İSTANBUL
Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, "TÜİK tahminlerine göre 2023'te 60 yaş üstünde 60 milyon nüfusumuz olacak. Bunun da yüzde 8-10'unda kalp yetersizliği gelişebilme ihtimali olduğunu düşünürsek 1,5 milyon kalp yetersizliği olan yaşlı bir popülasyonla karşı karşıya kalacağız. Diğer yaş gruplarındaki kalp yetersizliği hastalarını da eklersek 2023'te 2,5-3 milyon gibi kalp yetersizliği popülasyonu ile karşı karşıya kalabiliriz." dedi.
Şahin, Novartis'in desteğiyle Türk Kardoyoloji Derneği tarafından, Dünya Kalp Gününde başlatılan "Hayatı seviyorum, kalbimi dinliyorum" kampanyasının tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, tüm dünyada en çok ölüm nedeni olan kalp damar hastalıkları ve inmenin önlenebilmesi için yaşam tarzının düzenlenmesi için toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Kalp damar hastalıklarının risk faktörü olarak nitelendirilen pek çok faktörün sonucu olarak ortaya çıktığını dile getiren Şahin, "Hareketsiz yaşam, kötü beslenme alışkanlıkları, sigara, yüksek tansiyon gibi kendi elimizde olan değiştirilebilir risk etkenlerinin yanında bir de genetik miras olarak devraldığımız hastalığa yatkınlık durumları olabilir. Ama en çok kalp hastalığına götüren süreç kendi elimizde olup düzeltmediğimiz düzeltilebilir olan risk faktörleridir. Bu risk faktörlerinin normal sonucu olarak kalp damar hastalıkları er ya da geç ortaya çıkıyor. Kalp damar hastalıklarında sağlanan akut dönemindeki ciddi tedavi başarılarına rağmen birçok hasta da eninde sonunda kalp yetersizliği gelişiyor." diye konuştu.
Şahin, kalp yetersizliğinin yaşam boyu devam eden kronik bir hastalık olduğunu ifade ederek, kalp yetersizliğinin birçok kanser türünden daha öldürücü olduğuna dikkati çekti.
Şahin, 40 yaşından sonra yaşam boyu kalp yetersizliği gelişme ihtimalinin yüzde 20 olarak tahmin edildiğini, toplumda görülme sıklığının erişkin nüfus için yüzde 2-3 olduğunu dile getirdi. Kalp yetersizliğinin yaşlanmayla arttığını hatırlatan Şahin, kalp yetersizliği gelişme oranının 70 yaşta yüzde 10'a, 80 yaşta 15-20'ye çıktığını söyledi.
Türkiye'nin dinamik nüfusu olan bir ülke olmasına rağmen ortalama yaşam süresi artıkça yaşlı nüfusun da arttığını belirten Şahin, "TÜİK tahminlerine göre 2023'te 60 yaş üstünde 60 milyon nüfusumuz olacak. Bunun da yüzde 8-10'unda kalp yetersizliği gelişebilme ihtimali olduğunu düşünürsek 1,5 milyon kalp yetersizliği olan yaşlı bir popülasyonla karşı karşıya kalacağız. Diğer yaş gruplarındaki kalp yetersizliği hastalarını da eklersek 2023'te 2,5-3 milyon gibi kalp yetersizliği popülasyonu ile karşı karşıya kalabiliriz." ifadelerini kullandı.
Şahin, kalp yetersizliğinin takibi zor bir hastalık olduğunu ifade ederek, bu hastalığın yaşam kalitesini de olumsuz etkilediğini anlattı.
Kalp yetersizliğine giden süreci iyi tanımak, erken müdahale etmek gerektiğini vurgulayan Şahin, şunları kaydetti:
"Kalp yetersizliğinin A, B, C ve D olarak isimlendirilen evreleri var. A evresinde hastalık yok, yüksek tansiyon, kolestrol, sigara gibi hastalığa yol açabilecek durumlar var. B evresinde hastalık ortaya çıkmış kalp krizi gibi, kalp büyümesi gibi ama henüz kalp yetersizliği gelişmemiş. C evresi artık kalp yetersizliğinin evresinin başladığı durum ki bundan sonra süreç zorlaşıyor. D evresinde ise başkasının yardımı olmadan hiçbir aktiviteyi yapamayan, ileri tedavi desteklerine, araçlarına, cihazlarına ihtiyaç duyan hastaları kastediyoruz. C ve D evresine gelmeden önce yetersizliği erken tanımak, hatta A evresinde hiç hastalık yokken hastalığa götüren süreci erken tanımayı ve durdurabilmeyi hedefliyoruz. Türkiye'de özellikle genç nüfusta kalp hastalığına yol açan en önemli risk etkeni sigara kullanımı. Devletin 10 yıldır etkili mücadeleye rağmen hala Türk erkeklerinin 3'te biri, kadınların 5'te biri sigara içiyor. Bununla baş etmeyi henüz başarabilmiş değiliz. Sigaraya başlama yaşı çok erken. Özellikle son 10 yılda genç hanımlarda sigara içme oranında artış var. Sigara 3 K ile sonlanıyor, kalp, kanser, KOAH. Sigara içen hastalar ya 40 'lı yaşlarda kalp hastalıklarına yakalanıyor ya 50-60'lı yaşlarda kansere yakalanıyor ya da 50-60 yaş grubunda KOAH dediğimiz ileri solunum yetmezliği tablosuyla karşı karşıya kalıyorlar. Bırakma konusunda ısrarcı olmak gerekiyor. Az da olsa içilmesini önermiyoruz. Pasif içiciliğin de izole edilmesi gerekiyor."
"Sigara kalp hastalığı riskini arttırıyor"
Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr Sinan Aydoğdu ise kalp damar hastalıklarında en önemli risk faktörlerinin başında sigaranın geldiğini vurgulayarak, "Kalp damar sağlığı yönünden sigaranın verdiği zararın sayıyla ilgili olup olmadığı çok soruluyor. Çoğumuz, 3 sigaranın verdiği zarar 3, 10 sigaranın verdiği zarar 10 zannediyoruz. Öyle değil. Bir sigara bile kardiyovasküler hastalık riskini belirgin olarak arttırıyor. 1-5 adet arasında sigara içenlerde kalp hastalığı riski 3 kat artıyor. Bu 20 siraga içenlerle neredeyse aynı. Sigara içilen sayısıyla maruz kalınan risk orantılı değil. Sigara 5'e kadar yapacağını yapıyor. Sigarayı azalt şeklinde öneri var. Bunun risk azaltıcı çok fazla faydası yok. Sigarayı bırakmaya teşvik etmek gerekiyor." şeklinde konuştu.
Türk toplumunun üçte birinin obez olduğunu dile getiren derneğin Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Necla Özer de kadınların yüzde 40'ının erkeklerinin yüzde 25-29'unun obez olduğunu söyledi.
Obezitenin birçok hastalık olduğu gibi kalp damar hastalıklarının da ana sebebi olduğunu ifade eden Özer, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Biz oturan bir toplumuz. Yetersiz fiziksel aktivite çok önemli bir halk sağlığı sorunu. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre gerçekleşen ölümlerin yüzde 2'sine yakınının nedeni fiziksel aktivitenin yetersiz olmasıyla ilişkili. Düzgün fiziksel aktivite yapılırse kalp hastalıkları yüzde 4 azaltılabiliyor. Erzeklerin yüzde 55'i, kadınların yüzde 69'u yetersiz fiziksel aktivite yapıyor. Niyetimiz iyi. Yapılan araştırmalarda yüz kişiden 40'ı fiziksel aktivitesini arttırmak istediğini söylüyor. Sadecce erişkin yaşlarda değil. Anaokulu, kreşlerden fiziksel aktivitelere eğilmek gerekiyor. Yürüdü mü? dıarıda oynadı mı? gibi ev ödevlerinin de verilmesi toplum sağlığımızı korumamız açısından çok önemli. Çocuklarımız artık dört duvar arasında yaşayan, hareket etmeyen çocuklar haline geldi."
.