İSTANBUL
Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Merkezi ile Türk Sineması Araştırmaları (TSA) tarafından Zeyrek Salonu'nda düzenlenen söyleşiye katılan Yönetmen ve senarist Ertem Göreç, bir film hakkında konuşabilmek için öncelikle filmin hangi ortamda yaratıldığının, hangi süreçte yeşerdiğinin ve hangi akımın içinde olduğunun bilinmesi gerektiğini söyledi.
"Seyircisiz film yapılamaz"Göreç, seyircisiz film yapılamayacağının altını çizerek, "72 arkadaşımızın daha sonra yazılan kitapta da belirttiği gibi, 27 Mayıs Harekatı'nın ardından bir sansür ve baskı vardı. O baskıdan kurtulur kurtulmaz yeni bir akım başladı. 'Toplumsal gerçekçi filmler' akımı. Beş yönetmenin 1960-1965 arasında çektiği 11 filmi var. Aslında son film 1967 diye geçiyor ama 2 sene sansürle uğraştı o film. 1967’de piyasaya çıktı. Onun için 1967 deniyor." diye konuştu.
Beş yönetmenin takım kaptanının Metin Erksan olduğunu dile getiren Göreç, şunları aktardı:
"Bu akımın ilk filmi 1960 yapımı 'Gecelerin Ötesi'. Erksan, 1962'de 'Yılanların Öcü' ve Türk sinemasında ilk defa uluslararası bir ödül kazanmış olan 'Susuz Yaz' filmini çekti. Ben 1960'ta 'Otobüs Yolcuları', 1964'te 'Karanlıkta Uyananlar' ve 1965'te 'Kızgın Delikanlı' filmlerini çektim. Sevgili Halit Refiğ'in ilk filmi, 'Şehirdeki Yabancı', sonrasında 'Şafak Bekçileri' ve 'Gurbet Kuşları' filmleri var. Duygu Sağıroğlu, 1965'te 'Bitmeyen Yol’u yaptı. Rahmetli Lütfi (Ömer Lütfi Akad) ağabeyimiz 'Hudutların Kanunu'nu çekti. Hepsi gibi bu film de çok enteresan. Yılmaz Güney’in yazdığı bir hikayeden Lütfi ağabey senaryo haline getirdi ve filmi çekti."
Ertem Göreç, bu akımın içinde Atıf Yılmaz, Memduh Ün ve Yılmaz Güney'in olmadığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hepsi, gerçekçi ve çok iyi filmler çekti ama bu filmler, toplumsal bir konuyu, hiç sulandırmadan, yalnız toplumun problemi olarak işleyen filmler değildi. İçinde ya avantür ya aşk ya da başka bir şey var. Dikkati dağıtıyor ve onun içinden geçiyor. Halbuki bu 11 film, toplumun problemlerini işliyor. Hiç fazla dağılmıyor. Ana hattı bu. Toplumsal gerçek dediğimizde bunu kast ediyoruz. Tabii ki öteki arkadaşlarımın da toplumla ilgili filmleri var ama tamamiyle bunun üzerine değillerdi."
"Yönetmen, senaryoya kendi yorumunu katar""Karanlıkta Uyananlar" isimli filmi ve toplumsal sınıf kavramına da değinen Göreç, şunları söyledi:
“Film, işçi-işveren ilişkilerini irdeliyor ama aslında bizim bu filmde yapmak istediğimiz şey, (yabancı güçler) 1960'lı yıllarda çok az bilinen bir şeydi. Hala da çok iyi bilinmiyor. Yabancı güçlerin gerçekten o yıllarda daha zayıf, fakir ülkeler üzerindeki ambargosu ve onu sömürmesini anlatmaya çalıştık filmde. Aslında film onu anlatıyor ama bunu filmde biraz sona aldık. Seyircinin anlayacağı şekilde anlatmaya çalıştık."
Yönetmen Göreç, "Karanlıkta Uyananlar" filminin senaryosunu Vedat Türkali'nin kaleme aldığını vurgulayarak, şu bilgileri verdi:
"Her yönetmenin kendi görüşü, bakışı ve farklı bir anlatım biçimi vardır. Aynı senaryoyu, aynı diyaloglarla, bir yönetmen komedi olarak çeker, diğeri dramatik bir film olarak çekebilir. Senaryo görsel bir malzeme değil. Bir plan. Senarist ya kendi fikrini ya da kendisine teklif edilen bir fikri kendi diliyle anlatıyor. Bunu aldığınızda kendi yorumunuzu getireceksiniz ve farklı bir film olacak. Senaristin düşündüğünün dışına çıkacak. Başka bir yönetmen çektiği zaman da o ikisinin de dışına çıkacak. Onun için de bunu ayırt etmemize imkan yok. Ama ben Vedat Türkali’nin yazdığı senaryoyu diyalogları da dahil, aynen çektim."
Filmi 33 yaşındayken çektiğini sözlerine ekleyen Göreç, bugün ise 87 yaşında olduğunu söyledi.
TSA Koordinatör Yardımcısı Barış Saydam'ın yönettiği söyleşi yaklaşık 3 saat sürdü.
Muhabir: Hilal Uştuk
Kaynak: AA
dikGAZETE.com