kanun biziz, çırpınma boşuna. Beni bir hücreye koydular baktım ranzada Hüseyin Kurumahmudoğlu yazıyor. Hatırlıyorum Ülkücü bir gençti ve namaz kılıyor diye katledilmişti, kafasına dipçikle vurula vurula. Onun yatağını bana veriyorlar mesaj ne kadar net ama.
Kaynak: IHA
.
dikGAZETE.com