Gündem

'28 Şubat bütün ülkede bir korku ortamı oluşturmuştu'

28 Şubat mağdurlarından Zehra Ergül, "28 Şubat bütün ülkede bir korku ortamı oluşturmuştu. Noterleri asla okullara getiremiyorduk. Okula alınmadığımızı belgeleyecek noter bulamıyorduk. Dolayısıyla dava etmemizin önüne geçtiler." dedi.

23-02-2018 19:32

İSTANBUL 

28 Şubat mağdurlarından Zehra Ergül, "28 Şubat bütün ülkede bir korku ortamı oluşturmuştu. Noterleri asla okullara getiremiyorduk. Okula alınmadığımızı belgeleyecek noter bulamıyorduk. Dolayısıyla dava etmemizin önüne geçtiler. 98 yılında okuldan devamsızlıktan atıldım, kılık kıyafet yönetmeliğine muhalefetten değil." dedi.

Ergül, 28 Şubat döneminde yaşadıklarını anlattı.

Darbe döneminde İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünde öğrenci olduğunu belirten Ergül, başörtü yasağının okullarda uygulanmasıyla birlikte okula alınmadığını, günlerce İstanbul Üniversitesi önünde yapılan eylemlere arkadaşlarıyla katıldığını ve devamsızlıktan okulda atıldığını anlattı.

Ergül, 2011 yılında gelen afla üniversiteye geri döndüğünü ve okulunu bitirebildiğini, sonrasında da yüksek lisansını tamamladığını söyledi.

Dönemin, gerçekten ağır bir süreç olduğunu ifade eden Ergül, bunun "postmodern" denilerek geçiştirilemeyeceğinin altını çizdi. Ergül, 28 Şubat'ı, dindar halkın siyasette, ekonomide ve akademide öne çıktığını görenlerin bunu sert bir şekilde durdurma girişimi olarak nitelendirdi.

Başörtüsü yasağının İstanbul Üniversitesi'nde çok sert bir şekilde uygulandığını anlatan Ergül, şunları kaydetti:

"Bir gün okulumuza geldik, kapıda köpekler, robocop polisler olduğu halde içeri alınmadık. Yasak tümüyle hukuksuzdu. Kılık kıyafet yönetmeliği gibi bir gerekçeleri de yoktu. Yasakçılar bunu uygularken çok pervasızdı. Herhangi bir açıklama yapma gereği bile duymadılar. İnsanları dışarıda bıraktılar. Çok acılar yaşandı, sıkıntılar çekildi. Eğitim hayatı, çalışma hayatları bitti arkadaşların. Sokaklarda sürüklendiler. Çalışma hayatında atılanlar oldu. Yürüyüşlere polisler çok sert müdahale ediyordu. Bu eylemler sırasında 20 arkadaşımızla birlikte gözaltına alındım. Bir arkadaşımızın kolu polis tarafından kırıldı. Çok kaba ve aşağılayıcı tavırları vardı polislerin. Nezarette de aşağılayıcı tavırlar vardı."

Ergül, gözaltına alındıktan sonra adliyeden serbest bırakıldıklarını ancak savcının itirazı üzerine haklarında tutuklanma kararı verildiğini ifade ederek, birkaç arkadaşıyla 1 ay boyunca kaçak durumda kaldıklarını anlattı.

Okula alınmadıkları halde dava süreçlerini işletebilmeleri için bu durumu belgeleyemediklerini belirten Ergül, "10 binlerce insan yasakla muhatap oldu. İçeriye girmemiz cebren engelleniyordu. Görevliler, avukatlarımızla geldiğimiz halde içeriye almadıklarını kabul etmiyordu. Okul, herhangi bir yazı vermiyordu. Sanki kendimiz okula gelmiyormuşuz gibi davranılıyordu. 28 Şubat bütün ülkede bir korku ortamı oluşturmuştu. Noterleri asla okullara getiremiyorduk. Okula alınmadığımızı belgeleyecek noter bulamıyorduk. Dolayısıyla dava etmemizin önüne geçtiler. 98 yılında okuldan devamsızlıktan atıldım, kılık kıyafet yönetmeliğine muhalefetten değil. Geri dönüşler de bu şekilde mümkün olmadı." dedi.

Ergül, okula tekrar başlamak için evraklarını teslim ettiği sırada sınıf arkadaşını 16 yıl sonra öğretim görevlisi olarak karşısında gördüğünü aktararak, "Çok flaş bir andı benim için. Hayatınızın 20 yılının kesildiğini görüyorsunuz bunun tabii ki bedeli olamaz." dedi.

"Bunun ekonomi, medya ve akademi ayağı vardı"

28 Şubat faillerinin yargılandığı davalara da değinen Ergül, "Çok küçük bir kesimi yargılanıyor, sadece askerler. Bunun ekonomi, medya ve akademi ayağı vardı. Bu sürece dahil olan bütün kesimlerin yargılanması ile bizim hayatlarımızdan kesilip alınan o yaşam bedeli belki bir nebze verilmiş olur. Adalet ancak böyle yerine gelmiş olur. 28 Şubat'ta çok acılar çektik. 15 Temmuz da aynı şekilde. Geldiğimiz noktada darbecilerin söylediği gibi olmadı. Biz ikisinde de kazançlı çıktık. Biz kazandık, varız ve devam ediyoruz." dedi.

Ergül, 28 Şubat'ın bütün etkileri sona ermediğine vurgu yaparak, o dönem verilen kararlar sonucu halen cezaevlerinde kalan insanlar olduğunu hatırlatarak, FETÖ'yle iltisaklı hakimlerin verdiği kararlar sonucu hapiste olan bu insanların serbest bırakılmasını istediklerini dile getirdi.

Başörtüsü eylemlerinin ikinci gününde FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in kararı ile bazı kız öğrencilerin başörtüsü çıkararak okula girdiğini anımsatan Ergül, "Erkek arkadaşlar bile okula girmezken, bizim yanımızda direnişe destek verirken, FETÖ grubu tümüyle kapının önünde başlarını açarak içeri girdiler. Biz, Allah rızası için direniyorduk. Onlar hoca efendilerinin rızası için giriyordu. Bu ayrışma, temelde orada açık şekilde yaşandı." şeklinde konuştu.

Ergül, FETÖ dışında tüm dindar kesimin 28 Şubat darbesine karşı ciddi direnç gösterdiğini hatırlatarak, sağcılardan ve solculardan da destek gördüklerine dikkati çekti.

28 Şubat'ı planlayanların amaçlarına ulaşmak için toplumda görünür olan Müslüman kadınları hedef aldıklarını belirten Ergül, "Başörtüsü ve tesettür toplumda görünür bir halde. Darbeciler bugünleri sezdiler. O yüzden 'bin yıl sürecek' diyorlardı. İnançlı olan bir halkın sokakta ve ön planda kendileri ile aynı ortamlarda görünür olduğunu ve onların da kafalarının çalıştığını gördüler. İktidarı paylaşmak istemediler. Kadınlar üzerinden gitmek bence bu anlamda kolaydı, çünkü görünürdük. Ataerkil bir toplumda kadınların üzerine gitmek daha kolaydır. Ama ben iyi bir mücadele verildiğini düşünüyorum. Erkekler de bu konuda destek çıktılar." değerlendirmesinde bulundu.

"Vakıflar, dernekler kapatıldı"

O dönemde halka çok baskı yapıldığını vurgulayan Ergül, 'Çok ciddi bir baskı vardı. 20 yıl önce sokak kamusal alan mıdır? Sokakta başörtüsünü yasaklayalım mı?' tartışmaları vardı bu ülkede. Biz bununla muhataptık. Evimin önünde polisler vardı. Aileler de bununla mücadele etmekte gerçekten zorlandılar. Gözaltına alınıyordu insanlar. Vakıflar, dernekler kapatıldı. Gazete manşetlerini hatırlayın. Sokakta Fadime Şahin diye tutulup başörtüsü çekilen insanlar vardı. Karabasan bir ortamdı aslında." dedi.

Beyazıt Meydanı'ndan geçtiği zaman duygusallaştığını dile getiren Ergül, "Yıllarca okula girene kadar, çocuklarımla da meydandan geçerken 'Aa annemin okulu.' 'Benim okul, giremiyorum.' psikolojisi oldu aslında, burukluğu oldu. Ama benim için burası güzel bir yer. Benim için burası hayatı fark ettiğim bir yer. Benim için burası inançlarımın pekiştiği bir yer. O yüzden ben seviyorum bu mekanı." diye konuştu.

Kaynak: AA

.

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER